| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 4'üncü tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 01.03.2016 |
MHP GRUBU ADINA DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; merkezi yönetim bütçe kanunu tasarısı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli vekiller, aile toplumun en küçük yapı taşını oluşturduğu için ailedeki sıkıntılar topluma, toplumdaki sıkıntılar aileye yansır. Sağlıklı toplumu sağlıklı aileler oluşturur. Tarihimiz iyice incelenirse Türk ailesinin dirlik ve düzenlik içinde olduğu devrelerde devlet de dirlik ve düzenlik içindedir. Bu bakımdan, törelerimizde "aile", "ülke", "devlet" ve "millet" kavramları iç içe bir manzara gösterir. Aile demek, bir noktada, düzen demektir. Anayasa'nın 41'inci maddesinde ailenin korunmasıyla ilgili olarak gerekli tedbirleri almak üzere teşkilat kurmak devletin görevi olarak belirlenmiştir. 2011 yılında yayımlanan 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'yle ailenin bütünlüğünün korunması, aile yapısının ve değerlerinin korunması, aile yapısını ve değerlerini tehdit eden sorunların ve bu sorunlara yol açan faktörlerin tespit edilmesi, bu sorunlara karşı çözüm önerilerinin geliştirilmesi, aile içi şiddet ve istismar, töre cinayetleri, intihar ve benzeri sorunların önlenmesi gibi görevler Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına verilmiştir. Ancak, icraatlarına baktığımızda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına sadece yardım götüren bir bakanlık olarak bakılmakta, bu da Bakanlığın asıl görmesi gerektiği konuların önüne geçmektedir. Dolayısıyla, bu Bakanlığımıza sosyal bir fon gibi bakmak, Bakanlığı da sosyal bir fon gibi idare etmek geleceğimiz adına yapılan en büyük yanlışlardan biri olacaktır.
Bir sosyal sözleşme olarak bütçenin önemi kamu kaynaklarının nasıl toplandığı ve nereye harcandığıyla ilgilidir ancak aynı şekilde bunun kadar önemi olan konu bu bütçenin nereye, nasıl harcandığı, ne tür hizmetler verildiğiyle ilgilenmemiz gerektiğini de ortaya koymaktadır. Bu anlayış ve düşünceyle, ben, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ne harcadığından çok, harcadıklarıyla neler yapabildiğinin değerlendirilmesini yapacağım. Sonuçta, ayrılan bütçenin gerçekleştirilen icraatlarla hak edilmiş olup olmadığının değerlendirilmesini de, yüce Meclisimizin ve yüce Türk milletinin takdirine bırakacağım.
Bakanlığın strateji planında yer alan hedef ve göstergelerin "ölçülebilirlik" kriteri açısından yapılan değerlendirmesinde, birçok hedefin "ölçülebilirlik" kriterini sağlayamadığı görülmüştür. Ben bu hedefleri ele alarak hedeflerin gerçekleştirilmesinde ne derecede başarılı olunduğu ölçülmüş ve kamuoyuyla paylaşılmış verilerle değerlendirmek istiyorum.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının strateji planında aldığı hedeflerden biri, ailenin yapısını güçlendirmek. İntiharla ilgili çalışma planlanmış. Peki, bu çalışmaların sonucu ne var? Kriterler olarak hiçbir şey görünmüyor. Ben size bilgi vereyim: İntihar oranı 2001 yılında 2.584 iken 2014 yılında 3.065 olmuş; artmış. Uçucu ve uyuşturucu madde kullanım oranı 2008 yılında 19.627 iken 2014 yılında 45.913 olmuş; yüzde 233'ün üstünde 234'e varan bir artış gözlenmiş. Uyuşturucu ve uçucu madde kullanma yaşı 10 yaşa kadar düşmüş. Boşanma sayısı 2001 yılında 90.994 iken 2014 yılında 130.913 olmuş; boşanmalarla ilgili olarak söylenecek çok söz var.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sayın Sema Ramazanoğlu'na konuyla ilgili bir sözlü soru önergesi yönelttim. 14/12/2015 tarihinde Başkanlık makamına sunduğum önergeyi 15/12/2015 tarihinde gerçekleştirilen Genel Kurulda sözlü olarak cevapladığı ve yine 22/01/2016 tarihinde şahsıma da yazılı olarak ilettiği için kendisine teşekkür ediyorum. Ne yazık ki diğer bakanlarımıza aynı zamanda sunduğum soru önergeleriyle ilgili hiçbir gelişme yok.
Sayın Bakana, hızla artan boşanma davaları dikkate alındığında sorunun çözümüne yönelik bir çalışma yapılmış ise bu çalışmanın nerede, hangi bölgelerde, kimlerle, hangi tarihlerde yapıldığını sormuştum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından bana iletilen bilgiye göre 2009-2011 yılları arasında Aile Eğitim Programı hazırlanmış, bu programın nerelerde, kaç kişiye ulaştığının bilgisi yok. Evlilik öncesi eğitim programlarından bahsedilmiş, uygulama yerleri ve kaç kişiye verildiği net olarak belirtilmemiş. 2012 yılında Ankara, Burdur, İzmir, Kırıkkale, Karabük gibi iller pilot il seçilmiş, 450 çifte altı ila yirmi saat danışmanlık hizmeti verilmiş. Ne kadar yetersiz bir çalışma olduğu sayısal verisinden belli. Zamanında işin başına o işin ehli olan kişiyi atayamayan Hükûmetin göreve getirdiği Aile Bakanı hızla artan boşanma sebeplerini kadınların börek yapamamasına bağlıyorsa ortaya çıkan sonuçlara da şaşırmamak lazım.
Terk ve buluntu çocuklarla ilgili de çalışma hedeflemişsiniz. Bunlar gerçekten çok önemli, bizim, devlet olarak bakmakla yükümlü olduğumuz çocuklar ama bir de kayıp çocuklarımız var, bunların aileleri de mağdur. Bu aileler de çalışma kapsamına girmek zorunda, bu konuyla ilgili bir çalışma hiç hedeflenmemiş. Biz bu konuyla ilgili araştırma önergesi sunduk ama maalesef AKP sıralarındaki vekil arkadaşlarımız bunu gerekli bulup onaylamadılar. Ben bu verileri sizlerle tekrar paylaşıyor ve takdirinize sunuyorum, lütfen bir kez daha düşünün ve kayıp çocuklarımızla ilgili çalışma yapma konusunda önergelerimize destek verin.
Türkiye İstatistik Kurumunun 2008-2011 verilerine göre kayıp çocuk sayısı 27 binden fazla. 2008-2012 yılları arasında toplam 40.220 kişi kayıp çocuk ilanı vermiş. 2008-2011 yılları arasında toplamda 5.724 çocuk bulunabilmiş. İçişleri Bakanlığının verilerine göre 15.900 çocuk kayıp, Yakınlarını Kaybetmiş Aileler Derneğinin verilerine göre 30 bin. Türkiye İstatistik Kurumunun verdiği bilgiye göre 2012 yılı, 12.474'le en fazla çocuk kayıp ilanı verilmiş yıl gözüküyor, bulunan çocuk sayısı ise verilen rakamın çok daha altında. Emniyet Müdürlüğüne kayıp olarak kayıp başvurusu yapılan çocuk sayısı artışta. 2008'de yapılan kayıp başvurusu sayısı 4.517 iken 2012'de bu sayı 12.474; bu, 2008'den 2011'e yüzde 123 artış göstermiş, bununla da kalmıyor, devam ediyor.
Ayrıca, doğu illerimizde bir buçuk yılda 10 ilden 48'i kız 181 çocuğun kayıp olduğu bilgisi veriliyor.
Yine, Suriyeli mülteci ailelerden 100 çocuk kayıp bildirisi var. Bunlar çok önemli veriler.
Başka bir hedefinizi ele alacağım, kadına yönelik şiddet oranı. Bunu çok konuştuk, yüzde 1.400 arttı.
Çocuğa yönelik şiddet oranı, 2010 yılında 76.428, 2014 yılında 131.172, yüzde 171'in üzerinde artmış.
Çalışan çocuk oranı, 1999'da 6.099, 2012'de 8.397, yüzde 137'nin üstünde bir artış var.
"Çocuk evlilik oranı" diye belirtmişsiniz, ben bunları "çocuk, evlilik" onları bile bağdaştırmakta, artık sözel ifade etmekte sakınca görüyorum. 2002 yılında 37.263, 2012'de 40.428 görünüyor. Arkadaşlar, bu sayı 16 yaş üstünde resmî nikâhla yapılmış evliliklerin bildirisidir. Bu ülkede, ülkemizde 180 bine yaklaşan daha küçük yaşta imam nikâhıyla evlendirilmiş genç kızlarımızın, küçük kızlarımızın olduğunu bildirmek istiyorum.
Çocuk hükümlü oranı, 2004 yılında 1.319, 2013 yılında 6.132, yüzde 464'ten fazla bir artış var.
Kanunla ihtilafa düşen çocuk oranı, 2010 yılında 83.393, 2014 yılında 117.486, yüzde 140 oranında artmış.
Kadına yönelik istismar, 2010'da 304, 2014'te 5.118, yüzde 1.683 oranında artmış.
Yaşlıya yönelik istismar, 2010 yılında 12 bildirim var, 2014'te 720. Küçümsemeyin, yaşlılara saygımızın büyük olduğu bir töreye sahibiz, bu artıyorsa dikkate alınması gerekiyor demektir.
Engellilere yönelik istismar oranı, 2010 yılında 42 iken 2014'te 1.028'e yükselmiş.
Yine, yaşlılarda yaşam memnuniyeti hedef alınmış, sonuca bakıyoruz: 2003 yılında yaşlıların yüzde 6,56'sı mutsuz iken 2014 yılında oran yüzde 13,27'ye yükselmiş.
Toplumda sosyal ve ekonomik eşitsizliği gidermek gibi bir hedefiniz var. Bugün, Türkiye'deki servetin yüzde 50'sinin yine nüfusun yüzde 1'ine ait olduğunu düşünürsek bunu nasıl başaracaksınız, ben bunu öğrenmek istiyorum.
TÜİK verilerine göre kadınlarda, erkeklerde, yaşlılarda mutsuzluk ve umutsuzluk duyguları giderek daha da artıyor.
Şehit yakınları ve gazilerin haklarının korunmasına, fırsat ve imkânlardan eşit şekilde yararlanmasına ilişkin toplumsal bilinci yükseltmek hedefi koymuşsunuz. İyi yapmışsınız da, dikkatinizden kaçan önemli bir husus var. Milletimizin, toplumun şehit ve gazileriyle ilgili bilinçaltısı zaten çok yüksek. Bilinç yükseltme konusunda sizin kendi içinizde yapmanız gereken çalışmalar var. (MHP sıralarından alkışlar) Anayasa'nın "Sosyal Güvenlik Bakımından Özel Olarak Korunması Gerekenler" başlığı altındaki 61'inci maddesinde: "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlar." hükmü bulunmaktadır. Askerlerimiz yan gelip yatarken değil, vatanın bölünmezliği, devlet ve millet için canını ortaya koyarken yaralanıyor ya da şehit düşüyor. Şehitlerimizin aileleri bize onlardan kalmış emanettir, anne ve baba maaşlarının asgari ücret seviyesine çıkartılması gerekmektedir. Anayasal sorumluluk olan askerlik hizmetini yaparken malul olan, harp ve vazife malullerinin tamamının ortez ve protezlerinin katkı katılım payı ve fark alınmaksızın karşılanması anayasal zorunluluğun yanında vicdani bir görevdir.
Özürlü araç kullanımında, sağ ayağından özürlü malul gazilerimizle engel oranı yüzde 90 ve üzeri olan gazilerimiz istifade etmekte olup, bu durum gazilerimiz arasında eşitsizliğe sebep olmaktadır. Yapılacak düzenlemeyle malul gazilerimize ve şehit ailelerine pozitif ayrımcılık yapılarak vergi avantajı sağlanmalı, ayrım yapılmadan tüm harp ve vazife malulleriyle şehit ailelerine araç alımında ÖTV muafiyeti uygulanmalıdır. Maliyetlerinden dolayı çalışma ortamında sıkıntı çeken gazilerimiz yaşlılık aylığı almak için zor şartlarda çalışmaktadır. Bir kısım gazimiz, engellilere sağlanan haklardan istifade edenler, 3.600 prim sayısıyla yaşlılık aylığı almaktayken, diğer gazilerimiz bundan yararlanamamakta, mağdurdurlar. Muharip gazilere şeref aylığı bağlanıyor ama sosyal güvencesi olana 617.064 lira, sosyal güvencesi olmayana da 1.224 lira ödeniyor.
Sayın vekiller, verilen şeref aylığıdır, sosyal güvenceye ait bir maaş olmayıp, savaş meydanlarında bu ülkeye hizmet için canını ortaya koyan vatan evlatlarının gazilik ödülüdür. Ayrıca, Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekatı'na katılan muharip gaziler onca yıl geçmesine rağmen madalya sahibi bile olamamışlardır.
Yine, askerlik görevini yaparken, teröristlerle mücadele görevinde canını ortaya koyarken veya asker arkadaşlarını korumak için nöbet tutarken kalp krizi geçirerek, kaza geçirerek ya da yaşam şartları sebebiyle ağır hastalık geçirerek hayatını kaybeden asker ve polislerimiz var. Uludere'de ölenleri şehit kabul ediyorsunuz, bu askerlerimizi, gazilerimizi şehit saymıyorsunuz.
Milletimiz hiçbir zaman şehitlerini kelle olarak görmemiş, nitelendirmemiştir. Düzeltilmesi gereken toplum bilinci değil, sizin hatalı ve adil olmayan uygulamalarınızdır. Teröristlerle masaya oturmaktan, "çözüm süreci" diye adlandırdığınız ihanet ve çözülme sürecinden tamamen vazgeçerek, gazi ve şehitlerimizin uğruna kendini feda ettiği vatanımızın, milletimizin bölünmezliğine ve millî değerlerimize sahip çıkmanız gerekmektedir.
Yine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bir projesine daha değinmek istiyorum: Aile Sosyal Destek Programı. Bu program, 61'inci Hükûmet Programı'nda yer aldığı şekliyle, sosyal destek sisteminde önemli değişikliklere ve yeniliklere gidilerek sosyal destek uygulamalarının bireysel ihtiyaçlara aile içerisinde karşılık verme anlayışı içinde daha adil bir yapı oluşturulmasını hedeflemiş ve Hükûmet programınızda ayrıntılı bir hedef listesi yazmışsınız. 62'nci Hükûmet Programı'nıza bakıyoruz, sosyal destek ve hizmet alanında Aile ve Sosyal Destek Programı yine var ama tanımı biraz değişmiş. 64'üncü Hükûmet Programı'nıza bakıyoruz, Aile ve Sosyal Destek Programı yine değişen bir tanımla tekrar edilmiş, yine var. Görüldüğü üzere, Aile Sosyal Destek Programı her hükûmet programında farklı şekillerde ele alınmış. AKP hükûmetlerinin bu konuda kafasının karışık olduğunu düşünmekteyim. Bu çerçevede, yıl 2016, hâlen Bakanlık Aile Sosyal Destek Programı modelini hazırlayıcı, uygulayıcı bir rol üstlenmiş ancak şu ana kadar gerçekçi politikalar üretilememiş olması nedeniyle bu hususta ciddi bir yol da alınamamış. Yani, Aile Sosyal Destek Programı adına ortaya konmuş küçük bir pilot uygulama dışında hiçbir şey yok.
Bu bağlamda, söz konusu programı yaygınlaştırarak sürdürülebilmesi için sosyal hizmet, psikoloji, sosyoloji, psikolojik danışmanlık, rehberlik ile aile ve tüketici bilimleri bölümlerinden lisans düzeyinde mezun olması şartıyla mesleğe alınan elemanların personel hizmet alımı yöntemiyle istihdamı için Maliye Bakanlığınca vize işlemi tamamlanmış olup, bütçe ve ihaleye ilişkin çalışmaların da hâlen devam ettiği anlaşılmaktadır. Ancak, Aile Sosyal Destek Programı modeli çerçevesinde görev alacak görevliler için ihale yoluyla hizmet alımı yapılması öncelikle Anayasa ve yasalarımıza aykırıdır ki önceki Hükûmetiniz de aynı şeyi yapmış, Bakanlığa bu yolla görevli almıştır.
Şöyle ki: Anayasamızın 128'inci maddesinde "Devletin yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür." şeklindedir. Kaldı ki Hükûmet bir yandan kamuda istihdam edilen ve işçi olarak çalışan, taşeron işçi olarak çalışanları kadroya alacağına dair söz veriyor, bir yandan da yeni ihaleler açıyor; bu, bir tezatlıktır, bunun dikkate alınmasını takdirinize sunuyorum. Mevcut Anayasa ve kanunlar çerçevesinde bu proje kapsamında alınacak mezunların kadrolu olarak işe alınması gerekmektedir. Madem taşeronluğa karşısınız, madem bunu seçim sırasında, yapacağınıza dair milletimize söz verdiniz, o zaman bu sözünüzün arkasında durun, yeni taşeron sistemler geliştirmeyin, işçi ve memurları kadrolu olarak bakanlıklara veya gerekli kurumlara alın ki biz de, milletimiz de sözünüze güvenebilsin.
Bütün bu değerlendirmelerimi takdirinize sunuyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)