GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:47
Tarih:28.02.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

28 Şubatı yeterince konuştu arkadaşlarımız ama ben, kalkınca sabah sabah yine şehit haberleriyle uyanmanın üzüntüsü içerisindeyim. Öncelikle, bugünküler başta olmak üzere tüm şehitlerimize ve Hocalı'da kaybettiklerimize Allah'tan rahmet dileyerek başlamak istiyorum.

İkincisi, Sayın Başkan kurumları sayarken başta -benim de bugün üzerine söz aldığım- "Hazine Müsteşarlığı, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu..." dedi ama ben de dönüp baktım, Sayın Maliye Bakanımız var, ilgili Bakanımız yok.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - İlgisiz bakanlar var. Bakanlar da ilgisiz, Hükûmet de ilgisiz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Evet, yani doğal olarak Hazineden sorumlu Bakan olarak yurt dışına gidiyor ama biz yukarıda -Komisyon Sözcümüz burada- 9 defa mı değiştirdik Sayın Koçer? Yani, bakanların durumuna göre mareşalin de üzerinde yıldızlama yapıyoruz Plan ve Bütçe Komisyonunda, o gündem değişikliğinde 8-9 defa bakanlıkları değiştirdik bakanların programına göre.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Kendi bütçesini ciddiye almayan bir Hükûmet var.

MUHAMMET BALTA (Trabzon) - Mehmet Bey, Maliye Bakanımız orada.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Teşekkür ederim. Ben ekonomi bürokratıyım, hangi bakanın nereye baktığını biliyorum, merak etmeyin yani. Ayrıca para-banka hocasıyım, o kurumların hepsini biliyorum, kime bağlı olduğu da sizin Başbakanlık genelgesinde yazıyor zaten, merak etmeyin.

Şimdi, orada şunun için söyledim: Maliye Bakanı onun yerini tutamaz. Yani, hem şahıs olarak tutamaz -eski Maliye Bakanı olduğu için söylüyorum- hem de kurum olarak tutamaz, herkesin sorumluluğu var. Sayın Ağbal kusura bakmasın, ben dün de söyledim ama ben ne Sayın Ağbal gibi ne Sayın Başbakan gibi -onu da ekleyebilirim önceki gün yaptığı konuşmadan sonra- ne diğer bakanlar gibi ne Sayın Bostancı gibi hamaset yapmayacağım siz ne kadar tahrik ederseniz edin, ben bir durum tespiti yapıyorum. Bugün burada olması çok şık olurdu. Bütçe bir defa görüşülüyor. Bu sene iki defa görüştük, geçici bütçe de oldu ama bu istisnai bir durum, böyle çok sık yaptığımız bir şey değil. Onun için o programların kaydırılması gerekirdi. Bunu yaparken arkadaşlarımız da o programa göre ayarlama yapıyorlar, kaydırmaca yapabiliyorlar, kurumları ayarlayabiliyorlar. Bakalım, Sayın Ağbal kendisiyle ilgili konulara bile tam cevap vermiyor ki Sayın Şimşek'le ilgili olana nasıl cevap verecek bilmiyorum yani defalarca sorduğumuz sorular ortada kalıyor, onun için bakacağız. Şimdi konuştuğumuz şeylerde cevap verirken olursa...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sizin istediğiniz cevapları vermiyorum, onun için bozuluyorsunuz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bak, dayanamadı hemen, dedim ben size, Mehmet Şimşek'in yerini tutamaz yani o olsa sonuna kadar susar, hiç konuşmazdı, hatta bazen cevap bile vermez, susar, beceriklidir.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Susmak mı iyi, konuşmak mı tartışılır.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Cevap vermek önemli. Susacak tabii ama yeri geldiğinde sorulan sorulara cevap vermek gerekir.

Bunu şunun için söyledim, en baştan söyleyeyim: "Ben onlar gibi yapmayacağım." dememin nedeni Milliyetçi Hareket Partisinin en temel ilkesi "Önce ülkem ve milletim, sonra partim, sonra ben." diyen bir anlayışa sahiptir. Onun için, gerçekten, burada, bu bütçeden yapıcı sonuçlar çıkaracaksak, hepimizin amacı ülkemizin ileri gitmesiyse, sorunların çözülmesiyse o zaman bu soruları da tartışacağız, bizim görüşlerimizi de alacaksınız. Önceki gün Sayın Başbakan öyle diyordu: "Dinliyoruz." Tamam "Dinliyoruz." ama dikkate almıyorsunuz. Ya bazen dinlemeye bile tahammül kalmıyor.

Gelin, bugün -mademki öyle diyorsunuz, madem 28 Şubat konuşuyorsunuz- bu popülizmi bırakalım. Ben önce bazı durum tespitleri yapacağım, sonrasında da çözüm önerilerimizle ilgili bazı şeyler söyleyeceğim.

Değerli arkadaşlar, bütçedeki temel şey, burada bir bütçe yaptığımız zaman bir hedefe oturtuyoruz, makroekonomik dengelere oturuyor. Önce, başlıyor arkadaşlarımız, uzunca bir süre talepleri alıyorlar yatırımlarla ilgili; sonra elimizdeki imkâna bakıyoruz; sonra da buna göre önce bir orta vadeli program ve mali plan çıkıyor, sonrasında da buna uygun bir bütçe tasarısıyla Meclise geliyor Hükûmet. E peki, eğer şimdi -hani "ilk düğmeyi yanlış iliklediğiniz zaman..." derler ya- baştan koyduğunuz hedefler yanlışsa bunun hangisini tutturacaksınız? Yani düğmeyi yanlış bağladığımız zaman aşağıya kadar doğru gitme şansı yok ki.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Tamam da yanlış olduğu nereden belli Sayın Günal?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Şimdi işte onu tartışacağız, yanlış mı, değil mi; yani söylenen rakamlar ne kadar doğru, nedir, ne değildir.

Şimdi, burada, değerli arkadaşlar, çok fazla kavram kargaşası yaratılarak millete pembe masal anlatılıyor. Ya, "Biz bunun üzerinden siyaset yapalım." demiyoruz. Bunu kabul etmediğiniz takdirde çözemezsiniz, sorunu kabul etmeden çözüm bulunmaz. Ha, "Eksiğimiz var, şunu da yapalım." demek ayrı bir şey, "Biz zinhar hiçbir şeyi yanlış yapmıyoruz, her şey doğru." demek ayrı bir şey. Onun için diyoruz ki: Bizim de görevimiz -bize muhalefet görevi vermiş millet- o yanlışları, eksikleri size söylemek, daha doğru bir şekilde bütçe yapılmasını sağlamak, doğru politikaların uygulanmasını sağlamaktır. E baştan, bakıyoruz, bütün bakanlar aynısını yapıyor, Sayın Ağbal da dâhil, sunuşunu da yaptı. Dünyadaki toplam büyüme, gelişme... Giriş kısmına baktım, sadece bütün söylemeye çalıştığı şu: "Vallahi, dünya küçülüyor, biz de o kadar büyüyebildik, fazla büyüyemedik." Ama bizim eş değer olduğumuz ülkeler var. Biz kimle kıyaslayacağız? Gelişmekte olan ülkelerle. Gelişmekte olan bir ülke olarak mukayesemizi onlarla yapmamız lazım. Bakıyoruz, "2002'de şöyleydi, 2015'te böyle." Ya kardeşim, 2002 geçti, kaçıncı bütçeyi yapıyoruz. Ha, onu yaparken de doğru yapın. Yani, "doğru yapın" derken, mukayeseyi analitik bir şey yaptığınız zaman buna eşit dönemlerle bakmak lazım. On üç yıl geçmiş, on dördüncü yıldayız dediniz. Önceki gün polemik konusu da yapıldı burada Sayın Bostancı'yla, ben de karşılık verdim bir kısmına. Geçmişe dönük bakalım. Nereye bakmamız lazım? Türkiye ile gelişmekte olan ülkelerin ortalamasını alalım. Geçmiş on üç yıla bakın, AKP'yle ilgili olan on üç yıla bakalım. Ortalamada, 1990-2002 arasındaki ortalamamız, Türkiye ile gelişmekte olan ülkeler arasında -0,4 puan, yüzde olarak baktığınız zaman. Ama on üç yıllık AKP iktidarına baktığınız zaman -1,5 yani 1 puandan daha fazla bir arada fark var. Yani, Türkiye ortalamada daha az büyümüş benzer ülkelerden. Şimdi, bunu kalkıp bir başarı masalı gibi anlatmak ayrı. Ha, "Şundan oldu, bundan oldu, şu sıkıntı vardı, kriz vardı, arkasından yaptık, yapamadık." değil, ona itirazımız yok, beraber yapalım diyoruz zaten. Seçim oldu, Hükûmet kuruldu. O zaman, biz muhalefet görevimizi yapacağız, bir dahaki seçime kadar iktidar da iktidar görevini yapar.

ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - Ama beraber o zaman kuralım...

MEHMET GÜNAL (Devamla) - O zaman bunu, oturacağız... Defalarca söyledim, sayın bakanlar da biliyor. Birinci döneme bakıyorsunuz, 2003-2007'ye bakıyoruz, aynı mukayeseye göre biraz daha dünyadaki likiditeden dolayı kısmen başarılı, 0,7 puan var ama ikinci döneme baktığımız zaman -2 puan gelişmekte olan ülkelerle ortalama büyüme farkımız var. Demek ki büyümemizde bir sorun var. Yani içeriğini, niteliğini ayrıca tartışacağız ama rakam olarak da bir sorun var. E, dönüp bakıyoruz, kişi başına gelir açısından baktığımız zaman da 2002'de bu gelişmekte olan ülkelerle kat olarak baktığımız zaman 2,27 kat, onların kişi başına geliri ortalamasına bizimkini bölünce. 2008'de 2,11 kata düşmüş, 2014'te 1,94 kat yani 2,27'den 1,94'e düşmüş. Önümüzdeki sürece baktığımız zaman daha vahim bir durum var çünkü açıklanamıyor değerli arkadaşlar bu hedefler, onun için söylüyorum. Onuncu Kalkınma Planı'na bakıyorsunuz, dün söyledim, 2015 yılı, 2011'de koyduğunuz hedeflere bakıyoruz ve OVP'ye bakıyoruz, maalesef, bu sene dolar bazından hedef dahi koyamadı arkadaşlarımız. Niye? Çünkü düşüyor. O zaman, işte, geçmişte bunun havasını attığınız zaman kur farkından faydalanırsanız kur zararı geldiği zaman da gizlemek zorunda kalıyorsunuz. Yani her şeyi açıkça konuşmamız lazım, bunların mukayesesinin reel rakamlarla yapılması gerektiğini... "Şu alanlarda yaptık, şu alanlarda yapamadık." demek lazım. Zaman zaman, Sayın Erdoğan Başbakanken de söylüyordu yani "İşsizliği düşüremedik, düşürecek babayiğit varsa gelsin." diye. Peki, neden düşmediğini tartışmamız lazım, büyümemizdeki sorunu tartışmamız lazım. Bakın, dokuz yıldır bütçe yapıyoruz hepsinde de birinci öncelikli konu dışa bağımlılığın azaltılması, ithalata bağımlılığın azaltılması, yerli girdilere dönülmesi, yerli enerji diyoruz. Hâlen daha, öncelikli programa bakın, 64'üncü Hükûmet Programı'na bakın, koyduğunuz acil eylem planlarına bakın aynı şeyler duruyor arkadaşlar. Bunu çözmek zorundayız. İşte, Rusya krizi tetikledi, bir anda sağdan soldan doğal gaz aramaya başladık, yeni ihracat pazarları arıyoruz; Antalya da en çok etkilenen illerden birisi olduğu için turizmdekilere bakıyoruz, tarımdakilere bakıyoruz; bunları düşünüp önceden önlem almamız gerekiyor, değişik pazarlarda hem turizm olarak hem ticaret olarak, tarımsal ticaret olarak bunları önceden düşünmemiz ve bağımlılığımızı azaltmamız, çeşitlendirmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, burada bu 2016 hedefleri de 2018 hedefleri de tutarsız olduğu için şimdiden kadük hâle gelmiştir. Bunu üzülerek söylüyorum yani 2023 hedeflerini ilk defa devlet dokümanlarına geçiren, planlara, programlara geçiren bir partinin mensubu olarak 2023 hedeflerinden bu kadar uzaklaşmış olmamızdan dolayı memnun değilim. Söylememin nedeni, bunu bir an önce kapatalım, bunlarla ilgili yapısal önlemleri alalım diye böyle konuşuyorum değerli arkadaşlar. Bundan muzdaripiz, bu hedeflerden uzaklaşmamamız lazım, dönüp bununla ilgili birtakım çalışmalar yapmamız lazım.

Şimdi, bakıyoruz, bir taraftan, büyüme neden böyle? Hedeflerimiz niye tutmuyor? Şunu söyleyeyim: Yarım puan yaptığınız zaman -Sayın Maliye Bakanı konuşmasında hesaplamalarını da bize vermişti ama şimdi vaktim yok- yani, yüzde 4 hedefliyorsunuz, yüzde 3,5'a düştüğü zaman buradan alacağınız vergiyi nereden alacaksınız? Yani, hedefleriniz gerçekçi değilse -örnek olarak söylüyorum- şöyle oluyor: Ekim ayında geliyor -Sayın Bakan şimdi ilk defa yapacak, Sayın Şimşek çok yaptı- OVP'yle beraber bir açıklama yapıyor: "Yıl sonuna kadar şu kadar bütçe açığımız var, vatandaşa yüklen." O ne? ÖTV, özel iletişim vergisi, bunların üzerinden zam yapıyoruz -yani, tüketim üzerinden alınan- vatandaşın tüketiminden zam yapıyoruz. Bakın, geçmiş yıllarda bir sürü örneği var. Hedefiniz tutmadığı zaman vatandaşın sırtına yüklenirsiniz. Biz de diyoruz ki: Doğru hedefleme yapalım. Gelirleri doğru toplayalım; harcamaları yerinde yapalım. Akıntı olan yerleri, kaçak olan yerleri denetleyelim; oralardan daha düzgün bütçe yapalım. Bütçenin esası budur: Elimizdeki imkânları en etkin şekilde verimli alanlara kullanarak ülkemizin gelişmesini, kalkınmasını sağlamak. Onun için biz bu konularda kaygı duyuyoruz.

Şimdi, büyümenin niteliğinde sorun varsa; tüketime dayalı, ithalata dayalı bir büyüme anlayışımız varsa; konuta, inşaata dayalı bir büyüme anlayışımız varsa bunu değiştirmek zorundayız. Siz, kalkar, bunu söyledi diye Sayın Babacan'a ceza keserseniz... Örnek söylüyorum, ben mecazi olarak söylüyorum: Sayın Başbakana o zaman Sayın Başbakan olan Sayın Erdoğan'ın neler söylediğini biz biliyoruz, yani "faiz lobisi", "vatan haini" dendiği zaman -burada ben size gösterdim, yeni milletvekili arkadaşlarımız var- yandaş gazetede büyük boy manşet oldu üçü birden, yan yana konuldular, şimdi zamanım olmadığı için, başka konulara değineceğim için söylemiyorum ama. Dolayısıyla, doğru söyleyeni dokuz köyden kovmamamız lazım.

Mehmet Şimşek Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiği zaman Sayın Bakana sorduk "Vergi affından yana mısınız, değil misiniz?" diye; kendisi bilgi verdi, dedi ki: "Orada bir tane madde var -hani, şu, iş adamlarından çok az bir vergi alarak vergilerini öteleme işi vardı- biz Maliye Bakanlığı olarak buna karşıyız, bizim mutfağımızdan çıkmadı." Milletvekili arkadaşlarımızın bir üstüne yürümediği kaldı, yani AKP milletvekili arkadaşlarımızın. Sayın Bakanın söylediğine Komisyon üyesi arkadaşlarımız ret verdiler. Şimdi, böyle olmaz. Yani, ben söylemedim onlara. Bakın, Sayın Babacan ile Sayın Şimşek'in söylediklerini söylüyorum. Haklı olarak diyorlar ki: "Yapısal önlemler almamız lazım. Bu şekliyle devam edemez, sürdürülebilir değil." Peki, bunları dinlemezsek ne olur? İşte, işsizlik hâlâ yüzde 10,5 olur. 2002'yle mukayese ediyordunuz, oraya gelince duruyor. 10,3'tü, kriz sonrası olmasına rağmen, mukayese edilen yıl doğru olmamasına rağmen hâlâ geldiğimiz noktada her türlü manipülasyona, tanıma rağmen yüzde 10,5. O zaman bir yapısal sorun var demektir. İşte, o nedir? İthalata bağımlı, tüketime dayalı, inşaata dayalı ekonomi yaparsak böyle olur. Doğrudan yatırım diyoruz, bakıyoruz, çoğu devralmaya, bankalarla, AVM'lerle ilgili. Yani, tamam, portföy yatırımı değil ama aldığınız hisse senetleri mevcut şeylerin hissesiyse, yeni bir yatırım yapmıyorsanız... Dün de sordum, sayın bakanlara bir daha soruyorum: Bana 1 milyar doların üzerinde 2000 yılında bir otomotiv -adını söylemiyorum- markasının yaptığı yatırımdan sonra Türkiye'de 1 milyarlık bir doğrudan yeni yatırım söyleyin. Varsa özür dileyeyim. Yani, dolayısıyla, bunları kabul etmek zorundayız. "Yatırım ortamını iyileştireceğiz." diye her maddede koyuyoruz, her programda koyuyoruz, her planda koyuyoruz ama netice itibarıyla olmuyor. Biraz sıcak para çekiyoruz, biraz körfez sermayesi geliyor... Geçici olan şeyler, sürdürülebilir olmayan şeyler evet bazen baskılamaya yarar ama netice itibarıyla bunları çözemeyiz.

Değerli arkadaşlar, aynı şekilde, enflasyona bakıyoruz. Daha önceki gün, birkaç gün önce TÜSİAD Başkanı toplantıda söylüyor, bir uluslararası toplantıda: "2016 yılı zor bir yıl olacak." Enflasyonla ilgili hedefler yine gerçekçi değil. Merkez Bankası bile burada OVP ve bütçe hedefleri açıklandıktan sonra revize etmek zorunda kalıyor. 5 diyoruz; 7,5; 8; 8,5; 9 oluyor. Şimdi, hedefin ne olduğundan ziyade, hedefi sürekli tutturamayan bir hedefleme olursa o zaman inandırıcılığınız kalmaz. Merkez Bankası açısından en önemli şey güvenilirlik, inandırıcılıktır. Ne oluyor o zaman? Not açıklıyor, hâlâ aynı düzeyde duruyor. Niye? Açıklanan hedeflere uluslararası kuruluşlar inanmıyor. Bu şekliyle enflasyonu... Tamam, şöyle bir cinlik yapılıyor: "Efendim, biz 5 diyelim de 7,5'a razıyız, 8'e razıyız." diyorlar herhâlde ama o zaman da kredibiliteniz, inanılırlığınız kayboluyor. Ne yapmamız lazım? Daha sağlıklı yapmamız lazım. E, bir taraftan hâlâ önceki gün Sayın Cumhurbaşkanı -yine topa girmiş, herhâlde Yiğit Bulut'un, Danışmanı Cemil Bey'in yönlendirmesiyle mi oluyor, tam bilemiyorum ama- yine faizle ilgili açıklama da yapmış.

Değerli arkadaşlar, faiz bir sonuçtur. faiz bir neden değildir. Yani siz sıcak paraya bağımlı olursanız, düşük kur, yüksek faize dayalı ekonomiyi yıllarca sürdürür bunu iyi zannederseniz hem işsizliği düşüremezsiniz hem ithalata bağımlı hâle gelirsiniz hem de faizi vermeye muhtaç hâle gelirsiniz. Niye gelsin adam siz fazladan faiz vermezseniz? Bunun doğru olduğunu söylemiyorum bakın; o bir sonuç. O faizin düşürüleceği ortam söylediğimiz yapısal önlemlerdir. Makro ihtiyati tedbirlerle, mikro tedbirlerle bunu düşüremezsiniz. Merkez Bankasının eğer birinci madde olarak görevlerine yazarsanız "fiyat istikrarıdır temel hedefi" diye onun tek silahı vardır, o da faizdir. Ortam müsait olmayınca düşüremez; günah keçisi ilan etmenin bir anlamı yok. Ha, oradan popülist bir şey yapalım "Efendim, vallahi, Cumhurbaşkanı, Başbakan faiz düşsün istiyor Merkez Bankası düşürmüyor..." Bu, çok ucuzcu bir şeydir. Onun altyapısını yapmamız lazım. Neler yapmamız lazım? Burada kalkıp da "Efendim, biz borcu düşürdük, 100 milyarlık İşsizlik Sigortası Fonu'nun parasını düşüp net kamu borcunu şu kadara düşürdük." mukayese edip hava atmak değildir. Ya o paraları oraya biriktirmeyeceksiniz veya işsizin lehine veya işsizliği azaltma lehine programlarda kullanacaksınız. Bir süre almayın dedik. Bakın "Turizmde teşvik verin." diyoruz; yazın kışın çalışmayan tesislerde istihdam teşviki... Alın oraya verin. GAP'a verdik, aktif iş gücü programlarına verdik. Ya da bir süre kesmeyin diyoruz Sayın Bakan. 100 milyar birikmiş, ne yapacaksınız, kime ödeyeceksiniz o parayı? Ha, ne işe yarıyor? Eskiden böyle -Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcımız bana bakıyor- onlar gidip Ziraat Bankası, Halk Bankası kamu kâğıtları alıyordu ki biraz hani faizi düşürelim ihalelerde diye şimdi İşsizlik Sigortası Fonu'nun parasıyla kamu kâğıtları alıyoruz, bir. İki: Bir de dediğim gibi kamu net borcundan düşerken 100 milyar daha borcumuz az gözüküyor; özeti bu. Ama para orada duruyor; bizim değil işsizlerin parası o, sadece hazine yönetiminden sorumlu devlet bunun. Bunları doğru değerlendirmemiz lazım.

Peki, onu yapması gereken hazine yapıyor mu, yapmıyor mu? Soruyoruz hazineye: Bir sürü taahhütte bulunuyorsunuz. "Şu kadar borcumuz var." diyorsunuz ama bu taahhütlerimizin riski nedir? Sadece şehir hastaneleriyle ilgili, birtakım uluslararası yatırımlarla ilgili verdiğiniz garantilerden, üstlendiğimiz muhtemel risk nedir? Yok, onlar da işin içerisinde yok. "Şu kadar borcumuz var." Peki, özel sektör borcu ne olacak, vatandaşın borcu ne olacak? Onlar da yok.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu işler biraz üzerinde durmamız gereken şeylerdir. Sadece "Kamu borcunu şuraya düşürdük, iç borcumuz azaldı." diyerek bu işten sıyrılamayız. Bakın, 14'üncü yılına girdiğiniz iktidarlarınız döneminde tüketici kredisi borçları 134 kat artmış, kredi borcu; kredi kartı borçları 17 kat artmış.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Güzel bir şey ama.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Güzel bir şey de ödenmeyenleri de sen biliyorsun Sayın Savaş.

Yani ödenemeyenlerin artışını da koyduğunuz zaman vatandaşın tüketici kredisi borcu -miktarını da söyleyeyim de- 2,3 milyardan 300 milyarın üzerine çıkmış. Şimdi bunları tüketim toplumu yapıyoruz ama ödeme gücü nedir, ne değildir? Kredi kartı borçları 4,3 milyar liradan 77 milyara çıkmış. Peki, bankalara toplam borcu ne olmuş? 6,6 milyardan toplamda ikisini toplayınca da 382 milyara çıkmış vatandaşın borcu. Şimdi, biz diyoruz ki: Devlet... Neyle harcıyor vatandaş? Neyle destekliyor büyümeyi? Tüketerek. Peki, bunu nasıl ödeyecek?

Eğer yakında Türk usulü bir "mortgage" krizi çıkarsa bankalar çok büyük sıkıntıya düşer dedim. Ondan da kastettiğim şu: Konut kredileri patladığı zaman, konut sektörü patladığı zaman, bankaların elinde, şişirilmiş fiyatlarla ipotekten geri aldıkları konutlar kalacak. Farklı bir versiyon Türk usulü. Bunun önlemini almak lazım. "Olmaz, olmaz." demeyin. Vatandaşın ödeme gücü düştüğü zaman neyle ödeyecek bunları?

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Borç yiğidin kamçısıdır!

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Heveslenip alıyor. Veriyoruz kredi kartını, veriyoruz kredileri, alıyorlar.

Dolayısıyla, buradan size sesleniyorum. Bunların hepsi rakam olarak burada var, ama...

Bir şeyler daha hatırlatacağım. Sayın Bakan yok ama, BDDK Başkanı, SPK Başkanı burada.

Değerli arkadaşlar, Halk Bankasıyla ilgili olay patladığında, 17-25 Aralıkta, bir baktım, tekrar arşivlere girdim, SPK da, BDDK da uyarmış, zinhar, diyorlar ki: Efendim, bankacılık sektörüne zarar veriliyor, bu tip yayınların yapılması bankanın itibarını zedeliyor. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun "İtibarın Korunması" başlıklı 74'üncü maddesinde falan filan diye başlıyor ve diyor ki: "Aksi takdirde kanun ile verilen görev ve yetki çerçevesinde işlem yapılacağı hususunun hatırlatılmasında yarar görülmüştür." SPK da, BDDK da halka açık şirketler olduğu için böyle bir açıklama yapıyor. E, Komisyonda tartıştık, sayın bakanlar bana henüz cevap veremediler. Niye İş Bankasıyla ilgili böyle bir şey yapmıyorsunuz? Niye Bank Asyayla ilgili hâlen -daha önceki gün, bir önceki gün konuşuluyor da- "Devredeceğiz." diyorsunuz, halka açık şirket değil mi bunlar? İçindeki bir grubun varsa cezası, çeker.

OKTAY VURAL (İzmir) - Manipülasyon yapıyorlar, manipülasyon.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Veya İş Bankasıyla ilgili, CHP'yle hesabınız varsa onları söylersiniz ama çalışanların var, vatandaşların var, İş Bankası sittin senedir borsada işlem gören lokomotif hisselerden bir tanesi. Şimdi, CHP'yle hesabınız üzerinden İş Bankasının yıpranmasına niye müsaade ediyorsunuz? BDDK, SPK böyle bir şeyi niye yayınlamıyorsunuz? Halkbankla ilgili yayınlamıştınız. Yani adı Yiğit Bulut ya da Recep Tayyip Erdoğan olunca o kanun onlara işlemiyor mu ben merak ediyorum yani. Aha burada, arkadaşların basın açıklaması elimde, Aralıktaki o olaydan sonra yaptıkları basın açıklaması elimde duruyor, 25 Aralık günü uyarmış. Konuştuk, Komisyonda da konuştuk, bunları böyle yapma şansımız yok. E, arkasından, geçen sene aralık ayında, yine ocak ayında geldiğimizde, bütçeden sonra, bu yayınları suç olmaktan çıkaran, Bank Asyayla ilgili yapılan dedikoduları suç olmaktan çıkaran kanun teklifini, maddesini buraya getiren kimdi, korumak amacıyla? Yine Adalet ve Kalkınma Partisi.

Değerli arkadaşlar, gelin bunların böyle üstünü örtmeyelim, Sayıştayın denetimlerinden kaçmayalım. Hep birlikte yapısal önlemleri alacak bir şey yapalım. Buradaki kayıkçı kavgalarına lütfen bir son verin. Burada büyük sorumluluk iktidara düşer, bir daha söylüyorum. Edibali "Taç giyen baş akıllanır." diyor, daha alttan alır. Eğer derdimiz sorunları çözmekse hep birlikte gelin ister Plan ve Bütçe Komisyonunda yapalım isterseniz diyorum Anayasa Komisyonu gibi ekonomik ve sosyal önlemlerle ilgili ayrı bir komisyon kuralım, öncelikli olan ne varsa getirin, içeriğine itirazlarımızı söyleyelim ve hızlı bir şekilde Meclisten geçirelim. Aksi takdirde, bırakın 2023'ü, on beş sene, yirmi sene sonra bile...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ek süre verelim.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - ...bu açıkları eğer kapatamazsak maalesef bunları yapma şansımız olmayacak. Hep birlikte inşallah bunları başarırız diyorum. Eğer dinlemezseniz aynı sorunlar devam edecek, önümüzdeki bütçede yine konuşuyor olacağız diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sayın Başkanım, başlangıçtaki hoşgörünüzü bana da göstermenizi bekliyordum, yarım saat 28 Şubat yapıldı ama... Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Ne yapayım? Ne yapsaydım? Ne istediniz?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bir şey demedim, saygılar sunuyorum.