| Konu: | Sokağa çıkma yasağı uygulanan yerlerde kişilerin yaşam haklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirleri almadığı ve sağlık hizmetlerinde aksamalara sebebiyet verdiği iddiasıyla Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/1) ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 23.02.2016 |
CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sokağa Çıkma Yasağı Uygulanan Yerlerde Kişilerin Yaşam Haklarının Korunmasına Yönelik Gerekli Tedbirleri Almadığı ve Sağlık Hizmetlerinde Aksamalara Sebebiyet Verdiği İddiasıyla Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu Hakkında Bir Gensoru Açılmasına İlişkin önergenin üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Şahsî menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmeyen milletvekillerini saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, yakamda gördüğünüz bu resim cinsel tacize uğradığı için Kayseri'de intihar eden 12'nci sınıf öğrencisi 17 yaşındaki bir kızımıza ait. AKP'nin yarattığı acımasız sistemin kurbanı olan, devleti yönetenlerin koruyamadığı bir kızımız. Şikâyet edildiği hâlde ısrarla gereğinin yapılmaması sonucunda ailesinin yüzüne bakamayacağımız bir kızımız. Meclise sunduğum Özgecan yasası AKP tarafından bekletilirken, acaba daha kaç kızımız, kaç canımız yitecek. Özgecan yasasının bir an önce çıkması gerektiğini önemle vurguluyorum.
Değerli arkadaşlar, gensoruya gelecek olursak ne diyor gensoruda? Diyor ki: "Sağlık Bakanı, kişilerin yaşam haklarının korunmasına yönelik bir tedbir almadı. Sağlık hizmetlerinde aksamalar oldu. Bu sebeple, doğuda ve güneydoğuda insanlar ölüyor." Doğru mu? Keşke doğru olmasaydı, keşke bunlar yaşanmasaydı, keşke Sayın Sağlık Bakanı başarılı bir görev yapmış olsaydı.
Peki, bu yaşam hakkı, bu kutsal yaşam hakkı nerede korunamamış? Sokağa çıkma yasağı olan yerlerde. Yani, siz, bu ülkeyi yönetemediğinizi kendi kendinize itiraf etmiş durumdasınız. "Ben ülkeyi yönetemiyorum, sokağa çıkma yasağı ilan ediyorum. Sokağa çıkma yasağı ilan edeceğimi bildiğim hâlde gerekli tedbirleri almıyorum, alamıyorum, acizim." demenin siyasi dilidir bu.
Şimdi, burada, Sağlık Bakanının iki türlü sorumluluğu olduğunu hepimizin görmesi lazım. Birincisi: Sağlık Bakanı olarak, Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde halkın sağlığını koruyamamak ve gerektiğinde sağlık hizmeti verememek. Bu, bir bakan olarak, üstelik bir hekim bakan olarak Sayın Müezzinoğlu'nun yapamadığı bir iş.
İkincisi: AKP Hükûmetinin bir üyesi olarak Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimizin yangın yerine dönmesini engelleyememek ve dolayısıyla, insanların en kıymetli hakları olan yaşam haklarını da koruyamamak.
Peki, bu görevler Sağlık Bakanına kim tarafından veriliyor? Anayasa tarafından veriliyor, Anayasa. Yani amir hüküm diyor ki: "Sayın Bakan, sen, Türkiye'de ayrım yapmadan herkesin sağlığını koruyacaksın, koruyamadığın yerde tedavi edeceksin." Peki bu görevi kim yapamıyor? Sağlık Bakanı yapamıyor. Şimdi Sayın Sağlık Bakanı bu kürsüye çıkacak, bunları inkâr edebilecek. Bilmiyorum, dikkatle dinleyip göreceğiz.
Şimdi ben de size sorarım o zaman: Sıfır terörle devraldığınız bu güzelim ülkeyi sokağa çıkma yasaklarının olduğu bir duruma getirdiğiniz doğru mu yalan mı? Allah aşkına, yani şöyle bir tarafsız düşünün. Sıfır terörle devraldınız, ülke yangın yerine döndü, her tarafta sokağa çıkma yasağı var. İki: Hadi oldu, sokağa çıkma yasağı ilan edeceğinizi anladınız, yiyecek ve sağlık konularında neden gerekli önlemleri almadınız? Yani insanların doktora ulaşamadığı yalan mı? İnsanların yiyecek ve su sıkıntısı çektikleri yalan mı? İnsanların korkudan beyaz bayrak çekerek hastaneye gitmeye çalıştıkları yalan mı? Bunların hepsi benim ülkemde ve herkesin gözü önünde oluyor.
O yüzden, Sayın Bakan, o koltukta asla oturmamalısınız. Gensoruya bile gerek kalmadan "Ben bu işi yapamadım." deyip o koltuktan derhâl kalkmalısınız. Gensoruya ne gerek var? Zaten siz bu işi yapamadığınızın farkındasınız ve derhâl o koltuğu terk etmelisiniz. Üstelik sağlığı sadece insanın hastalığı ve sakatlığı olarak tanımlamıyoruz. Dünya Sağlık Örgütü diyor ki: Bir insan bedenen, ruhen, zihnen ve sosyal yönden tam olarak iyiyse sağlıklıdır. Şimdi, bu tanıma uygun olarak siz sağlık hizmetini verdiniz mi, vermediniz mi? Allah aşkına ya, bir kendi kendinize sorun. Dünya Sağlık Örgütü sizlere sağlığı tanımlamış, siz de bakan olmuşsunuz, oturmuşsunuz. Bu işi yaptınız mı, yapamadınız mı? Ya, bırakın bizi, bırakın muhalefeti, herkesi bir kenara bırakın, "Ya, ben bu işi yapamadım." dediğiniz olmuyor mu Allah aşkına, çok merak ediyorum? Üstelik sağlıklı olma hakkı bizlere verilen bir lütuf değil, bir lütuf değil, bir hak; hem anayasal hak hem de uluslararası sözleşmelere göre bir hak. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden tutun da Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi'ne, Avrupa Sosyal Şartı'na, sayabileceğimiz pek çok uluslararası anlaşmaya göre bir hak. İşte şimdi, sizin bu görevinizi yerine getirmediğinizi ben değil cümle âlem görüyor, cümle âlem biliyor. Sağlık hizmetlerinin verilmediğini, sanki savaş hukuku varmışçasına bir görüntüye, bir ortama müsaade ettiğinizi daha ne kadar inkâr edeceksiniz? Bunu yaptığınız için siz de, Hükûmetiniz de acz içerisindesiniz.
Allah aşkına, bu duruma nasıl düştünüz? Ben bu soruları size sormak zorundayım, bütün milletvekilleri sormak zorunda, en başta AKP'nin milletvekilleri sormak zorunda. Ee, arkadaşlar, demiyor musunuz Allah aşkına "Sayın Bakan, bu duruma nasıl düştünüz? İnsanların sağlığını nasıl koruyamadınız? Siz orada bizi de temsil ediyorsunuz." Demeyecek misiniz? Bunu demek yerine barış isteyen, kan dökülmemesini isteyen, gözyaşı akmamasını isteyen ve insanca bunları sorgulayanları da zan altında bıraktınız. Nasıl? "Bu adam, bu kadın teröre destek oluyor." dediniz; baskı uyguladınız, uyguluyorsunuz. Bu konuda hiç kimsenin konuşmasını istemiyorsunuz. Kim ağzını açarsa "terörist" diyorsunuz, kim ağzını açarsa "Teröre yardım ediyor, yandaşlık ediyor." diyorsunuz. Birazdan sizin ve Hükûmetinizin teröre nasıl yandaşlık yaptığınızı tek tek açıklayacağım.
Ben burada, bu Genel Kurulda "Cizre'de tüm insanlara, yaşlı-çocuk, yardım edilmelidir, suçluları bile tedavi edip adalete teslim etmek gerekir." dediğimde, Sayın Bakan siz ve grubunuz ve yandaş medyanız ve AK trolleriniz beni hedefe koydunuz ama benim doğru söylediğimi siz anladınız ve ertesi gün aynı şeyleri siz söyleyince aynı AK troller, aynı medya, aynı milletvekilleri sizleri alkışladı ama keşke söyleminizle eyleminiz bir olabilseydi.
Baskı ve korku siyaseti yöntemi uygulayarak siz kendinizin, Hükûmetinizin teröre yardım ve yataklık yaptığı gerçeğini asla gizleyemeyeceksiniz her fırsatta bunu ben ve arkadaşlarım bu kürsüden dile getireceğiz.
Bakın ne yaptınız? Barış kelimesini değersizleştirme pahasına "Barış görüşmeleri" veya "Çözüm süreci" dediğiniz dönemde terör örgütüyle müzakere ettiğiniz yalan mı? Bu, yardım ve yataklık değil mi? Şehirlerde aylarca savaşacak kadar silah ve bomba yığılmasına sessiz kalmak teröre yardım ve yataklık değil mi Sayın Bakan? Allah aşkına "Bunları görmedik." demeyin. Sağır sultanın bile duyduğu, Cumhurbaşkanı ve diğer yetkililerin manşetlere konu olmasına rağmen, çeşitli açıklamalara rağmen şehirlere bu silah yığınağı yapıldığı acaba Bakanlar Kurulunda konuşulmadı mı? Eğer konuşulmadıysa uyuyorsunuz demektir; derhâl sizin değil Hükûmetin istifa etmesi gerekir. Bu silah ve bombaların doğu ve güneydoğudaki bu evlere süs olarak getirilmediğini Kabinede anlayan bir Allah kulu çıkmadı mı Allah aşkına? Bizim Genel Başkanımız "Terör örgütü bölgede şube kurmuş, militan topluyor, vergi dairesi kurmuş, vergi topluyor, polis olmuş, yol denetliyor." dediğinde ana muhalefeti duymadan işinize devam etmek teröre yardım ve yataklık etmek değil mi? Teröre insan kaynağı yetiştiren düzene zemin hazırlamak, tüm uyarılarımıza rağmen seyretmek teröre yardım ve yataklık değil mi Allah aşkına? Biz buradan konuşunca mı insanlara "Vay, bunlar teröre yardım ediyor." diyorsunuz. Siz bunları fiilen yaptınız; bunları yaptığınızı da geçmişte böbürlenerek söylediniz, göğsünüzü gere gere söylediniz. Şimdi de başkalarını suçlamaya çalışıyorsunuz.
Kesinlikle bunların hesabını bir bir bu halk sizden soracak. Siz ne derseniz deyin, bunları söylemeye devam edin, biz gerçekleri her zaman söylemeye devam edeceğiz.
Sayın Başbakanın IŞİD'e "öfkeli Sünni gençler" muamelesi yapması, militanları burada eğitip donatmanız teröre yardım ve yataklık değil mi Allah aşkına? Komşu ülkenin yönetimini yıkmak için, Suriye'nin yönetimini yıkmak için oraya müdahale etmek, IŞİD üyelerinin ülkemizden savaşçı toplamasına, 50'den fazla kentimizden militan toplamasına seyirci kalmak ve onlara lojistik destek sağlamak teröre yardım ve yataklık değil mi? İşte, bütün bu yaptıklarınız Türkiye'yi vurmaya devam ediyor, dengeleri altüst etmeye devam ediyor.
İşte, bozulan dengelerden birisi de sağlık oldu Sayın Bakan, sağlık. Siz çok iyi bilirsiniz, sağlıkta ispat edilmiş, bilimsel olarak kanıtlanmış en değerli kriter koruyucu hekimliktir. Koruyucu hekimlik sadece aşı yapmak değildir Sayın Bakan, yolların düzgün yapılmasını sağlayıp trafikte ölümleri azaltmak da koruyucu hekimliktir. Kurşunun namludan çıkmasını engellemek, bombaların patlamasını engellemektir koruyucu hekimlik Sayın Bakan. O kurşun o namludan çıkmayacak Sayın Bakan, o bombalar patlamayacak. O kurşun çıktıktan sonra dünyanın en iyi cerrahını getir, dünyanın en iyi doktorunu getir, o insan orada ölür. Sizin Bakanlar Kurulundaki var oluş sebebinizdir bu savaşı önlemek. Hiç kimse bilmese, siz yumruğu masaya vurup "Hayır." diyeceksiniz, "Ben yurtta barış, dünyada barış istiyorum." diyeceksiniz. Benim ülkemdeki çatışmaları, Suriye'ye palas pandıras savaşa gitme heyecanını, hevesini sizin yok etmeniz gerekirdi. O nedenle siz orada oturuyorsunuz bir hekim ve bir Sağlık Bakanı olarak.
Eğer "Hükûmete bunları anlattım, beni dinlemediler." diyorsanız, ne işiniz var o koltukta? Onurunuzla kalkın ve hekimlik onurunu da koruyun. "Ben savaşı istemiyorum, ben ülkemde çatışma istemiyorum, o yüzden de bunu anlattığım hâlde dinlemediler." diyorsanız kalkın. Kalkmıyorsanız siz de bu suça iştirak ediyorsunuz ve bu gensoruyu yerden göğe kadar haklı çıkarıyorsunuz Sayın Bakan. O yüzden, biz sizi bu konuda ciddi şekilde eleştiriyoruz.
Aylarca süren sokağa çıkma yasaklarının zeminini kim hazırladı, kim hazırladı? Benim ülkemi bu dönemde kim yönetti? Eğer "Biz hazırlamadık." diyorsanız bize söyleyin, kim hazırladı? Dış güçler mi, sizin yönetemediğiniz ülkedeki teröristler mi, sizin yönetemediğiniz bu ülkede başkaları mı geldi benim ülkemi yönetti ve sokağa çıkma yasaklarına zemin hazırladı? Bir yerde kargaşa var, çatışma var iken sizin Sağlık Bakanı olarak ishali olan, ateşi olan çocukların doktora nasıl gideceğini hesaplamanız gerekmiyor muydu? Diyaliz hastalarının ne olacağını, yaralıların, hastaların nasıl tahliye edileceğini sizin anlamanız, bilmeniz, yönetmeniz gerekmiyor muydu? E, bütün bunları yapmamışsınız, şimdi de kalkmışsınız size gensoru verildi diye, daha ilk "Yallah bismillah." derken oradan bu tarafa laf atıyorsunuz Sayın Bakan. Bunların bir tanesi yanlış ise ben çıkacağım, burada özür dileyeceğim.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Hepsi yanlış.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Söylediğim her şey tamamen doğru ve ispatlıdır. Konuşmamı çok dikkatli hazırladım, konuştuğum her şey gerçektir. İsteyen herkese de bunu buradan net olarak ifade edebilirim ve ispat edebilirim.
Şimdi, eğer siz benim ülkemde seksen dört gün sokağa çıkma yasağı koymuşsanız, eğer benim ülkemde Ulus gibi, Ankara'nın Ulus'u gibi, İstanbul'un Eminönü'sü gibi, Diyarbakır'ın Sur ilçesinde insanları korku içinde yaşatıyorsanız bu işte bir yanlışlık var. Şırnak Cizre'de, Silopi'de 14 Aralıktan beri insanlar korku içinde, sokağa çıkamıyorsa, İdil halkı 16 Şubattan beri sokağa çıkamıyorsa, Silvan'da, Bismil'de, Lice'de aralıklı olarak günlerce, haftalarca insanlar sokağa çıkamıyorsa, doktora gidemiyorsa, Allah aşkına, siz nasıl bir hükûmetsiniz, siz kendinizi nasıl iktidarda görüyorsunuz, bu ülkeyi yönetemediğinizin farkında değil misiniz? Mardin'in Nusaybin, Dargeçit, Derik'inde, Hakkâri'nin Yüksekova'sında, Muş'un Varto'sunda insanlar kan ağlıyorlar ve siz bunları sadece seyrediyorsunuz Sayın Bakan.
Şimdi, normal şartlarda sağlık hizmetini vermekten aciz iken bu şartlarda veremeyeceğinizi çok iyi biliyoruz. Bize diyorsunuz ki: "Ambulansları gönderdik. Karşıdan silah sıkılıyordu, biz de sağlık hizmeti veremedik." ya da "Bölgede çatışma var, sağlık hizmeti veremiyoruz." Bu söyledikleriniz doğru değil Sayın Bakan.
Bakın, size birkaç rakam vereceğim. Sizler on dört yıllık -tırnak içinde- istikrarlı iktidarınıza rağmen doğuda, güneydoğuda her tarafın güllük gülistanlık olduğu dönemlerde de sağlık hizmeti veremediniz ya da vermediniz. Nereden mi biliyorum? Siz söylediniz. Sizin yayımladığınız Sağlık İstatistikleri Yıllığı'nda -aynen sizin cümlelerinizle söylüyorum- diyorsunuz ki: "Anne ölümleri: 100 bin canlı doğumda, Doğu Marmara'da 7,2; Güneydoğu Anadolu'da 18,1; Orta Doğu Anadolu'da 33,8." Ben de merak ettim Orta Doğu Anadolu nereden çıktı diye, kitapçığa siz yazmışsınız. Yani Bingöl'ü, Elâzığ'ı, Malatya'yı, Tunceli'yi, Bitlis'i, Hakkâri'yi, Muş'u, Van'ı katmışsınız, yine de rakamı düşürememişsiniz.
Bakın, tekrar söylüyorum Sayın Bakan, ortada çatışma yok, bir şey yok. Doğu Marmara'da annelerden 100 bin canlı doğumda 7 kişi ölürken Doğu Anadolu'da 33,8 ölüyor. Allah aşkına, burada bir yanlışlık yok mu, burada bir sorun yok mu? Siz nasıl kalkıp "Ben sağlık hizmeti verebildim." diyorsunuz? 5 katından daha fazla bir şey var. Her ne kadar siz, erkeklerin de doğum yaptığını varsayıp rakamı düşürmeye çalışıyorsanız da asla bu gerçekleri saptıramayacaksınız, saklayamayacaksınız.
Bebekler de daha çok ölüyor doğu ve güneydoğu'da. Bu çatışmalardan bağımsız olarak, Doğu Marmara'da bebek ölümü binde 5,4 iken sizin rakamınıza göre Güneydoğu Anadolu'da 11,6; 2 katından fazla. Şimdi siz kalkmışsınız, bir de sokağa çıkma yasağı ilan etmişsiniz, bir de Türkiye'yi kan gölüne çevirmişsiniz. Bu rakamların nasıl olduğunu hayal bile etmek istemiyorum, düşünmek bile istemiyorum.
Bu yetmiyor, geleceğimiz de karanlık. Orada, 100 bin kişiye düşen doktor sayısına bakıyorum... Uzman pratisyen veriyorsunuz, uzmanları ayrı verseniz durum facia. Yine sizin rakamınız, Batı Anadolu'da 100 bin kişiye 270 doktor düşüyor, güneydoğuda sadece 122 doktor düşüyor Sayın Bakan. Bunun çatışmayla, terörle ne ilgisi var? Siz zaten Doğu ve Güneydoğu Anadolu'yu gözden çıkarmışsınız, siz zaten oraya hizmet vermiyorsunuz, sizin boşluğunuzu başkaları dolduruyor.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Türkiye'yi gözden çıkardılar, Türkiye'yi.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ondan sonra çıkıyorsunuz, "Yandım Allah" diyorsunuz. Bu sayıyı, diş hekimi, ebeye de indirgeyebiliriz, yansıtabiliriz.
O nedenle, bu bölgeler arasındaki farkı kaldırmadığınız için bu gensoruyu hak etmişsiniz zaten. On dört yıldır elinizde para var, on dört yıldır elinizde her şey var. Nereden mi para var? Ben söylemiyorum yine, sizin bakan arkadaşınız söylüyor, Çalışma Bakanı çıkıyor: "Ben, topladığım vergiler ve topladığım primlerle sağlık giderlerinin yüzde 92'sini karşılıyorum." diyor 2014 yılında. "2016 yılında hedefim yüzde 106." diyor. Ne demek yüzde 106? Kâra geçeceğim demek. Yani, katkı ve katılım paylarını bıraktığınız hâlde, katkı ve katılım paylarını buraya koymadığımız hâlde sağlıktan kâr ediyorsunuz; bunu yapamazsınız. Bölgeler arasında böyle farklılık varken siz o parayı bebekler ölmesin diye oraya harcamak mecburiyetindesiniz. Bu nedenle, orada siz doğal, normal koşullarda bile görevinizi yapamamışsınız, bir de bunun üzerine kan gölüne çevirmişsiniz, bir de "Bana niye gensoru verdiler?" diyorsunuz. Ya, size gensoru verilmeyecek de kime verilecek Allah aşkına? Burada gensoruyu en çok hak eden bakanlardan bir tanesi sizsiniz. Doğudaki insanlar dönüp batıya bakıyorlar, herkesin akrabası var. "Benim annem daha çok ölüyor, benim bebeğim daha çok ölüyor." diyorlar. Ondan sonra da isyan ettiğinde diyorsunuz ki "Bu ülkeye neden barış gelmiyor?"
Siz, bir taraftan asli işlerinizi yapmayı bir kenara bırakıp diğer taraftan da taşeron bakanlığına dönüşmüşsünüz Sayın Bakan. Yani, inşaat firmaları, özel hastaneler, uluslararası finans şirketleri ne emrediyorlarsa hemen yasa, yönetmelik çıkarıyorsunuz. Örnek mi? Şehir hastaneleri. Sizin çıkardığınız, "Kamu-özel ortaklığıyla yapacağım." dediğiniz şehir hastaneleri bir efsane yerine kâbusa dönüştü ve bizim geleceğimizi âdeta yok etti Sayın Bakan. Sırf bunun için bile sizin o koltukta oturmamanız gerekiyor.
Siz, Batılı finans kaynaklarına hasta ve hazine garantili olarak hastane açtırdınız Sayın Bakan. Bunları unutmayacak bu halk, ben de unutmayacağım, yüreğim yettikçe bunları size anlatacağım.
Beterin beteri var mı? Var. Beterin beteri şu: Benim ülkemin Sağlık Bakanı kalkıyor "Bu ülkede Cumhurbaşkanı yerine...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Atıcı, bir dakika ek süre veriyorum, toparlayınız lütfen.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Benim ülkemin Sağlık Bakanı "Bu ülkede Cumhurbaşkanı yerine başkan seçseydik bu kaos olmayacaktı." diyor. Sayın Bakan, o mübarek ağzınıza yakıştı mı Allah aşkına bu laf? Ne işiniz var sizin beyefendi başkan olmuş olmamış? Ya, siz ölen insanlara bakın. (CHP sıralarından alkışlar)
Her gün şehitler geliyor, her gün kan akıyor; siz başkanlık derdindesiniz. Öyle bir şekilde ülkemi yönetemiyorsunuz ki bu kadar şehit gelirken, bu kadar insan ölürken "Sayın Cumhurbaşkanının doğum gününü nasıl kutlarım?"ın derdine düşmüşsünüz, yeni bir kutlu doğum haftası yaratmaya çalışıyorsunuz sayın milletvekilleri.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Yalan söylüyorsun.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Ne kadar acze düşürüldüğünüzün farkında mısınız?
AHMET UZER (Gaziantep) - Hadi be!
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Yalan söylüyorsun, yalan söylüyorsun!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sizler milletvekilisiniz, sizler milletin vekilisiniz.
HARUN KARACA (İstanbul) - Ayıp ya, ayıp ya!
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Sizler Sayın Cumhurbaşkanının doğum günü partisini yapma, organize etme kurumu, makamı değilsiniz.
HARUN KARACA (İstanbul) - Ağzından çıkanı kulağın duysun.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - İşte, biz bu yüzden bu gensoruya "evet" diyeceğiz.
AHMET UZER (Gaziantep) - Baştan sona yalan.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Yiğit olun, siz de "evet" deyin. (CHP sıralarından alkışlar)