GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:44
Tarih:25.02.2016

AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2013 yılına kadar "IŞİD" olarak, 2013 yılından beri ise kendini "İD" yani "İslam Devleti" olarak tarifleyen bir insanlık belası olarak ifade edebileceğimiz bu cani, barbar ve tecavüzcü örgütle ilgili bütün dünya belli bir fikir ve düşünce sahibidir. Bu, dünyanın çok farklı yerlerinde araştırmalara, haberlere, incelemelere konu olmaktadır. Özellikle IŞİD'in katliamcı politikası, Orta Doğu'da insanlık ailesinin yüzünü karartacak uygulamaları karşısında Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti uzunca bir süre sessiz kalmış, kendi düşüncelerini ve bu örgüte karşı, insanlık düşmanı örgüte karşı düşüncelerini uzunca bir süre ifade etmekten, eleştirmekten, kınamaktan veya terör örgütü olarak adlandırmaktan imtina etmiştir.

Burada ifade etmek isteriz ki "İlişkimiz yok, biz zaten terör örgütü olarak görüyoruz." diye, bugün gelinen noktada artık her şeyin ifşa edilmiş olması bu örgütün savunulabilir hiçbir tarafının kalmaması sonrasında Hükûmet, AKP iktidarı tarafından ifade edilmeye başlanmıştır. Ya değilse? Zaten böyle bir örgütün açıktan sahiplenilmesi, bu örgütle bir ilişkinin varlığının bırakın kabul edilmesi, tartışılmasının bile çok zor olduğu bu konjonktürde, AKP iktidarının da bu örgütle olan ilişkisini savunabilmesi mümkün değildir.

Tabii, yakın geçmiş, tarihsel süreç içerisinde bazı devlet adamlarının, bazı araştırmacıların, bazı gazetecilerin kendi makalelerinde özellikle Türkiye ile IŞİD arasındaki ilişkilere dönük araştırma, inceleme, demeç ve haberleriyle karşılaştık. Yalnız başına birilerinin Türkiye'nin IŞİD'le olan ilişkisini ifade etmiş olması, siyasi iktidar üzerinden Türkiye Cumhuriyeti devletinin IŞİD'le olan ilişkisini şüphesiz kesin kılmaz. Ancak şu bilinmelidir ki: Türkiye'nin gerek Suriye politikası bağlamında IŞİD'le olan ilişkisi sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti'nde siyasi iktidar dışında benzer cümlelerle savunulan bir siyasi çevre, örgüt, devlet kalmamıştır. Gerek Avrupa devletleri gerek Amerika Birleşik Devletleri gerekse Orta Doğu'daki birçok devlet, IŞİD'i AKP iktidarının gördüğü gibi görmemekte, onun tariflediği gibi tariflememekte veya son iki yıldır IŞİD'le olan ilişkisini reddetmesini çok inandırıcı bulmamaktadır.

Bu temelde, Türkiye'yle iş birliği yapıldığı öne sürülen konulardan biri -IŞİD'le ilgili- özellikle petrol ilişkisidir. Bu konuda ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin ve Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari'nin açıklamaları IŞİD-Türkiye ilişkisi açısından oldukça dikkat çekicidir. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, senatörlerin ona ısrarla sorması üzerine "DAİŞ'in kaçak petrolü hangi sınırlardan geçirilerek uluslararası ticarete sokulmaktadır?" sorusuna "Türkiye ve Lübnan sınırlarından." diyerek bizatihi cevaplamıştır. Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari ise 12 Aralık 2014 tarihinde yani yaklaşık olarak on dört ay önce El Cezire'ye verdiği mülakatta, DAİŞ'in Suriye ve Irak'ta ele geçirdiği petrol rafinerilerinden çıkardığı petrolü Türkiye'deki aracılarla uluslararası ticari dolaşıma soktuğunu ve sattığını ifade etmiştir. Şüphesiz, Kerry'nin veya Hoşyar Zebari'nin IŞİD-Türkiye petrol ticareti ilişkisini ifade etmesi yalnız başına yeterli bir karine olur mu? Olmayabilir. Ancak Orta Doğu'da çok etkin çalışmalar yapan yazar, The Independent yazarı Robert Fisk, 22 Şubat 2015 tarihinde -yaklaşık bir yıl önce- "Süleyman Şah" başlıklı makalesinde şunu ifade etmektedir: Süleyman Şah Türbesine dokunulmaması karşılığında çıkarılacak petrol için teknik yetersizliklerinden dolayı Türkiye'den teknik personel talebinde bulunulduğunu ve bunların temin edildiğini 22 Şubat 2015 günü The Independent'taki köşesinde yazmıştır.

Avrupa Birliği tarafından Suriye'deki petrolü kaçırmakla suçlanan Suriyeli iş adamı George Haswani ise "Siz beni bırakın asıl, sistematik olarak Türkiye'ye kaçırılan petrole bakın." cevabını Avrupa'daki sorgu ve yargı süreçlerinde ifade etmiştir.

Son olarak İngiliz Observer gazetesinde "Martin Chulov" imzası ile yayınlanan makalede, ABD özel kuvvetlerinin 2015 Mayıs ayında Suriye'de DAİŞ'in petrol kaçakçılığından sorumlu üst düzey lideri olan Ebu Sayyaf'a yönelik operasyon düzenlediğini ve bu operasyonda yüzlerce flaş bellek ve belgenin ele geçirildiğini, bu belgelerde DAİŞ'in petrolden günde 1 ile 4 milyon arasında dolar kazandığını ve cihatçı gruplar ile Türkiye arasında bu petrol ticaretinin kanıtlarının olduğunu ifade etmiştir.

Yine, bu insanlık düşmanı örgütün özellikle kadın ticareti ile ilgili Tel Alfar'da, Baaj'da, Aseyba'da, Rabia'da, Şengal'de, Koço'da, Tıl Azer'de "savaş ganimeti" olarak ele geçirdiğini ifade ettiği kadınları yine, Ezidi, Süryani, Şii, Şabak, Türkmen ve Arap kadın ve kız çocuklarını başta Rakka olmak üzere Ambar, Musul, Tel Alfar ve Aseyba'da köle pazarlarında para karşılığı sattığı bilinmektedir.

Burada, son olarak, daha birkaç gün önce Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden DAİŞ davası duruşmasında -ki bir basın kurumu üç gün önce kendi gazetesinde yazdı- burada bazı telefon kayıtlarının dava dosyasında bulunduğunu ve bu kayıt görüşmelerinde DAİŞ'in Türkiye'ye tüm geçişlerini organize eden "Mustafa Demir" adlı çete mensubunun yüz yüze veya telefonla, çok sayıda "tape"si -Burak Üsteğmen, A.A., Abdullah Üsteğmen, A.B., M.U. ve ismini sayamayacağım birçok kısaltmayla, askerler tarafından yürütüldüğü- dava dosyasında kayıt altına alınmıştır. Yine, telefon görüşmelerinde, bir askerin -ki bu da aynı dava dosyasında- DAİŞ tarafından alıkonulan asker için aradığı DAİŞ çete mensubuna "Ama biz size böyle davranmıyorduk." "tape"sine rastlanmıştır. Yine, DAİŞ'in Türkiye sınır emiri olduğu iddia edilen "Mustafa" isimli kişi "Burada 14 nokta tespit ettim. Araç girişiyle ilgili buraları kullanıyoruz..." Biz de soruyoruz: Bu noktalar nerelerdir? Bu dava dosyasındaki iddialar Hükûmetin ne kadar bilgisi dâhilindedir? Buna verebilecekleri cevaplar nelerdir?

Tüm bunlar olurken artık bu örgütün, insanlık düşmanı örgütün savunulacak hiçbir tarafı kalmayınca, Hükûmet, DAİŞ'le olan ilişkisinin olmadığını, sadece "Bizim için DAİŞ ile PYD aynıdır." kılıfının arkasına sığınmak suretiyle vermeye çalışmaktadır. Oysa şunu söyleyelim: Kendi kentinde, ilçesinde, yurdunda yaşayan Rojavalı Kürtler, hiçbir rejimin kendilerini koruyabilecek askeri, polisi, güvenlik gücü kalmamışken, kendilerini koruyabilecek müesses nizam bir ordu gücü yokken, sadece kendilerinin kentlerini ele geçirmeye çalışan, evlerini yıkmaya çalışan, kadınlarını köle pazarlarında satmak üzere alıkoymaya çalışan bu örgüte karşı sizce ne yapmalıydı? Ne zamandan beri kentini, evini, canını, namusunu barbar bir orduya karşı korumak üzere kendini savunmaya çalışanlar "terörist" olarak adlandırılmaktadır?

Bu yönüyle şunu ifade edelim ki sadece "PYD ile DAİŞ bizim için aynıdır." cümlesi, Türkiye ve siyasi iktidar açısından dünyada kendisine Katar ile Suudi Arabistan dışında partner bulunamayan bir iddiadan öte hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu yönüyle, Türkiye değerli bir yalnızlığı yaşamaktadır ve bu son günlerde, özellikle Rojava'ya dönük Türkiye tarafından yapılan saldırılarda ifade edilen en önemli hususlardan biri, son birkaç gündür sağlanmaya çalışılan ateşkesle alakalı olarak Başbakan, dün ve bugün de ifade etti, "Biz bu ateşkese uymayacağız." diyor. Şimdi buradan sormak isterim...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Tamamlayınız Sayın Yıldırım.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Şimdi, sanırsınız ki Türkiye Cumhuriyeti devleti de ateşkes içerisinde mütalaa edilen Suriye'deki örgütlerden biridir. Ya, ateşkes seni kapsadı mı ki "Ben bu ateşkese uymayacağım." diyorsun? Sen burada sağlanmaya çalışılan Suriye'deki iç savaşın neresindesin ki "Ben bu ateşkese uymayacağım." diyorsun? Ateşkesin sağlanmaya çalışıldığı taraflar belli; bir, Şam'daki rejim güçleridir, bir de oradaki silahlı örgütler veya yapılardır. Türkiye Şam'daki rejim olmadığına göre, acaba Suriye'de kendini bir örgüt olarak mı sayıyor ki "Ben ateşkese uymayacağım." diyor? Ateşkesin kapsamı, muhtevası neyi ifade ediyor, ülkenin Başbakanı buna nasıl cevap vermeye çalışıyor? Tüm bunların özellikle, yıllardan beri bu ilişkiye, IŞİD denen insanlık düşmanı bu örgütle olan ilişkilere dair, sıkışmışlığa dair -en azından iddia diyelim- verilen âciz cevaplar olduğunu ifade eder, bütün Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (HDP sıralarından alkışlar)