| Konu: | Türkiye'nin Ulusal Güvenliğine Yönelik Terör Tehdidi ve Her Türlü Güvenlik Riskine Karşı Uluslararası Hukuk Çerçevesinde Gerekli Her Türlü Tedbiri Almak, Irak ve Suriye'deki Tüm Terörist Örgütlerden Ülkemize Yönelebilecek Saldırıları Bertaraf Etmek ve Kitlesel Göç Gibi Diğer Muhtemel Risklere Karşı Ulusal Güvenliğimizin İdame Ettirilmesini Sağlamak İçin Hudut, Şümul, Miktar ve Zamanı Hükümetçe Takdir ve Tayin Olunacak Şekilde, Gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi, Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye'de Bulunması ve Bu Kuvvetlerin Hükümetin Belirleyeceği Esaslara Göre Kullanılması ile Hükümet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Gerekli Düzenlemelerin Yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 02.10.2014 Tarihli ve 1071 Sayılı Kararıyla Hükümete Verilen Bir Yıllık İzin Süresinin Anayasa'nın 92'nci Maddesi Uyarınca 02.10.2015 Tarihinden İtibaren Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Tezkeresi (3/12) |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 9 |
| Tarih: | 03.09.2015 |
OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Irak ve Suriye'den kaynaklanan bölücü terör tehditlerine karşı Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının kullanılmasına yönelik Hükûmet tezkeresi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında her şeyden önce bizim burada bize bu coğrafyayı vatan yapmak, milletimizin hürriyet ve istiklalini korumak, birlik ve bütünlüğümüzü sağlamak, millî ve üniter devletimize milletin hukukuna ve egemenliğine yönelik tehditleri bertaraf etmek, sınırlarını namusu olarak görüp de onu korumak için hayatlarını feda eden, feda etmekten çekinmeyen şehitlerimize, kınalı kuzularımıza, kınalı bacaksızlarımıza rahmet ve minnetlerimizi sunuyoruz, şükranlarımızı sunuyoruz.
Evet, aslında bakıldığı zaman gerçekten dinimizin ifadesiyle şehitler ölmez, milletimizin iradesiyle de vatan bölünmez düsturuyla biz gerçekten bu uğurda canını feda eden, kanını veren bütün güvenlik görevlilerimize, terörün acımasız, kalleş saldırıları neticesinde hayatını kaybeden sivil vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz.
Aslında biraz önce bir ibretlik tablo izledik, gerçekten ibretlik. (MHP sıralarından alkışlar) Allah, Cenab-ı Hak elbette gözlerimizi açmak için, elbette kulaklarımızın duyması için bu ibretlik sahneleri bize gösteriyor. Düne kadar çözüm ortağı olanlar, çözüm sürecinin ortakları bugün bu tablo karşısında birbirlerini suçlayacak noktaya gelmişse, sorumluluğu bir başkasının üstüne atacak duruma gelmişse hangi vicdandan bahsediliyor, hangi vicdanlara sesleniliyor? Bugün, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz kahpece, kalleşçe, Anadolu'muzda, Mardin'in Nusaybin Bahmini mezrasında öldürülen çocuklar, kadınlar bütün bu tabloların, bütün bu tablolar karşısında vicdanı olan herkes bu terörü lanetler. (MHP ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar) Bunlar Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan Kürt kökenli insanlar. Serap'ı yakanlar, doktoru öldürenler, askerimi, polisimi kalleşçe pusuya düşürenler işte Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu millî vicdanın sesi olarak buradayız. Kundaktaki bebeleri öldürenler hangi vicdana, hangi vicdana sesleniyorlar? Bu ne vicdansızlıktır! Doğu ve Güneydoğuda bu kadar insanımızı katleden bir terör örgütü ortadayken, terör örgütü silahlarıyla birlikte başta Kürt kökenli insanlarımızı katlederken ve bugün geldiğimiz bu noktada bir vicdan muhasebesi yapanlar, evet, o vicdan muhasebesini bugüne kadar çözüm ortaklığı yapanlar, terör örgütünü destekleyenler, onun siyasi mesajlarını iletenler, herkes bu vicdanlar karşısında elbette -eğer varsa- vicdani sorumluluğunu hissetmelidir.
(MHP ve HDP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
OKTAY VURAL (Devamla) - Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen yerlerimize oturalım.
Sayın Grup Başkan Vekili, arkadaşların bir yerlerine oturmalarına yardımcı olursanız memnun olurum çünkü idare amirimiz yok.
OKTAY VURAL (Devamla)- Evet, sayın milletvekilleri, bugün gerçekten ibretlikti. Düne kadar çözüm ortakları olanlar ne kadar güzeldi her şey değil mi? Nerede vicdanlar? Size sesleniyorum: Bugün müzakere edeceğimiz Hükûmet tezkeresi aslında bir muhakeme, bir muhasebe ve hesaplaşma olarak ele alınmalıdır. 7 Haziran öncesindeki ortamı ve 7 Haziran sonrasında yaşadıklarımızı dikkate aldığımızda bütün bunların muhasebesi elbette yapılmalıdır.
Bu süreçlerin en ilginç ve en ibretlik sonucunu günümüz Türkiye'sinde gerçekten yoğun bir şekilde yaşamaktayız. Her gün acımız... Bugün 1 emniyet amirimiz, 3 polisimiz şehit oldu. Gerçekten... Doktorumuz kurşunlandı.
Her şey açıklıkla ortaya konulmalı. Milletimizin huzuruna karşı bir tezkerede kimin nasıl bir siyasi iradesi vardır ve bu ne şekilde kullanılmış ve kullanılacaktır? Bu soruların cevabını hep birlikte soracağız.
Evet, değerli milletvekilleri, biraz önce biz bir seçim hükûmetinde Milliyetçi Hareket Partisinin iradesinin olmadığını, Milliyetçi Hareket Partisinin iradesi olmayan, Anayasa'nın ruhuyla lafzıyla ona aykırı bir şekilde seçim hükûmeti oluşturma konusundaki bu iradeye karşı tavrımızı siyasi bir şekilde ortaya koyduk, tezkere karşısındaki tavrımızı da ortaya koyduk. Biz siyasetimizi milletimizin değerleri istikametinde ortaya koyuyoruz. O, şu davranış bizi ilgilendirmiyor. Bugün geldiğimiz bu noktada bu tezkerenin sahibi kimdir? Soruyorum: Bu tezkerenin sahibi kimdir?
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hükûmet.
OKTAY VURAL (Devamla) - Hangi hükûmet?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti.
OKTAY VURAL (Devamla) - Bakın, bu tezkereyi uygulayacak Türkiye Büyük Millet Meclisine sahip bir irade, bugün yönetimde seçim hükûmeti olarak tecelli etmiştir. Gerçekten böyle bir mücadele iradesi de bundan önceki Hükûmette olmamıştır. Bu tezkere, 7 Haziran seçimlerinde çoğunluğunu kaybedip Parlamentoda sorumlu bir hükûmet kuramayan azınlık AKP hükûmeti vardır. Bu zihniyetin ne yaptığını burada anlatacağım elbette.
Bu tezkere 21 Ağustosta Meclise geldi değil mi? O zaman AKP azınlık hükûmeti vardı. Seçim hükûmetine bırakmamak, Hükûmette yer alan HDP'nin takınabileceği tavır dikkate alınarak Meclise gönderildi. Seçim hükûmeti de 28 Ağustosta kuruldu. Bu tezkereyi görüşmek için Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri 31 Ağustosta Türkiye Büyük Millet Meclisini olağanüstü toplantıya çağırdı.
Soruyorum: Neden 21 Ağustostan sonra toplantıya çağırmadınız? Neden bu iradenizi Adalet ve Kalkınma Partisinin azınlık hükûmetinin arkasına koymadınız? Neden? Niye bu iradeyi koyamadınız? Şimdi, birazdan anlatacağım.
Evet, 31 Ağustosta Türkiye Büyük Millet Meclisini olağanüstü toplantıya çağıran, 3 Eylülde -bugün- toplanmamızı sağlayan bir süreci gerçekleştireceğiz. Eğer HDP'nin seçim hükûmetinde yer alması, tezkerenin Meclise gelmesini engelleyecekse neden hükûmet kurulmadan önce olağanüstü toplantı çağrısı yapmadınız? Neden? Bir akıl olması lazım değil mi, bir akıl? Madem hükûmetin, seçim hükûmetine bırakmayalım 21 Ağustosta gönderelim diyorsan, o zaman seçim hükûmetinin oturduğu bir ortamda niye olağanüstü toplantıya çağırıyorsunuz? 22 Ağustosta çağırsaydınız, 23'ünde de kararı verseydik. Niye yapmadınız? Aa, burada bir akıl var; burada bir strateji, bir mühendislik söz konusu. Yetkiyi o günkü Hükûmete almayıp bugünkü Hükûmete... Peki, bugünkü Hükûmetin var mı iradesi? Nerede? Hadi "Hudut, şümul ve zamanı Bakanlar Kurulunca tespit edilmek üzere..." Nerede?
AHMET BERAT ÇONKAR (İstanbul) - Onayı Meclis verecek.
OKTAY VURAL (Devamla) - Bakanlar Kurulu böyle bir irade gösterebilecek mi? Gösteremeyecek.
MUSA ÇAM (İzmir) - İrade sarayda...
OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla bu kararnamenin arkasında ben şu soruyu soruyorum: AKP ve HDP'nin siyasi iradesiyle oluşturulmuş seçim Hükûmetinde...
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Yapma be!
OKTAY VURAL (Devamla) - ...neden böyle bir Bakanlar Kurulu iradesini aramadınız? Neden "Hodri meydan." demediniz? "Buyurun, imzayı açıyorum, imzayı vermeyenle ilgili gereğini yaparım." niye demediniz?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Diyemezler de ondan.
OKTAY VURAL (Devamla) - Ortaklar ürkmesin arkadaşlar, ortaklık ürkmesin, çözüm ortaklığı devam ediyor. İşte, asıl siyasi irade bu seçim Hükûmetinde yer alan AKP ve HDP'nin siyasi iradesinin beraber ve birlikte olan bu seçim iradesi doğrultusunda böyle bir iradenin devam etmesini istediler ve bu bakımdan da açıkçası böyle bir irade beyanını orada aramak istemediler. Arasaydınız. Burada Meclise karşı gelip yetki istiyorsunuz. Bu yetkiyi nasıl kullanacaksınız? Meclise tezkere gönderme iradeniz yok ama Meclisin verdiği tezkereyi kullanacaksınız öyle mi? Nasıl kullanacaksınız?
TALHA EROL DURMAZ (Erzincan) - Şu an nasıl kullanıyorlarsa öyle kullanacaklar.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Kullanmasınlar...
OKTAY VURAL (Devamla) - Onun için, bugün gerçekten Türkiye için hayati bir konuda askerimize, polisimize, sivil vatandaşlarımıza, doktorumuza, işçimize yönelik saldırılar karşısında atadığınız Bakanlar Kurulunda terörle mücadele konusunda bir tereddüt, bir irade eksikliği olacağını düşünüyorsanız bu eksikliği giderip bir bütün hâlinde bir Bakanlar Kurulu kararı getirmeliydiniz, getirecektiniz.
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - O zaman reddedildi tezkere.
OKTAY VURAL (Devamla) - Niye getirmediniz? Niye getirmediniz biliyor musunuz? Çünkü çözüm devam ediyor, çözüm ortaklığı devam ediyor, reklam arası var. (MHP sıralarından alkışlar) 7 Hazirana kadar çözüm ortakları olanlar siyasi iradeyle birlikte seçim Hükûmetinde böyle bir iradeyi bozmamak için "Ortaklık devam etsin, aman ha, ne olur ne olmaz." demek için bunu yaptılar.
HALİL ELDEMİR (Bilecik) - Ortaklığı gördük az önce, ortakları!
OKTAY VURAL (Devamla) - Şimdi, evet, gerçekten ürkütmek istemedikleri gayet açık ve net.
Şimdi, Bakanlar Kurulundaki bu irade eksikliği alanda terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizi nasıl etkiler? Bakanlar Kurulunda kim sorumluysa, Sayın Bakan, umarım bu konuda delegasyonları, yetkilendirmeleri çok önceden yapmış olmanız gerekiyor. Bu Bakanlar Kurulunda olmayan bir iradeyle terörle mücadelede zafiyet oluşturulması gerçekten Türkiye'nin geleceği açısından çok tehlikeli sonuçlar oluşturacaktır.
Bu bakımdan, AKP ve HDP'nin siyasi iradesinin oluşturduğu bu Hükûmete yetki istenmemesinin ardındaki akıl tamamıyla çözüm ortaklarının sevdasının devam ettiğine ilişkin bir iradedir. Bu girişim olmadığına göre, AKP'nin HDP'yle yürüttüğü PKK'yla müzakere süreci, yani çözüm ortaklığına yönelik bir siyasi tercihin masada olduğu ifade edilmek isteniyor; mesaj budur, açık mesaj budur.
Eğer bu konuda, değerli kardeşlerim, eğer terörle mücadele konusunda benim askerim, polisim öldürülüyor da buna yönelik bir tedbir konusunda bir bakan bununla ilgili bir tedbire imza atmıyorsa azlederim gider, biter gider, bu kadar açık ve seçik. (MHP sıralarından alkışlar) Böyle dik duracaksınız, dimdik duracaksınız ama bunu oluşturmadınız, oluşturamadınız. (AK PARTİ sıralarından "Sayenizde!" sesi)
Bakın, öyle ki 1 Eylül 2014 tarihinde Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanlığını yürütme görevi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a verilmişti. Peki, şimdi Bakanlar Kurulunda böyle bir görevi yürüten bir Başbakan yardımcısı var mı? Yok, yok. Ne oldu? Havaya uçtu, yok, kayboldu, gitti. Niye? Çünkü bu siyasi irade, terörle mücadele etme siyasi iradesi yok; taktik, strateji yoktur. Bu bakımdan, Irak tezkeresi ilk defa 2007 yılında kabul edildi ve bu çerçevede 2007 yılında Milliyetçi Hareket Partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine girdiği bir dönemde "Getirin sınır ötesi operasyon yetkisini, bununla ilgili mücadele edelim." diye ifadelerde bulunduğumuz zaman, o zaman dönemin Başbakanı "İçeride 5 bin, dışarıda 500 terörist var, dışarıdaki 500 teröristle niye uğraşalım?" diyerek yan çizmişti ama millet iradesiyle bunu getirdik.
2002 yılında bitmiş bir terör yok ama bugün gerçekten sona erdirilmiş bir OHAL varken bugün maalesef hepimizin vicdanlarını yaralayan, inanıyorum yürekten yaralayan bu manzaralar PKK terör örgütünün oluşturduğu olağanüstü hâl doğu ve güneydoğuda seçim güvenliğine ilişkin endişelerin Millî Güvenlik Kuruluna kadar sirayet ettiği bir ortamda karşı karşıyayız. Dolayısıyla bunlara bizi hangi politikalar getirdi arkadaşlar, ülkemizi fiilî olarak olağanüstü bir ortama hangi politikalar soktu, bunu sorgulamak gerekmiyor mu? Evet, 2002 yılında terörün geldiği bu safhadan bugüne geliş sorumlusu Adalet ve Kalkınma Partisinin siyasi iktidarının tercihleri olmuştur. Tablo budur.
Terörle mücadeleyi dışlayarak müzakere yolunu seçen, "Otuz yıldır aynı yöntemle mücadele edildi, bitmedi canım, böyle yöntemler olmaz, siyasi çözüm gerekir." diyenler, ne diyorsunuz, ha, ne diyorsunuz? Bugün öyle bir noktaya geldik ki çözüm süreci başlarken "Çok güzel şeyler oluyor." diyenler, "Cudi Dağı'nda artık piknik yapılıyor." diyenler "Şimdi, süreç boyunca dağlara, şehirlere yığınak yaptılar." diyebiliyorlar. Ceylanpınar Belediye Başkanı haykırıyor, milletvekilleri haykırıyor, "Çözüm sürecinde PKK güçlendi, alan hakimiyeti oluşturdu." diyor.
Bir zamanlar "Hayat hakkı, bilgi, eğitim, dil, kültür, kimlik hakkı, ne varsa vereceğiz, ne isterlerse vereceğiz." diyenler, şimdi "Şunu yapsanız yeter." diyorlardı, sonra "Bunu yaptık, yetmez." demeye başladılar, çünkü "Nihai amaçları ayrımcılıktır." diyebilmektedirler. Bir zamanlar "Çözüm sürecine karşı çıkanlar haindir, kandan besleniyorlar." derken, bugün görüyoruz ki çözüm ortakları birbirini kandan beslenen olarak suçluyor. Ne kadar ilginç. "Çözüm sürecine karşı çıkanlar büyük ölçüde haklıymış." diyerek burada Sayın Bülent Arınç itirafta bulunuyor. Bir zamanlar şehide "kelle" diyenler, bugün "Ne mutlu şehit ailesine. Öleceksek bir kere ölelim, adam gibi ölelim." gibi sözlerle şehit istismarı yapabilmektedirler. Bir zamanlar "Sizler şehitlerin gelmesini, sizler anaların ağlamasını mı istiyorsunuz!" diyenler, şimdi şehit cenazesinde "Ne mutlu onun ailesine, onun yakınlarına." sözlerini sarf edebilmektedirler. Bir zamanlar "Şehitler ölmez, vatan bölünmez." diyenleri yaygara yapmakla suçlayanlar, şimdi şehitliğin, vatan savunmasının kutsallığını dillerinden düşürmemektedirler.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şehit bile saymıyorlardı.
OKTAY VURAL (Devamla) - Bir zamanlar "PKK'yla mücadelede ölenler şehit değildir." diyenleri akil insan yapanlar, şimdi lüks saraylarında şehitlerin kanı üzerinden ahkam kesmektedirler. Ne hazindir ki, ne ilginçtir ki Adalet ve Kalkınma Partisinin tayin ettiği 63 akilden birisi HDP adına bugün çözüm ortaklığıyla ilgili yürütülen pazarlıkları ifade edebilmektedir.
Evet, gerçekten, vatan evlatları üzerinden, şehit kanı üzerinden ay yıldızlı bayrağa elini koyarak nutuk atanlar; bütün bunlarla ilgili vicdanlara sesleniyorum: Elinizi vicdanınıza koyun ya! Bu tablonun sorumlusu kim? Bizler bunlarla ilgili "Türkiye'yi bölmek istiyorlar, millî devlet ortadan kaldırılmak isteniyor, hukuk devletine yapılıyor..." "Hayır, siz bölünme paranoyası geçiriyorsunuz." demediler mi? Şimdi Sayın Başbakan kalkıp diyor ki: "Türkiye beka sorunuyla karşı karşıyadır." Cumhurbaşkanı diyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti'nin en kritik dönemini yaşıyoruz." Şimdi ben soruyorum: Bu tablonun sorumlusu kimdir? Kimdir ya! Kimdir? Hiç mi vicdanlar sızlamaz, hiç mi gözler görmez? Yıllarca bunları söyledik. "Morg bekçileri." dediniz bize, "Kan üzerinden besleniyor." dediniz. Bu vicdansızlık değil mi?
Habur'da devlet töreniyle karşıladınız. O sırada müzakere ettiniz ya! Protokoller hazırladınız İmralı'da. Alan hâkimiyetini genişlettiniz ya, "Hepimiz şunu alacağız. Öz savunma güçleri yerleşecek." diye tutanaklar hazırlandı. Dolmabahçe'de 10 maddelik mutabakat hazırladınız. 1 Ağustos 2009'da açılım sevdası, millî birlik, kardeşlik projesi. "Çözüm... Analar ağlamasın." Topçuları, popçuları toplamadınız mı? Akil adamlarla bunları yapmadınız mı? Bu sonuç kimin eseridir, ben bunu sorguluyorum. Bu geldiğimiz noktada elimizi vicdanımıza koyalım. Doğu ve güneydoğudaki milletvekilleri bizlere gelip söylüyorlardı: "Terör örgütü güçleniyor, orada bulunamaz hâle geldik." Evet, geldiğimiz bu noktada terör örgütü adliye kurdu, hâkim atıyor, savcı atıyor. Adliyeleri var, mahkeme yapıyorlar, istinaf mahkemelerini de Kandil'e götürmüşler. Asayiş birimleri var, vergi topluyorlar, sizin milletvekiliniz 300 tane makbuzu gösterdi, vatandaşlardan vergi topluyor. Kim uyudu, size soruyorum, kim uyudu? Kim uyuttu devleti? Kim bunun sorumlusu? Bir vicdan olarak sesleniyorum ya, "Allah için, ben hata yaptım, bu yanlış politikaydı, sorumluluğumu yerine getirmek istiyorum." diyenler niye çıkmıyor? Bunun hiç mi sorumlusu yok, hiç mi? (MHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, ne oldu? Kalkıyorlar "2002'den bu yana biz cumhuriyeti, millî kimliği tasfiye sürecine soktuk. Terörle mücadele reaksiyonist mücadele, aksiyonist değil zaten." diyorlar. "Çözüm süreci devam edecek, muhataplar değişecek." Kimle nereye gideceksiniz? Çözümünüz nedir? Hâlen ne oluyor? Masada çözümle ilgili irade var. Bugün bu tabloyu gören vatandaşlarımızın sizi iktidardan alıkoyan iradesine karşılık âdeta bir reklam arası gibi terörle mücadele edilmez. Terör örgütünün siyasi amaçları var, silahlı gücü var. Siyasi amaçlarıyla da mücadele edeceksin, bölücülükle de mücadele edeceksin. Ne oldu? Devletimizin adını değiştirecekler, Andımız kaldırıldı, millî kimliğimiz tartışıldı, "Bu millete Türk milleti demeyelim." dendi, bütün bunlar yapıldı. Ortak değerleri tartışma içerisine aldınız, aidiyetler ortadan kaldırıldı, güçlendirmek yerine kaldırıldı, bu tabloları yaşadık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - Asker kışlaya, polis karakola hapsedilmedi mi? Bu Parlamentoda Türk Silahlı Kuvvetleri iç güvenlikten alıkonulmadı mı?
BAŞKAN - Sayın Vural, iki dakika ilave süre veriyorum.
OKTAY VURAL (Devamla) - Bunlar yapılmadı mı? Valilere operasyon yapma yetkisi verilmedi mi? HDP Eş Genel Başkanı demedi mi "Bize haber veriyorlardı Ağrı'daki olayla ilgili, biz de 'Yapmayın.' filan diye söylüyorduk." Bütün bunlar olmadı mı, bitmedi mi arkadaşlar?
Demokrasi ya da silah, ya millet egemenliği ya silah egemenliği. O bakımdan, silah meşru değildir, terör örgütünün siyasi amaçları meşru değildir. Bu milletimizin içerisinden başka bir millet oluşturmak, devlet oluşturmak kabul edilemez. Kürt kökenli kardeşlerimizin temsilcisi olarak PKK'yı getirdiniz. 7 Haziran seçimlerinde ne oldu? Ne oldu!
PERVİN BULDAN (İstanbul) - Ne olmuş?
OKTAY VURAL (Devamla) - Neden 23 Temmuzda sınır ötesi operasyon için yetki verildi? Neden daha önce bunlarla ilgili tedbir almadınız? Niye? O güne kadar ne yaptınız, ne beklediniz? Ne oldu? "E çözüm süreci AKP varsa devam eder, bize oy vermediniz, al sana kaos." Ya meseleniz memleket mi koltuk mu ya! Meseleniz bu koltuk mu! Mesele bu koltuk mu ya Allah için! (MHP sıralarından alkışlar) Ya memleketi düşünün, Allah için ya!
Ne olmuş? Oyları azalmış. Onun için ne yapmak lazım? Çözüm sürecini buzdolabına çıkartalım, vatandaşlara terörle mücadele ediyormuş gibi gösterelim, ondan sonra bu kaotik ortamda vatandaşın oyunu alalım, sonra çözüm ortaklarıyla birlikte yola çıkarız. Değerli arkadaşlarım bu ahlaki bir politika değil, gerçekten değil. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Onun için, bu çerçevede, geldiğimiz bu noktada gerçekten söylenecek çok şey var aslında. Bunlarla ilgili saatlerce konuşsak inanıyorum ki hepinizin vicdanı bu konuda bizim bu söylemlerimize hak verecek. Ne yapılmalı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - Ne yapılmalı değerli kardeşlerim: Terör örgütü silahını bırakacak, hukuka teslim olacak. (MHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Vural, size de bir dakikalık ek süre veriyorum.
OKTAY VURAL (Devamla) - Millî devletten, millî kimlikten, cumhuriyetten, üniter devletten zerre kadar taviz verilmeyecek.
CELAL ADAN (İstanbul) - Verdirmeyeceğiz.
OKTAY VURAL (Devamla) - IŞİD'le mücadele ediyor, mücadele ekseninde yapanların PKK'yla mücadele edilirken "E, bunlarla müzakere edin." diyen bu emperyalist devletlerin, bu coğrafyada yüz yıl önce pişirip "Türkiye'nin bir Kürdistan meselesi vardır." diyerek bölme projesinin, bugün "çözüm" adı altında pişirilip tekrar önümüze getirilmesi karşısında, biz, hepimiz bu oyunu bozacağız.
Sayın Başkan, onun için aslında, bugün, bu Hükûmetin, AKP ve HDP'nin siyasi birlikteliğinin oluştuğu bu Hükûmetin terörle mücadele iradesinin olmadığının, aslında buraya, Parlamentoya sorumlu bir hükûmetin neden gelmediğinin cevabı da çözüm sürecinde geçiyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Biz ne dedik? "Arkadaş, PKK'yı güçlendiriyor çözüm süreci. Çözüm süreci dursun." dedik. "Yok." dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - "Millî devlet, üniter devletten vazgeçmeyiz, taviz verilmeyecektir. Gelin, mutabakat arayalım." "Yok." dediler değerli kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bakılıyor ki, bütün bunlar, bugün huzurlarınızda görüştüğümüz bu tezkere ekseninde, aslında burada AKP ve HDP'nin siyasi iradesiyle oluşmuş var olan seçim Hükûmetine gelirken Milliyetçi Hareket Partisinin bu ilkelerine neden "Hayır." dediklerini de ortaya koyuyor. Ne yapacaktık? Ne yapacaktık? "Askerimizi, polisimizi öldüren PKK'yı güçlendiren çözüm sürecine devam edin." mi diyecektik? "Devam edin." mi diyecektik? (MHP sıralarından alkışlar)
Aziz milletim buna "Dur." dedi, sizler "Dur." dediniz, "Yanlıştır." dediniz. Milletimizin verdiği mesajı ortaya koyduk, "Siyasi irademizle, gelin, bu tabloyu yaratan bu sürece son verelim." dedik ama maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi böyle bir siyasi iradenin Bakanlar Kurulunda olmasını ve iradenin oluşmasını istemediler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar) Bunun yanında, elbette diğer 4 maddemiz de vardı. İşin özü budur.
Sayın Başkan, değerli kardeşlerim; çok özür diliyorum ama Suriye politikası... Bakın, Suriye politikası... (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Sayın Vural...
OKTAY VURAL (Devamla) - "Şam'a üç saatte gideriz, Emevi Camisi'nde namaz kılacağız." diyenler... Ve bugün Diyanet İşleri Başkanımız ne diyor biliyor musunuz? Çocuk cesetleri sahillere vurdu, vicdanlar ne zaman uyanacak? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Benim askerim, polisim öldürülüyor...
BAŞKAN - Sayın Vural...
OKTAY VURAL (Devamla) - ...doktorlar öldürülüyor, vicdanlar ne zaman uyanacak?(AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) Bu kanlı çözüm sürecine ne zaman son vereceksiniz? (AK PARTİ sıralarından "Süre bitti." sesleri) Vicdanlar bunu soruyor. Mardin'de şehit olan polis, 4 polisimizden 1'i, Akif Hatunoğlu şunu diyor: "Sessiz olun..."
AHMET BERAT CONKAR (İstanbul) - Süren doldu.
OKTAY VURAL (Devamla) - "Sesiz olun..."
BAŞKAN - Sayın Vural, sözlerinizi tamamlayın lütfen.
OKTAY VURAL (Devamla) - "...polisler şehit oluyor. Vicdanı olmayanlar, huzur içerisinde uyumaya devam edin. Siz bilmezsiniz ama bizler sizin için şehit olmaya devam ederiz." diyor. Siz uyumaya devam edin, millet uyumayacak. (MHP sıralarından alkışlar)
Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından ayakta alkışlar)