GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:15
Tarih:16.12.2015

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün Diyarbakır'da şehit olan 3 kahraman polisimize Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.

Bu geçici bütçenin hazırlanmasında emeği geçen bakanlarımıza, milletvekillerimize, bürokratlarımıza ve Plan ve Bütçe Komisyonunun çok değerli üyelerine huzurlarınızda ben de bir kez daha teşekkür ediyorum.

Peki, Türkiye neden bir yılı kapsayan bir bütçe değil de bugün bir geçici bütçeyi tartışmaktadır, isterseniz bu konuya biraz değinelim.

Değerli milletvekilleri, Türkiye 2015 yılında 7 Haziran ve 1 Kasım olmak üzere 2 tane seçim yaşadı. 1 Kasım seçimlerinden sonra milletvekillerinin yemini, yeni Hükûmetin kurulması, güvenoyu alması gibi süreçlerden dolayı, bütçe takviminin aksamasından dolayı, takvimin sıkışmasından dolayı geçici bir bütçeyle Hükûmetin kamu harcamalarını ve kamu hizmetini verebilmesi için bir harcama yetkisi verilmesi söz konusudur ve bunun da aşılabilmesi için geçici bütçe tasarısıyla bu sorunun çözülmesine gidilmiştir. Burada, gönül isterdi ki, yılın tamamını kapsayacak bir bütçeyi muhalefetle beraber yapalım. Kesin hesapla alakalı süreç... Zaten Plan Bütçede bunlar konuşuluyor, tartışılıyor ve bir karara bağlanıyor.

MUSA ÇAM (İzmir) - Saray istemedi, saray!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bunu şarta bağlamaktan ziyade, bu yılın sonuna kadar çıkması gereken bir bütçeden ziyade daha farklı bir zamanda tartışılıp bununla alakalı bir gündem oluşturulabilirdi ama olmadı. Bu anlamda da böyle bir geçici bütçeyle bu süreci yönetmek durumunda kaldık.

Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisinin bütçe anlayışının özünde refah vardır. Şimdiye kadar yaptığımız hiçbir bütçede ne seçim odaklı ne de siyasi yatırım maksatlı bir yaklaşım olmuştur; tamamında siyasi hesapları reddeden, insanı merkeze alan, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." anlayışını bütçede ve ekonomi programında uygulayan bir anlayışla meseleye yaklaştık. AK PARTİ'nin hazırladığı bütçelerde rant çevrelerinin, lobilerin değil tüm milletimizin menfaatleri ön plana alındı ve bunlar hep ön tarafta tutuldu. İşte, onun içindir ki AK PARTİ bütçeleri milleti karşısına alan değil rantiyeleri, çıkar çevrelerini ve lobileri karşısına alan bütçeler olmuştur. Dolayısıyla, günü kurtarma adına değil...

MUSA ÇAM (İzmir) - Havuz nerede, havuz?

MEHMET MUŞ (Devamla) - Günü kurtarma basitliğine hiçbir zaman kapılmadık, milletin geleceğini tehlikeye sokacak hiçbir adımı şimdiye kadar atmadık ve mali disiplinden her şart altında, şartlar ne olursa olsun taviz vermedik. Bu açıdan, değerli milletvekilleri, sürdürülebilir bir mali disiplinle bütçe dengesini kırılgan olmaktan çıkarıp kamu harcamalarının kalitesini artırarak bütçemizi daha sağlıklı bir yapıya kavuşturduk. Bu anlayışı, Türkiye, 1929'dan sonra yaşanan dünyanın en büyük küresel finans krizinde yaşadı. Bakınız, 2008 yılındaki krizde, Türkiye'nin almış olduğu tedbirlerden ve bugüne kadar mali disiplinden taviz vermemesinden dolayı, bu süreç, diğer ülkelerle mukayese edildiği zaman çok daha az etkiyle atlatıldı.

Bakın, dünyada kriz yokken biz, maalesef, 1994, 1999 ve 2001 krizlerini yaşadık. O zaman dünyada kriz yoktu, bu Türkiye merkezli bir krizdi. Ama bunun temeline, sebebine indiğimiz zaman bu krizi tetikleyen neydi? Dünyada büyüme varken, dünyada bir kriz yokken biz bunu neden yaşadık ve dünyada büyük kriz yaşanıyorken Türkiye bu krizi nasıl az etkiyle atlatabilmiş? Bunun üç temel ayağı vardır: Bunlardan bir tanesi bütçe dengesidir; bir diğeri kamu borç yükü; bir diğeri ise bankacılık sektörüdür. Değerli milletvekilleri, 90'lı yıllardaki siyasi istikrarsızlıklardan dolayı Türkiye bu alanlarda zayıf kalmıştır ve özellikle Adalet ve Kalkınma Partisiyle, zayıf olduğumuz bu alanlar, Türkiye'nin en güçlü olduğu alanlardan bir tanesi hâline gelmiştir.

Her zaman için sanal refahı reddettik, reel büyümeyi merkeze aldık ve vatandaşın reel refahının artışı için büyük bir çaba içerisinde olduk. Bundan dolayıdır ki 24 çeyrektir Türkiye kesintisiz büyümektedir. Üstelik bu büyüme tüm engellemelere rağmen olmuştur; Gezi olaylarına rağmen olmuştur, 17-25 darbe girişimine rağmen olmuştur ve Suriye'de ve diğer bölgelerde yaşanan siyasi ve ekonomik sıkıntılara rağmen bu büyüme gerçekleştirilmiştir.

MUSA ÇAM (İzmir) - 17-25 darbe değil, yolsuzluk, yarın...

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakınız değerli milletvekilleri, 1970 ve 1980 arasında Türkiye'de toplam 12 hükûmet değişmiştir. Ortalama bir hükûmetin ömrü dokuz aydır. Düşünebiliyor musunuz bir hükûmet iktidara geliyor, bir bütçe yapıyor; bu bütçeyi tamamlayamadan iktidardan ayrılıyor. Başka bir hükûmet geliyor, kendisinden önce yapılmış olan bir bütçeyi kullanmak durumunda kalıyor. Türkiye 1970 ve 1980 arasını maalesef böyle geçirdi.

Akabinde, 1991 ile 2002 arasında da bir hükûmetin ömrü ortalama on beş aydır. Orada da hükûmet yaptığı bir bütçeyi kullanırken bir diğerini göremeden iktidarı başka bir hükûmete devretmek durumunda kalmıştır. İşte, Türkiye bu süreçlerde, maalesef, mali disiplin anlamında da, borç yükü anlamında da çok ciddi ağır bedeller ödemiştir. Ama, AK PARTİ döneminde şimdiye kadar yaptığımız 13 bütçenin tamamını realize etmiş ve bunların da neticesini almış bir iktidarız.

Bakınız değerli milletvekilleri, burada bir mukayese yapmakta fayda olduğunu düşünüyorum. AK PARTİ'den önceki on yılı şöyle bir alalım, oradaki bütçe açığının ortalaması yüzde 6,5'tur. Bir de Adalet ve Kalkınma Partisinin 2002'den günümüze kadar olan sürecini alalım, buradaki bütçe açığının ortalaması da yüzde 2,85'tir. Aslında son dönemlerde biz bunu yüzde 1,5 bandının altında tutmayı başardık. Yani, geçen yılki bütçe performansımız ortadadır, bu yılki bütçe performansında hedef yüzde 1,1'dir. Ben ümit ediyorum -gelen rakamlar onu gösteriyor- bundan daha iyi bir performansı Türkiye gösterecektir ve orta vadeli programda da gösterdiğimiz, ortaya konan hedefler doğrultusunda inşallah 2018 itibarıyla da Türkiye bütçe dengesi noktasında yüzde 0,5'in altına bu bütçe açığı meselesini itmeyi başaracaktır.

Bakınız değerli milletvekilleri, bu bütçe hedeflerini şundan önemsiyorum: On üç yıllık dönemde sadece iki yıl ifade edilen bütçe hedefleri tutturulamadı; 2009 ve 2012. Bunların haricinde ortaya konan bütçe hedeflerinden çok daha iyi bir performans AK PARTİ iktidarları döneminde ortaya konmuştur.

Bakın, dünya hiç olmadığı kadar sıkışık bir süreçten geçiyor; hiç olmadığı kadar artık dünyada büyüme oranları zora düşmüş; alım satım, ihracat veya diğer ekonomik göstergeler sıkışık bir süreçten geçiyor. Ama, bu tabloda bile Türkiye mali disiplinden taviz vermemektir. Şöyle bir mukayese yapabiliriz: Yani, bizde şu an yüzde 1,1 gibi bir hedef var bu yıl için ve 2018'le alakalı söyledim. Peki, geçtiğimiz yıl ne olmuştu, 2014'teki süreç nasıldı? Bakın, Avustralya'da bütçe açığı yüzde 3,1; Belçika'da 3,2; Fransa'da 4; Hindistan'da 4,5; Japonya'da yüzde 7,7; Meksika'da yüzde 4; Güney Afrika'da yüzde 3,8. Burada hem gelişmekte olan ülkeler hem de bize benzer ülkeler var. Türkiye bu süreci yüzde 1,3'le tamamlamayı başarmıştır.

Değerli milletvekilleri, bütçe açığının yüksek olması, reel kesimin, özel kesimin kullanabileceği fonların kamu tarafından emilmesi ve bütçe açıklarının kapatılması için kullanılması anlamına gelir. Bunun için buradaki performans ekonomik anlamda ülkenin büyümesi ve ülkenin finansmanı açısından önemlidir.

Şimdi bankacılıkla alakalı birkaç veri vereceğim ve aslında neler söylemek istediğimi daha iyi ortaya koyacaktır. Bakınız değerli milletvekilleri, 2001 yılında Türkiye'yi krize sürükleyen bankacılık sistemi bugün Türkiye'nin en güçlü olduğu alanlardan bir tanesidir. Şöyle aktif büyüklüğüne baktığımız zaman bankacılık sektörünün, 213 milyar bir büyüklüğü vardı, şu an itibarıyla bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğü 2 trilyon liraya ulaşmıştır.

Aslında daha önemlisi, bu rakam içerisindeki kredilerin payı neydi, ne oldu? Bakınız değerli milletvekilleri, iktidara geldiğimiz dönemde toplam aktifler içerisindeki kredilerin payı yüzde 23 iken bugün bu oran yüzde 62'ye; menkul değerlerin portföyünün payı yüzde 40'tan yüzde 15'e düşmüştür. Yani bankacılık sektörü kamuyu fonlamaktan artık asli görevi olan reel ekonomiyi, piyasayı fonlamaya başlamıştır. Mevduatı vatandaştan toplayıp kamuyu fonlamak artık sona erdi. Onun yerine, mevduatı topladıysanız asli göreviniz olan bankacılık faaliyetlerini yerine getirerek, reel ekonomiyi fonlayarak para kazanmak durumundasınız.

Değerli milletvekilleri, burada, hazinenin borçlanma oranları çok önemli. Yani Türkiye ne kadar faiz ödüyordu? İktidarımız döneminde bazı rakamlar zikredildi ama şöyle bir realite de var: Türkiye yüzde 58'le borçlanıyordu, hazinenin borçlanma faiz oranları buydu. Şu an yüzde 10 seviyesindedir bu, hazinenin borçlanma oranı. Vade neydi biliyor musunuz? Ortalama sekiz buçuk ay vadeyle borçlanıyordu Türkiye Cumhuriyeti hazinesi. Şu an bu vade yetmiş bir ayın üzerine çıkmış durumdadır.

Bakın, bu kürsüden bunları çok konuştuk, ilk geldiğimiz dönemlerde finansman giderlerinin veya daha anlaşılır bir ifadeyle faiz giderlerinin toplam bütçe içerisindeki payı yüzde 45-47 seviyesindeydi. Yani 100 liralık bütçenin 47 lirası sadece borçların faizine ödenmek durumundaydı ve vergisel olarak da baktığımız zaman buna, topladığımız her 100 liranın 85 lirası sadece borçlarımızın faizine gitmek durumundaydı. Şu an bu rakamlar nedir biliyor musunuz? Bakın, şu an Türkiye Cumhuriyeti sadece bütçesinin yüzde 11'ini faize ödemektedir. Eğer Türkiye hâlen yüzde 50 finansman maliyetini bütçesine koymak durumunda kalsaydı, çok ciddi, astronomik rakamları bu memleket faize ödemek durumunda kalacaktı. Bunlardan bir kere memleket kurtuldu.

İkincisi: Her 100 liralık verginin 85 lirası faize gidiyordu. Şimdi ne kadarı gidiyor? 14 lirası.

Bir ikincisi değerli milletvekilleri, eğer bir borç söylüyorsak bunun karşısında da bir varlığı ifade etmek durumundayız. Varlık ne, borç ne; bunların birbirine oranıyla borç yükü ölçülür. Türkiye'de 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı devraldığı dönemde kamu borcunun millî gelire oranı yüzde 74'tü, şu an bu oran yüzde 33-34 seviyelerine kadar düşmüştür. Yani, Maastricht Kriterleri örneğine bile baktığımız zaman, bütçe açığı noktasında da, kamu borç yükü noktasında da Avrupa Birliği üyeleri içerisinde de bu kriterleri yakalayabilen ender ülkelerden bir tanesidir Türkiye.

Yine, değerli milletvekilleri, sermaye piyasalarımızda derinleşmeler olmuştur, sermaye piyasaları Türkiye'de derinleşmiştir ki bunlar ekonomiyi finanse etme açısından önemlidir. Bakınız, Türkiye'de toplam menkul kıymet değeri 100 milyar dolar civarındaydı, şu an bu 4 kat artmış ve 401 milyar dolara yükselmiştir.

Şirketlerimizin değerine bakalım. Burada özel sektörün bir borç yükü ifade ediliyorken o zaman -bunun karşılığında şirketlerin- bunun varlık olarak karşısında ne var, buna da bakmamız lazım.

Değerli milletvekilleri, bakın, Türkiye'de Borsa İstanbul endeksi 10 bin seviyelerindeydi, dün itibarıyla 72 bin seviyesinde Borsa İstanbul kapanış yaptı ve 301 olan şirket sayısı bugün 422'ye çıkmış. Yani, şirketler halktan daha fazla sermaye toplayarak yapılarını finanse ediyorlar. Türkiye'de 2002 yılındaki şirketlerin, borsaya kote olan şirketlerin değeri 35 milyar dolardı, şu an bu rakam 268,5 milyar dolara kadar çıkmış bir durumda. Yani, ortada bir borç ifade ediliyorsa bunun karşılığında da bir varlığın olduğunu bizim görmemiz gerekiyor.

Yine, aynı şekilde, AK PARTİ'nin yapmış olduğu reformlar sayesinde -bu sadece ekonomik anlamda kendisini hissettirmedi, sosyal anlamda da, hukuk anlamında da, demokratikleşme anlamında da kendisini hissettiren çok ciddi reformlar yapmıştır- ve bu sebepledir ki AK PARTİ'nin bu reformcu kimliğinden dolayı AK PARTİ 2002 yılından itibaren tek başına iktidarda kalmayı sağlayabilmiştir.

BÜLENT YENER BEKTAŞOĞLU (Giresun) - Uçmuşuz da haberimiz yok!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bakın değerli milletvekilleri, iktidara geldiğimizin öncesinde şöyle bir gazeteleri ve televizyonları hatırlayalım, bir ay bittiği zaman, takip eden ayın ay başında enflasyon rakamları açıklanacaktır, şöyle yeşil bir canavar vardı gazetelerde, "enflasyon canavarı" diye ifade ediliyordu, ağzını açmış, önünde ne varsa yiyor. Milletin alın terini, cebindeki parasını, emeğini bu enflasyon canavarı sömürüyordu. Şimdi o enflasyon canavarı kayboldu yani bu dönemlerde kimse onu artık tanımıyor, gazetelerin manşetlerinden artık o enflasyon canavarı kayboldu gitti ve AK PARTİ iktidarıyla beraber Türkiye tek haneli enflasyonla tanıştı. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Onları yazacak gazete mi bıraktınız Türkiye'de!

KAMİL AYDIN (Erzurum) - 17 Aralık geldi, bak geldi 17 Aralık ha, ona göre!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye enflasyonun üç hanelisini görmüş bir ülke, Türkiye enflasyonun iki hanelisini görmüş bir ülke, AK PARTİ iktidara gelene kadar tek haneli bir enflasyonla Türkiye tanışamamış...

AHMET YILDIRIM (Muş) - İşsizlikte de iki haneliyi sizin döneminizde gördü.

MEHMET MUŞ (Devamla) - ...ve bu dönemde AK PARTİ tek başına tek haneli bir enflasyonu Türkiye'yle tanıştırmıştır. Bu yıl takriben yüzde 8 gibi görülen bu enflasyon da inşallah, orta vadeli programda belirttiğimiz üzere, 2018 itibarıyla da yüzde 5 bandına düşürülecektir.

Ve değerli milletvekilleri, artık Türkiye için ikinci atılım dönemi diyebileceğimiz çok ciddi bir reform süreci başlıyor. 25 öncelikli dönüşüm programını açıkladık. Buna bağlı olarak 1.250 eylem planı açıklandı ve OECD ülkeleri içerisinde sadece iki ülke bu kadar detaylı bir dönüşüm programını açıklayabilmiştir. Bunlarla beraber artık çok daha üretken, çok daha ihracat yapan ve Türkiye'nin çok daha hızlı büyüdüğü bir ekonomik yapıya inşallah ülkemiz ulaşacak. İmalat sektörünün daha da güçlendiği, nitelikli iş gücünün arttığı, üretim kapasitesinin çok daha fazla artacağı bir dönemi hep beraber yaşayacağız değerli milletvekilleri.

Burada dikkatinizi çekmeden geçemeyeceğim, Türkiye'de çok ciddi altyapı eksikliği vardı ve ortalama projelerin tamamlanma süresi dokuz yıldı, şu an bu üç yıla kadar inmiş durumda ve Türkiye'de çok büyük projeler kamu-özel iş birliği modeliyle hayata geçirildi. Bu uygulama ilk defa rahmetli Özal döneminde 1986 yılında başlatıldı ve 1986'dan günümüze kadar 198 kamu-özel iş birliği modeli Türkiye'de hayata geçirildi. Bunların 133'ü AK PARTİ döneminde olmuştur. Bu kamu-özel iş birliği modeliyle hayata geçirilen projelerin toplam tutarı 115 milyar dolardır. AK PARTİ döneminde hayata geçirilen, bu modelle hayata geçirilen ve sözleşmesi imzalanan projelerin değeri ise 106 milyar dolardır. Burada hem bunların inşası hem de devlete ödeyecekleri yıllık gelir veya kira olarak ifade edebileceğimiz oranlar da dâhildir. Hani, Gezi eylemleri sırasında Gezi'cilerin karşı çıktığı işte üçüncü havalimanı bu yöntemle yapılmıştır...

MUSA ÇAM (İzmir) - Hangi yöntemle?

MEHMET MUŞ (Devamla) - ...üçüncü köprü bu yöntemle yapılmıştır, Avrasya geçiş tüneli bu şekilde yapılmıştır, İzmir Körfez geçişi bu şekilde yapılmıştır.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - En az 4 katına yapılabilirdi Sayın Muş, en az 4 katına. 4 katı gelirle verilebilirdi yolsuzluk olmasa.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bunlar devletin kasasından, merkezî hükûmetin yatırım bütçesinden kaynak aktarılmadan yapılan ve Türkiye'ye gelir sağlayacak projelerdir.

Bakın, çok fazla noktaya değinmeyeceğim ama refah anlamında da birkaç konuya değinmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, "Şu kadar hastane yaptık, yatak kapasitesini bu kadar artırdık." ona girmeyeceğim ama önemli bir rakam, Türkiye'de 2002 yılında 869 tane yoğun bakım ünitesi vardı. Bakın, koca Türkiye'de 869 yoğun bakım ünitesi vardı. Bugün itibarıyla bu rakam nereye çıktı biliyor musunuz? 2014 sonu itibarıyla 7.982, 10 kat artmış; Türkiye'nin nüfusu 10 kat artmamış. Yeterli mi? Daha da fazla mutlaka bunu artıracağız.

Bir diğer önemli konu şu değerli arkadaşlar, bakın, az önce bir şey söyledim "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." anlayışı AK PARTİ'nin bütün bütçelerinde görülmüştür. Bakınız, 2002 yılında "yıkıcı sağlık harcamaları" diye bir endeks vardır. Türkiye'de yıkıcı sağlık harcaması yapmak durumunda olan hanenin oranı biz iktidarı devraldığımızda binde 81'di, şu an bu rakam binde 31'e düşmüş durumdadır ve bu yıkıcı sağlık harcamalarından dolayı fakirleşen hane halkının oranı ise binde 43'ten binde 12'ye düşmüştür. Bunu inşallah önümüzdeki süreçte de sıfırlayacağız.

Bakınız değerli milletvekilleri, hane borcu anlamında da, doğru, Türkiye'de hane borcunda bir artış vardır, vatandaş kredi çekerek ev sahibi olmuştur, arazi almıştır, arsa almıştır, o borcun karşılığında bir varlık vardır.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - İntihar edenlerin sayısını bir açıklasana.

MEHMET MUŞ (Devamla) - Daha önce neden alamıyordu? Çünkü daha önce bankalar vatandaşı finanse etmekten ziyade devleti finanse ediyorlardı. Bankacılık yapmanıza gerek yok, fonu toplayın, bunu devlete satın, oturduğunuz yerde iyi para kazanın. Sistem öyle ilerlediği için, vatandaşın kullanabileceği fon kalmadığı için o oranlar düşüktü ama Türkiye, hâlen Avrupa'nın en düşük hane halkı ortalamasına sahip ülkedir, Türkiye'de bu, yüzde 20 oranındadır. Türkiye en düşündüğündedir hâlâ, burada bir artış olduğu doğrudur ama bunu ifade etmek istedim.

Değerli milletvekilleri, bakınız, iktidarımız döneminde biz büyümeye bakıyorken şuna dikkat etmek durumundayız: Büyüme nasıl olmuş? Eğer dünya yüzde 10 büyüyorsa ve biz yüzde 5 büyümüşsek bunun bir anlamı yok. Mukayeseyi yapıyorken dünya ne kadar büyümüş ve bu dünyanın büyümesine göre Türkiye ne kadar büyüdü, ona bakmamız lazım.

Değerli milletvekilleri, çok geriye gitmeyeceğim, 1992-2002 arası dünya 1 büyüdüğü zaman Türkiye 1,2 büyüyebilmiş. AK PARTİ döneminde dünya 1 büyüdüyse Türkiye 1,85 büyümeyi başarmıştır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - 2002'yi çıkar, 2002'yi çıkar.

MEHMET MUŞ (Devamla)- Ve şunu da göstermek istiyorum: Bakın, iktidarımız döneminde ülkenin tamamına yatırım yapılmıştır. Bakın bu Kızıltepe Devlet Hastanesi, bakın bu...

MUSA ÇAM (İzmir) - Para kasaları, yatak odalarındaki...

MEHMET MUŞ (Devamla) - ...Van Eğitim ve Araştırma Devlet Hastanesi, bakın, buna bakın, bu Batman...

MUSA ÇAM (İzmir) - Ayakkabı kutularından da bahset biraz, ayakkabı kutularından!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Sen kutularla uğraş, kutularla uğraşmaya devam et.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yatak odalarındaki para sayma makinelerinden de bahset biraz! Onlardan da biraz bahset!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bu, Batman Devlet Hastanesi. Bu, Midyat Devlet Hastanesi; bu, Mardin'de bir lise. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

MUSA ÇAM (İzmir) - Bilal oğlandan bahset biraz, Bilal oğlandan!

MEHMET MUŞ (Devamla) - Bu, Erciş'te bir lise değerli milletvekilleri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MUŞ (Devamla) - ...bu, başka bir lise. Bakın bu da PKK'nın bu okulları nasıl yaktığı. Bunlara herkesin ses çıkartması gerekiyor. Sırtını kimsenin bunlara dayamaması gerekiyor. Bakın bu, okulun konferans salonu ve yaptığımız okulları...

ERKAN AKÇAY (Manisa) - PKK'yla Oslo'da pazarlık yapan sizsiniz, senin konuşmanın neresini düzeltelim!

MUSA ÇAM (İzmir) - Evde sıfırlanamayan milyon dolarlardan birkaç tane daha hastane yapılırdı, 5 tane daha! Sıfırlanamayan paralarla 5 hastane daha yapılırdı!

MEHMET MUŞ (Devamla) - ...PKK'nın ne hâle getirdiği, bu bütçeden ayrılan kaynaklarla ne hâle getirdiği. Bakın, o hastaneleri, acil servisi, bomba yüklü araçla saldırdıkları acil servis.

BAŞKAN - Sayın Muş teşekkür ediyorum.

MEHMET MUŞ (Devamla)- Değerli milletvekilleri, Kurşunlu Camisi bakın.

MUSA ÇAM (İzmir) - Sıfırlanamayan paralardan da okullar yapılırdı, köprüler yapılırdı. Nerede o paralar? Nerede?

MEHMET MUŞ (İstanbul) - Onun için, herkesin bunlara ses çıkarması lazım.

Bu bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)