| Konu: | Avrupa Konseyi İnsan Ticaretine Karşı Eylem Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 35 |
| Tarih: | 29.01.2016 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve Meclisimizin değerli emekçileri; günün bu saatinde hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle, gerek şahsım gerekse partimizden arkadaşlarımızın son günlerde ve haftalarda, günlerdir, haftalardır dile getirdiklerimiz bizim dile getirmekten çok hoşnut olduğumuz şeyler değildir. Sadece bir toplumsal yaraya dikkat çekmek, vicdanlara hitap etmek ve bu temelde de asli sorumluluğu olan, ülkedeki bütün problemleri çözme yükümlülüğünü kendi üzerinde taşıyan bu yasama organına görevini ve adım atma sorumluluğunu hatırlatmaktan başka bir çabamız, bir derdimiz yoktur. Ama özellikle iktidar partisi sıralarından, söz konusu devlet olunca asla adının hiçbir olumsuzlukla anılamayacağı bir aygıtmış gibi itirazlar geliyor.
En nihayetinde, devlet dediğimiz örgütlü olan aygıt, ilahî değil, beşerî bir olgudur ve bu yönüyle her insan belli eksikliklere ve günah işleme ehliyetine sahip olduğu gibi, o insanların yönetmiş olduğu ve insanlardan müteşekkil olan devletin de her türlü hatayı ve günahları işleme gibi bir realitesi vardır. Burada, devletin bütün olumsuzluklardan azade olduğu anlayışı, çok açık söylüyorum, alabildiğine saplantılı bir anlayıştır. Bu yönüyle, insan ne kadar yanlış yapma, suç işleme, günah işleme gerçekliğiyle karşı karşıyaysa, onun yönetmiş olduğu bütün örgütlü yapılar gibi devletler de yanlış yapma, suç işleme, günah işleme realitesiyle karşı karşıyadır. Burada devletin dışındaki devlet dışı örgütlenmeler ve yapılanmalar nasıl bir gerçekliğe tekabül ediyorsa devlet de aynı gerçekliğe tekabül eder.
Devlet dediğimiz aygıt nedir, nasıl bir tarihsel arka planı vardır ve beş bin yıllık devletli toplum hangi süzgeçlerden ve imbiklerden geçerek günümüze gelmiştir, bunu birkaç örnekle izah etmek istiyorum.
Devletin beş bin yıllık sınıflı toplumla yaşıt olan bir geçmişi vardır. Devletin örgütlü formu, aslında birçok tarihsel, sınıfsal problemin de kaynağıdır. Devletle birlikte sınıflar ortaya çıkmıştır, devletle birlikte fakir-yoksul olgusu ortaya çıkmıştır, devletle birlikte kadın-erkek farkı ortaya çıkmıştır, devletle birlikte ezen-ezilen olgusu tarihsel aynı yaşıta sahiptirler.
Buradan hareketle, bakın, değerli milletvekilleri, tarihin birçok farklı kesitinde, kendi çağının filozofu olan aydınlar, alimler, yazarlar devlet-siyaset ilişkisine, devlet-zor ve devlet-şiddet ilişkisine dönük kafa yormuşlar, bu konuda tartışma yürütmüşler ve devlet ile şiddet arasındaki ilişkiyi, bağı ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu temelde, gerek Orta Çağ'da gerek aydınlanma çağında gerekse günümüzde devlet üzerine kafa yormuş bütün filozofi aydınlar şunu ifade eder... Bununla ilgili, bu konuşma süresine sığmayacak kadar geniş örnekler vermek mümkündür. Ama zamanımız çok sınırlı olduğu için birkaç, devlet-siyaset, devlet-şiddet ilişkisine dair kelamı olmuş aydından, filozoftan söz edeceğim.
İbn-i Haldun'dan İmam Gazali'ye, Foucault'tan, Heidegger'den, Nietzsche'den, Althusser'den Diderot'a kadar; bugün yaşayan filozoflardan Judith Butler'dan, Immanuel Wallerstein'dan Noam Chomsky'e kadar birçok kişi mutlak iktidar hırsıyla bürünmüş olan devletin her türlü suçu, günahı işleyebileceğini tarihin çok farklı kesitlerinde ortaya koymuşlardır.
Buradan bakıldığında, devlet dünyanın çok farklı coğrafyasında -sadece Türkiye Cumhuriyeti devletine indirgeyerek söylemiyorum- devlet dünyanın birçok farklı mekânında insanların kitlesel ölümlerine neden olmuştur. Özellikle İngiliz siyaset felsefecisi Lord Acton "İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar ise mutlak bir şekilde yozlaştırır." diyor.
Şimdi, tartışıyoruz, devlet sivil öldürür mü, öldürmez mi? Tartışıyoruz, devlet dünyanın farklı yerlerinde de Türkiye'de de katliam yapar mı, yapmaz mı? Dünyadan birkaç örnekle söyleyelim; çok geriye gitmeye gerek yok, son on beş, yirmi, yirmi beş yılda yaşanan birkaç dünya deneyimini söyleyelim. Şimdi, Gürcistan'da Osetya'da yaşanan katliamı devlet mi yaptı, başka bir şey mi yaptı, başka bir aygıt mı yaptı? Osetya'da katliamı yapan devletti. Kırım Türklerine karşı geliştirilen katliamı yapan devlet miydi, değil miydi? Batı Trakya Türklerine karşı kitlesel sivil ölümlerini gerçekleştiren bir devlet formu muydu, değil miydi? Veya Filistin'de, daha geçen yıl Musul'da Bayır Bucak Türkmenlerine karşı gerçekleştirilen sivil ölümlerinde ve katliamlarda devlet parmağı var mıydı, yok muydu? Saraybosna'da, 1990'lı yıllarda Saraybosna'da, Srebrenitsa'da katliamı yapan devlet miydi, değil miydi? Veya Halepçe'de, Enfal'de 180 bin Kürt'ün ölümüne neden olan bir devlet miydi, değil miydi? Gelelim Türkiye'ye, Maraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta, özellikle gerçekleştirilen katliamlarda...
MEHMET DEMİR (Kırıkkale) - Başbağlar'ı da unutma, Başbağlar'ı.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - ...direkt ya da dolaylı olarak devlet parmağı var mıydı, yok muydu? Veya gelelim günümüze, Roboski'yi devletin uçağı mı yaptı, başka bir şey mi yaptı? Berkin Elvan'ı öldüren, daha iki ay önce Dilek Doğan'ı öldüren devletin polisi miydi, değil miydi?
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) - Diyarbakır'daki çorbacıyı öldüren?
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Devlet değildi.
ZEHRA TAŞKESENLİOĞLU (Erzurum) - Recep'i öldüren? İzne giden doktoru öldüren?
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Burada sayabileceğim birçok örnek var ancak sayamadığım onlarca tarihsel ve güncel örnek varken devletin hiçbir günaha bulaşmayacağı realitesi, bakın, açık ifade edeyim ki devleti Tanrı'nın yeryüzündeki zuhuratı gören çarpık anlayıştır. Devlet beşerî bir varlıktır; devlet ne uhrevi bir varlıktır ne de ilahî bir varlıktır. Devlet, onu yöneten insanlar tarafından her türlü suça, günaha bulaştırılabilir.
Sayın Arınç'ı tartışıyoruz. Hiç abartmıyorum, ne olumlu ne olumsuz noktadan bakmıyorum; Sayın Arınç geçen yıl bu vakitler bitmemiş çözüm sürecinde ne diyorduysa bugün de onu söylüyor, benim için ötesi bir anlamı yoktur. Arınç bir yıl önce, iki yıl önce, üç yıl önce nerede duruyorduysa bugün de orada duruyor ve şunu söyleyeyim: Bakın, dün AKP ve Hükûmetin içerisinde bulunan resmî görüşü savunuyor olması Arınç'ı bütün yanlışlardan azade kılmaz veya bugün direksiyonunu geçen yıla göre, önceki yıla göre farklı bir yere kırmış, Hükûmete göre daha farklı bir noktada duruyor ve yanlışları hatırlatıyor olması da Arınç'ın yaptığı her işin yanlış olduğu anlamına da gelmez; dün nediyse bugün de oydu, değişen ve aynı yerde durmayan, politik hattını değiştiren, gerek Orta Doğu'da gerekse bir bütün olarak ülke içinde direksiyonunu kıran Hükûmetin kendisidir. Onun ötesinde, ne çok büyük bir değer biçerim bugünkü açıklamalarına ne de hakir görürüm. Bütün milletvekili arkadaşların da sadece bu şekilde değerlendirmesini, devleti de çok kutsamamasını, devletin sadece bir beşerî varlık olduğunu kabul etmesini, bu gerçeklikle hareket etmesini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN SERT (İstanbul) - Hoca, boş konuşuyorsun Hoca! Boş konuşuyorsun!
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bu temelde de Silopi'de de Cizre'de de Sur'da da yapanın çok farklı bir devlet olmadığı saikiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)