| Konu: | Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 38 |
| Tarih: | 11.02.2016 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; evet, şüphesiz toplumsal yaşamda siyasal müdahaleye açık çok farklı alanlar olabilir. Cumhuriyet tarihi boyunca siyasal müdahalelere açık olmuş toplumsal yaşamın çok farklı süreçleri vardır. Ancak, en geri kalmış ülkelerde bile, özellikle toplumsal yaşam süreçlerinde siyasal müdahaleyi çok kabul etmeyecek, kaldırmayacak olan süreçlerin başında bilim, araştırma ve inovasyon süreçleri gelir. Bu temelde bakıldığında, özellikle araştırmayı üniversiteler boyutu itibarıyla göz önünde bulundurursak üniversitelerin siyasallaşma süreçleri cumhuriyet tarihiyle yaşıttır. Sadece AKP iktidarı döneminde üniversitelerin siyasallaştığını iddia edemeyiz. AKP iktidarı döneminde de siyasal ama ondan öncesinde de üniversiteler ve araştırma kurumları siyasallaşmıştı. Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman üniversiteler özgür olmadı ve özgür düşüncenin ifadesine açık olmadı.
Aslında, üniversitelerin tarihi, bir anlamda muhalif düşüncenin, özgür düşüncenin sürekli müdahale edildiği, müeyyidelerle karşı karşıya kaldığı süreçlerdir ta 1940'lardan bugüne kadar. Ki 1948'de siyasal düşünlerinden ötürü Behice Boranların, Pertev Naili Boratavların ve Niyazi Berkeslerin atılışından bugüne kadar diyebiliriz ki üniversitelerde muhalif düşünceye, toplumsal sorunlara, özellikle çözüm üretme süreçlerine her zaman müdahaleler oldu ancak hiçbir zaman, 2005-2006, özellikle de 2007'de Cumhurbaşkanının değişmesinden sonra üniversitelere yapılan müdahalelerden sonra üniversitelerin siyasallaştığı, ideolojize edildiği ve kamplaştırıldığı kadar bir siyasal üniversite veya üniversitelere müdahale süreçleriyle karşılaşmadık.
Örneğin, bir buçuk yıl önce, hâlâ, Türkiye'de toplumsal yapının bilmediği, üniversitelerin bilmediği, akademisyenlerin bilmediği ve bizim aslında müdahale ettiğimiz, YÖK Başkanının neden değiştiği açıklanmamıştır. Çünkü 2001 yılında AKP kurulduğunda parti programına ve 3 Kasım seçimlerine girerken seçim beyannamesine yazdığı en önemli hususlardan biri, 1980 darbesinin ve onun Anayasası'nın ürünü olan bütün yapıların değiştirileceği hususundaydı; bu yapılardan biri de YÖK'tü. İlk Millî Eğitim Bakanı Mumcu, önce YÖK'ün kaldırılacağını, daha sonra eş güdüm kurumu hâline getirilerek adının "YEK" diye değiştirileceğini... Zamanla üniversitelerdeki özellikle akademisyen kadrolaşmalarında kendi lehlerine kompozisyon değişince ve rektör atamaları 2007 Cumhurbaşkanlığı değişikliğinden sonra kendi inisiyatiflerine geçince ve üniversitelere siyasi müdahaleleri kendi zaviyelerinden yapmaya başlayınca üniversiteler artık bir bilim, eğitim ve araştırma yuvası olmaktan giderek uzaklaşmaya başladı. 6 Kasım 2014 günü -ki 6 Kasım, bir faşist darbenin açığa çıkarmış olduğu ve üniversitelerin üzerine karabasan gibi çöken YÖK'ün kuruluş yıl dönümüydü- bugüne kadar hiç kimsenin bilmediği bir nedenle dönemin YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya mevcut Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınmış ve bir kararnameyle Başbakan Başmüşavirliğine getirilmiştir.
Burada özellikle yükseköğretim açısından durum bu iken araştırma kurumları olarak Bakanlığınıza bağlı olan TÜBİTAK ve TÜBA'da son bir buçuk iki yılda paralel yapı örgütlenmesi gerekçe gösterilerek artık araştırma, AR-GE ve inovasyon kurumlarına da ciddi siyasi müdahaleler yapılmıştır. Şüphesiz araştırma kurumlarında ödeneklerin artırılması önemlidir, şüphesiz araştırma ve inovasyon kurumlarında personel artırımı önemlidir, şüphesiz araştırma kurumlarının fiziki ve teknik kapasitesinin artırılması önemlidir ama bunların öneminden daha fazla öneme haiz olan bir husus vardır ki o da özellikle objektif koşulların buradaki araştırma yatırımlarına ve kadro istihdamlarına hâkim olması sürecidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle üniversitelere, üniversitelerdeki araştırma merkezlerine, TÜBİTAK'a, TÜBA'ya dönük bakanlıkların ve merkezî bütçelerin payının artırılmış olması söz konusu olabilir. Ama unutmayalım ki özellikle bu dönemde TÜBİTAK'ta yapılmış proje yarışmalarında çocuklarımız ve gençlerimizin daha ön elemeden reddedilen aynı projeleri uluslararası proje yarışmalarında dünya birinciliği elde edebilmiştir.
Sayın Başkan, bu uğultu almış başını gidiyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, hatibin insicamını bozmayalım, lütfen uğultuyu keselim. Çok teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Yıldırım.
AHMET YILDIRIM (Devamla) - Özellikle, burada, üniversitelere dair müdahalelerle ilgili olarak ifade etmeliyiz ki üniversitelerde doçentlik sınavları, tümüyle sübjektif kriterlerden subjektif jüri oluşumuna veya akademisyenlerin ilk araştırma görevliliğinden itibaren, alımından, bunların lisanüstü süreçlerinde yaptıkları performanslara rağmen daha sonraki akademik yaşamları tümüyle siyasal süreçlere bağlı kılınmıştır. Bu temelde, özellikle YÖK'ün kaldırılması vaadiyle iktidara gelmiş olan AKP iktidarı döneminde, AKP iktidara gelmeden önceki koşullardan daha fazla siyasallaşan, öğrenciler arasındaki kamplaşmayla, hoşgörünün yitirilmesiyle artık bugün akademisyenleri birbirine karşı tahammülsüz noktaya getirebilecek bir üniversiteler kompozisyonuyla karşı karşıya geldik.
Çok sıklıkla söz edildiği için ayrıntısına girmeyeceğim ama ilk etapta, 1.128 imzalı akademisyen bildirisine açıklamayı Cumhurbaşkanının yapmış olması ve hemen ardından, Cumhurbaşkanının açıklamasını emir telakki eden, aynı gün içerisinde toplanan YÖK Genel Kurulu tarafından disiplin süreçlerinin işletilmesi ve YÖK'ün bu konudaki talimatlarını da anında uygulamaya koyan üniversitelerdeki disiplin süreçleri bu konuda, özellikle Türkiye'de üniversitelerin ve araştırma kurumlarının ne koşullara getirildiğinin ibret verici görüntüleridir. Bu temelde, ifade etmek isteriz ki askerî dönemlerde üniversitelerin görmediği baskıları görmeye çalışan ve burada açığın, siyasallaşmanın, ideolojize edilmenin artık artırılan bütçe paylarıyla bile kapatılmayacak kadar ayyuka çıktığı bir üniversite yapısının, önümüzdeki dönemde, uluslararası süreçlerde zaten sicili çok iyi olmayan Türkiye üniversitelerinin neredeyse adının olmayacağı, okunmayacağı bir sürece doğru evrileceği konusunda kaygılarımızı ifade etmek isteriz.
Yine, ülkede üniversite sayısını artırarak, her ile üniversite açarak ya da her ilçede yüksekokul veya fakülte açarak üniversitelerde özgür düşüncenin hâkim olmayacağını, objektif kriterler üzerinden bilimsel çalışmaların yürütülmeyeceğini hepimiz herhâlde çok iyi biliyoruz. Üniversitelerin problemleri artık oralara aktarılan kaynakların payının artırılması, fiziki ve teknik kapasitenin düzeltilmesi veya personel sayısının artırılmasıyla giderilmeyecek kadar derinlikli hâle gelmiştir.
Bu temelde, ben, bütün baskılara ve siyasallaşma süreçlerine rağmen, siyasi iktidara boyun eğmeden, akademik süreçlerdeki işlerine siyasi iktidarın müdahalesine rağmen direnen ve akademinin evrensel ilkelerinden taviz vermeden vicdanını koruyarak bu mesleği icra edenleri bir kez daha saygıyla anarak hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)