GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:26
Tarih:12.01.2016

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Genel Kurulun çok değerli milletvekilleri; Askerlik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimizi iletmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, bir kanun tasarısı ve bir kanun teklifi birleştirilerek Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldü ve Genel Kurula da bu şekilde geldi. Tabii, Hükûmet bir yandan "Bir daha torba yasa görüşmeyeceğiz." diyor fakat yine bir torba kanun görüşüyoruz. Sayın Başbakan açıklama yapıyor ama o açıklamaların anlaşılıyor ki bu anlamda baktığımızda çok da fazla bir kıymeti olmuyor. Çünkü, bugüne kadar Plan ve Bütçe Komisyonunda bizim görüştüğümüz ve Genel Kurula inen kanunların geçici bütçe kanunu dışındaki tamamı torba yasa. Hani, böyle arızi olur, bir defa olur, böyle hızlı bekleyen işlerdir, anlaşılabilir ama tamamının torba yasa olması... Bir tanesi hariç, o da muhtemelen 5018'e aykırı olacaktı o nedenle oldu diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bu torba yasa her şeyi tahrip ediyor, mevzuatı tahrip ediyor, kurumların fonksiyonlarını düşürüyor, kanun yapma kalitesini azaltıyor, komisyonların fonksiyonlarını azaltıyor. Özellikle, burada, Sayın Başkanım, mesela, bu görüştüğümüz kanun tasarısı tali komisyonlarda da görüşülmeden Plan ve Bütçe Komisyonuna geldi. Bakın, 6 tane farklı komisyonu ilgilendiren bir tasarı ve teklif hiçbir komisyonda görüşülmeden buraya geldi. Tabii, orada "Vakit yoktur." veya "Görüşülemeyecektir." şeklinde bir yazı alınarak bugün bu yapılıyor. Burada ben Meclis Başkanlığının da bu konuya müdahale etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani, o zaman sadece Plan ve Bütçe Komisyonu olsun, her şeyi orada görüşelim, başka bir yerde bir şey görüşülmesin, böyle bir şey olamaz. Kanun kalitesi açısından bu son derece kötü bir durumdur. Buna lütfen müdahale edilsin çünkü bakın, burada bugün görüşeceğimiz konular sadece mali konular değil; sektörel konularda, kurumsal konularda, mesleki konularda bir sürü detayları olan ve o açılardan kendi komisyonlarında görüşülmesi gereken hususları sadece mali bir perspektifle Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmek zorunda kalıyor veya hiç ihtisası olmayan konularda Plan ve Bütçe Komisyonundaki üyeler birtakım şeyleri ifade etmek durumunda kalıyorlar. Bu yanlış bir şey. Bunlara müdahale edilmesi gerekir.

Tabii "Torba yasa her şeyi tahrip ediyor." diyorduk. Biz bu torba yasayı Plan ve Bütçe Komisyonunda 5 ayrı bakanla görüştük. 5 ayrı bakan orada Hükûmeti temsil etti. Tabii, teorik olarak herhangi bir bakanımız Hükûmeti temsil edebilir ancak orada ihtisas komisyonundan murat konunun enine boyuna incelenmesidir uzmanları tarafından ve muhataplarının da uzman olması gerekir. Hükûmet tarafında da ilgili bakanların orada görünmesi gerekir. 5 ayrı bakanla görüştük, daha garibini ben size söyleyeyim, 5 ayrı bakanın da 3 tanesinin bir tane dahi maddesi yok yani o yasayla kendi bakanlığının hiçbir ilgisi, alakası yok. Bu şekilde, böyle verimsiz ortamlarda kanun yapılıyor ve buraya kanunlar geliyor. Tabii, bu durum da aslında sayın bakana... Bakın tutanaklar incelensin arkadaşlar, lütfen, yani buna bakmamız lazım, özellikle iktidar grubundaki milletvekili arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum, tutanaklar incelensin, orada ısrarlı sorularımız var, hiçbir tanesine cevap vermemiş, ağzını açmadan toplantıyı bitiren sayın bakanlarımız var. Yazıktır, Hükûmete de yazıktır çünkü ne söyleyecek? Hiçbir şey söyleyecek durumu yok, hiçbir şey ifade edecek durumu yok. Bu sefer ne oluyor? Milletvekilleriyle sürekli bürokratlar muhatap oluyor. Ben de bürokrasiden geldim, bürokratlarla muhatap olmaktan bir şikâyetimiz yok esas itibarıyla ama Hükûmetin fonksiyonu ayrıdır, bürokratın fonksiyonu ayrıdır. Bürokratın söyleyeceği şey bir yere kadardır, orada Hükûmetin siyasi olarak o kanunun arkasında olabilmesi lazım, onun Hükûmeti temsil edebilmesi lazım oradaki sayın bakanımızın. Buralarda çok ciddi sıkıntılarla bu kanunlar buralara geliyor. Bu da kanunların zaten kalitesine de... Yapılan işlerin iki gün sonra tekrar değiştirilmesi şeklinde birtakım sorunlara yol açtığını biliyoruz. Kanunların dolayısıyla kalitesine de bunun etkisi olduğunu hep beraber görüyoruz.

Diğer bir yanlışlık: Şimdi, tasarılar büyük ölçüde kurumların görüşü alınmadan geliyor. O görüşmelerde bunların hepsi ortaya çıktığı için söylüyorum. Tutanaklardan bunlar incelenebilir. İlgili kurumların görüşü alınmamış, ilgili kurumlara son dakikada haber verilmiş, kurumlar Plan ve Bütçe Komisyonunda temsil edilmiyor yeteri kadar. Bu şartlarda, şimdi, tabii ki sayın bakanların orada imzası olması tasarı olması açısından yeterlidir ancak bakan imzası, çoğu zaman kurumun görüşü anlamına gelmez. Kurumun, bakın, hiçbir şekilde önergelerden veya tasarıdan haberi olmadan orada görüşüldüğüne biz çok şahit olduk.

Diğer bir husus -şimdi, geneliyle ilgili tabii bu sıkıntıları anlatmaktan, biz, maalesef, konunun içeriğine de giremiyoruz çoğu zaman- etki analizi konusudur. Etki analizi hem 5018 sayılı Yasa'nın emrettiği hem de aslında bütün uluslararası normlar çerçevesinde, uluslararası uygulamalar çerçevesinde yapılması gereken bir husustur. Kanunen zorunluluk olmakla birlikte... Yani mesele şudur: Bir kanun tasarısı veya teklifi burada görüşülürken, komisyonda veya Genel Kurulda görüşülürken bunun arkasında bir kısım kurumların görüşlerinin olması lazım ve bunun ne getirdiğine, sosyal ve iktisadi açıdan ne tür maliyetler, ne tür faydalar doğurduğuna ilişkin çalışmaların yapılması lazım. Bakın, bu çalışmalar hiç yapılmadan kanunlar buraya getirildiği için iki günde bir aynı konuda kanun çıkartıyoruz. Birazdan ben size bunların örneklerini vereceğim. Yani bugün bir yasa çıkartıyorsun, arkasından ne olacağını hiç düşünmemişsen... Bir sene sonra ciddi istihdam kayıpları oluşmuş, ciddi sıkıntılar oluşmuş, ondan sonra tutuyorsun iki gün sonra başka bir yasa getiriyorsun, sonra bir daha başka bir yasa getiriyorsun. Hem adaletsizlikler doğuruyor hem de iktisadi açıdan ciddi sorunlar ortaya çıktıktan sonra ancak bazı şeylerin farkına varıyoruz. Hâlbuki işte, etki analizi yapılmış olsa sorun aşamasına kadar olacak işler baştan öngörülür ve daha kaliteli, ülkeye daha faydalı yasalar yapma imkânımız olur.

Şimdi diğer bir husus, bu yasada ortaya çıkan bir husus yine, diğer yasalarda da aynı şey vardı, Hükûmette ciddi bir öngörü sorunu olduğunu görüyoruz. Nasıl oluyor diyeceksiniz? Şimdi, örneğin asgari ücret konusunda, asgari ücretin geçici bütçe kanun tasarısının görüşülmesi esnasında gördük. Sayın Maliye Bakanımız da buradalar. Ben, kendisine, 10 Aralık günü Plan ve Bütçe Komisyonunda, birkaç gün sonra da Genel Kurulda sordum: Sayın Bakan, bu geçici bütçe yasasında asgari ücretin artırılmasından kaynaklanan yükün bir kısmının işverenler üzerinden alınmasına ilişkin bir hüküm, bir mali boyut var mı, yok mu? Bunları hem bizim bilmemiz lazım hem sizin bilmeniz lazım hem de Genel Kurulun bilmesi lazım. Bunların bu hesaplar içeresinde olması lazım diye ısrarlı sorularımıza rağmen -tutanaklarda bunların hepsi var- bunların hiçbirine cevap verilemedi. Son anda bir şeyler yapılmaya çalışıldı, o da başarılamadı. Şimdi gecikmeli olarak, 1 Ocak geldikten sonra gecikmeli olarak bu tasarıda bu konuya ilişkin çözüm aranıyor. Bunun içeriğiyle ilgili yani bizim de olumlu olduğumuz yanları var ama usul açısından söylüyorum. Bunları çok daha önceden öngörüp buralara getirmemiz lazım. Çünkü ekonomik hayat canlı bir şekilde devam ediyor. Böyle bir öngörü sorunu var.

Madencilik Kanunu'nda da -birazdan detaylarını göreceğiz- aynı sorun var. Sektör üzerinde ciddi etkileri olabilecek bir kısım yükümlülükler getiriyorsunuz işletmeler üzerine. Bunların bir kısmı gerekli olabilir. Bakın, iyi veya kötü anlamında demiyorum fakat bu yükler getirilirken bunun arkasında ne tür sonuçlar doğuracağına ilişkin hiçbir çalışma yapılmadığı için -az önce etki analizi bağlamında bahsettiğim hususlar- ondan sonra tutuyorsunuz belli bir süre sonra "Ya, bu çok fena oldu. Hadi bu yüklerin bir kısmını alalım." diyorsunuz. Ne için yapıyorsunuz? Kamu işletmelerinde yüklerin bir kısmını alıyorsunuz, e bu sektörde özel sektör işletmeleri var. Onlar ne olacak? Aradan on ay geçiyor, şimdi de özel sektör işletmelerinin yükünü almaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken hepsi birbirinden kopuk -bakın, birazdan rakamlarla vaktim kalırsa ifade edeceğim, çarpıklığı sizin gözlerinizin önüne de sereceğim- meseleleri buraya getiriyorsunuz. Ondan sonra da böyle bir sorunu çözmeye çalışıyoruz. Fakat başlangıçta işi ciddi öngörmeden, sonradan böyle, kervan yolda düzülür misali, el yordamıyla iş yapmanın artık iyice bir alışkanlık hâline geldiğini biz burada görüyoruz. Bu örnekleri artırabiliriz.

Şimdi, adaletsizlikler içeriyor bu kanun tasarısı. Nasıl adaletsizlikler içeriyor? Örneğin, şimdi, asgari ücretin artırılmasıyla ilgili yükler geldi işveren üzerine diyoruz. Burada yükleri paylaşıyoruz. Bizim de kabulümüzdür. Oraya katkımız da oldu. Birazdan detayları vaktimiz olursa konuşacağız. Ama örneğin, BAĞ-KUR esnaf ve çiftçilerin herhangi bir yükünü omuzlamıyoruz, devlet olarak bunlara bir katkı vermiyoruz. Hâlbuki özellikle BAĞ-KUR esnaf ve çiftçiler, bunlar zor geçinen, kıt kanaat evine ekmek götüren vatandaşlarımız bizim. Niye bunu düşünmüyoruz? Böyle adaletsizlikler içeriyor. Bunlara da bir bakmamız lazım.

Veya dövizli askerlikle ilgili hususlarda... Şimdi, dövizli askerlik bedellerini düşüreceğiz ancak bedelini yatırmış olanlar, askerlik işlemi kendisi açısından tamamlanmamış olsa dahi onlara iade yapılmayacağını söylüyoruz. Yani 6 bin eurosunu yatırdıysa onu yatırdığıyla kalıyor. E, diğerini bin euoraya düşürüyorsunuz. Böyle adaletsizlikler içeriyor yani vicdani açıdan ciddi sorunlar var bu anlamda.

Daha önemlisi arkadaşlar, bu tasarıda Anayasa'ya aykırılıklar var. Ne tür aykırılıklar var? Mesela, bir tanesi Maden Kanunu'yla ilgili yine. Burada Bakanlar Kuruluna hiçbir sınır olmaksızın yetki veriliyor. Yani hangi süreyle bu destek verilecek, hangi miktarlarda verilecek, hangi kriterlere göre verilecek, bunların hiçbirisine ilişkin bir belirleme olmadan -ki bu Anayasa'ya aykırı bir durumdur- böyle bir kanun metniyle bugün karşı karşıyayız.

Yine, Sayıştayla ilgili düzenlemede... Sayıştaya ilişkin daha önceden yapılan bir düzenlemede biliyorsunuz Anayasa Mahkemesine gidilmiş ve Anayasa'ya aykırılıktan dolayı iptal edilen madde üzerinde düzenleme yapılıyor ancak yapılan bu madde de apaçık bir şekilde yine Anayasa'ya aykırı. Bunun detaylarını da birazdan konuşacağız.

Şimdi, tasarılar Meclise iyi çalışılmadan geliyor, bu çok nettir arkadaşlar. Komisyonda yaşadıklarımızı görseniz bana hak vereceksiniz ama bunların hepsi tutanaklarda var. Yani birçok meseleyi orada böyle zar zor, işte, sayın bakanların, bürokratların ağzından rakamlar alarak... Rakamlar iyi çalışılmamış, konu iyi çalışılmadan oraya getirilip birtakım işler yapılıyor. Bizim yaptığımız hesaplar neticesinde aslında yapılan işlerdeki yanlışlıklar da orada kaç defa tespit edildi. Yani konunun iyi çalışılması lazım. Alelacele iş yapmak ayrı bir şeydir, kaliteli iş yapmak ayrı bir şeydir. Acele yapılmasına veya hızlı hareket edilmesine bir şey dediğimiz yok ama kalite sorunu varsa buna bakmamız gerekiyor.

Yine, gerekçeleri son derece yetersiz. Şu gerekçelere bir bakın Allah aşkına, bu kanun tasarısı ve tekliflerde, maddeler gerekçelerden daha açık. Yani bu gerekçelerle, yeterli hiçbir değer ifade etmeyen gerekçelerle buraya gelinmiş durumda.

Şimdi, birkaç konuda biraz daha izniniz olursa detaya girmek istiyorum. Bir de bu tasarının genel bir özelliği de sorun çözücü değil, sorunu erteleyici. Mesela, buna bir örnek vereyim. Şimdi, burada, 5'inci madde albaylarla ilgili. Albay rütbesindeki subaylarımızı -işte, orada çok yığılma var- bunları erken emekli etmeye yönelik bir teşvik, esas itibarıyla düzenleme bu.

E, şimdi, bakıyorsunuz, sorun yapısal. Sorun, az önce ifade ettim, Millî Savunma Komisyonunda görüşülmemiş. Aslında yapısallığı şu: Şimdi, bekleme süreleri var biliyorsunuz subaylıkta; işte, teğmenlikte üç yıl, üsteğmenlikte şu kadar, işte kimisinde üç, kimisinde beş, kimisinde altı yıl, albaylıkta sekiz yıl, bir kısım, işte, eğitim alırsa üç yıla kadar daha veriliyor, başka bir şey yapılırsa beş yıla kadar daha ilave veriliyor, on üç yıla kadar çıkarılıyor. Şimdi, aslında yapılması gereken şey bir optimizasyon meselesidir. Yani diğer rütbelerden hızlı hızlı geçince albaylıkta ciddi bir yığılma oluyor. Ondan sonra bu yığılmayı ne yapacağız? Bu başımıza sorun oldu. E, bunlar albay rütbesindeki insanlar, her işi de yaptıramıyorsunuz, haydi bunları bir teşvikle erken emekli edelim. Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Yani dün iktidara gelmiş bir siyasi parti böyle bir şeyi getirebilir. Kaldı ki 2008'de buna benzer bir düzenleme tekrar yapılmış.

Bakın, sorunları yapısal olarak çözmek yerine hep böyle pansuman tedbirlerle meseleleri çözmeye çalışıyoruz. Bu, Millî Savunma Komisyonunda görüşülmeliydi ve bunların yapısal olarak çözülmesi gerekir. Çok kısa, ben arkadaşlara söyledim, "Bana bir akşam bir Samsun pidesi ikram edin, ben bir akşamda bunun nasıl olacağını size... Bir optimizasyon meselesidir, bir matematik meselesidir. O bekleme süreleriyle yeniden oynayarak bu sorunun bir daha oluşmamasını sağlayabiliriz." diye de ifade ettim. Şimdi, ona ilişkin hiçbir şey yok. "Sayın Bakan, bu konuda bir şey yapılacak mı?" "Efendim, 2017'deki Yüksek Askerî Şûra'da buna ilişkin bir şey görüşülecek." Allah Allah, yani daha bu Askerî Şûra'da da değil, bir sonraki Askerî Şûra'da daha görüşülecek, ne zaman yapılacağı belli değil.

Emin olun, hepimiz canımız sağ olursa burada göreceğiz, üç beş yıl sonra benzer bir düzenleme tekrar getirilmek zorunda kalacak. Bu ülkenin kaynakları, arkadaşlar, bedava mı? Bu insanlar kolay mı yetişiyor? Albay yetiştiriyorsunuz, yaptıracak iş bulamıyorsunuz, ondan sonra erken emekli etmek için teşvik veriyorsunuz. Ya, burada herkesin, tüyü bitmemiş yetimin hakkı yok mu bu bütçede? Nasıl bunlar olabiliyor? Ve on üç yıllık bir iktidar yapıyor bunu, bakın, bir yıllık olursunuz, iki yıllık olursunuz. Askerin her şeyine müdahale etmeyi biliyoruz. Askerle ilgili her düzenlemede Hükûmet "Ben siyasi iktidarım, bu benim hakkımdır." diyor, tamam. "Vesayeti de sona erdirdim." diyorsunuz ama on üç yıldır olan bir sorunu, on üç yıllık iktidar bu sorunu çözmüyor, şimdi tekrar bu sorunu böyle pansuman tedbirlerle çözecek bir maddeyle buraya geliyor. Bunlar son derece yanlış meseledir.

Daha garibini söyleyeyim mi size? Millî Savunma Bakanına soruyorum: "Bu kapsamda kaç tane subay var?" "1.071 tane." "Efendim, peki, 1.071 tane subayın hepsi 'Ben bu haktan faydalanmak istiyorum.' deyip yarın dilekçesini verirse hizmette bir aksama olmaz mı?" diyorum, "Olmaz." diyor. Vah diyorum ya, bu ülkenin hâline vah. 1.071 tane -küçümsemek için söylemiyorum- odacıyı, temizlik şirketi elemanını herhangi bir kurumdan alın, dışarıya koyun, hizmette aksama olur. Fakat 1.071 tane albayı alıyorsunuz, emekli ediyorsunuz aynı gün, hizmette aksama olmuyor. Bu nasıl bir iştir arkadaşlar? On üç yıllık iktidardan sonra hiçbir siyasi partinin, hiçbir hükûmetin böyle bir maddeyle gelmemesi lazım. Bu utanılacak bir şeydir ve bu kamu kaynakları bedava değil. Orada, Ordu Akkuş'taki şehit olan gencimizin, Nuh Özdemir'in evini biliyoruz, değil mi? Baraka, dışı sıvasız, birkaç günde, birkaç saatte ancak gidilebildi, içerisi muşambayla döşenmiş. Yani bir barakada yaşayan insanlarımız var bizim. Bu toplumun hakkıdır. 1.071 tane subayı bir gecede emekli edeceğiz ve Türkiye'de hizmette hiçbir aksama olmayacak ve bunu Millî Savunma Bakanı söyleyebiliyor. Yani, bunlar kabul edilecek şeyler değil.

Şimdi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının getirdiği, Maden Kanunu'na ilişkin bir hüküm var, bir madde var. Şimdi, burada konu hiçbir şekilde çalışılmamış -Sayın Bakan burada mı, bilmiyorum- yani düzgün bir şekilde çalışılmamış. Orada zaten ortaya çıktı, bir gün müsaade ettik, ertesi gün geldiler, rakamlar havada uçuşuyor, yani bürokratlar konuya hâkim değil, ortada bakan yok. Ondan sonra oturuyorsunuz, orada kendiniz hesap yapıyorsunuz. Bir hesap yaptık ki kamuda daha önceden... Biliyorsunuz, az önce ifade ettim -burada zaten yani iktidar grubu partisinden bir milletvekili arkadaşımızın ifadesidir, çok rahat kullanıyorum, onun söylemesiyle zaten o apaçık ortada, bu daha kibar bir şekilde- el yordamıyla yasa yapılınca böyle oluyor bu ülkede.

Şimdi, Maden Kanunu'yla ilgili, tamam, orada bir hassasiyet oluştu, işçilerimize haklar verilmesine hiçbir itirazımız yok, o haklar verilsin ama bu haklar verilirken bunun ekonomi üzerinde, işletmeler üzerinde, toplum üzerinde ne tür etkisi olacak, bunları ölçerek vermek gerekirdi. Hiçbir şey ölçmeden veriyorsunuz. Tamam, bir kısım etkiler sonradan ortaya çıkıyor, kamu işletmelerine veriyorsun. Ondan sonra, on ay sonra özele veriyorsun. Ya, kardeşim, şu kamu işletmelerine verirken bunun özel sektördeki işletmeler üzerinde de bir etkisi olacağını o gün niye düşünmüyorsun, o gün niye bu çalışmalar yapılmıyor? İflas eden işletmeler oluyor, kapanan işletmeler oluyor, 10 bine yakın iş kaybı oluyor; ondan sonra tutuyorsun, "Ben bu meseleyi çözmek için yasa getiriyorum." diyorsun. İstihdam kayıplarını nasıl önleyeceğiz? İşletmeler el değiştirdiyse o insanların haklarını nasıl ödeyeceğiz? Bugün bu düzenlemenin yapılacağını bilseydi adam belki o gün o işletmesini satmayacaktı, belki bedavaya verdi. Yani bu tür adaletsizliklerle, bu tür iş bilmezliklerle iş yapılıyor.

En son getirildiğinde ne oluyor, biliyor musunuz? Detaylarını arkadaşlarımız anlatacak ama ben size bir tane de orada hesaben şahsımın bulduğu bir şeyi söyleyeyim aldığımız rakamlardan çıkardığımız: Kamu işletmelerinde ton başına üretime destek 17,3 TL, 17 lira veriliyor. Bakanlar Kuruluna yetki veriyor, özel için ne verileceği belli değil. Onun Anayasa'ya aykırı olduğunu o yüzden ifade etmiştim. Ancak orada Sayın Müsteşara sorduğumuzda, "Efendim, işte, asgari ücret..." Orada kriter değişikliği filan var. Onların bize verdiği rakamlardan hesap ediyoruz ki özel sektörde ton başına 95,5 lira verilecek. Niye veriyorsun? Yani devlet tarafında ton başına destek 17 lirayken özel sektör tarafında niye 95 lira verelim? Bu milletin parası bedava mı? Bu paranın nereye kadar ulaşacağı konusunda hiç kimsenin bir fikri yok. Bakın, biz buna özü itibarıyla desteklenmesi gerekiyor, orada istihdam kaybı oluşmasın diyoruz ama bu milletin parasını kullanıyorsak hesabını, kitabını güzel yaparak işi yapacağız, işi getireceğiz. Öyle, çalışılmadan başı boş bir şekilde... "Biz nasıl olsa Bakanlığa gideriz.", bir kısım arkadaşlar öyle söyledi iktidar grubundan, "Ya, Bakanlık bunu çalışır, Bakanlığa güvenelim." Kardeşim, güvenmiyorum. Yetki istiyorsun Mecliste, Meclisin bütçe hakkı diye bir şey var. O zaman hiçbir şey bu Meclise gelmesin. Sonsuz bir yetkiyle Bakanlığa yetki verilsin, ondan sonra Bakanlık istediğini yapsın, böyle bir şey olur mu? Bir hukuk devletinde bu olmaz. O yüzden onun Anayasa'ya aykırılığını zaten iddia ediyorum. Biz vereceğimiz önergeyle burada kriterler koyarak bunu geliştirmeye çalıştık, onu da arz edeceğiz sizlere.

Diğer bir husus asgari ücretle ilgili konu. Asgari ücretin artırılmasının toplum üzerinde, ekonomi üzerinde bir yükü olacak. Bunu, bir yıllığına Hükûmet işverenler üzerinden iki yükün bir kısmını almayı öngörüyor. Biz de buna katılıyoruz. Biz hatta dedik ki, bunun kapsamı dar olmasın, bunun kapsamını geniş tutmamız lazım. Çünkü kayıt dışılık fazla bu ekonomide. Sadece asgari ücretliler için olmaz, asgari ücretin üzerindeki miktarlar için de... Daha sonra verilen önergelerle bu bizim görüşlerimiz çerçevesinde düzeltildi. Fakat orada eksik kalan bir şey: Esnaf, çiftçi ve BAĞ-KUR'luların durumuna ilişkin herhangi bir şey yapılmadı. Bununla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim verdiğimiz önerge de maalesef kabul edilmedi. Bunların durumunun da düzeltilmesi gerekir, burada ciddi bir adaletsizlik vardır; belli bir süreyle bu mükelleflerin üzerinden bir kısım yükün de alınması gerekir. Bir miktar söyleyeceğim hususlar da vardı, onları daha sonra ifade ederim.

Ben Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)