GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde kişilerin yaşam haklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirleri almadığı ve sağlık hizmetlerinde aksamalara sebebiyet verdiği iddiasıyla Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/1) ön görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:42
Tarih:23.02.2016

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son birkaç aydır mütemadiyen dile getirdiğimiz husus, aslında ülkemizin bir bölümü üzerinden ülkenin tamamını etkileyen bir şiddet sarmalıyla zor günlerden geçtiğimiz gerçeğiydi. Bu zor günler er geç atlatılacaktır ancak bu zor günlerde siyasi partilerin ve ülkeyi yönetme sorumluluğunda olan kişilerin oynamış olduğu roller tarihin sayfalarına ak veya kara olarak yazılacaktır.

Bir ülke ve hükûmet gerçekliği düşünün ki kamu güvenliğinin tehdit altına alındığı ilk andan itibaren şu yeryüzünde sergilenebilecek en kolay, en ucuz ve en aciz yöntemi devreye sokarak topyekûn kentleri zapturapt altına alma, tanklarla ve toplarla dövme, sivil ile oradaki direnişçileri ayırt etmeksizin bir bütün hedef hâline getirme yolunu seçmiştir.

Gelişmiş ülkeler ve demokrasiyi önceleyen ülkeler kamu güvenliği tehdit edildiğinde, öncelikle, eksik olan demokratik standartları tamamlama, özgürlükleri genişletme ve toplumsal barışı tesis etme yolunu seçerler. Aciz ülkeler ise en kolay, en ucuz ve en aciz yöntem olan şiddeti, güvenlik tedbirlerini artırma yöntemini seçerler. Üzülerek ifade etmeliyiz ki 64'üncü Hükûmet ve ondan önceki seçim Hükûmeti en kolay yöntemi seçerek, bir bütün olarak, bir kentte yaşayan on binleri, hatta yüz binleri konut hakkından, sosyal yaşamı gerçekleştirme hakkından yoksun bırakmış, en nihayetinde tanklarla, toplarla bir kenti veya birçok kenti hedef alarak yaşam hakkına kastetmiştir. Bu zor günler içerisinde bugünlerin çok önemli bir turnusol görevi vardır: Zor günlerde, ülke zor günlerden geçerken vicdanın, erdemin, fedakârlığın, etiğin ne ölçüde kutsandığı ve değerlendirildiği açısından bir turnusol işlevi görür.

Burada ifade etmek isteriz ki ortalık güllük gülistanlıkken, kısmi olarak sağlanmış toplumsal barış dönemlerinde barış söylemlerini yükseltmek kolaydır. Önemli olan kanın aktığı, gençlerin, yaşlıların, çocukların öldürüldüğü dönemde barış kavramına ve yaşam hakkına sahip çıkabilmektir.

Buradan ifade etmek isteriz ki sağlık sektöründeki bütün sağlık emekçiliğine tekabül eden meslekler -bu hekimlik olur, hemşirelik olur, acil tıp uzmanlığı olur, sağlık memurluğu olur, ambulans şoförlüğü olur veya bütün yardımcı destek hizmetler açısından olur- özellikle çatışmaların olduğu, kanın aktığı, ölümlerin fazlaca ülke gündemine oturduğu dönemlerde biraz daha fazla kutsal meslekler olarak ön plana çıkar. Bu mesleklerin en önemli özelliklerinden biri, insanları yaşama ve yaşatmak üzerine kurulu bir felsefeyle taçlandırır. Ancak bu meslekte daha kutsi olan bir şey vardır ki o da özellikle bu mesleğin onuruna ve etiğine sahip çıkarak, gerekirse sağlık personellerinin yani sağlık emekçilerinin kendi yaşamlarını riske atarak yaralılara, hastalara ulaşabilme, onlara gerekli sağlık desteğini ve hizmetini sağlayabilmedir.

Burada ifade ettiğimiz her koşulda veya Sağlık Bakanlığının Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçesi görüşülürken Sayın Bakana bölgede yaşananlarla ilgili ve iletilemeyen, ulaştırılamayan sağlık hizmetleriyle ilgili eleştirileri getirdiğimizde çok kolay, çok ucuz bir argüman ve mazeret bulmuşlardı. Hep hendeğin ve barikatın arkasına sığınarak ve bunu kendilerine mazeret yaparak... Bir diğeri de "Nasıl olsa çatışmalı ortam var." Neymiş? "Ambulans şoförü öldürüldü. Yaralıya yetişmeye çalışan sağlık personeli öldürüldü." Neymiş? "Hendekten sıkılan kurşunlarla öldürülmüş." Bu konuda haber kaynağınız ne Sayın Bakan? Bizim de özellikle bu ölümlere, bu yaralanmalara, bu akan kana fail olarak gördüğümüz, faili olarak belirttiğimiz eli silahlı olan güvenlik güçleri sizin haber kaynağınızdı. Onun dışında, bu olayların meydana geldiği, katliamların yapıldığı sokaktan hiçbir zaman sağlıklı bilgi alabildiniz mi? Bizim tam da fail olarak işaret ettiğimiz kişiler sizin bizatihi bilgi ve haber kaynağınızdı.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - Bu "fail" dedikleriniz orada ne arıyordu?

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Geleceğim. İşte ben tam da ondan söz ediyorum. Böyle bir ucuz gerekçe arkasına sığınarak siz kendi görevinizi yapmamayı bize meşrulaştıramazsınız.

SAĞLIK BAKANI MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Bursa) - O direnişçilere "terörist" deyin.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Gelip konuşacaksınız Sayın Bakan. Bu tahammülsüzlükler üzerinden siz o Bakanlık koltuğunu olsa olsa işgal etmiş olursunuz.

Bakın, savaş koşullarında bile sizin Bakanlığınızın icra etmekle mükellef olduğu uluslararası sözleşmelere riayet etme gibi bir zorunluluğu vardır. Buradan ifade edelim: Bakın, 12 Ağustos 1949 tarihli savaş hukukunu düzenleyen...

ALİ ERCOŞKUN (Bolu) - Ne savaşından bahsediyorsun sen ya?

AHMET YILDIRIM (Devamla) - ...Cenevre Sözleşmesi'ne Türkiye de taraftır ve orada denir ki: "Sağlık ve emniyet mıntıkalarına..." Özellikle, bakın: "Sağlık mıntıkalarına hiçbir silahlı güç giremez." Siz Komisyonda bize söylediniz; Cizre Devlet Hastanesine gizliden gidip ziyaret ettiğinizi ifade ettiniz. Peki orada güvenlik güçleri belli bölümleri neden kapatmıştı? Veya sizin gidebildiğiniz bir yere... Bu ülkenin demokratik vicdanını temsil eden Türk Tabipleri Birliğinin oluşturmuş olduğu heyetin günlerce ısrar etmesine, sizden izin istemesine, oraya yaralıları almaya gitme taleplerine neden olumlu cevap vermediniz Sayın Bakan?

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Tamam da niye bağırıyorsun?

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Bakanın öfkesine binaen bağırıyorum.

HALİS DALKILIÇ (İstanbul) - Bağırmadan da konuşabilirsin.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Tabii, içi yanan bağırır, içi yanan. Siz gidip o yaralıları görmediniz, siz gidip o akan kanın açığa çıkarmış olduğu sokaktaki 70 yaşındaki Taybet ananın on beş gün cenazesinin sokak ortasında kalmasına tanıklık etmediniz. Böyle buralarda oturup bu konularla ilgili yorum yapmak veya gerçekleri ifade edenlere karşı... "Bu doğru değildir, yok, hendekten sıkıldı." deniyor.

Sayın Bakan, Komisyonda size sorduğum bir soru hâlâ cevapsızdır. 25 Eylül 2015 günü Şırnak Beytüşşebap'ta bir patlama meydana geldi ve o patlamada ambulans şoförü patlamadaki yaralıları almaya gitti. O ambulansın şoförü Şeyhmus Dursun, özellikle güvenlik şeridinden geçmek istedi, engellendi, izin verilmedi, buna rağmen "Gideceğim." dendi; arkadan taranarak öldürüldü. Siz "Terör örgütü öldürdü." dediniz. Ben de size "Hadi, birlikte gidelim, eşini, kardeşini dinleyelim, en son Şeyhmus Dursun'un yaptığı telefon görüşmesinin "tape"lerini çıkarıp beraber dinleyelim." dedim. Neden buna cevap vermediniz? Ya, değilse...

Yine, Cizre'de yaralılara müdahale etmek için oraya giden "Aziz Yural" adlı sağlık emekçisi katledildi. Onunla ilgili etkin soruşturma yürütüldü mü? Bir cümle söyleyin, işin içinden çıkın; ne âlâ memleket, Sağlık Bakanı görevini yerine getirdi. Aziz Yural'ın ailesini dinlediniz mi, mesai arkadaşlarını dinlediniz mi, nasıl öldürüldüğünü duydunuz mu? Ya, değilse...

O vahşet bodrumundayken partim ve parti grubum adına Bakanlığınızda kurmuş olduğunuz kriz masasıyla yapılan görüşmelerden birkaçını bizatihi yapmış ve telefonumda kaydetmiş durumdayım. "Biz sağlık personeli gönderemeyiz." dediniz. Biz de belediyelerin sağlık ve teknik personellerinden müteşekkil heyet oluşturduk. Orada adını artık bir daha anmaya gerek duymayacağım kriz masasının başındaki kişi "Onlara da müsaade edemeyiz." dedi. "O yaralılardan bazılarının anneleri gitmek istiyor." dediniz. Önce, "Olabilir." dediniz, daha sonra onları da yasakladınız. Sadece o eve 40-50 metre kalmış olan bir alana kadar anneler gitti. Ne oldu annelerin durumu? Gözaltına alındılar Sayın Bakan. Ve en nihayetinde, o vahşet bodrumlarından açığa çıkan bir hususu dile getirelim: 163 kişi öldürüldü, 120'si tanınmayacak durumda. Sizin demokrasi, demokratik temelde sağlık hizmeti götürme anlayışınız ve kalibreniz bu olabilir ama toplum vicdanında da mahkûmsunuz, dünyada ve ahirette biz bunun hesabının sorulması için bu işin peşini bırakmayacağız.

Bütün Meclisi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)