GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:129
Tarih:01.07.2012

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danışma Kurulu önerisinin usulen aleyhinde söz aldım çünkü bütün gruplar onay vermiş durumda ama sizlerle paylaşmak istediğim bazı gelişmeler boyutunda bilgilerinize sunmak istediğim bir iki husus var. Önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçen hafta Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin yaz dönemi toplantısı vardı. Türkiye denetim mekanizması içerisinde takipte olan bir ülke. Avrupa Konseyinin kuruluş ilkeleri, demokrasi, insan hakları ve bununla ilgili tüm boyutlarda üye bütün ülkelerin aynı kriterleri sağlamasına dönük takibi yapmak zorunda olan bir kuruluş. Gizli komisyon toplantılarında, Türkiye'nin denetimle ilgili boyutunda ben muhalefet boyutunu temsil ediyorum ve iktidardaki arkadaşlarımız iyi niyetleriyle, "Türkiye'de birçok reform yapıldığını ve artık, bu reformlar sonucunda Türkiye'nin denetim mekanizması dışına çıkması gerektiğini" ifade ediyorlar. Maalesef bizler aynı kanıda değiliz. Türkiye'de hukuk, insan hakları ve demokrasi kavramları maalesef Avrupa Konseyi normları içerisinde olumlu olarak değerlendirilebilecek bir boyutta değil.

Değerli arkadaşlarım, dün uçakla dönerken, Fransa'nın en saygın gazetelerinden Le Monde gazetesinin en baş sayfasında Sayın Erdoğan'a yönelik bir editöryel yazısı, yani bir başyazı var. Burada "Sayın Erdoğan, Sevil Sevimli hangi suçu işledi?" diye büyük bir başlık.

Değerli arkadaşlarım, kendi ayağına kurşun sıkan bir ülke durumundayız. Kendi ayağına çelme takan bir ülke durumundayız. Yani sizin başlangıçta Avrupa Birliği ile ilgili yürüttüğünüz çalışmalar karşılıklı olarak -Avrupa Birliği boyutundan da, Türkiye boyutundan da- bir kandırmacaymış gibi geliyor bugün Avrupa'daki birçok siyasi otoriteye.

Şimdi bu başyazıda, Türk kökenli bir Fransız yurttaşı olan genç bir üniversite öğrencisinin, Lyon Üniversitesinde okuyan bir öğrencinin -Anne baba Türk ama Fransız yurttaşı- Erasmus Değişim Programı'yla, Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde bir değişim programı içerisinde oraya geliyor ve bu çocuk tutuklanıyor. Şimdi, bunu, tutuklanma gerekçesini, bir üniversite öğrencisinin, Erasmus programıyla gelmiş bir üniversite öğrencisinin tutuklanma gerekçesini hiçbir kanuni çerçeveye sığdırmanız mümkün değil. Siz sığdırabilirsiniz ama Batılı bunu bu şekilde değerlendirmiyor. Ondan sonra "Türkiye denetimden çıksın, Türkiye'de şu iyilikler oldu, Türkiye'de bu gelişmeler oldu?" Batılı hiçbir parlamenteri inandırabilmek mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, yine, bakın, iktidar partisinin kapatılmasıyla ilgili süreç boyunca, 2008 yılında, Avrupa Konseyinin bazı açıklamaları oldu. O zaman hepiniz alkışladınız. Yani, halkoyuyla iktidara gelmiş bir partinin, tek başına iktidar olan bir partinin kapatılmasının hiçbir yasal çerçeveye sığmadığını, zaten Batılı parlamenterlerin hiçbir mantık çerçevesi içerisinde olumlu karşılamaları mümkün değildi. Ona dönük açıklamalar yapıldı, onlar alkışlandı ama şu anda çok ciddi eleştiri okları altında Türkiye. Eğer gerçekten bir ilerleme sağlayabilmek istiyor isek, burada Sayın Başbakan, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Adalet Bakanı ya da Hükûmeti temsil eden Sayın Kültür Bakanı ve sizler çok dikkatli olmak zorundasınız. Seçime girerken girmesine müsaade edilmiş milletvekillerinin, seçimden sonra, seçildikten sonra tutukluluk hâllerinin herhangi bir suç isnat edilmeden ve kesin bir yargı kararı olmadan -seçimden sonraki bir yıl, bütün tutukluluk hâli de bazılarının üç yılı geçti- bunları anlatabilmek mümkün değil. Sizin tezlerinizle, sizin gerekçelerinizle bir Batılı parlamentere bunları anlatabilmeniz mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, artık tılsım bozuldu gibi gözüküyor dışarıda. Ben, bir parlamenter olarak -iktidarı muhalefeti ayırt etmeden söylüyorum- bu tablodan üzüntü duyuyorum. Çünkü, Türkiye 2004'te denetimden çıktı, denetim sonrası takip mekanizması içinde değerlendiriliyor idi ama bu süreçten Türkiye'nin çıkabilmesi inanın mümkün değil. Burada, bu Parlamentonun bir şekilde adım atması gerekiyor. Bu, Parlamentonun temel görevlerinden bir tanesidir. Geçen sene temmuz ayında iktidar partisiyle ana muhalefet partisinin birlikte hazırladıkları bir deklarasyon var. Bunun gereği mutlaka yapılmak zorundadır.

Şimdi, kendinizi bir Batılı parlamenter yerine koyun. Ben Türkiye'nin Belarus gibi diktatöryel bir sistem altında ezilen bir ülkeyle birlikte karşılaştırılmasını hazmedemiyorum, açık söyleyeyim. Ha, bir fark var, orada Silivri yok belki, orada bu şekilde dünyanın en saygın gazetelerinde başyazı olabilecek eleştiriler yok belki, çünkü orada idam var. Biz de o yok, tek farkımız o. Ama bizde de süründürme var, mahkûmiyet var, tutukluluk var. Bu "tutukluluk" kavramı? Bakın, Türkiye yüzünden geçici tutukluluk süreleriyle ilgili bir rapor hazırlanıyor, buradan da çok ağır faturalar çıkacak Türkiye'ye. Yani inandırıcı olmak istiyorsanız, gerçekten o "demokrasi", "ileri demokrasi" kavramlarının içini doldurmak istiyorsanız, bu Parlamentoda göstermelik, artık son noktaya gelindiğinde, tatil öncesinde, her bakanlığın kendisini ilgilendiren bir maddeyle ilgili bir büyük çuval yasa hazırladığı dönemlerde, bu konunun hâlâ halledilmemiş olması son derece üzüntü vericidir.

Değerli arkadaşlarım, yasama tekniğine gelince temel yasa burada kabul edilirken çok tartışıldı, ben o zaman Grup Başkan Vekiliydim. Temel yasanın İç Tüzük'te, belirli bir hukuk konusunu, bir bütünlüğü, bir temel konuyu kavraması en temel kavramdır. Ama görüyoruz ki artık normal kanun gelmiyor, birbiriyle alakasız, bir çuvala doldurulan, adına "torba yasalar" denen kanunlar bile bir temel hukuk kavramını ifade ediyormuş gibi temel yasa kapsamına sokuluyor.

Değerli arkadaşlarım, burada şu sözüme çok dikkat edin: Ben, iktidar ya da muhalefet milletvekilleri olarak bir ayrımda bulunmuyorum, üç dönemdir burada görev yapıyorum, kendi partim içinde de bugüne kadar değişik noktalarda, değişik sorumluluklar aldım. Ama şunu sizlere ifade etmek istiyorum: Sizler milletvekilisiniz, sizi buraya getiren irade şu olabilir, bu olabilir ama buraya geldikten sonra milletin vekilisiniz. Hepimizin yasama yeteneğini zorlayan, yasama kabiliyetimizi sıfırlayan bu tür yasaları "Efendim, bu, bu şekilde talimatla geldi, bu şekilde çıkacak." noktasında lütfen kendi içinizde tartışın. Burada biraz tavır koymakta haklısınız bir grup disiplini içinde ama Parlamentonun saygınlığı açısından bu hiç hoş bir olay değil. Farklı farklı konular? Ve "Bunu buradan çıkartacağız; konuşana, eleştirene kızacağız, susturacağız?" Ve bu şekilde kendi saygınlığınızı yitiriyorsunuz.

Parlamenter olarak bu dönemler çok çabuk geçiyor, inanmadığınız şeyleri kendi aranızda şimdi söyleyin. Bir dönem daha milletvekili olmak inanın önemli değil ama kendisine saygısını koruyan bir parlamenter olarak o dönemi kapatıp, görev bittikten sonra da "Ben bazı yanlışlıklara karşı kendi partim içinde de gününde dik durmuştum, eğilmemiştim." deme onurunu bu dönem sonunda taşımanız gerekiyor. Benim tüm Parlamentodan? (AK PARTİ sıralarından "Aynaya bak." sesi) Aynaya mı bakayım? Öyle mi? Ben aynaya çok baktım, aynaya çok baktım ama sizin baktığınız ayna buzlu cam herhâlde hiç kendinizi görmüyorsunuz. Ben burada uygarca bir uyarıda bulunuyorum; Parlamentonun saygınlığı, milletvekillerinin saygınlığı açısından bir öneride bulunuyorum. Bu, acıdır? Ama o aynaya sen milletvekilliği dönemi bittikten sonra baktığında orada kendi yüzünü değil, çok farklı bir yüz göreceksin, belki kendinden utanacaksın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Koç.