GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:21
Tarih:29.12.2015

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 sıra sayılı Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

İstiklal Marşı'mızın yazarı, vatan şairi merhum Mehmet Akif Ersoy'u vefatının 79'uncu yılında rahmetle ve minnetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifiyle ilgili değerlendirmelerime geçmeden önce, milletimizin yüz yüze olduğu Türkiye tablosuna kısaca dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Türkiye, maalesef, açılım ve çözüm girdabında bölücü terörün tırmandığı, sokak çatışmalarının vatandaşları canından bezdirdiği, kamu düzeninin sağlanamadığı, devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı, her gün şehit cenazelerinin geldiği, can güvenliğinin tehdit altında olduğu bir durumdadır.

Bu vesileyle, terörle mücadelede hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet, milletimize başsağlığı diliyorum. "Devlet-i ebet müddet, millet-i ebet müddet." uğruna canını ortaya koyarak terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin yanında olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin "çözüm" denilenin aslında bir yıkım süreci olduğu yönündeki uyarılarını dikkate almayan Hükûmet, bugün, Türk milleti ve devletinin "beka" sorunuyla karşı karşıya olduğunu söylemektedir. Oslo, Habur, Dolmabahçe yol haritalarıyla on üç yıldır devam eden, bölücü teröre yönelik "taviz ve teslimiyet" politikalarının Türkiye'yi getirdiği durum sadece gözyaşıdır. "Yıkım süreci" ne PKK'nın silah bırakıp teslim olmasını sağlamış ne anaların gözyaşını dindirmiş ne de birlikte yaşama iradesini güçlendirmiştir. Terörle mücadeleden müzakereye geçildiği süreçte, terör örgütü, silah, mühimmat ve militan yığınağı yapmış. Sormak lazım: Hendeklerden tır dolusu silah çıkardıklarını söyleyen Hükûmet silahlar oraya girerken acaba neredeydi? O sebeple, zaman geçirilmeden, Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk milletinin bekasını tehdit eden bölücü terörle akamete uğratılmadan sonuca ulaşılmalıdır. Terörü insanımızın can ve mal güvenliğini, millî birliğimizi, demokrasimizi ve ekonomik gelişmemizi tehdit eden en büyük tehlike olarak kabul eden partimiz, terörle mücadeleyi, hiçbir şartta ihmal edilmemesi gereken millî bir politika olarak değerlendirmektedir. Nereden gelirse gelsin, hangi ülke ya da gücün kollaması ve desteğiyle hareket etmiş olursa olsun terör odakları bertaraf edilmeli, terör örgütüne devletle pazarlık yapma ya da tehdit etme cesareti veren süreç sonlandırılmalıdır. Türkiye'nin devasa problemlerini güçlü bir millet desteği de arkasındayken on üç yıldır çözemeyen, sorumluluğu kimi zaman muhalefete, kimi zaman cumhuriyet değerlerine, kimi zaman da geçmiş hükûmetlere yükleyerek kaçak güreşen AKP bu defa da sorumluluğu sisteme yükleme peşindedir.

Adalet ve Kalkınma Partisi demokratik parlamenter sistem içinde milletin hayrına olan neyi yapmak istemiştir de yapamamıştır? Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter millî devlet yapısını esas alan parlamenter sistemi demokratik siyasi sistemin sürdürülebilmesi bakımından gerekli görüyor ve Türk milletine en uygun yönetim şekli olarak değerlendiriyoruz. Sistemin işleyişinden kaynaklanan sorunların yine parlamenter sistem içinde çözülmesini mümkün görüyoruz. Bu sebeple iktidarın kişiselleşmesi suretiyle temel hak ve özgürlükler bakımından tehlikeli bir otoriterleşmenin önünü açabilecek, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş esaslarından kopararak devleti ve milleti farklı siyasi ve idari yapılanmalara götürecek başta başkanlık olmak üzere yarı başkanlık ve benzeri sistemleri uygun bulmuyoruz. Anayasa ihtiyacını toplumsal gereklilikler yerine devleti ve milleti parçalanmaya götürecek bir sistem değişikliğine endeksleyen siyasi yaklaşımı da reddediyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak "Millî birliğe değil ayrışmaya yol açan çözüm süreci bitirilsin, devletimizin kuruluş esaslarını düzenleyen Anayasa'nın ilk dört maddesine sahip çıkılsın, kim olursa olsun kanunsuzluk yapanlardan hesap sorulsun." derken burun kıvıranlar geldiğimiz noktada bu ilkelerin önemini kuşkusuz daha iyi anlayacaklardır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye iç riskler kadar jeopolitik risklerle de karşı karşıyadır. Orta Doğu coğrafyasında yaşanan büyük kargaşa hem tarihî ve kültürel ilişkileri hem de bölgeye olan doğal yakınlığı sebebiyle Türkiye'yi olumsuz etkilemektedir. Türkiye, Avrupa, Orta Doğu ve Orta Asya'yı etkileyen jeopolitik ve jeostratejik konumuyla dünyadaki kilit ülkelerden birisi konumundadır. Esasen büyük devlet adamı vizyonuyla Mustafa Kemal Atatürk'ün geliştirdiği strateji cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak dünya siyasetinde söz sahibi olmasını sağlamıştır. Ancak Türkiye'nin potansiyelini harekete geçirerek gelecek vizyonunu yakalayabilmesi bu konumunun sunduğu fırsatları ve imkânları ne ölçüde değerlendirdiği ve kullandığıyla doğru orantılı olacaktır. Maalesef Türkiye, AKP iktidarlarında bölgede gerçekçi ve sağlam temelleri olan bir liderlik elde edememiş, yönlendiren ve sorun çözen bir aktör olamamış, bölgeye dair sorunları derinden yaşayan bir ülke hâline gelmiştir. Öte yandan, üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yozlaşma ve yolsuzluk Türkiye'nin normalleşmesi önündeki başlıca sosyoekonomik sorunlardır. Sıcak para akışına dayalı üretken olmayan yatırımlara ve rant ekonomisine dayalı politikalar ve uygulamalar sürdürülebilir olmadığı gibi Türkiye ekonomisinin geleceği için önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır.

Bir ülkenin kalkınmış ülke olabilmesi ekonomik ve sosyal gelişmişlikle birlikte mümkün olabilecektir. Uluslararası bazı karşılaştırmalar bu anlamda dünyadaki konumumuzu da gözler önüne sermektedir. Türkiye, Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından hazırlanan Yolsuzluk Endeksi'ne göre 2014'te 175 ülke arasında 64'üncü sıraya gerilemiştir; 2015 dünya basın özgürlüğü sıralamasında Afganistan, Nijer, Ukrayna, Tayland ve Bangladeş gibi ülkelerin de gerisine düşerek 180 ülke arasında 149'uncu sıradadır; Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından yayınlanan 2014 İnsani Gelişme Endeksi'ne göre 188 ülke içinde Libya, Rusya, Lübnan, Bulgaristan gibi ülkelerin arkasında 72'nci sıradadır; Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan 2014 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu'na göre kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında Moldova, Mozambik, Kenya, Uganda, Zambiya ve Tunus'un gerisinde, 142 ülke içinde 125'inci sıradadır. OECD ülkelerinde yapılan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) ölçümünde 40 ülke arasında Türk öğrenciler 36'ncı sırada yer almışlardır.

21'inci yüzyılda bugün hâlâ insanlığın karşılaştığı en önemli sorunların başında yoksulluk gelmektedir. Mevcut göstergeler işsizlik ve yoksulluğun Türkiye için önemli sorunlardan birisi olmaya devam ettiğini göstermektedir. 2014 yılı yoksulluk göstergelerine göre nüfusun yüzde 15'i yoksulluk riski altındadır.

Türkiye OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı adaleti bakımından hem yüzde 20'lik dilimler hem de Gini katsayısı bakımından sondan 3'üncü sıradadır. Bu tablo Türkiye'nin gelişmiş, çağdaş ülkeler seviyesine erişmesi için yapması gereken çok iş olduğuna işaret etmektedir. Bunların gerçekleştirilebilmesi ise üniter millî devletin tasfiyesiyle değil cumhuriyetimizin temel nitelikleri ile millî ve manevi değerlerimizi esas alan bir uzlaşma zemininde geleceğe birlikte yürüme iradesinin gösterilmesiyle mümkün olabilecektir. Ancak on üç yıldır uygulanan ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı siyaset anlayışıyla bunun sağlanması mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun teklifinde, er ve erbaşlar ile subay ve astsubay yetiştiren askerî okul öğrencilerinin harçlıklarının artırılması, Kıbrıs'a gönderilecek Türk askerî birliği mensuplarının aylık ve ücretlerinin yükseltilmesi, ayrıca astsubayların intibaklarının yapılması ve bunun emekliliklerine de yansıtılması öngörülmektedir. Yeni kurulan devlet üniversitelerinde öğretim görevlilerinin yaş hadlerinin 72 olarak uygulanması geçici hükmünün bir yıl süreyle uzatılması, kamuda taşeron uygulamasına dönük bazı istisnaların altı ay daha devam etmesi sağlanmaktadır. Yine, sözleşmeli er ve erbaşların ücret sisteminin değiştirilmesi, Millî Eğitim Bakanlığına 12.500 öğretmen kadrosunun ihdas edilmesi hükme bağlanmaktadır.

Getirilen kanun teklifi, konu bütünlüğü bulunmayan düzenlemelerin yine bir torba kanun hâline getirilerek Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmasından ibarettir. Farklı alanlara giren konuların ilgili ihtisas komisyonlarında görüşülmeden Genel Kurula getirilmesi, konuların yeterince tartışılmadan yasalaşması riski taşımaktadır. Uygulamada hemen baş gösteren sorunlar nedeniyle düzeltme yasaları çıkartılmak zorunda kalınmaktadır. O sebeple, Parlamentonun saygınlığı ve yasa yapmanın önemi dikkate alındığında konunun kökten bir çözüme kavuşturulması ve bu torba işinden vazgeçilmesi şarttır.

Kanun teklifinde, ağırlıklı olarak yıl sonuna yetişmesi gereken ve kanunen süresi dolmakta olan hükümler yer almakta, kanunlara yerleştirilmiş geçici hükümlerin süreleri uzatılmaktadır. Geçici hükümlerin sürekli uzatılması bunların fiilen asli hüküm hâline getirilmesini sağlar ki bu da kanun tekniğiyle ve ilgili kanunun ruhuyla bağdaşır bir durum değildir.

Bunlardan bir tanesi de öğretim üyelerine yeni kurulan bazı üniversitelerde çalışmaları hâlinde 72 yaşına kadar çalışabilme imkânı veren düzenlemedir. Türkiye, bir yanda genç işsizliğin yüzde 18-20'ler düzeyinde seyrettiği, bir yanda da yetişmiş, nitelikli uzmanların bilgi ve deneyimlerinden yeterince istifade edilemediği bir insan gücü politikasıyla karşı karşıyadır. Gelişmiş ülkeler yaşlıların bilgi ve deneyimlerini topluma sunacak yaşlanma dostu istihdam politikaları uygulamakta, bu yolla yaşlıların bilgilerini, yaşam deneyimlerini ve becerilerini topluma sunma ve gençlere aktarma fırsat ve imkânı sağlamaktadır. Türkiye de bunu göz ardı etmeden bu fırsatların oluşturulabildiği mekanizmaları geliştirmek durumundadır.

Ülkemizde bugün 109'u devlet, 76'sı vakıf, 8'i vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere 193 üniversite bulunmakta; Emniyet ve Silahlı Kuvvetlere ait 4 üniversite de dâhil edildiğinde bu sayı 197 olmaktadır. Artan nüfus ve yükseköğretim çağındaki öğrencilerin sayısı dikkate alındığında üniversitelerin sayısının artması gerekli ancak yeterli değildir. Aynı zamanda nitelik ve nicelik olarak yeterli öğretim görevlisi yetiştirilemediği müddetçe bu okullarda eğitim gören öğrenciler gerekli bilgi ve beceriyi kazanmadan meslek hayatlarına atılacaklardır. Her alanda dünyayla rekabet edebilecek güce erişmek ancak çağdaş gelişmelerle teçhiz edilmiş nitelikli insan gücü yetiştirmekle mümkün olabilecektir. Bunu sağlamayan sayısal üniversite zenginliği ise halk deyimiyle iğne yapmayı bilmeyen doktor yetişmesine yol açacaktır. O sebeple, esasen, Hükûmetin yükseköğretimin sorunlarını reformist bir anlayışla çözmesi, bu kapsamda üniversitelerin fiziki ve teknolojik kapasitelerinin artırılması, yeterli nicelik ve nitelikli öğretim görevlisi yetiştirilmesi ve üniversitelerin daha demokratik bir işleyişe kavuşturulması gerekmekteydi. Üniversitelerin bölücü terör örgütünün yuvalandığı mekânlardan olmaktan kurtarılması, eğitim ve öğretimi devamlı kılması gerekirdi. Oysa, bugün birçok üniversitede olduğu gibi, Ankara'nın göbeğinde Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü'nde bölücü örgüt militanları eğitimi engellemekte, milliyetçi, vatanperver öğrenciler bölücü örgüt militanlarının saldırılarına muhatap olmakta ve derslere girememektedir. Bu duruma Hükûmetin dikkatini çekiyor ve telafisi imkânsız sonuçlarla karşılaşılmadan gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmasını bekliyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi, bunları yapmak yerine, gelenekleri yok etme ve kurumsal kimlikleri tahrip etme pahasına üniversiteleri de siyasallaştırma ve ele geçirme gayreti içinde olmuştur. Oysa üniversiteler, ülkemizin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, araştırma yaparak bilim ve teknoloji üreten, toplumsal gelişmeye önderlik eden bilimsel yöntemlerle eğitim kurumları hâline getirilmeliydi. Üniversitelerin eğitim, araştırma ve geliştirme, toplumu bilgilendirme gibi geleneksel fonksiyonları yanında, bilgiyi sanayileştiren ve ticarileştiren bir yapıda olmaları temin edilebilirdi. Öğretim elemanları yetiştirecek bir mekanizma geliştirilebilir, yetişen akademisyenler yeni kurulan üniversitelerde görev yapabilirlerdi. Yükseköğretim sistemi daha demokratik ve üretken bir yapıya kavuşturulabilir, rektör seçimleri demokratik esaslara bağlanabilirdi. Öğrenci, kurum ve akademik kadrolar arasında gerekli iş birliği ve uyum sağlanabilirdi. Üniversite sınavı kaldırılabilir, herkesin ilgisine göre gidebileceği bir yükseköğretim sistemi kurulabilirdi. Öğretim üyelerinin mali ve sosyal hakları iyileştirilebilir, geçim kaygısı yerine bilimsel araştırmalara odaklanmaları sağlanabilirdi. Ancak, tüm bunlar yapılmadığı gibi bugün sınavlar şaibeli, atamalar antidemokratik, eğitim kalitesiz, yurtlar ve kampüsler güvenliksiz, mezun olanların ekseriyeti ise işsizdir.

Sayın milletvekilleri, kanun teklifindeki er ve erbaşlar ile askerî öğrencilerin harçlıklarının artırılması ve astsubayların intibaklarının yapılmasına ilişkin düzenlemeler Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim de seçim beyannamemizde taahhüt ettiğimiz hususlardandır. Bunları olumlu bulmakla birlikte ilave olarak askerliğini yapıp gelen her gencimize istemesi hâlinde 50 bin lira girişimcilik desteği verilmesi, askerlikte geçen sürelerin primi devlet tarafından ödenerek emekli hizmetinden sayılması, er ve erbaşların muhtaç durumdaki ailelerine en az 500 lira olmak üzere aylık ödeme yapılması yönündeki önerilerimizin de Hükûmet tarafından dikkate alınmasını bekliyoruz.

Teklifin 8'inci maddesiyle Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu'nun 7'nci maddesi değiştirilerek mevcutta brüt asgari ücrete bağlı olan aylıkları asgari ücret yerine yeni belirlenen bir göstergeye dayalı hâle getirilmektedir. Her ne kadar gerekçesinde diğer kamu görevlilerinde olduğu gibi göstergeye dayalı bir sistem getirilmesi öngörüldüğü ifade edilse de esas mesele asgari ücretin artırılmasına dönük çalışma nedeniyle sözleşmeli er ve erbaşların ücretlerinde meydana gelecek artışa mâni olmaktır. Yapılan düzenlemeyle ilave herhangi bir artış meydana gelmemektedir. Hâlbuki erbaş ve erler, çalışma şartları, aldıkları sorumluluk ve taşıdıkları riskler nedeniyle zor şartlarda görev yapmaktadır ve daha iyi şartlarda, daha iyi mali ve sosyal haklara sahip olarak görev yapmayı hak etmektedir. O sebeple, yapacağımız ilave bir düzenlemeyle erbaşların mali haklarının da iyileştirilmesini gerekli görmekteyiz. Bu doğrultuda, Hükûmeti, Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiğimiz ek gösterge ve tazminat oranları ile sözleşme ücretlerinde artış getiren kanun teklifimize, dolayısıyla erbaşlara ve erlerimize destek olmaya davet ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, getirilen bir düzenleme taşeronlukla ilgilidir. Hâlen kamu idarelerince kanun, tüzük ve yönetmeliklere göre istihdam edilen personelin yeterli nitelik veya sayıda olmaması hâlinde personel çalıştırılmasına dayalı yardımcı hizmetlere ilişkin işler için ihaleye çıkılabilmektedir. Kanuna göre, bu personel ihale ve sözleşme konusu iş dışında çalıştırılamamakta ve görevlendirilememektedir. Ancak yapılan geçici bir düzenlemeyle bu hükmün uygulaması 2015 yılı sonuna kadar ertelenmişti. Bu defa ise aynı hükmün uygulanması tekrar ertelenmektedir.

Türkiye, başta maden kazaları olmak üzere sıkça iş kazalarına muhatap olmakta, her kaza sonrasında da taşeron uygulaması gündeme gelmektedir. Esasen örgütsüzlüğü, güvencesiz çalışmayı, kayıt dışılığı ve kuralsızlığı tetikleyen, insan onuruna yaraşır, düzgün iş tanımını yok sayan, çalışma hayatının dengelerini bozan, bu yönüyle de köleliği andıran işçi çalıştırma düzenine son verilmelidir.

Biz seçim beyannamemizde, alt işveren işçilerinin artan sorunlarını çözüme kavuşturmayı, çalışma şartları ve ücretlerini iyileştirmeyi, iş güvencesi, yıllık ücretli izin, fazla mesai ücreti, kıdem tazminatı gibi haklarını güvence altına alacak şekilde bir düzenlemeye kavuşturmayı, kamuda çalışan taşeron işçileri de kadroya geçirmeyi öngördük.

Bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi ise taşeron sistemine neşter vuran bir düzenleme olmayıp sistemin sorunlarını ötelemeye dönük bir girişimdir. Bize göre çalışma hayatındaki bu ve benzeri devasa problemlerin çözümü ve çalışma barışının tesis edilmesi için çalışma hayatındaki çoklu danışma mekanizmaları güçlendirilmeli ve tarafların etkin katılımları mutlaka sağlanmalıdır...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi bitirin efendim. Bu şekilde bitirin, lütfen hiç kimseye vermediğimiz için. Adil bir yönetim sergileyelim diyorum.

Buyurun.

İSMAİL FARUK AKSU (Devamla) - Selamlamaya çalışıyorum.

BAŞKAN - Tamam. Selamlama için açalım.

İSMAİL FARUK AKSU (Devamla) - Sayın milletvekilleri, teklifin 10'uncu maddesiyle, Millî Eğitim Bakanlığına 12.500 yeni öğretmen kadrosu ihdası öngörülmektedir. Yeni öğretmen kadrosu ihdas edilmesi olumlu ancak sayı olarak oldukça yetersizdir. Atanmayı bekleyen öğretmenler sorununun çözüme kavuşturulması için, öncelikle öğretmen ihtiyacı olan hiçbir okul bırakılmamalı, derslik ihtiyacı tamamlanarak atanmamış tüm öğretmenlerin atamaları kademeli olarak yapılmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu sayının artırılmasının gerekli olduğunu ifade ediyoruz.

Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)