GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:128
Tarih:30.06.2012

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri ya da boş koltuklar; toplumsal yaşamın başladığı günden bugüne değin insanoğlunun toplumsal yaşamdan kaynaklanan bazı ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla oluşturduğu kurumsal yapıya "devlet" adı verildi. Devlet, toplumsal olarak duyulan ihtiyaçların karşılanması adına var oldu ve bu temelde meşruiyetini kazandı. Ancak bu gücün başatlaşıp kendi yurttaşını yutmasını önlemek adına devlet tanımlaması yapılırken "hukuk" kavramına ihtiyaç duyuldu. Yani bir toplumun ihtiyaç duyduğu şey kendi başına bir devlet değil, demokratik hukuk devletiydi çünkü hukuk devletin hem temeli hem varlık nedeni ve hem de sınırlarıdır. Devlet kudretinin sınırları hukuk devletiyle belirlenir. Hukukun varlığının tartışıldığı durumlarda, adalet ihtiyacının karşılanmadığı durumlarda, aynı zamanda devletin de meşruiyeti tartışılıyor demektir. İşte, ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti devletinde yüz yıldır hukuk ve devlet zemininde yaşananlar bu tartışmayı ortaya çıkarmıştır. Bugün, Genel Kurulun gündemine alınan bu yasa da bu tartışmanın bir sonucudur ancak bu tartışmayı nihayetlendirecek, devlet eliyle yaratılan hukuk sorunsalı ve adalet sağlama sorumluluğunu ifa edememeyi çözüme kavuşturacak bir düzenleme asla değildir, adı üzerinde "3'üncü Yargı Paketi" sivilleşmeye ve demokratikleşmeye olan ihtiyacımız konusunda inkâra gelinmiyor ancak İktidar tarafı rötuş yapmaktan daha ileri sayılabilecek adımları da atmıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devleti olma vasfını fiilî durumlarda ortaya koyamayan Türkiye Cumhuriyeti devletinde hukuk güvenliği bulunmamaktadır, yurttaşların adil yargılanma hakkı sistematik bir şekilde ihlal edilmektedir; hukuk değil, devlet üstün kılınmıştır; hukuk adaletin sağlanması amacından saptırılmış, devletin mutlak otoritesini sağlamakta bir araç durumuna düşürülmüştür; yargı organları devletin toplum üzerindeki sopası olarak kullanılmıştır ve bu kullanıma devam edilmektedir. Yüz yıldır bu ülkede yargı mekanizması, hukuksuzluk üretim merkezleri gibi çalışmıştır. İstiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, DGM'ler ve bugünkü özel yetkili ağır ceza mahkemeleri toplumsal kıyımı gerçekleştirmiş, kendi yurttaşını iç düşman olarak gören resmî ideolojinin istekleri doğrultusunda kellesi istenen her bireyin fermanını yazmıştır. Devlet terörü, kendini en az silah zoru kadar hukuk zoru kullanarak göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüz yıldır aynı totaliter mantığın cenderesinde yok edilen adil yargı sistemi konusunda zaman zaman çeşitli düzenlemeler yoluna gidilse dahi bir arpa boyu yol alınamamıştır çünkü yargı bağımsızlığı hiçbir zaman esas alınmamıştır çünkü devlet aklı, yargı gücünü ideolojik bir aygıt olarak kullanma fikrinden asla vazgeçmemiş, bu minvalde girişimlerde bulunmamıştır. Bu nedenle, adil bir yargı sisteminin yeniden inşa edilmesi için öncelikli olarak devletin asırlık aklının dönüşmesi, demokrasiye ve adaletin tesisinin olmazsa olmaz önemine inanılması gerekmektedir. Nitekim, bugün itibarıyla hem toplumsal barışımız ve hem de aydınlık geleceğimiz için bu dönüşüm elzemdir.

O kadar uzun zamandan beridir adalet için mücadele eden ve adaletin tecelli etmesi umuduyla bekleyen o kadar çok yurttaşımız var ki adalet gelmeden huzur asla gelmeyecek bu topraklara. Dolayısıyla, yargı sistemi, adalet ihtiyacını karşılayacak bağımsız bir yapıya kavuşturulmak isteniyorsa üç beş rötuşla göz boyamaktan çok şimdiye kadar yapılmışların ötesine gitmek ve hukuka gölge düşüren bütün yasa ve oluşumlar ivedilikle kaldırılmalıdır. Nitekim, istiklal mahkemeleri, sıkıyönetim mahkemeleri, DGM'ler kaldırılmış ancak onların yerine o misyonu yüklenecek yapılar oluşturulmuştur. İşte, demokratikleşme adına kaldırılan DGM'lerin yerine kurulan özel yetkili mahkemeler, cumhuriyet tarihinin beterin beteri hukuksuzluklarına imza atmıştır. Vahşet uygulamalarının karar mekanizması olarak oluşturulan istiklal mahkemelerinin kuruluşunun üzerinden yaklaşık bir asır geçti, nice hükûmetler değişti, demokrasi palavraları ile koltuğunu elinde tutan nice siyasetçiler geldi, geçti. Yargı sisteminin bugünkü durumu cumhuriyet tarihinin en vahim tablosudur. Örgütlenme, toplanma, gösteri yapma ve temel yurttaşlık haklarını kullanmaktan ötürü binlerce kişi cezaevlerine kapatılmıştır. Yargının bu ülkede tam bir asırdır adaleti sağlamaktan daha başka amaçları vardır; toplumsal muhalefeti baskı altına almak, ağır cezalar ile sindirmek gibi; hayata henüz başlama fırsatını yakalayamayan Kürt çocuklarını cezaevlerinde bin bir türlü işkence ile soldurmak gibi; kadınlara tecavüz edeni, vuranı, öldüreni türlü türlü nedenler bularak ödüllendirip, cinsiyet köleliğinin devamına olanak sağlamak gibi.

Her Millî Güvenlik Kurulu toplantısından sonra açıklandığı üzere, hukuk yolu ile terörle mücadele etmek görevi yargıya verilmiştir. Bu bağlamda, siyaset yapanı, sendikacı olanı, muhalif öğrenci, avukat, yazarçizer olanı, Kürt'ü, Kürt'ün yanında duran Türk'ü ve bu gidişe dur demek isteyen daha binler ve binlercesini hiç tereddüt etmeden hapishanelere doldurmak gibi bir işlevi var yargının.

İnsanlık suçu niteliğindeki, devletin kirli elleriyle işlenmiş binlerce suçun zaman aşımına uğratılması gibi bir misyonu var yargının.

Halkın iradesini parmaklıklar ardında tutmanın hukuksal dalaverelerini üretmektir yargının görevi.

Haklarının farkında olup "Ben varım ve beni var eden haklarımı istiyorum." diyen milyonları hukukun sopası ile korkutup bu ülkede yaşadığına pişman edendir yargı.

Bu ülkede yıllardır binlerce ölümün nedeni olanları korumaktır yargının misyonu.

Ülkenin biricik zenginlerinin başı her sıkıştığında kol kanat gerip onları hukukun elinden kurtarandır yargı.

Bu yargı askerin, polisin, JİTEM'in katlettiği hiçbir canın hesabını sormayandır. Bu emirleri veren hiçbir bakanı, başbakanı, bürokratı ve generali hukukun karşısına çıkarmayandır. Bir şekilde yolu mahkemeye düşene ise ödül türünden kararlar verip biricik katillerini devletin şefkatli kollarına sarandır.

Terör suçlusu olarak yargıladığı çocuklara ömürlerinin katbekat üzerinde ağır cezalar yağdıran bu yargı, on iki yaşında on üç kurşunla katledilen Uğur Kaymaz'ın katillerini suçsuz bulandır. Halkın üzerine bombalar yağdıran devlet çetelerine ceza vermeyip onları tek celsede salıverendir. Bin operasyonda kaç bin canı söndürdüğü hâlâ açığa çıkarılmamış olan bir katil ile üç beş yıl hapis için antlaşma yapandır. Bu, aynı zamanda, bu Hükûmetin faili meçhul tutulan cinayetler konusunda takındığı tutumun açık resmidir. Kürt'e başka, devlete başka bir hukuk vardır bu memlekette. Delil karartma ihtimalinden suçsuz binlerce insanı hapishanelerde tutuklu tutan bu yargı, Roboski'de 34 sivili katledenleri sorguya bile almayandır. Tarih tanıktır, yargı, bu ülkede katledilmiş binlerce Kürt'ün canını ceza hukukunun konusu dahi yapmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet, devletin hemen her türlü kirli faaliyetlerinin sorumluluğunu "Bizden önce olmuştu" diyerek geçmişe atmaktadır. Ancak, bütün bu saydıklarımı Hükûmet, geçmişinden devralmış ve kendi döneminde yargının kokuşmuşluğuna zirve yaptırmıştır. Dolayısıyla bu Hükûmet, bu vebalin yükünden kendini kaçırmasın, üç-beş düzenleme ile "ben bu yargıyı düzeltirim" demeye yeltenmesin.

Bu ülkede adaleti ancak ve ancak hukukun gücünden başka bir güç tanımayan tam bağımsız bir yargı sistemi sağlayabilir diyor, Genel Kurulu ve boş koltukları saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Buldan.