| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 29.02.2016 |
MHP GRUBU ADINA FAHRETTİN OĞUZ TOR (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve ekranı başında bizleri izleyen aziz milletimizi selam ve saygıyla selamlıyorum.
2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını yüce Mevla'dan niyaz ediyorum.
Her sabah "Allah'ım, inşallah şehit haberleriyle uyanmayız." niyazında bulunsak da maalesef elimizden bir şey gelmiyor. Bugün Sur'da yaklaşık üç aydır çatışmalar devam ediyor ve şehit vermeye devam ediyoruz. Bugün de iki şehidimizin olduğunu üzülerek öğrenmiş bulunmaktayım. Elimizden sadece onlara rahmet dilemekten başka bir şey gelmese de her zaman olduğu gibi onlara Allah'tan rahmet, yaralılara da başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesiyle ülkemizin en önemli kurumlarından olan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2016 tahminî bütçesi 38 milyon 389 bin 157 liradır. Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçesi ise -kısa kesiyorum- 370 milyar TL'dir.
Kıymetli milletvekilleri, merkezî yönetim bütçesi 570 milyar liradır. SGK'nın bütçesinin merkezî yönetim bütçesine olan oranı yüzde 65'tir. SGK'nın, nüfusumuzun yüzde 98'ini kapsadığı, hizmet götürdüğü, yaptığı görevler bir tarafa, bir yılda kullanacağı para büyüklüğüne baktığımızda büyük önemini kavramak mümkündür.
2015 Ekim ayı itibarıyla, sosyal güvenlik kapsamında aktif çalışan 20 milyon küsur, emekli çalışan 11 milyon küsur, bakmakla yükümlü bağımlı kişi sayısı ise 34 milyon küsurdur. Toplam 66 milyon 200 bin kişi sosyal güvenlik şemsiyesi altındadır. Bunlara gelir testi yaptıranları da ilave ettiğimizde bu sayı 76 milyonu geçmektedir. Ülkemizde yaklaşık 1 milyon 500 bin kişinin de sosyal güvenlik kapsamı dışında olduğunu belirtmek isterim.
Sosyal Güvenlik Kurumu, kanunla verilen bu görevleri yerine getirmek için, 2016 yılında, çoğu kendi kaynaklarından karşılanmak üzere yaklaşık 370 milyar harcama yapacaktır.
Bir önemli konu da Sosyal Güvenlik Kurumunun 2016 yılında toplam 11 milyar 309 milyon TL finans açığının hazine tarafından karşılanacak olmasıdır. Burada, SGK'nın finans açığı 11 milyar 309 milyon TL olarak verilmiş ise de bütçeden yapılan transferlerin 102 milyar 282 milyon olduğu göz önüne alınırsa SGK'nın gerçek açığının 11 milyar küsur değil, 102 milyar küsur olduğunu söylemek lazımdır. Tabii, ayrı bir tartışma konusudur, bunu geçiyorum.
Bir önemli konu da SGK'nın alacaklarıyla ilgilidir. Elimde en son rakamlar olmasa da söylenen, alacakların 60-70 milyar liraya ulaştığı -gecikme zammıyla beraber- şeklindedir. Geçmişte birçok defa başvurulan yapılandırmalar da alacakların tahsiline çare olmamıştır maalesef.
Hükûmet programında "Prim yapılandırmalarını ekonomik kriz ve doğal afet gibi istisnai hâller dışında uygulamayacağız." diye taahhüt edilmiştir. Bunu -uygulanacak mıdır uygulanmayacak mıdır- zamanla göreceğiz. Ancak, aşağıda da kısaca değineceğim üzere, SGK'da çalışan personelin maalesef şevki, heyecanı kalmamıştır, bunun birçok sebebi vardır. Sayın Bakanımız da burada, bunları özellikle burada arz etmek istiyorum. Şimdi, 1'inci sebebi: Bunca iş yüküne, işin güçlüğüne ve riskine rağmen kurum personeline herhangi bir ayrıcalığın tanınmamasıdır. 370 milyar liralık bütçeyi kullanan bir kurumun personelinin, büyük miktarlarda alacağı olan bir kurumun personelinin bunca iş yükü altında bir ayrıcalığı olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca, ayrımcılık, iş bilmeyen, ehil olmayan birçok kişinin farklı, haksız şekilde öne geçirilmesi, unvan verilmesi maalesef bu sonucu da doğurmuştur. Bunca alacağına rağmen yetişmiş personelin heyecanının kalmaması, başka kuruluşlara geçmek istemesi bu kurumun geleceği için son derece tehlikelidir diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıyla Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçesiyle ilgili söyleyeceklerimiz bunlardan ibaret değildir, bu konuya ayrıca daha sonra değineceğim. Bakanlık ve kurum bütçeleri üzerinde birkaç hususu dile getirmeden önce, burada AKP'li hatiplerin devamlı olarak dile getirdikleri bir husus hakkında görüşlerimi arz etmek istiyorum. Burada, AKP iktidarının icraatlarını eleştirdiğimizde AKP yetkilileri cevaplarını devamlı 1 Kasım seçim sonuçlarına dayandırmaktadırlar. Evet, AKP 1 Kasım 2015 tarihinde yüzde 49,5 oy almıştır ama unutulmaması lazımdır ki AKP 7 Haziran 2015 tarihinde de yüzde 40,9 oy almıştır; ikisi de millî iradedir, söz yok. Ancak, aradan geçen beş ay içinde AKP'nin ağırlaşan şartlara rağmen yüzde 8,6 oranında oyunu artırmasını normal bir durum olarak görmemek lazımdır. Böyle bir durum gelişmiş demokrasilerde, mesela Avrupa ülkelerinde olur mu? Nerede olur? Ancak Türkiye'de olur. Bu seçim sürecini birlikte yaşadık, yöresel seçimde yöresel seçilmiş kişilere Cumhurbaşkanlığı fonundan 5 bin, 7 bin lira tutarlı para göndermeleri, muhtarlar toplanarak, mahalleden, köyden az oy çıkması hâlinde yatırım yapılmayacağı tehditlerine kadar, "toplumsal yarar destekli proje" adı altında on binlerce kişi işe alınarak, bunların büyük çoğunluğunun da özellikle ilerlemiş yaştaki kadınlarımızın seçim meydanlarına sürüklendiğini, artan terör bahane edilerek kaos edebiyatının yapıldığını, ahlaksız transferlere şahit olduk. Daha birçok şey. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde 7 Haziran seçimlerine göre 1 Kasım seçimlerinde AKP'nin yüzde 8,6 oranındaki oy artışına şaşmıyorum, hatta azımsıyorum.
Bunları niçin söylüyorum? Kıymetli arkadaşlar, gerçek millî irade 7 Hazirandır. 1 Kasım sakatlanmış iradenin neticesidir. Bakınız, bu millet size bir fırsat daha vermiştir; bunun kıymetini bilin, gururlanmayın, böbürlenmeyin. Bu millet, Refah Partisini iktidar yaptı, Doğru Yol Partisini iktidar yaptı, Demokratik Sol Partiyi, Anavatan Partisini iktidar yaptı ama bugün yerlerinde yeller esmektedir. Sizin de yerinizde yeller esmeyeceğinin garantisi yoktur.
Özet olarak söylüyorum, 7 Haziranı aklınızdan çıkarmayın, dostane tavsiyemiz budur. Mütevazı olun, ne oldum demeyin ne olacağım deyin. Kimin ne olacağını ancak Allah bilir. Diktatör Kenan Evren'in bile düştüğü durumları asla unutmayın. Maç henüz bitmemiştir, gün gelir, Bursa'dan Orhanelili tecrübeli bir siyasetçimizin dediği gibi "Kış çetin geçer, dereler yatak değiştirir." Bu anekdotu asla unutmamanızı tavsiye ediyorum.
Kıymetli arkadaşlar, bakınız, ben geçmiş dönemde memurluk yaptım. Refahyol dönemini gördüm. Yaşanmış bir iki örneği, burada, AKP'li kıymetli arkadaşlara anlatmak istiyorum, unutacaklarını da zannetmiyorum. Şimdi, o dönemde -takunya demiyorum, habbabla diyorum, habbab derler yörede- memur arkadaş paçalarını sıvıyor, habbabları giymiş -takur tukur, takunya değil, niye ses çıkarsın- herkes görsün, vatandaş abdest almaya gidiyor. İktidar düştü, bu arkadaş başka bir şekilde unvan aldı.
Kıymetli arkadaşlar, mescitlerde sayımız yüzde 50 azaldı; bunu asla unutmayın. Yarın düştüğünüz durumu... Ama bugün hakla, adaletle işi ehline verirseniz yarın siz yine alnınızdan öpülürsünüz.
Başka bir örnek: Bağcıksız ayakkabılar modaydı Refah-Yol döneminde, abdest almaya, çıkarmaya giymeye kolaylık olsun diye. Peynir ekmek gibi satılıyor bağcıksız ayakkabılar. Kızılay'da bir mağaza sahibi bağcıksız ayakkabı sipariş ediyor. Hükûmet düşüyor, bağcıksız ayakkabılar mağaza sahibinin elinde kalıyor. Bu toplum maalesef bu hâle getirildi. Kusura bakmayın, durum budur. Bunu en iyi bilenler de mutlaka aramızda varlar, anlatmışlardır. Düşenin dostu olmuyor maalesef. Allah kimseyi doğruluktan, adaletten ayırmasın diyorum, itibarından da geri koymasın diyorum.
Değerli milletvekilleri, bir başka husus da şu: Buraya kıymetli hatipler geliyor sık sık: "Efendim, işte yol yaptık, hastane yaptık, okul yaptık, ambulans aldık." Tamam, görüyoruz. Her çıkan hemen hemen bunu söylüyor. Evet, yol yapılmıştır, okul yapılmıştır, hastane, postane, adliye yapılmıştır. Uzağa gitmeye gerek yok, şurada bir halkla ilişkiler binamız var. Bu bina da yapılmış, ruhsuz, hiçbir mimari özelliği olmayan, bana göre, hilkat garibesi halkla ilişkiler binası da yapılmıştır maalesef. İyi niyetle, doğrulukla, adam kayırmadan, hırsızlatmadan, hortumlatmadan taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun.
Arkadaşlar, rica ederim, bunlar gökten inen paralarla yapılmamıştır, kimsenin babasının parasıyla da yapılmamıştır. İşin devamlı harcama tarafını söylüyorsunuz, işin gelir tarafından asla bahsetmiyorsunuz.
Bakınız, AKP iktidarının 2002 yılından 2016 yılına kadar geçen süre içeresinde kullandığı bütçe rakamının -bunu net bilmiyorum ama- 2 trilyon TL'den fazla olduğu söyleniyor. Bu muazzam bir rakamdır. Ne yapacaktık? Yani bu paraları cebe mi atacaktık? Hiçbir şey yapmadan "7 dönüm bostan, yan gel yat oğlum Osman" mı diyecektik? Ben, bu tür söylemleri hakikaten çok tuhaf karşılıyorum.
Bakınız, "yaptık" dediğiniz yolla ilgili bir örnek: Ben, Kahramanmaraş milletvekiliyim, devamlı gidip geliyorum. Kayaş'tan Elmadağ'a kadar bakın, Kırıkkale'ye kadar bakın. Kaç yıl? On dört yıl geçti, o yoldan daha berbat bir yol var mı? Üstelik bu yol, eski Reisicumhurumuz Abdullah Gül'ün de gidip geldiği yol, memleketin yoludur. Şimdi, bu yol bile standart hâle getirilememiştir, getirilen yerler vardır, yapanın da eline sağlık diyorum.
Bakınız kıymetli arkadaşlar, bunu ben birçok kez söyledim, bu kürsüden de söyledim, gene söylüyorum: 1950 yılında Güney Kore'nin fert başına düşen millî geliri 100 dolardı, Japonya'nın 130 dolardı, Türkiye'nin 200 dolar civarındaydı. Bugün Güney Kore'nin satın alma paritesine göre fert başına düşen millî geliri 35.485 dolardır, Japonya'nın 46.793 dolardır. Geçen süre içerisinde Güney Kore fert başına düşen millî geliri 350 kat, Japonya 359 kat artırmıştır, Türkiye ise ancak 50 kat artırabilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Japonya'nın yüzölçümü Türkiye'nin hemen hemen yarısı kadardır. Kore'nin yüzölçümü Türkiye'nin altıda, yedide 1'idir. Her iki ülkenin nüfus, yüzölçümü, coğrafi şartları, iklim şartlarıyla ekonomik göstergelerini birlikte değerlendirdiğimizde başarıları karşısında tek kelimeyle şapka çıkarmak lazımdır. Japonya ve Güney Kore bu aşamaya kolay gelmemiştir. Bu başarının arkasında ideal vardır, çalışkanlık vardır, dürüstlük vardır; israf yoktur, tasarruf vardır. Bunca zenginliğe rağmen -açıkça söylüyorum- Japon Başbakanı makam aracını korunmak amacıyla kıtalar arası götürebilir mi? Elinizi vicdanınıza koyun, cevap verin, kıtalar arası. Şu fakir memlekete yazık. Bu başarının arkasında toplumsal yarar anlayışı vardır.
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Dünya lideri!
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) - Bu başarının arkasında "Her şey benim olsun gerisi tufan." anlayışı, şahsi çıkar anlayışı yoktur. Bu başarının arkasında işi ehline verme vardır, sorumluluk duygusu vardır, sular dört beş saat akmadığı için istifa eden belediye başkanı sorumluluğu vardır, kılavuz tel koptuğu için intihar eden mühendis sorumluluğu vardır, şeref vardır, haysiyet vardır, onur gibi yüce değerler vardır.
Kıymetli milletvekilleri, burada bir hususu daha açıklamak istiyorum -bildiğim bir husus, aramızda bunu bilenler de vardır- 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının ortaya çıkmasından önce, AKP'li çok kıymetli milletvekilleri bazı duyumlar üzerine bir bakana giderler "Oğlunun şaibeli eylemleri arşa çıkmıştır." diye açıkça beyan ederler makamında. Sayın Bakan -"sayın" da demiyorum- o bakan "Bir şey olmaz." demiştir, daha sonra 17-25 Aralık olaylarına karıştığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Kıymetli arkadaşlar, hırsıza arsıza Japonya'da, Kore'de sahip çıkma yoktur, başarının arkasındaki sebep budur. Sonuç olarak, AKP'nin iktidar olduğu 2002 yılına göre 2015-2016 yıllarında fert başına düşen millî geliri 15-20 bin dolara -35 bin, 45 bin dolar demiyorum- bunca imkâna rağmen çıkarmış olsaydı alnından öperdik. Ama çok partili siyasi hayata geçilen 1950 yılından günümüze kadar geçen süre içerisinde en uzun süreli tek parti iktidarı olduğu hâlde, maalesef millî gelir yerinde saymıştır. Bilerek yanlış sayı vermek ciddiyetsizliktir, kimseye de bir faydası yoktur. Şu anda, Türkiye'nin dolar bazında millî geliri 9 bin lira civarındadır.
Değerli milletvekilleri, az önce söylediğim gibi "Yol yaptık, hastane yaptık, postane yaptık, icra dairesi açılışı yaptık, adliye binası yaptık." söylemlerinin fazla bir kıymeti harbiyesi yoktur bence. Gelen her hükûmet bir şeyler yapmıştır. Atatürk Barajı'nı, Karakaya Barajı'nı, Keban Barajı'nı siz mi yaptınız? Ankara-İstanbul otoyolunu siz mi yaptınız? Afşin-Elbistan Termik santrallerini siz mi yaptınız? Hacettepe'yi, Ankara Üniversitesini, Gazi Üniversitesini -uzağa gitmiyorum, Ankara'dakileri sayıyorum- ODTÜ'yü siz mi kurdunuz? Saymıyorum diğerlerini. Bakınız, önce de söyledim şimdi de tekrar ediyorum, iyi niyetle, doğrulukla, adam kayırmadan, hırsızlatmadan, hortumlatmadan taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun. "Şunları yaptık, yaptık." derken yapamadıklarımızı, sattıklarımızı, bozduklarımızı da söyleyelim. Türk edebiyatına, Türk edebiyat tarihine kazandırdığımız atasözlerini de sayalım. Özelleştirmeden 100'e yakın tesis satıldı. Neredeyse sigorta şirketlerinden yerli ve millî şirket kalmadı. Bankaların birçoğu yabancıların eline geçti. Hukuka güven kalmadı. "Terörü hortlatmadık." diyebilir misiniz? Asker kışlasında, ileride sorumlu duruma düşmemek için, operasyon taleplerini ve operasyon taleplerinin valiliklerce reddedilmesini saklıyorlar, üst üste koyuyorlar, "kütük" adı verilen dosyalarda saklıyorlar kıymetli arkadaşlar. Bu noktaya geldik. Terörün bu noktaya gelmesinde, elinizi vicdanınıza koyun, sorumluluk AKP'nindir. Terör beslenmiştir maalesef, görmezden gelinmiştir. Ben söylemiyorum, iktidarın bakanları, Başbakan yardımcıları söylüyor.
Kıymetli arkadaşlar, "İşsizliği azalttık." diyemezsiniz, "Yolsuzluğu, hırsızlığı önledik." diyemezsiniz. Burada, Sayın Cumhurbaşkanının, dünün Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan 29'uncu Hükûmet Programı Türkiye Büyük Millet Meclisinde 18/03/2003 tarihinde bizzat kendisi tarafından okunmuş. Burada bir bölümünde diyor ki: "Ekonomik ve refahın nimetlerini adaletle dağıtan, yoksulluk ve yolsuzlukla en etkili şekilde mücadele edildiği ve tüm kamu adına görev yapanların yargılanabilmelerinin önündeki dokunulmazlık dâhil tüm engellerin kaldırıldığı, insanlarımızın barış ve refah içinde özgürce yaşadığı bir millet iradesi hayata geçirilecektir." Güzel bir söz. Ama, şimdi yoksulluk ve yolsuzlukla en etkili şekilde mücadele edilmiş midir, edilmemiş midir? Başka bir yerde "kanun önünde eşitlik"ten bahsediyor, yine başka bir yerde "AK PARTİ'nin Hükûmet etme mantığının da olmazsa olmazlarıdır." birtakım şeyleri sayıyor, "AK PARTİ kamu yönetiminde güvenin kalıcı olarak tesis edilmesinin yolunun bu değerlerden geçtiğine inanmaktadır." diyor. Yine başka bir yerde, "Bu konular etrafında ayrımcı politikalar peşinde koşanlar, karşılarında AK PARTİ Hükûmetini aşılmaz bir engel olarak bulacaklardır." diyor.
Kıymetli arkadaşlar, keşke bunları bir saatlik, iki saatlik sürelerimiz olsa da burada somut örneklerle tartışsak. "Bu konular etrafında ayrımcı politikalar peşinde koşanlar, karşılarında AK PARTİ Hükûmetini aşılmaz bir engel olarak bulacaklardır." diyorlar. Maalesef, maalesef, kamuda en büyük ayrımcılık AKP döneminde yapılmıştır. En büyük ayrımcılık; net, kimse "Bu yapılmamıştır." diyemez.
Şimdi, Allah için elinizi vicdanınıza koyun ve cevap verin; on dört yılın sonunda ekonomik refahın nimetleri adaletle mi dağıtılıyor? Yoksullukla, yolsuzlukla en etkin şekilde mücadele mi ediliyor? Tüm kamu adına görev yapanların yargılanabilmelerinin önündeki dokunulmazlıklar dâhil tüm engeller kaldırıldı mı; herkes kanun önünde eşit midir? Kamu yönetiminde güven kalmış mıdır? Yoksulluk ve suç işleme eğilimini engelleyici düzenlemeler yapılmış mıdır? Tabii ki yapılmamıştır.
Kıymetli arkadaşlar, söyleyeceğim diğer konuları Sayın Bakanımıza ayrıca arz etmek istiyorum ama hakikaten kurumun, Sosyal Güvenlik Kurumunun ayrı bir özelliği vardır, personelinde heves kalmamıştır. Bu hevesin yeniden tesis edilmesi gerektiğini söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN OĞUZ TOR (Devamla) - Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)