GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:37
Tarih:10.02.2016

OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, gruplara, her gruba söz hakkı düştüğü için aslında bu 1 Mart tezkeresi konusuyla ilgili bu tutanakların açıklanmasının ben doğru olduğunu düşünüyorum ama bugün Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği 1 Mart tezkeresiyle ilgili görüşme tutanaklarının açıklanması... Aslında o günden bugüne gelince, Türkiye'nin Irak politikası nereye gitti, ona bakmak lazım. Dolayısıyla, aslında, Türk dış politikasının iflas etmiş bir Irak politikasıyla karşı karşıya olduğumuzu arz ediyorum.

Bu konu nereden çıktı? Sayın Cumhurbaşkanı "1 Mart tezkeresi geçmeliydi. Dolayısıyla, yanındaydım. Gizli kulisler attılar. O insanların kimler olduğunu araştırır bulursunuz. Maalesef, biz kendi arkadaşlarımızın yanlışıyla baş başa kaldık." diyor ve "Irak'ta düşülen hataya Suriye'de düşmek istemiyoruz." demek suretiyle 1 Mart tezkeresinin, kendi partisi içerisinde birtakım insanların gizli pazarlıklar yaptığını ifade ederek reddedildiğini söylüyor. Doğrusu, bu, son derece önemli. Bu pazarlıkları kim yaptı? Hangi odaklarla yaptı? Muhatapları kimlerdi? Bu bakımdan, Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir ifadeyi neden bugün kullandı? Bütün bunların açığa çıkması lazım.

Gönül ister ki, bu Parlamentoda hepimiz, hep beraber, birlikte, Türkiye'nin dış politikasını bütün boyutlarıyla masaya yatıralım. Nereden nereye geldik? Bugün kadim Türk dış politikası hangi eksen kaymasına uğramıştır? Bu eksen kaymasının maliyetleri nelerdir? Bunları ortaya koymamız lazım.

Eğer millî bir dış politika takip edeceksek, dışarıda bu politikayı destekleyecek millî güç unsurlarının bu politika hakkında bilgi sahibi olması lazım. Bizler, Türkiye'nin millî bir dış politikasını desteklemek, takip etmek istiyoruz ama bugün huzurlarınızda, maalesef, böyle millî bir dış politika olmadığı gayet açık ve net.

Hemen şu konuya gireyim: Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Irak'a girmeliydik. Yanındaydım." Fakat acaba bundan önce ne söylemiş? Dolayısıyla, bunları dikkate almak lazım. Dün, Irak'a girilmemesini, acaba kendisi nasıl ifade etmiş? Bakıldığında...

(Hatip, elektronik cihazla bir ses kaydı dinletmeye başladı)

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Başkanım, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN - Sayın Vural, lütfen, konuşmanızı Genel Kurula göre yapınız. Ben, size söz verdim Sayın Vural.

COŞKUN ÇAKIR (Tokat) - Sizi dinlemek istiyoruz Başkanım.

OKTAY VURAL (Devamla) - Evet.

BAŞKAN - Sayın Vural, ben size söz verdim, lütfen...

(Hatibin elektronik cihazla bir ses kaydı dinletmeye devam etmesi)

OKTAY VURAL (Devamla) - Girmedik...

BAŞKAN - Sayın Vural, ben size söz verdim, lütfen...

OKTAY VURAL (Devamla) - Yani Irak'a girmeme iradesi; o zamanın Sayın Başbakanının iradesi "Biz Irak'a girmedik." diyor. E şimdi, siz kendi iradenizle girmedik diyorsunuz, "1 Mart tezkeresinde ben olsaydım alırdım...." E 1 Mart tezkeresinde olmadı da 20 Martta tezkere geçti, 7 Ekimde tezkere geçti. Elinizi tutan mı vardı?

Yani bugün karşımızda iflas etmiş bir Irak dış politikası var. Kitle imha silahlarından arındırılması gerekir ki dönemin Sayın Genel Başkanı olarak gittiğinde kendileri açıkça şunları söylemişlerdi: "Evet, Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması gerekir, biz de destekleyeceğiz." demişti. CSIS'te yaptığı konuşmada aynen bunu söylüyor. "Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması gereklidir, gerekli destek verilecektir."

Peki, Colin Powell ne dedi? "Bu bir istihbarat yalanıydı." dedi. Peki, Blair? Bu istihbarat yalanına dayalı olarak adım attığı için özür diledi. Şimdi, Türkiye'nin verdiği destek hangi istihbarata dayalı bir destektir ve Türkiye'nin Irak politikasının maliyeti ne olmuştur?

Bakın, Türkiye'nin kadim Irak politikası, toprak bütünlüğü, siyasal bütünlüğü, doğal kaynakların tüm Iraklılara ait olması, Türkmen varlığının, diğer etnik gruplar hangi haklara sahip ise o Türkmen varlığının bu haklara sahip olmasını temin etmek ve Irak'ta Türkiye'nin güvenliğini tehdit edecek bir yapılanma olmamalıdır.

Şimdi baştan alalım: Irak'ta PKK terör örgütünün güvenli bölgesi var mı? Var. Oradan yönetiliyor mu? Yönetiliyor. Peki, oradan yönelen tehditler can ve mal kaybına sebebiyet veriyor mu? E, veriyor. Neredesiniz peki? Türkiye yok. Türkmen varlığı... Peki, bugün Türkmenlerin diğer etnik gruplarla aynı siyasi haklara sahip olduğunu iddia edebilir misiniz? Kerkük'ün özel statüye bağlı olması gerektiği 2005 yılına kadar geçici anayasa çerçevesinde kayıt altına alınmıştı ama anayasa yapıldıktan sonra Kerkük'ün Irak'ın kuzeyine bağlanmasının referandumla yapılması mümkün hâle getirildi. Ne oldu? Kerkük'ün özel statüsü dahi ortadan kayboldu ve bugün, maalesef, Irak'ın kuzeyinde, Suriye'de de Türkmenlerin siyasi varlığı tehdit altında.

Irak'ın doğal kaynakları tüm Iraklılara ait olmalıdır, enerji kaynakları. Türkiye ne yaptı? Merkezî Hükûmeti aşarak Irak'ın kuzeyindeki yönetimle doğrudan doğruya enerji anlaşmaları yaptı. Dolayısıyla, bunları yaparak aslında fiilen Irak'ın 3'e bölünmesinin gerekçeleri hazırlandı. Bu yönüyle bakıldığında, Netanyahu'nun daha önce söylediği "Biz bağımsız bir Kürdistan'ı destekleriz." ifadesinden sonra Hüseyin Çelik'in AKP Sözcüsü olarak "Biz de destekleriz." ifadesi, Irak'ın bütünlüğünün bozulmasına ilişkin bir sürecin de açıkçası Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından öngörüldüğünü ortaya koyuyor. Irak'ın toprak bütünlüğü de yok.

Ben soruyorum şimdi: Irak dış politikası millî midir? Hiçbir millîliği yoktur. Oradan tehdit geliyor, Irak'ın bölünme süreci devam ediyor, Türkmen varlığı maalesef tehdit altında. Şimdi, bu süreçlere geldiğimiz zaman, Sayın Cumhurbaşkanının "Irak'ta düşülen hata" ifadesiyle Türkiye Cumhuriyeti devleti maalesef Irak'ta sahip olduğu gücü kullanmamıştır.

2004 yılında Sayın İlker Başbuğ "Eğer biz müdahale edersek orada yapılanmanın maliyetini artırırız, Amerika Birleşik Devletleri de bu maliyeti dikkate alır ve oranın yapılanmasında söz sahibi oluruz." demişti. Ne oldu? Hiçbir müdahale yapmadınız. 2007 yılına kadar Irak'la ilgili hiçbir tezkereyi terör örgütüyle müzakere kapsamında dahi gündeme getirmediniz ve bu yönüyle bakıldığında, Amerika Birleşik Devletleri'nin bu coğrafyada oynadığı oyunu bozacak hiçbir adım atılmadı. Bu bakımdan, kadim olarak Sayın Başbakanın Sykes-Picot Anlaşması'nı referans vermesi ile bu coğrafyanın emperyal güçler tarafından bölünme ve paylaşılma süreci aslında Büyük Ortadoğu Projesi'nin siyasi amaçlarından biriydi. 22 İslam ülkesinin siyasi coğrafyasını değiştiren bir proje, maalesef, Türkiye tarafından bir eş başkanlık statüsüyle yürütülecek noktaya geldi.

Bugün her bir meseleyi ele alabiliriz ama bugün burada bir parti seviyesinden değil, ben isterim ki Türkiye'nin menfaatleri açısından bu konuları tartışalım, Türkiye'nin menfaatlerini temin edecek konular bakımından Irak politikasını değerlendirelim. Ama ne böyle bir millî politikanın oluşumunda Meclisin rolü var ne siyasi partiler arasında bir uzlaşma ve diyalog arayışı var. Onun için, 2003 yılında at pazarlığı diye başlanan, ondan sonra söylenen o ki Ertuğrul Yalçınbayır'ın "Bu tezkereye onay vermezsek memurların maaşlarını bile ödeyemeyiz." tehdidiyle milletvekillerinin iradesini etkileme gayretleri, daha sonra Dubai'de imzalanan 1 milyar dolarlık, 8 milyar dolarlık kredi olmak üzere yapılan bir anlaşmayla -Irak'a müdahale etmeme garantisini veren bir anlaşmayla- bakıldığında, maalesef, Türk dış politikası yabancı devletler tarafından rehin alınmıştır.

O bakımdan, bu tutanakların açıklanması kadar... Ben Hükûmete defalarca çağrıda bulundum. Gelin, bu dış politikayı, her bir dış politika unsurunu -Türkiye'nin Irak'la, Suriye'yle, İslam coğrafyasıyla ilişkileri olmak üzere- gelin, bu sorunları burada tartışalım. Millî bir dış politikada hep beraber, birlikte olmamız gerekiyorsa olalım. Bu bakımdan, zikzaklarla değil, bu dış politikaları hep beraber, birlikte, millî menfaatlerimiz doğrultusunda olduğu zaman ancak destekleriz. Ben bugün Türkiye'nin Irak politikası olarak, bu eksende, bu geldiği sonuçlar itibarıyla, maalesef, yeterince ders alınmadığını görüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - Sayın Başkanım...

BAŞKAN - Size de bir dakika vereyim.

Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla, Joseph Biden'ın Senatoda kabul ettiği "three state" formülü olarak Irak'ın 3'e bölünmesi projesi; aynı zamanda yine Princeton Üniversitesinde Şimon Peres ve Hillary Clinton'ın bir araya geldiği toplantıda Suriye'nin Şii, Kürt ve Sünni olarak 3'e bölünmesi; Juppe'yle Davutoğlu'nun yaptığı anlaşma, Juppe-Wright planlarını dikkate aldığımızda, Türkiye maalesef -Sykes Picot Anlaşması'yla birlikte Türkiye'nin içini ilgilendiren Sevr Anlaşması dâhil olmak üzere- bu süreçlerde yabancı güçlerin işlerini kolaylaştıracak adımlar atmış, Türkiye'nin millî güç unsurlarını kendi millî menfaatleri doğrultusunda sevk ve idare etmeyerek millî güvenliğimizi ve millî menfaatlerimizi haleldar etmiş durumdadır.

Dolayısıyla Irak'ta yapılan şey bellidir. Irak'ta bir devlet yapısı çöktüğü zaman terör örgütü unsurlarının nasıl orada cirit attığını dikkate alanlar, bu durumda bu coğrafyada yapılacak her türlü girişimin aslında devlet dediğimiz bir yapıyı çökertmeden bir dönüşümü sağlamak üzere kurgulanması gerektiğini düşünmüşlerdir. Gönül isterdi ki Türkiye bir kaba gücün değil, yumuşak gücün tarafı olarak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (Devamla) - ...bu coğrafyada İslam'ın barışını, huzurunu temsil edecek bir politika takip etseydi. Maalesef o politikadan uzak olduğunu görüyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) - Ve millî bir dış politika oluşturma konusunda da Hükûmete çağrıda bulunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)