| Konu: | SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 01.03.2012 |
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 171 sıra sayılı Tasarı'nın çerçeve 6'ncı maddesine eklenen geçici 1'inci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Bir yandan sosyal güvenlik sistemini konuşuyoruz, bir yandan da 28 Şubat üzerinden askerî vesayeti konuşuyoruz. Esasında bunların hepsi birbiriyle iç içe geçmiş sorunlar. Sosyal güvenlik sistemleri, tüm toplumu kavraması ve kapsaması, diğer taraftan da kapsadığı toplum kesimlerine mümkün olduğunca yaşam güveni ve güvencesi vermesi gereken, toplumu "barış", "toplumun huzur ve mutluluğu", "toplumun dinamizmi", "toplumun kalkınması", "toplumun refahı" gibi kavramlara iten sistemlerdir. "Sosyal güvenlik" kavramını yalnızca "aylık", "sağlık", "katkı payı" gibi kelimelere indirgemek, bu kelimelerle ifade etmek büyük bir yanılgıdır. Ülkenin gelişmişlik düzeyini artırmadan ve coğrafyamızın her köşesine adil gelir dağılımı sağlamadan sosyal güvenlik sisteminden bahsetmek olanaklı değildir.
Değerli milletvekilleri, az önce burada 28 Şubatla ilgili askerî vesayetten bahsedildi. Evet, Cumhuriyet Halk Partisi askerî vesayetin her türlüsüne karşıdır. Peki, söz konusu olan sivil vesayet olunca ne söylememiz gerekir? Toplumun konuşan kesimlerini, sivil toplum örgütlerini, toplumun her türlü kesimini ve bütününü ilgilendiren konularda konuştuğu zaman "Sen sus!" diye azarlayan bir sivil vesayet olduğu zaman ne söyleyeceksiniz? Örneğin "millî eğitim" gibi bir konuda, millî eğitim sistemimizi değiştirmeyi amaçlayan konuların görüşüldüğü bir ortamda, sesini duyurmak ve cumhuriyetin temel niteliklerine sahip çıkmak isteyen bütün sivil toplum örgütlerine gözdağı verildiği bir ortamda siz sivil vesayeti niçin eleştirmiyorsunuz?
Bakın, "İş, ta TÜSİAD'a kadar gelmiş." derken, Başbakan önceki gün AKP grup toplantısında yaptığı bir konuşmada sorunu insan hakları savunucularına kadar indirgedi değerli arkadaşlarım ve Başbakan şöyle sözler söyledi AKP grup toplantısında: "Türkiye Büyük Millet Meclisinden İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Uludere'yi ziyaret etti. Önüne gelen komisyon adına konuşma yapamaz ama baktık ki birileri bir şey netleşmeden hemen açıklamalar yapmaya, bir dezenformasyona gitmeye gayret ediyorlar, CHP'nin işi zaten budur." diyor Sayın Başbakan ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun üyelerini grup toplantısında suçluyor. Aslında Başbakanın suçlarken sadece hedef aldığı Cumhuriyet Halk Partili üyeler değil, kendi partisinin üyeleri de Uludere Komisyonunda var ve arkadaşlarımız fevkalade önemli bir hizmet yapıyorlar. Başbakan bir anda kendi arkadaşlarını harcıyor.
Dezenformasyon ne demektir değerli milletvekilleri? Yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi. Bakın, biz Uludere Komisyonunda hangi bilgileri kamuoyuyla paylaşmışız ve bunların hangisi yanlıştır? Ben, içinizden vicdan sahibi bir arkadaşımız varsa çıksın, burada bana yanıt vermesini bekliyorum ve eğer izliyorsa Başbakandan bu net cevapları bekliyorum.
28 Aralık 2011 tarihinde sınırımızın sıfır noktasında yaşanan bu üzücü olayda tam 34 yurttaşımız hayatını kaybetti. Kamuoyunda ilk yaratılan algılar, bunların terörist olduğu, içlerine terör örgütü mensuplarının sızmış olabileceğiydi. Ne zaman ki İnsan Hakları Komisyonu meseleye el koydu, durumun öyle olmadığı anlaşıldı. Aslında devlet ve askerî yetkililer, son bombalamadan tam yarım saat sonra, ölenlerin tüm kimliklerini biliyorlardı ve bunların masum Türk gençleri olduğunu saptamışlardı ama günlerce saklanıldı Türkiye'den bunlar, ta ki bizler oraya gidene kadar, ailelerle görüşene kadar, onların mektuplarını alana, ölen çocukların fotoğraflarını basına dağıtana kadar.
Ne kadar büyük bir haksızlıktır bu! Ölen 34 kişinin tam 17'si on sekiz yaşın altında çocuk, diğerleri de on sekiz ile yirmi iki yaş arasındaki gençler değerli milletvekilleri.
Bir ülke kendi çocuklarına nasıl kıyabilir? Ortada ciddi bir ihmal vardır, çok ciddi bir görev aşımı vardır. Biz, oradaki güvenlik güçlerimizin ne denli zor şartlar altında çalıştığına da tanık olduk ama biz şunlara da tanık olduk: Hepiniz çocuk sahibisiniz ve Allah hepsine uzun ömürler versin, hepsiyle beraber sonsuza kadar, yaşamınızın sonuna kadar yaşayın ama oradaki, Uludere'deki annelerin feryatlarını biz gördük değerli milletvekilleri, onlarla paylaştık. Neyi paylaştık? İşte ölen Mehmet Ali Tosun, gencecik bir çocuk, bunu paylaştık. İşte ölen Aslan Encü, on altı yaşında, ilköğretim son sınıf öğrencisi. Yine, Selim Encü, on yedi yaşında. Özcan Uysal, 99 doğumlu. Celal Encü, on yedi yaşında. Görüyor musun değerli milletvekilleri? Şirvan Encü, Nevzat Encü; hepsi on yedi-on sekiz yaşlarında gençlerimiz bunlar.
Bu bilgi kirliliği var mı değerli arkadaşlarım? Bunları paylaşmayalım mı kamuoyuyla? Biz bunları paylaştığımız içindir ki kamuoyunun ilgisi bir farklı oldu ve Uludere'nin faillerinin bulunması yönünde bir toplumsal baskı oluştu.
Biz daha neleri paylaştık; anneler bize mektup verdiler. Cemal Encü'nün annesinin, Cahide Encü'nün mektubu; feryat ediyor, diyor ki: "Benim oğlum daha on yedi yaşındaydı, lise son sınıf öğrencisiydi. Üniversite sınavına hazırlanıyordu. İleride öğretmen olmak istiyordu ama izin vermediler, onun hayallerini ve umutlarını öldürdüler." "Ne günahı vardı, ne istediler benim canım kardeşimden? Her gün bekliyorum Cemal'imi gelecek diye ama gelmiyor. Onun gülüşüne, onun güzel gözlerine bir daha bakmak için neler vermezdim. Benim kardeşim, sadece 50 lira için geçmişti ama ne yazık ki öldürüldü. Ben kardeşimin faillerinin bulunmasını istiyorum." diyor.
Bunun gibi onlarca mektubu biz kamuoyuyla paylaştık ve Türkiye, Uludere'de yaşanan faciayı bizlerden öğrendi.
Sayın Başbakan zannediyor ki İnsan Hakları Komisyonu AKP'nin bir yan örgütü ya da Başba-kanlığın içerisinde bir birim.
Değerli milletvekilleri, "insan hakları" kutsal bir kavramdır ve bağımsız olması gereken bir konudur. Ben bu konudaki AKP'li arkadaşlarımı da tebrik ediyorum; onlar da ellerini vicdanlarına koyuyorlar ve insaniyet adına büyük bir hizmet yapıyorlar. Sayın Başbakanın Komisyonumuzu suçlamaya ve Komisyonumuzun çalışmalarını en aza indirmeye hiç kesinlikle hakkı yoktur, buna izin vermeyeceğiz ama ortada çok net sorular duruyor ve bunlar hâlâ cevaplandırılmıyor.
Olayın üzerinden tam altmış iki gün geçmiştir, olayın failleri kimdir, daha açıklanmamıştır. Çok net sorular soruyoruz: Heron görüntülerini kim değerlendirdi değerli arkadaşlarım? Bu bilinmeyecek bir konu mudur? Hedef tayinini kim yaptı? "Vur" emrini kim verdi? Kim uçakların kalkmasına izin verdi ve koordinatları verdi "Orayı bombalayın." diye? Bu belge ve bilgiler iktidarınızın elinde, askerî yetkililerin elinde ama hâlen -altmış iki gün geçti- daha hiçbir şekilde somut açıklama yapılmadı. Ama dün Uludere'de ölenlerden bir tanesinin ağabeyi gözaltına alındı altmış iki gün önce meydana gelen kaymakama olan saldırıdan dolayı. Elbette devletin güvenlik güçlerine olan her türlü saldırıyı biz de şiddetle kınıyoruz. Ama böyle yürütülen bir soruşturma varken 34 masum insanın öldürülmesine de seyirci kalmamız söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, insan hakları savunucularının sustuğu yerde artık söz de biter, sizler de konuşamazsınız bir gün. O yüzden, Sayın Başbakana tavsiyem, elini İnsan Hakları Komisyonunun üzerinden çeksin ve İnsan Hakları Komisyonu bağımsızca, özgürce çalışmalarına devam etsin. Zaten biz öyle yapacağız Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak ama AKP'li üyelerden ellerini çeksin. AKP'li üyelerimize haksızlık etmesin Sayın Başbakan.
Bu nedenle, uğraştığımız konu önemlidir, Türkiye'nin önemli bir demokrasi sınavıdır. Bu demokrasi sınavından Türkiye bir an önce başarıyla çıkmalıdır ve bu olayın sorumluları derhâl açıklanmalı, ailelerin yaşadıkları travmalar ve acılar sonsuza kadar ötelenmelidir.
Ben, bu çalışmaları büyük bir yürekle sürdüreceğimizi, kimseden talimat almayacağımızı, hele Başbakanın bu çıkışlarından asla etkilenmeyeceğimizi sizlere ifade etmek istiyorum. Bu konuda biz yüreğimizi ortaya koyduk. 34 gencecik bedenin failleri ortaya çıkana kadar bu çalışmalar sürecektir ve kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. İyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Gök.