| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 26 |
| Tarih: | 12.01.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; artık gün geçmiyor ki ölüm haberleriyle uyanmayalım ve günü ölümlerle karşılamayalım, hatta artık saat geçmiyor ki ölüm haberleriyle uyanmayalım veya ajanslarda bununla karşılaşmayalım. Maalesef, ülkenin içine girmiş olduğu bu şiddet sarmalı içerisinde her yerde yeni bir katliam, yeni bir faşizm örneği yaşanıyor. Bugün, burada, partimizin vermiş olduğu Ankara katliamıyla ilişkili olarak Meclis araştırması açılması talebiyle ilgili konuşuyorum ama konuştuğumuz saatlerde ülkenin gündemi Ankara katliamı değil, maalesef İstanbul katliamı.
Bugün, İstanbul Sultanahmet'te gerçekleşen patlamada farklı ülkelerden 10 insanın yaşamını yitirmiş olması -ilk açıklamalara göre- 2'si ağır 15 kişinin yaralanmış olması günün, hatta mevsimin, yılın acılı haberlerinden sadece bir tanesidir. Bu patlamayı parti olarak şiddetle kınıyor; hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve yaralı olanlara ise acil şifalar diliyoruz.
Herhâlde, bugün dünyanın herhangi bir ülkesindeki bir istihbarat servisi Türkiye'deki canlı bomba sayısıyla ilgili olarak, Türkiye'deki canlı bombalar, katliamlar, gelen veya gelme ihtimali olan ölüm haberleriyle ilgili olarak daha fazla bilgi sahibidirler. Sadece Başbakan tarafından belli dönemlerde açıklanan "Elimizde canlı bombaların listesi var." söylemleri bu canlı bombaların katliama dönüşüm gerçeğini engellememektedir. Başbakan bunları sadece haber bültenlerinde spikerlerin verdiği bir bilginin naifliğiyle toplumla paylaşmanın ötesinde tedbir geliştirme adına hiçbir rol oynamamaktadır. Ülkeye hükmeden, hükûmet eden ve onun başında bulunan bir insan olarak değil de sadece haber paylaşan pozisyonda kendisini tutması ülkenin hükûmet gerçekliği açısından hazin bir durumu ifade ediyor.
Burada, özellikle, Millî İstihbarat Teşkilatının ya bilgileri edinememe ya da edindiği bilgilerin tedbirini ilgili güvenlik kurumlarıyla paylaşarak önleme gibi bir yetkisi, hükmü kalmamıştır. Millî İstihbarat Teşkilatının bu ülkede başkaca çok daha önemli işleri vardır. İnsanların özel yaşamlarını takip etme gibi önemli işleri vardır. Özel hayata müdahale etme gibi görevleri vardır. Başta HDP olmak üzere, muhalefet partileri, sivil toplum örgütlerini didik didik izleme, bu ülkenin şiddet sarmalından çıkmasını isteyen toplumsal çevreleri fişleme gibi görevleri vardır. Millî İstihbarat Teşkilatının asıl görevi olan katliamları önleme, bunun tedbirlerini toplumla paylaşma, toplumla değilse bile güvenlik birimleriyle paylaşarak önlemler geliştirme işlevi yitirilmiştir. Millî İstihbarat Teşkilatının bütün görevlileri ve ajanları Kürt şehirlerinde cirit atmakta ve gelişen kadın, çocuk, sivil katliamlarını seyretmek ve bunların sadece bilançosunu tutmakla meşguldürler. Böyle bir istihbarat teşkilatı gerçekliğiyle karşı karşıyayız. Başta Batılı ülkeler olmak üzere, komşu ülkelerin istihbarat teşkilatı Türkiye'nin içerisinde dönen dolapları Millî İstihbarat Teşkilatından çok daha iyi bilmekte, çok daha iyi takip etmektedir. Böyle hazin bir durumla karşı karşıya kalmış, katliamları önlemekten aciz bir istihbarat teşkilatı gerçekliğiyle karşı karşıyayız.
10 Ekim 2015 tarihinde planlanmış, sipariş edilmiş, tezgâhlanmış bir katliamla karşılaştık. Bu ülkenin barış vicdanını temsil eden, KESK, DİSK, TMMOB, TTB'nin çağrısıyla gerçekleştirilmesi planlanan; HDP, CHP, EMEP, Devrimci Parti, SHPK, ESP ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, birçok Alevi örgütü, kadın örgütü, demokratik kitle örgütü de "Emek, Demokrasi, Barış Mitingi" aldı altında düzenlenen bu mitingi desteklediklerini, buraya güçlü katılım sağlayacaklarını belirterek, gelişmeye başlamış olan ama ilerleme riski olan çatışmalı ortamı önlemek istediler.
Barış için bir araya gelen, çocukların ve sivillerin başta olmak üzere, üniformasının rengi ne olursa olsun ülke yurttaşlarından kimsenin ölümünü istemeyen, bunu engellemeye çalışan bu barış çabası, son dönemlerin en büyük katliamıyla karşılaşmıştır. Türkiye'nin dört bir yanından Ankara'ya barış dileğiyle gelen yurttaşlar, daha barış temennilerini haykırma şansı yakalayamadan, miting alanına girmeden korkunç bir katliamla karşılaşmışlardır. Katliamda 100 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 400'ü aşkın kişi yaralanmıştır. Her biri, pırıl pırıl, ülkenin demokratik, vicdanlı ve barışçıl geleceğini arzulayan 100 vatandaşımız hayatını kaybetti.
Patlamadan sağ kurtulan vatandaşlar yaşadıkları o korkunç olay yetmezmiş gibi siyasi iktidarın büyük bir marifetiyle sanık gibi gösterildiler, mağdurluk yetmezmiş gibi bir de sanık pozisyonuna itildiler. Bu katliamı yapan barbar ordu korunmak isteniyormuşçasına, IŞİD adının ağza alınmasından imtina ediliyormuşçasına, akıllara gelebilecek, AKP'nin varlığından rahatsız olduğu bütün çevreler işin içine katılarak "kokteyl katliam", "kokteyl tezgâh" kavramları kullanılmıştır pişkince.
Tabii, her katliam bir sonrakini daha büyük doğurdu. 5 kişinin hayatını kaybettiği Diyarbakır katliamı için etkin soruşturma yapılmadığı için 20 Temmuzda 33 can Suruç'ta katledildi. 33 kişilik katliam etkin soruşturulmadı, sadece canlı bombanın kimliğinin tespit edilmesi marifet olarak topluma sunulduğu için 10 Ekimde de 100 kişi katledildi. Bugün 10 kişinin katledilmiş olması bizim korkularımızı artırmaktadır. Bir yandan yeni katliamların korkusunu bizde uyandırırken, diğer yandan bu ülkede barış ihtiyacının ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu ve bu konuda ülkenin barışçıl çevrelere, ülkenin demokratik bir vicdana, barışseverlere ne kadar çok ihtiyaç duyduğunu ve barış mücadelesinin ne kadar anlamlı, kadir kıymet sahibi olduğunu bir daha bize göstermiştir.
Bütün bu katliamların ortak bir özelliği vardır, bunları önleyemeyen, tedbir geliştiremeyen siyasi iktidar şununla övünebilir: Daha akan kan durmadan yayın yasağı geliştirme, dosyalara gizlilik kararı alma. Bununla övünebilir siyasi iktidar, bu konuda çok mahirler. Hiç birinin tedbirini geliştiremeyen, etkin soruşturmayla olayın perde arkasında bulunanları yargı önüne çıkaramayan, bu konuda aciz olan siyasi iktidar yayın yasağı koymada, dava dosyalarına gizlilik kararı getirmekte -ki, Ankara dosyasında hâlâ gizlilik kararı devam etmektedir- çok mahirdir. Roboski'yi aydınlatamayanlar, Diyarbakır katliamını aydınlatamayanlar, Suruç'u aydınlatamayanlar, Ankara'yı aydınlatamayanlar İstanbul katliamının da müsebbibidirler.
Siz, gerçeklerin üstünü örtseniz bile, örtmeye çalışsanız bile, bizler bütün bu olanların arkasındaki kirli örgütleri ve iş birlikçilerini çok iyi biliyoruz. Bunların hepsini sizin karanlık hanenize not ettiğimizi ve Türkiye toplumuyla birlikte demokratik yollardan hesabını soracağımızı ifade etmek isterim.
Ankara patlamasından hemen sonra yerde yatan yaralılara ambulanstan önce panzerleri, su püskürten TOMA'ları gönderenleri ve bu kararı alanları çok iyi biliyoruz. Bunlarla yüzleşilmediği müddetçe bu topluma ve bu ülkeye huzur gelmeyecektir. Ve bütün bu patlamaların failleri ile bugün Cizre'deki, Silopi'deki, Şırnak'taki, Nusaybin'deki, Sur'daki, Dargeçit'teki katliamın faillerinin aynı olduğunu üzülerek ifade ediyoruz. Ve uluslararası toplumun muhakeme gücünün çok gerisinde kalmış bir siyasi iktidar gerçekliğinin ülkede özellikle bu katliamları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla) - ...önleme basiretini gösterme şansının olmadığını ifade ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)