| Konu: | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 19.01.2016 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son bir ayda 4 defa torba yasa için Plan ve Bütçe Komisyonu toplanmış ve son bir ayın dört haftasında da Genel Kurul bir önceki hafta Plan Bütçeden geçmiş olan torba yasaların yasalaşması için toplanmış. Her hafta en az Meclisin üç gün mesaisi torba yasalara ayrılmıştır. Bu torba yasaların en düşüğü 21 maddeyle ele alınmış ve gelinen dördüncü haftanın sonunda 90'ın üzerinde, çok farklı konularla ilgili yasa maddesi geçmiştir. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda da belirttiğim üzere, artık bunlara "torba" değil "çuval yasa" diyoruz. Çuval olmanın yanında bir de "çorba" yasa diyoruz çünkü bugün tümü üzerine şu anda konuştuğumuz torba yasanın içerisinde birbiriyle alakasız, çok farklı bakanlıklara ve ihtisas komisyonlarına tekabül eden konular var. Emniyetle ilgili yani İçişleri Bakanlığı; Millî Savunma ve Genelkurmayın, erbaşların özlük haklarının düzenlenmesiyle ilgili maddeler var; Hasankeyf'le ilgili, sular altında bırakılmak istenen antik Hasankeyf kentinin taşınmasıyla ilgili maddeler var; Sayıştayla ilgili maddeler var; bazı vergi kanunları var ve daha ötesi, en fazla madde sayısına sahip olan, özellikle konunun, kadınların çalışma yaşamındaki yerinin, sözüm ona istihdam koşullarının düzeltilmesiyle ilgili 8 madde var. Birazdan ayrıntılarda açıklayacağım üzere, belki kadınlarla ilgili bir iki olumlu madde torba yasanın içerisine dercedilmek suretiyle aslında bir tas zehre bir iki damla bal çalma amacı taşımaktadır bu torba yasa.
Plan ve Bütçe Komisyonunda ifade ettiğim üzere, geçen hafta, önceki hafta Genel Kurulda ifade ettiğim üzere, siyasi iktidar tarafından yasama faaliyetleri askıya alınmış ve ihtisas komisyonları saikiyle çalışma sakatlanmıştır. Düşünün, 30'un üzerinde maddeyi kapsayan bu torba, içerisinde en az beş ayrı ihtisas komisyonunda tartışılarak getirilmesi gereken maddeler kapsamaktadır. Düşünün, anne sütüyle ilgili, annenin çalışma koşullarının sözüm ona düzeltilmesiyle ilgili madde var ama Sağlık, Çalışma ve Aile Komisyonunun hiçbir şekilde bu maddeyle ilgili tali komisyon olarak görüşmesi söz konusu değildir. Bazı muhalefet partisi milletvekilleri Çalışma Komisyonunda yer almaları hasebiyle Plan Bütçe Komisyonundaki çalışmalarımıza dâhil oldular, "Biz hazırdık. Niye toplanamadık?" dediler. Ama Plan Bütçe Komisyon Başkanımız eline verilmiş bir kâğıtla "İlgili komisyon başkanı toplanma imkânlarının olmadığı hususunda bir yazı göndermiş." dedi.
Orada ifade ettim, tekrar söylüyorum: Bu, ilgili komisyon başkanının kendi iradesi ve komisyon üyeleriyle birlikte almış olduğu bir karar değildir, sipariş bir karardır. O yazı, sipariş üzerine çok önceden tasarlanmış ve hazırlanmış bir yazıdır. Çünkü düşünün yüze yakın yasa maddesi bir ülkedeki toplumsal yaşamı neredeyse kökten değiştirecek içeriğe sahiptir. Bir ülkede sistem değiştirilmeye çalışılıyor ama ihtisas komisyonlarından hiçbiri çalıştırılmıyor, bir tek Plan Bütçe Komisyonu çalışıyor.
Geçen hafta söylediğimi tekrar söylüyorum: O zaman vazgeçelim ihtisas komisyonları saikiyle bir yasama faaliyeti yürütmekten, bütün ihtisas komisyonlarını teke düşürelim, siyasi iktidar sağ, biz selamet bu işi kotaralım. Yapılan budur. Yüze yakın yasa maddesi geçiyor, tek bir komisyon toplanıyor. Enerjiden Ulaştırmaya, Millî Savunmadan İçişlerine, Maliye Bakanlığından Kalkınma Bakanlığına, Çalışma Bakanlığına kadar, en az, şimdiye kadar, son bir ayda onu aşkın bakanlığın ilgi alanıyla ilgili görüşmeleri sadece bir ihtisas komisyonu yürütüyor.
Değerli arkadaşlar, biz artık şunu tecrübe edinmiş bulunmaktayız bir aylık deneyimle ve her şerhte, özellikle bu torba yasalarla ilgili her şerhte belirttik: Daha Sayın Başbakanın ve dönemin Başbakan Yardımcısının "Bir daha torba yasa gelmeyecek." sözlerinin üzerinden bir yıl geçmedi. "Buna biz ilkesel olarak karşıyız." cümlelerinin üzerinden daha bir yıl geçmedi. Ve bu çalışma usulü yasama faaliyetlerini sakatlayan bir çalışma usulüdür. Bu çalışma usulü İç Tüzük'e, Anayasa'ya ve yasalara aykırı bir çalışma usulüdür. Bu konuda eleştirilerimizi dile getirdiğimizde, o gün Komisyonda bulunan ilgili bakan ile Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız buna "Hayır, usule aykırıdır, İç Tüzük'e aykırıdır." diye hiçbir itirazda bulunmadılar çünkü siyasi iktidar da İç Tüzük'e ve usule, yasaya, Anayasa'ya aykırı bir şekilde, yangından mal kaçırırcasına, apar topar yasalar geçirdiğini çok iyi biliyor.
Bir diğer husus... Düşünün, madenlerle ilgili bir kanun teklifi geliyor ama bu, enerjiyle ilgili olduğu hâlde, ilgili tali komisyona gitmiyor, Plan ve Bütçeye geliyor. Türk Ceza Kanunu'yla ilgili kanun teklifi geliyor, Adalet Komisyonuna değil, Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Askerlikle ilgili düzenlemeler geçen hafta geçti, Millî Savunma Komisyonuna değil, Plan ve Bütçeye geliyor. Kadınların süt izni ve çalışma yaşamında, sözüm ona, belli iyileştirmeler yapılıyor ama ilgili Sağlık ve Çalışma Komisyonuna gitmiyor, direkt Plan ve Bütçe Komisyonuna geliyor. Bu durum sadece usul açısından değil, bu yasaların ne kadar sağlıksız tartışmalar zemininde yürütülerek çıkarıldığının da göstergesidir. Uzmanlaşma ve ihtisaslaşma üzerinden bir tartışma vasfını şu Meclis yitirmiştir.
Mevcut tasarıyla içeriğe baktığımızda, AKP'nin özellikle kadın bakış açısının giderek somutlaştığını, netleştiğini gözlemleyebiliyoruz. "Liberalizm", "neoliberalizm" ve "muhafazakâr liberalizm" kavramlarının kendilerini şirin gösteren sihirli sözcükleri her zaman olmuştur. Fakat bugün siyasi iktidarın yaptıkları bu üç kavramı da aşan bir muhafazakâr neoliberalizme tekabül etmektedir. Bu torba yasanın kadın yaşamına dönük, çalışma yaşamına dönük ilgili 8 maddesinde sihirli sözcük esnek çalışmadır. Esnek çalışma yani yarı zamanlı çalışma. AKP siyasi iktidarı kadını her dönem toplumun zayıf halkası olarak görmüş ve tüm konumlanmasını ve pratiğini buna göre yapmıştır.
İlgili yasa tasarısı, kadınları sadece annelikle tanımlayan, kamusal alanda ve ücretli emek gücünde önceliğin annelik görevi üzerinden belirlendiği çizgilerle var etmeye çalıştığı bir ruha sahiptir, bir felsefeye sahiptir. Tasarıyla sermayenin esas yönelimi olan esnek ve güvencesiz çalışma, doğum ve annelik bahanesiyle kadın emekçiler üzerinden başlayarak bütün emekçiler ve çalışanlara dönük güvencesiz ve "esnek çalışma" adı altında yasalaştırılmaya çalışılmaktadır.
İddia ediyorum, bugün kadınlara doğum bahanesiyle, annelik bahanesiyle ki anneliğin kutsallığı suistimal edilerek oradan başlatılacak olan kısmi zamanlı çalışma, esnek çalışma, göreceksiniz, önümüzdeki bir iki yıl içinde bütün çalışma yaşamlarına ve kamu emekçilerine yaygınlaştırılacaktır. Ve umarım ben yanılırım, 2016 yılı içerisinde, mevcut siyasi iktidar, çalışma yaşamını felç edecek bütün kamu emekçilerini bağlayan kısmi zamanlı çalışma yasasını şu Meclis Genel Kuruluna getirecektir. Ve bugün siyasi iktidarın yaptıkları, özellikle kadınları sadece annelikle tanımlamakta, kamusal alanda ve özellikle ücretle emeğini kazanan kadınlarımızın üzerinden yapılmaya çalışılan şey, doğum sebebiyle çalışacaklara ödenecek ücretin günlük asgari ücretin brüt tutarı kadar olacağından bahsedilmektedir.
Bakın, az önce Meclis yemek arası verdiğinde, Genel Kurul yemek arası verdiğinde Meclis TV şu maddenin Komisyon çalışmalarıyla ilgili şöyle bir haber geçiyordu: "Kadınların doğumdan kaynaklı ve annelikten kaynaklı kısmi zamanlı çalışması neticesinde hiçbir mali hak kaybı olmayacaktır." Arkadaşlar, hepinizin affına sığınarak söylüyorum: Haber de yalan, yasa tasarısı da yalan. Bir defa, nasıl mali kayıp olmayacak? Yarı zamanlı çalışacak, çalıştığı kadar ücret alacak. Prim nasıl yatırılacak, sigorta primi? Sigorta primiyse şöyle yatırılacak: Yarısını işveren yatıracak, yarısını hiç ilgisi olmayan bir fon, İşsizlik Fonu'ndan karşılayacak.
Şimdi, bütün ayrıntısıyla İşsizlik Fonu yasasını inceledim. 1999'da İşsizlik Fonu yasalaşırken, Allah aşkına, yasanın kuruluş amacı, ruhu, felsefesi kısmi zamanlı çalışmalarda işverenin sigorta prim yükünü azaltmak mıdır? Zaten şimdiye kadar İşsizlik Fonu'nda mevcut siyasi iktidar döneminde biriken paralar GAP'a harcandı kısmi olarak, bir de duble yollara harcandı.
Şimdi, Allah aşkına, bir iktidar partisinden arkadaş gelsin, şurada bizi şuna ikna etsin, ben de iknaya açığım: "İşsizlik Fonu kısmi çalışma dönemlerinde, çalışılmayan dönemde işverenin yükünü hafifletmek üzere bu sigorta primlerinde kullanılabilir." bir yasa maddesi getirsin. Bunu destekleyen bir şey yok.
İşsizlik Fonu siyasi iktidar döneminde çarçur edildi, talan edildi. Oysa ki şunu çok iyi biliyoruz: Mücbir sebeplerle işsiz kalanlara belli bir süre boyunca, hak kaybı yaşanmasın, mağduriyetler ortaya çıkmasın diye sizden önceki iktidar döneminde çıkarılmış bir fondur İşsizlik Fonu. Tekrar söylüyorum, bakın, hani "Hiçbir mali hak kaybı olmayacak." deniyor ya kadın emekçilerle ilgili, olan şudur değerli milletvekilleri: Yarı zamanlı çalışacak, yarı maaş alacak. Prim tam yatacak ama primin yarısını, çalıştığı dönemle ilgili primin yarısını işveren karşılayacak. Diğer yarısını kim karşılayacak? Mal bulmuş Mağribi gibi her sıkışma döneminde İşsizlik Fonu'na sığınılacak, İşsizlik Fonu'ndan karşılanacak. İşsizlik Fonu'nun yasalaşması ve çıkarılması döneminde böyle bir amacı, böyle bir felsefesi yoktur.
Bir diğer husus: Bakın, özellikle 2015'te millî gelirin sadece yüzde 25'ini alan emekçiler, ücretin yüzde 25'ini alan emekçiler gelir, kâr ve sermayeden alınan vergilerin, bakın, ücretin yüzde 25'ini alan emekçiler, gelir, kâr ve sermayeden alınan vergilerin yüzde 66'sını ödüyor. 2015; verginin yüzde 66'sı emekçinin sırtında. Kâr geliri elde eden, millî gelirin yüzde 50'sinden fazlasını alan sermaye ne kadarını ödemekte? Yüzde 34'ünü ödemekte. Düşünün, bütçeden yüzde 25 alacaksınız ama verginin yüzde 66'sını karşılayacaksınız, 2015 verisi ama yüzde 50'den fazlasını alan sermaye verginin sadece yüzde 34'ünü ödemiş olacak.
Bu, 2011'de nasıldı değerli milletvekilleri? Bakın, dört yılda emekçiden yana dejenerasyonu ve kaybı ifade etmek üzere söylüyorum: Yüzde 66'ya yüzde 34; emekçinin vergi yükü, sermayenin vergi yükü. 2011'de yüzde 58'e yüzde 42'ydi, giderek ekonomik tablo emekçinin aleyhine işlemektedir.
Burada, özellikle yasayla kamu emekçileri için şu gerçekleştirilmiyor: Sanki kamu emekçisi kadın arkadaşların doğurganlık oranı yüksek de "Biz onların yükünü hafifletelim..." Böyle bir şey yok. Kamu emekçisi kadınların doğurganlık oranı teşvik edilmeye çalışılıyor ve kadın emekçiler bir tercihe zorlanıyorlar. Hangi tercihe zorlanıyorlar? Yükü hafifletilmiyor kadınların. Çalışma yaşamı ile doğum arasında şöyle bir tercihe zorlanıyorlar: Özellikle devlet zaten sermayenin, işverenin yükümlülüklerini son bir aydaki tüm torba yasalarda hafifletti. 2008'den beri özellikle SGK primiyle işverenin devletten aldığı pay giderek artıyor. Bugüne kadar, 2008'den beri sadece sermayeden vergi yükünün hafifletilmesi anlamında 42 milyar TL yani 42 katrilyon işverene, özel sermayeye aktarılmış. AKP, iktidara geldiği 2002'den bu yana enerjisini kadını aile sınırları içerisine nasıl çekebileceği üzerine harcamıştır, bu yasada da olduğu üzere. Özellikle, siyasi iktidara göre kadının birincil görevi, aile sınırları içerisine konumlanmak, en az 3 çocuk doğurarak soyun devamını sağlamak ve bu açıdan hem devletin hem de eril zihniyetin hizmetine bu şekilde konumlanmaktır. Bu tasarı, kadınları yalnızca annelik rolü üzerinden tanımlamaktadır. Kamusal alanda ve ücretli emek iş gücünde öncelikle annelik rolünün benimsediği sınırlarla kadın var edilmeye çalışılıyor. Bu anlamda, sermayenin temel çizgisi olan esnek ve güvencesiz çalışma koşulları, doğum ve annelik bahanesiyle kadın emekçilerden başlayarak bütün emekçi sınıf üzerinde yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Ve kadının, annelik rolünün sağladığı kazanımlarla var olabileceğini vurgulayarak kadın-erkek arasındaki birliktelik ilişkisi aile olmak üzerinden sınırlandırılıyor.
Tasarı, annelik gerekçesiyle kısmi ve yarı zamanlı çalışmayı kadınlar için bir tercih olarak sunuyor; eğer doğum yapacaksan yarı zamanlıya geçeceksin. Oysa şunu çok iyi biliyoruz, bakın, özellikle Türkiye'de siyasi iktidar şu konuda samimiyse ILO'nun 183 sayılı Anneliğin Korunması Sözleşmesi'nden yana çekincesini geri çeksin. Bakın, Uluslararası Çalışma Örgütünün 183 sayılı Anneliğin Korunması Sözleşmesi hâlâ Türkiye tarafından imzalanmamıştır. Hani "Annelik teşvik ediliyor, korunuyor, hem anne olsun hem çalışma yaşamı içerisinde yükünü hafifletelim." deniyor ya, o zaman çekin ILO'daki çekincenizi. Siyasi iktidar, gerçekten kadına yaklaşım konusunda samimiyse ILO 183'teki çekincesini geri çeker ve sözleşmeyi imzalar.
Yarı zamanlı çalışma, az önce de ifade ettiğim gibi eksik sigorta primi ve düşük ücret anlamına gelmektedir. Üstelik, yerleşik hâle getirilmeye çalışılan yarı zamanlı çalışma sistemiyle birlikte, prim tamamlama uygulamasından vazgeçilip geçilmeyeceğinin bir garantisinin olmadığı da görülmektedir. Mesele, kadın emekçinin istihdamda gücünü artırmaksa o zaman öneriyoruz. Komisyonda reddedilen bir hususu burada dile getirelim: 5510 sayılı Kanun'un 4/A yani sigortalı ve 4/C kamu emekçisi maddeleri kapsamında yaşlılık aylığı alanları içermeyecek şekilde yasa düzenlenmiş. Yani, 4/A'lılar ve 4/C'liler, buranın olumluluklar getirdiğini iddia eden siyasi iktidarın bu yasa tasarısından istifade edemiyorlar.
Bir diğer husus siyasi iktidar tarafından suistimal edilen bir husus. Doğum ve evlat edinme sonucunda, yarım çalışma ödeneği ve prim giderlerinin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanması dışında, İŞKUR tarafından uygulanan işbaşı eğitim programları giderleri de bu fondan karşılanmaktadır. Ve özellikle işbaşı eğitim programları elimde, rakamlarla söyleyeyim, son yedi yılın rakamlarını söylüyorum: Seçimlerin olduğu yıllarda işbaşı eğitim programlarına ayrılan ödenekler siyasi iktidar tarafından tam bir arpalık gibi kullanılmıştır. Her defasında, bu programlara ayrılan ödenekler yüzde 100'ün altında artarken, sadece 2011'de -seçim var, genel seçim var- bir önceki yıla göre yüzde 350 artmış, 2015 yılında ise yüzde 320 artmış. İşsizlik Fonu, eğitim başı İŞKUR programları kapsamında istendiği gibi kullanılıyor. Bu konuda er, erbaş ve emniyet görevlilerinin, özellikle de sırtında silah olan görevlilerin, sivil memurları kapsamayan iyileştirmelerle ilgili maddeler bölümünde eksik kalan bölümleri tekrar ifade etmek dileğiyle bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)