GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 1'inci tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:46
Tarih:27.02.2016

HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben öncelikle bir hatırlatmada bulunmak istiyorum, o seçim meydanlarında bize salladığınız Kitap'ta -hani bizim partimiz dinsiz, dindarlar sadece sizde ya- müminlerle ilgili... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Dinleyin şimdi, bakalım cevap verebilecek misiniz?

...müminlerle ilgili diyor ki: "Onlar bütün görüşleri dinler, en güzeliyle amel ederler." Ama, bir de münafıkları tarif ediyor: "Onlar da seslerini yükseltirler, bağırırlar ki gerçekler ortaya çıkmasın, başkasının sesi duyulmasın diye." (HDP sıralarından alkışlar)

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sizin yaptığınız gibi.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Tercih sizin... Tercih sizin...

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - O sensin işte!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ben iki ahlakı tarif ettim. Eğer o Kitap sizin için bir şey ifade etseydi bana cevap yetiştirmeye çalışmazdınız. Şimdi dinlersiniz... Dinleyin şimdi, dinleyin, dinleyin. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Peki, dinleyin.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Münafıkça konuşuyorsun!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ben de Hocalı katliamıyla birlikte, bir başka katliamın...

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sabah akşam burada bağırıyor çağırıyorsunuz!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)- Ya, sus be!

MEHMET METİNER (İstanbul) - Ayıptır ya!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Sayın Metiner, dinle! Ben senin sözünü hiç kestim mi şimdiye kadar?

Sayın Başkan, susturacak mısınız, ben mi susturayım?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana)- Sayın Başkan, müdahale edin.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyelim.

Sayın Bilgen, siz de Genel Kurula hitap edin, şahsiyatla uğraşmayalım lütfen.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Bir dini kullanmadığınız kalmıştı.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ben Kur'an'dan bir hatırlatma yapıyorum, siz, tam o Kur'an'daki tarife uygun tepki veriyorsunuz, ayıp ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Daha neden bahsedelim size?

AHMET YILDIRIM (Muş) - Genel Kurula hitap ediyor Sayın Başkan. AKP'yi uyarın, niye bizi uyarıyorsunuz!

BAŞKAN - Ben sizi de uyarıyorum, herkesi uyarıyorum, sayın milletvekilleri diyorum.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Kur'an'dan bahsediyorum. Daha ne var sizin için? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Peki, bağırın siz, siz bağırın! Size yakışanı yapın siz, bağırın! Bağırabildiğiniz kadar bağırın!

BAŞKAN - Sayın Metiner, lütfen müdahale etmeyelim.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Belki gerçekleri böyle örtersiniz. Ama, azıcık ahlakınız olsa dinlersiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Nerede o ahlak!

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Ahlak dersi vermeyin!

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Sen bizlere ahlak dersi veremezsin!

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bilgen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Sayın Başkan, süreme ekleyeceksiniz sanırım.

BAŞKAN - Sayın Bilgen, lütfen buyurun.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Çünkü, engellendi, konuşamıyorum.

BAŞKAN - Buyurun, siz konuşun.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Takdir sizin.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Hayır, konuşmadı. Nerede konuştu Sayın Başkan?

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Daha konuşmasına başlamadı ki Sayın Başkan.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Orayı susturun o zaman.

BAŞKAN - Siz bırakırsanız, hatibiniz konuşacak. Müdahale etmeyin, lütfen müdahale etmeyin. Hiç kimse müdahale etmesin.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Niye Metiner'e söylemiyorsun!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bugün bir yıl dönümü daha aynı zamanda. Roboski'de 34 çoğu çocuk sivilin hayatını kaybetmesinin üzerinden tam elli ay geçti. Bir tek kişi yargılanmadı, bir tek ciddi soruşturma yok yani meşhur ifadeyle faili meçhul. Suçları neydi? Sınırda 50 lira kazanabilmek için, karın kışın içerisinde benzin taşımak, şeker taşımak, çay taşımaktı.

FARUK ÖZLÜ (Düzce) - Kaçakçı kaçakçı!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Kaçakçıydı, evet, doğru ama başka kaçakçıların yargılanamadığı bir ülkede onlar 50 lira için bedelini hayatlarıyla ödediler. Annelerinin kucaklarına başka bir kol, başka bir ayak bırakıldı ama kimse yargılanmadı.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Sen, Kandil'in Roboskilerini de gör o zaman.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Devlet kaçakçıları uçaklarla mı vuruyor bu ülkede?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Bu kadar patlayıcı, silah nereden?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Uçaklarla mı vuruyor kaçakçıları devlet? 15 yaşındaki çocuğu uçakla vuran bir devletin milletvekili olarak utanmanız lazım ya!

MEHMET METİNER (İstanbul) - Onlarca Kürt'ü katlettiniz be!

BAŞKAN - Sayın Metiner, lütfen... Lütfen, sayın milletvekilleri...

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Dinleyin, dinleyin Sayın Metiner, hoşunuza gitmeyecek başka şeyler de var. Şimdi dinleyin, ben konuşma içeriğimi değiştireceğim. Değiştireceğim konuşma içeriğini, dinleyin.

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Sayın Vekil, bu kadar patlayıcı silah nasıl giriyor memlekete?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bakın Hanımefendi, bakın... Halep'i kim bombaladı? Niye IŞİD bombaladı demiyorsunuz Halep'i? Niye Nusra bombaladı demiyorsunuz? PYD bombaladı demiyorsunuz. Çünkü, Halep'i ancak elinde uçağı olanlar bombalar değil mi? Çünkü, bakıyorsunuz şehir harap olmuş, "Bu, ancak uçaklarla bombalanır." diyorsunuz. Peki, Halep söz konusu olduğunda "Bunu ancak uçağı olan devlet yapar." diyorsanız, niye Cizre'deki camiye, Sur'daki camiye baktığınızda "Ya, burada top mermisi var, burada tank mermisi var." niye diyemiyorsunuz?

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Camiyi yakıp bir de suçlama!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Yoksa, siz de, Çiller gibi örgütün helikopterlerinin mi camiyi bombaladığını düşünüyorsunuz? Öyle mi acaba, olabilir.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Camiyi yakıp da yıkıp da sonra da suçlama.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Olabilir, sizden öncekiler öyle yaptılar.

ORHAN KIRCALI (Samsun) - Doğru konuş orada!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ha, bakın onun çözümü bellidir. Medeni ülkelerde komisyon kurarsınız, gider, araştırır. O komisyon araştırma önergesiyle kurulmuşsa burada zaten çoğunluk sizde, İnsan Hakları alt komisyonuyla kurulmuşsa yine çoğunluk sizde; gider, inceler, araştırır bir rapor sunar, kamuoyuyla paylaşır, kamuoyu da öğrenir. Eğer örgüt yapmışsa çıkarız, burada hep birlikte kınarız camiye kim zarar veriyorsa. Ama, başka bir şey çıkarsa siz de manevra yapmayacaksınız, yan çizmeyeceksiniz. Var mısınız böyle bir komisyonun kurulmasına? Neden içeriye koşturup ellerinizi kaldırıp bu komisyonların kurulmasını engelliyorsunuz? Bir eksiğiniz mi var, bir ayıbınız mı var? Oraya gitmekten niye utanıyorsunuz? Ama "Alt komisyon kurulsun." diye gündeme getiriyoruz, CHP milletvekilleri öneriyor, sizin vekilleriniz diyor ki: "Can güvenliğimiz yok." Sizin canınız çok değerli çünkü, bizim canımız çok değerli.

HASAN TURAN (İstanbul) - Hiç kınadınız mı, örgütü kınadınız mı?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Orada çocuklar ölüyor, kadınlar ölüyor, asker ölüyor, polis ölüyor, onların canının hiçbir değeri yok, ama sizin, bizim canımız çok değerli, biz oraya gidemiyoruz ama buradan ahkâm kesiyoruz. Kimin yaktığına dair, kimin bombaladığına dair her gün gazetelerinizde ahkâm kesiyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, Hazreti Ömer'le ilgili meşhur misaldir: Hutbeye çıkar, hutbe okumaya çalışır, hutbe okumaya çalışır.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Ayhan bunlardan bahsetme, bunlar seni aşar!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama cemaat dinlemez Nurettin Bey, cemaat dinlemez. Derler ki: "Ey Ömer -üzerindeki entari, hani sizin vekilleriniz erkeklere giydiriyorlar ya, entari, Hazreti Ömer de entarisiyle çıkıyor, Halife, 2'inci Halife- vallahi seni ne dinleyeceğiz ne de itaat edeceğiz, ta ki üzerindeki entarinin hesabını verene kadar." Ömer dönüyor...

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Ayhan, Ömer'den bahsetme...

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Vallahi, senin hoşuna gideni bahsetmek gibi bir görevim yok. Sen, kimin hoşuna gideni söyleyeceksen burada gelip söylüyorsun zaten. Ben kendi bildiğim doğruyu, vicdanımın sesini söylüyorum Nurettin Bey. Ha, ben kendi vicdanımın sesini söylüyorum.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Hazreti Ömer'den bahsetme!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Hazreti Ömer'le ilgili hikâyeden niye rahatsız oluyorsun? Bırak herkes dinlesin, vekilleriniz de öğrensinler. Rahatsız olma bundan.

"Vallahi ne dinleriz ne itaat ederiz, ta ki üzerindeki elbisenin hesabını verene kadar." diyorlar. O da oğluna dönüyor. Oğlu Abdullah kalkıyor diyor ki: "Beytülmalden benim payıma düşen ile babamın payına düşeni birleştirdik ve babama, Halifeye elbise böyle çıktı." Hadise bu.

HAYATİ TEKİN (Samsun) - Oğlan İtalya'da!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Beytülmal ile siyasetin meşruiyeti arasındaki ilişki bu, hesap sorma hesap verme ahlakı bu, şeffaflık bu. Bırakın entariyi, bırakın elbiseyi dün Başbakan ana muhalefet liderine diyor ki "Kasetle gelen Genel Başkan."

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Yanlış mı söyledi?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Şimdi, orada hiç olmazsa bir ahlak var, kaset çıktığında istifa ediyorlar ama sizinle ilgili "tape"ler çıkıyor hiçbir şey olmamış gibi "montaj" diyerek, "uydurma" diyerek...

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Aynen öyle.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - ..."darbe yapıyorsunuz" diyerek üzerine yatıyorsunuz. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar) Ee, şimdi arada bir fark var ama kaldı ki dünyanın her yerinde özel hayatın gizliliği diye bir şey var. Eğer bir ülkede bir siyasi partinin ya da başka bir siyasi partinin -MHP de biliyorsunuz benzer bir mağduriyet yaşadı- genel başkanının özel hayatı, yatak odası kayda alınıyor ve yayınlanıyorsa orada Başbakana düşen görev özür dilemektir, utanmaktır. Onun kendisini ilgilendiren, ailesini ilgilendiren boyutu onunla ilgilidir ama bu ülkenin istihbarat birimleri varsa, güvenlik birimleri varsa iki şey söz konusudur demokratik ülkelerde; birincisi, ya o istihbarat birimlerinin, güvenlik birimlerinin o kaydın alınması ve yayınlanmasında payı var mı diye araştırılır, etkin ve ciddi bir araştırma yapılır ya da ihmali var mı diye en azından bir cezalandırma yapılır. Şimdi, ikisi de yok ve siz çıkıyorsunuz, kürsüden "Kasetle gelen Genel Başkan" diye laf atabiliyorsunuz. Bu, işte siyasetin sorumluluk algısıyla ilgili bir şey.

Başka bir vaka daha anlatayım isterseniz, bir vaka daha anlatayım; bu da çok hoşunuza gitmeyecek çünkü hırsızlıkla ilgili. Mahzunoğullarından Fatıma... Meşhur hikâyedir, Mahzunoğullarından Fatıma'nın hırsızlık yaptığı iddia ediliyor, yargılanacak ve cezası da malum. Peygambere geliyorlar, diyorlar ki: "Ya, bu ünlü bir aile, şöhretli bir aile, hatırlı bir aile, itibarlı bir aile dolayısıyla hırsızlık cezasını buna uygulamasak, buna özel bir durum uygulasak." Peygamber ne cevap veriyor? "İtalya'ya doktoraya gönderin." demiyor. Diyor ki: "Kızım Fatıma bile olsa yargılanacak ve cezasını görecek." diyor. Aldınız mı cevabınızı?

HÜSNÜYE ERDOĞAN (Konya) - Biz öyle bir gelenekten geliyoruz, merak etmeyin.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, buna da "yasa önünde eşitlik" diyorlar, modern hukuk böyle diyor, hoşunuza gitse de gitmese de.

Çalınan parayla hayır olmaz, şaibeli parayla vakıflara hayır yapamazsınız.

MEHMET METİNER (İstanbul) - Peygamber katline ne diyor, kan dökenler için ne diyor, onu anlat.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ve daha fecisi tirajı sıfıra yakın gazetelerde tetikçi kalemşorlar tutarak muhalefet partisine hakaret ettireceksiniz, sonra da... Bu gazeteleri nasıl ayakta tutuyorsunuz? Kamu bankalarından aktarılan reklam giderleriyle.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Siz öyle mi yapıyorsunuz?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Peki, bizim buna rızamız var mı? Böyle bir demokrasi olur mu? (HDP sıralarından alkışlar) Yani bu gazetelerin tirajları kaç, nasıl ayakta duruyorlar bu gazeteler? Yani bir izahı var mı bunun? Peki, bu bankalar bu reklamları bu gazetelere aktardığı gibi, mesela muhalefet yapan gazetelere aktarıyor mu? Yok böyle bir şey. Ama devir sizin devriniz, tercih sizin, sonuçlarına katlanacaksınız tabii. Ama dünya böyle yapmıyor. Mesela Amerika'da Peace Institute var -Barış Enstitüsü- Amerikan dış politikasını eleştirmek için kurulmuş bir enstitü. Dışişleri Bakanlığı para veriyor ki Amerikan politikasını eleştirsin diye. Almanya'da bütün partilerin vakıflarına -sizin haberiniz olmayabilir ama böyle vakıa- para aktarılıyor, ister Hükûmette olsun ister muhalefette olsun. Almanya'nın çıkarları için, parti ayrımı gözetmeksizin -ister komünist parti ister Hristiyan demokrat, sosyal demokrat- bu partiler uluslararası çalışma yürütsünler diye fon aktarılıyor.

Şimdi, gelelim bizim İnsan Hakları Kurumuna. II. Mahmut Dönemi'nin meşhur bir Bekri Mustafa fıkrası vardır, biliyorsunuz, Bekri Mustafa'ya sormuşlar: "Abdestsiz namaz olur mu?" diye. Bekri Mustafa da "Biz kıldık, oldu." demiş. Şimdi, bizim İnsan Hakları Kurumumuz tam böyle. Dünyada Paris Prensipleri diye bir şey var. Bu kurumlar kurulurken kurul nasıl oluşuyor, yeterince bağımsız mı, Hükûmete, devlete rağmen insan haklarıyla ilgili duyarlılığına halel gelmeyecek kişiler nasıl seçiliyor; ölçü bu. Cenevre'de de bir akreditasyon merkezi var. Yani bu kurulu kuran ülkeler, bu kurumları oluşturan ülkeler gidiyorlar Cenevre'ye başvuruyorlar, diyorlar ki: "Bizim kurumumuz sizin evrensel standartlarınıza uyuyor mu, Paris Prensiplerine uyuyor mu, uymuyor mu?" Peki, biz başvurduk mu? Başvurmadık, başvuramayız, başvurmaya yüzümüz yok çünkü bizde kurulun üyelerini Başbakan, Hükûmet, Cumhurbaşkanı atıyor; bizdeki sistem böyle. Şimdi, siz "Biz yaptık oldu." mantığıyla bu kurumları kurarsanız, vallahi, ne dünya ciddiye alır ne Türkiye kamuoyu.

Ülkede, sokakta insanlar ölüyor. 200 tane tavuk ölse bir başka ülkede insan hakları kurumları onunla ilgili bir inceleme başlatırlar, bir çalışma yürütürler; Meclisteki insan hakları komisyonu bir şey yapar değil mi, milletvekilleri bir şey yapar "Bu 200 tavuk niye öldü? Kim öldürdü?" diye bir çalışma yapar herhâlde ama bizde ne yazık ki bu kurumların böyle bir şey yapma şansı yok. Çünkü biz bu kurumları oluştururken, değerli milletvekilleri, bırakın üyelerini Hükûmete bağlı olarak atamayı, başkanlarını kendilerinin seçebileceğine dair bile güven taşımıyoruz, onun için de başkanlarını da biz atıyoruz. İnsaf yahu! Yani dünyanın en saygın kurumlarından birini kurduğunuzu iddia edeceksiniz, sonra da o kurulun üyelerinin -ilkokul çocukları bile sınıf başkanlarını seçiyorlar- onların kendi başkanlarını seçebileceğine biz inanmıyoruz. Başkanı, yetmiyor, başkan yardımcılarını da biz belirlemeye kalkıyoruz. Şimdi, eğer ayıbınız varsa, insan haklarıyla ilgili zaaflarınız varsa o zaman "Her yeri ben dizayn edeyim, her yeri ben düzenleyeyim ki bu kurumlar sakın ola ki hakka, hakikate dair bir çalışma yapmasınlar, iktidara rağmen bir gerçeğin ortaya çıkartılmasına dair sorumluluk almasınlar."

Değerli milletvekilleri, biraz önce diğer konuşmacılarımız da söyledi. Bir televizyon kanalı, IMC TV Survivor yayınladığı için değil -Sayın Cumhurbaşkanıyla çok iyi geçinip televizyon kanalları kuranlar ve hani Survivor yayınları yapanlar var ya, onlar gibi değil- evlilik programları yaptığı için falan da değil, sadece muhalif yayın yaptığı için savcının ihbarıyla...

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) - Terör, terör!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Şimdi, ona da geleceğim sabrederseniz göreceksiniz.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) - Terör terör, muhalif değil.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Sabredin göreceksiniz.

ABDULLAH BAŞCI (İstanbul) - Türkiye'nin kalbine hançer vurmaya çalışıyorlar.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Tabii, tabii, sabret anlayacaksın şimdi.

Savcı sadece ihbarda bulunuyor. Savcı iddia makamıdır, değil mi? Biz öyle biliyoruz yani bize kitaplarda -değil mi Naci Hocam- öyle öğretiyorlar, iddia makamıdır. Savcı TÜRKSAT'a yazı yazıyor, sadece bu kadar. Yargılama yok, savunma yok, denetleme yok, hiçbir şey yok. Sonra TÜRKSAT'ın Pazarlama Müdürü karar veriyor ve lisans iptal. Buyurun... Şimdi, gerekçe ne? Terör propagandası. Değerli arkadaşlar, siz yaptığınız iyi şeylerden de habersizsiniz. Yine, sizin Hükûmetinizin zamanında terör propagandası suç olmaktan çıkarıldı, bunun yerine aslında ondan daha feci yorumlanan bir şey getirildi, "Örgütün üyesi olmamakla birlikte amacına uygun hareket etmek." diye bir şey yani dolayısıyla savcı hangi hukukla ve yargılama olmaksızın bir televizyon kanalını nasıl kapatıyor? Buna dair durumu size havale ediyorum.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Düşünce suçudur, düşünce!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama, başka bir suç işliyorsunuz, daha vahim bir şey var: Bu yetki, anayasal bir kurum olan RTÜK'e ait; bu yetki, lisans iptali yetkisi RTÜK'e ait. Anayasal kurumların...

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) - Suistimal ediyor.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ya, suistimal ediyor diye başkası mı o hakkı kullanacak? Böyle bir hukuk devleti olur mu?

ZEKİ AYGÜN (Kocaeli) - Milleti zehirliyorsunuz, gençleri zehirliyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen ama lütfen hatibin insicamını bozmayalım.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - E, o zaman "zehirlemek" diye ceza yasalarımıza bir şey koyun, siz de o zehri temizleme görevini yapın oturduğunuz yerden kendi kalemşorlarınızla. Ama, bir şeyi anlayın, bakın, diyorum ki: RTÜK'ün yetkisini başkası kullanıyor. Niye? RTÜK'te başka partiler de var. Yani, nispeten aslında insan hakları kurumlarının oluşması gerektiği gibi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYHAN BİLGEN (Devamla) - ...oluşmuş kısmen. Dolayısıyla orada...

BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Zaman verin zaman, çok zaman çalındı.

BAŞKAN - Ben daha süreyi uzatmayacağımı daha önce de söyledim. Herkese aynı şekilde davranacağım.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Ama, Sayın Başkan, engellendi, engellendi!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Sayın Başkan...

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Sayın Başkan bitirmeme...

BAŞKAN - Hayır, takdir bizim Sayın Bilgen.

AHMET YILDIRIM (Muş) - Bakın, Sayın Başkan, kötü emsal oluşturuyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Bilgen, sözlerinizi lütfen tamamlayın.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Sayın grup yönetimi, bunu engelleyen bir şey yapmadınız. Sayın Başbakan dün de burada ahlak dersi veriyordu değil mi?

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, bakın başka biri de engellenir o zaman. Kötü emsal teşkil ediyorsunuz.

BAŞKAN - Müdahale etmeyin Sayın Yıldırım.

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Başkan, sözü kesildi ama!

AHMET YILDIRIM (Muş) - Ya, bir buçuk iki dakika konuşamadı Sayın Başkan.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bizim partimiz konuşurken "Susturun onları." diyordu. Takdir sizin.

BAŞKAN - Sayın Yıldırım, konuştu.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır!

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Konuşmadı!

BAŞKAN - Bu tür sataşmalara dönük olarak ben de defalarca ikazımı yaptım. Lütfen.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bu kadar engellenmeye rağmen, bu kadar sataşmaya rağmen...

AHMET YILDIRIM (Muş) - Sayın Başkan, peki, biz de aynı şekilde mi konuşturalım başkasını?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Meclis sizin, görev sizin, devir sizin! O şekilde yapın.