GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:14
Tarih:15.12.2015

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan Vekiline de yeni görevinde başarılar diliyorum, hayırlı olsun.

Evet, basın özgürlüğü açısından Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanmış olması şüphesiz utanç vericidir ancak basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü meselesi cumhuriyet tarihiyle yaşıt bir meseledir. Cumhuriyetin her döneminde tutuklu gazeteciler ve katledilen gazeteciler oldu ancak hiçbir zaman AKP dönemindeki kadar siyasallaşmış bir yargı tarafından basın kıskaç altına alınmadı. Bu yönüyle de iktidar baskısı altında, onun cenderesi içerisine almaya çalışılan, sadece iktidarın doğrularını dile getirmeye çalışan, iktidarın yanlışlarının üstünü örtmekle görevlendirilen basın gerçekliğiyle cumhuriyet tarihi, hiçbir zaman böyle bir ibret verici olaya tanıklık etmedi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, şu anda Genel Kurula CHP'nin getirmiş olduğu araştırma önergesi şüphesiz çok önemlidir ancak CHP'nin önergesinde yazıldığı üzere, özellikle basın özgürlüğü önündeki engellerin istatistiki rakamlara indirgenmeyecek kadar derinlikli ve büyük bir problem alanına sahip olduğunu ifade etmek isterim. Buradaki istatistiki rakamlardan çok, ifade özgürlüğünün en önemli göstergelerinden birinin hakikatin tartışılmasının engellenmeye çalışılmasıdır. Bugün ülkemizdeki durum bunun yani hakikatin tartışılmasının çok ötesine geçmiş bir gerçekliğe tekabül etmektedir. Hükûmet, ideolojik aygıtları zor aygıtları olarak halkın üstünde her geçen gün dozajı artan bir biçimde kullanmaktadır. 90'lı yıllarda özellikle Kürt illerinde sadece tutuklanmayan, katledilen gazeteci sayısının 30'un üzerinde olduğunu ifade edecek olursak, bugün, Kürt illerinde bir savaş gerçekliğini, kirli savaş gerçekliğini, yüzyıllık ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını dile getirmeye çalışan muhalif basın üzerindeki baskılar yaygınlaşmış, ülkenin tamamını sarmış ve muhalif basının tamamı hedef hâline getirilmiştir.

SAİT YÜCE (Isparta) - Nasıl Kürt ili oluyor? Neye göre?

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Açık katliam girişimlerinin yapıldığı ve yapılmaya devam edildiği bir yerde meseleyi sadece ifade özgürlüğü mevzusunda tutmak gerçeklerin tarifi açısından hafif kalmaktadır.

Evet, CHP'nin getirdiği önergenin girişinde yazdığı üzere, gerek düşüncenin oluşturulması gerekse açıklanması açısından basın şüphesiz en önemli araçlardan biridir. Size basının neden bu kadar AKP iktidarı döneminde cendere altına alındığına dair tarihten ders niteliğinde bir örnek aktarmak isterim: Vietnam Savaşı'nın bitmesinin, sonlanmasının veya bitirilmek zorunda bırakılmasının en önemli araçlarından biri savaşın kirli yüzünün tüm çıplaklığıyla basın aracılığıyla dünya kamuoyuyla paylaşılması olmuştur. Bu yönüyle de, gerek Orta Doğu'da sürdürülen gerekse kürdistan'da sürdürülen kirli savaşın gerçeklerinin dile getirilmesini istemeyen AKP iktidarı öncelikle basını hedef hâline getirmiştir. Bu yönüyle, özellikle Can Dündar ve Erdem Gül, özellikle Orta Doğu'daki savaşın kirli bir mecraya çekilmesine hizmet eden bir çalışmayı, AKP ve saray gladyosu çalışmasını ifşa ettikleri için siyasal yargı tarafından bugün içeriye atılmışlardır.

Bu yönüyle de Hükûmetin bugün görevlendirdiği ve Kürt şehirlerine sürmüş olduğu paramiliter, yüzü maskeli güçlerin bölgede yaptıkları vahşetin duyulmaması için basına bu kadar saldırılmaktadır. Bölgede yapılan toplumsal gösterilerde, protesto eylemlerinde ilk olarak basın mensuplarına saldırılmasının nedeni de bölgedeki gerçekliğin kamuoyuyla paylaşılmasından duyulan korkudan başka bir şey değildir. Bütün toplumsal gösterilerde, demokratik protesto eylemlerinde ilk saldırılan, hatta kurşunlara bile hedef olan ve gözaltına alınan, tutuklanan kişilerin basın mensuplarının olması manidardır.

Biz de buradan soruyoruz: Basın mensuplarının dile getirdiği gerçekliklerden neden bu kadar korkuyorsunuz, neyi saklama telaşı içerisindesiniz ki basının kamu görevi sizi bu kadar korkutmaktadır? Aynı şekilde, bugün işlenen savaş suçu kanıtları olan ve bu belgeleri yayınlayan gazeteciler o gün değil, bir seçim süreci sonrasında, yani aylar sonra tutuklanıyor. Soruyoruz: Saklamakla gerçeklerin üstünü kapatabileceğinizi mi zannediyorsunuz?

Burada hazır bulunan bütün arkadaşlara sesleniyorum: Gözlerinizi özellikle bugün Kürt şehirlerinde yapılan vahşete kapatmakla bütün Meclisin bileşeni olarak tarihsel sorumluluğumuzdan kaçabileceğimizi mi sanıyoruz? Bu ateş sadece bölgede yaşayanları değil, bir bütün olarak hepimizi yakarak genişleme potansiyeli gösteriyor ve her geçen gün bölgede toplumsal olarak büyük bir duygusal kırılma ve kopuş yaşanıyor.

Yine, belirtmek isteriz ki orada kurşunlarla öldürülen sadece Kürt genci, Kürt anası, Kürt çocuğu değildir; her birimizden bir parça insani değer yargılarımızın öldürüldüğünü, her birimizden bir parça evrensel değer yargılarından alıp götürdüğünü de ifade etmek isterim.

Bu konuda gerçekliklere havuz medyası üzerinden kanmış arkadaşlara da Nietzsche'nin küpe niteliğindeki şu sözünü hatırlatmak isterim: "Doğrular karşısında kanmışlıklar yalanlardan daha tehlikeli düşmanlardır." "Doğrular karşısında kanmışlıklar yalanlardan daha tehlikeli düşmanlardır." Kanmış olmak haklı bir gerekçe değildir. Siz gözünüzü gerçeklere kapattınız diye güneş batmış olmaz. Sadece gözünüzü kapatarak dünyayı kendinize karartmış olursunuz.

Hendek meselesi üzerinden, özellikle bugün uygulanan ve neredeyse bir faşizme tekabül eden uygulamaların hiçbir demokratik ülkedeki gerçeklikle ilgisi olmayacağını, demokratik bir devletin güvenlik reflekslerinin bu şekilde gelişmeyeceğini ifade etmek isterim. Her şeyi hendeğin arkasına saklayarak bir gerçeklikten kurtulamayız. Bu senenin, 2015'in başında, 14 Ocakta Cizre'de 12 yaşında ki Nihat Kazanhan katledilirken Cizre'de hendek yoktu. Veya ağustos ayının başında Ağrı'da 14 ve 16 yaşındaki 2 fırıncı çocuk katledilirken Ağrı'da hendek yoktu. Veya 28 Ağustos 2009'da 7 yaşındaki Ceylan Önkol Tapantepe Taburundan atılan bir bombayla paramparça edilirken yaşadığı köyde hendek yoktu. Veya 28 Aralık 2011 yılında Roboski'de 35 çocuğumuz katledilirken hendek yoktu.

Bugün sosyal medyaya bir buçuk saat önce düşen bir husus çok dikkat çekicidir. Özellikle sosyal medyadan Sur içine girmeye çalışan bir tankın görüntülerinde sivil evler ve camilere atılan tank ateşli silahlarını ibretle izliyoruz. İki dakikalık bir görüntüde, tankın çevresindeki askerî yetkililerin veya görevlilerin kahkahaları altında tankla camiler bombalanmakta, sivil evler bombalanmaktadır.

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - 3 polis ölmüş sen ondan bahset...

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Basının bu gerçeklikleri dile getirmesinden duyduğunuz korkuyu anlayabiliriz...

AHMET DEMİRCAN (Samsun) - 3 polis şehit olmuş sen hala toptan tüfekten bahsediyorsun ya! 3 polis şehit olmuş.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Ancak şunu ifade etmek isterim ki gerçekliklerden bir yere kadar kaçabilirsiniz ama gerçeklikler er geç yakaladığında suçluların sığınabileceği ne ilahi ne de dünyevi bir mekân kalmaz.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - 3 şehitten kaçtığınız gibi!

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)