GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:50
Tarih:02.03.2016

CHP GRUBU ADINA AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 2016 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Vatandaşın alın terinden alınan her kuruşun hesabını veren, o paraları çalmayan, milletin parasına göz dikmeyen, göz dikenleri de görmezden gelmeyen herkesi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığı, varoluş gerekçesi gereği bütün vatandaşlarımızın bedenen, zihnen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hâli içinde hayatını sürdürmesini sağlamak görevini yerine getirmek için kendisine ayrılan bütçeyi yönetir ancak maalesef, Sağlık Bakanlığının bu temel görevini başkalarına devrettiğini görüyoruz. Nasıl mı? Bakın, çok basit: Sağlık Bakanlığının 2016 bütçesi 25,5 milyar -eğer yanlışsam Sayın Bakan düzeltsin- ancak Maliye Bakanı bütçe sunumunda diyor ki: "Sağlığa ayrılan pay 95 milyar Türk lirası." Yani, Sağlık Bakanı bunun 25 milyarını harcıyor, toplamı ise 95 milyar yani 75 milyarını Sağlık Bakanından başkaları sağlık için kullanıyor. Peki, kim bu? Sağlık primlerini toplayan ve âdeta patron hâline getirilen -Sayın Bakanın da seyirci kaldığı- SGK, Sosyal Güvenlik Kurumu. Evet, parayı toplayan o, vatandaşın cebine elini atan o ancak vatandaş hastalandığı zaman, örneğin hepatit C olduğu zaman onu tedavi etmeyen, ilacını almayan o. Seyirci kalan kim? Seyirci kalan Sayın Sağlık Bakanı. Eğer vatandaşın parası varsa bu ilacı alıyor, yoksa bu ilacı almıyor.

Hani buraya, kürsüye çıkıp da AKP adına konuşan milletvekilleri diyor ya: Teyzem para ödemediği için AKP'ye oy verecekmiş. Doğru söylüyor, o anda "Oy vereceğim." diyor ama daha sonra bu paralar maaşından kesildiği zaman AKP'ye beddua ediyor. Hele hele eğer imzaladığı senet neticesinde -hani rehin kalmıyordu ya, senet imzalıyordu ya- evine haciz geldiği zaman da o zaman AKP'ye bin beddua ediyor. İşte SGK'nın topladığı sağlık primleri maalesef halka geri dönmüyor.

Peki, teknik inceleme yaptığınızda ne görüyorsunuz? SGK, Sağlık Bakanlığı ya da AKP Hükûmeti, her ne derseniz deyin birbirinden farkı yok, diyor ki: "Ben 2005 yılında sağlık giderlerinin yüzde 92'sini yani neredeyse tamamını vatandaşın ödediği primlerden elde ediyorum yani gayet rahatım yerinde, 2016 yılında ise hedefim yüzde 106 yani kâr edeceğim ben sağlıktan." Ya, arkadaşlar, Allah aşkına, kârı bir kenara bırakın, sağlıktan kâr etmeyin. Eğer kâr ediyorsanız Sayın Bakan, kaldırın katkı paylarını, katılım paylarını, vatandaş rahat bir nefes alsın.

Bakın, sudan, ekmekten, sütten vergi ödeyen vatandaş, sağlık hizmetini alırken bir de cebinden para ödüyor. Sağlık Bakanlığı bunların hiçbiriyle doymuyor; sağlık primi kesiliyor, çocuk, genç, yaşlı, hiç fark etmez. Hani diyorsunuz ya "Kuyruk beklemiyoruz.", evde kuyruk bekletiyorsunuz, telefonla randevu aldırmaya çalışıyorsunuz; üç ay sonrasına randevu veriyorlar. Bir de üstüne üstlük telefon parası alıyorsunuz, ayrı bir -bütçeden- telefon parası ödetiyorsunuz. Bu şekilde, tam 11 yerde katkı ve katılım payı alıyorsunuz. Deli Dumrul misali, gelenden para kes, gidenden para kes. (CHP sıralarından alkışlar) Ondan sonra da diyorsunuz ki: "Ben bıçak parasını kaldırdım." E, vallahi de kaldırmadın, billahi de kaldırmadın. Boşuna vatandaşı kandırmaya gerek yok. Sadece, bıçak parasının ismi gitti, yerine geldi sağlık parası ya da adına her ne dersen de.

Bakın, bunu ben söylemiyorum, Sayın Bakanın kendisi söylüyor. Kendi kitapçığında diyor ki: "Benim vatandaşım 2001 yılında sağlık için kişi başına 35 dolar para ödüyordu, şimdi, 2013 yılında 98 dolar ödüyor." Yani 3 katı. Bunu ben söylemiyorum -hadi muhalefet söylese neyse- direkt, Bakanın kendisi söylüyor. E, aldım hesap makinesini -mademki her vatandaş cebinden 98 dolar harcıyor- çarpıverdim yaklaşık 75 milyon insanla, 7,5 milyar dolar çıktı Sayın Bakan. Yani, vatandaş, cebinden sağlığa ödediği parayla Sağlık Bakanlığı bütçesi kadar bir para ödemiş. E, bu, Allah'tan reva mı? Bu katılım paylarını, katkı paylarını derhâl kaldırmanız lazım. Vatandaş bunu ödeyemediği için ne yapıyor biliyor musunuz? Doktora gitmeden gidip reçetesini, ilacını alıyor, doktora gitmeden. Nereden mi biliyorum? Yine sizin rakamlarınızdan. Siz diyorsunuz ki: "Hastanelere müracaat sayısı 666 milyon, yazılan reçete sayısı 336 milyon." Yani yarı yarıya, yani vatandaşlar gidip kendi ceplerinden ilaçlarını alıyorlar.

Peki, bu kadar para yetiyor mu size? Yetmiyor. Allah bunların gözünü doyursun. Bu yetmediği gibi, kalkıyorlar, vatandaşın güvenerek doktoruna anlattığı, ruh sağlığından cinsel sağlığına kadar verdiği her türlü bütün mahrem verileri satıyorlar. Efendim, "Satar mıymış?" Satarmış tabii ki. Geçen sene Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı "Bunu 72 milyona sattım. Tüh Allah kahretsin, ucuza satmışım! Bir dahaki sefere daha pahalıya satacağım." dedi. E, peki yani kandırılmaya müsait olan bu Hükûmet, yarın bu verileri birilerine sattığı zaman "Tüh, Allah kahretsin, gene kandırıldım!" mı diyecek? Bu da kötü bir durum gerçekten.

Bakın arkadaşlar, Sağlık Bakanlığı bizim sağlığımızı korumak için yatırım yapmayı bir kenara bıraktı. Ve Maliye Bakanı diyor ki: "Efendim, Sağlık Bakanı 34 tane şehir hastanesi yapacak." Güzel yapsın, biz yapmasın demiyoruz. Ama, kamu-özel iş birliğiyle yapacakmış. Peki, buyursun yapsın. Tutarı? 27 milyar lira. Sağlık Bakanlığının kendi verileri diyor ki: "Biz bir hastaneyi dört yılda bitirebiliyoruz." Hemen böldüm yani 100 milyar lira bütçesi var ya, yılda 6,5 milyarını ayırdığı zaman bütün hastaneler dört yılda bitiyor. Peki, ne yapıyor bu Sayın Bakan? Yandaş inşaatçıya bedava arsa veriyor; yetmiyor, bütün KDV'lerden muaf tutuyor; yetmiyor, aldığı borca Hazine garantisi veriyor; yetmiyor, Kamu İhale Kanunu'ndan muaf tutuyor; yetmiyor, yüzde 70 doluluk oranı veriyor. Bakın, garanti ediyor, diyor ki: "Ben senin hastaneni yüzde 70 dolduracağım, dolduramazsam üste kalanın parasını ben ödeyeceğim." Bir de üzerine yirmi beş yıl kira ödüyor, ondan sonra da al başına belayı. Peki, gizemli taraflar var mı? Elbette var. İstanbul İkitelli Hastanesi, Sayın Bakan, bir dakikada gizlice el değiştirdi. Kime verildi? Sarayın müteahhitlerine verildi. Kimler verdi? Sarayın danışman odalarında birileri tarafından peşkeş çekildi.

Peki, bütün bunlara rağmen sağlığımızı koruyabildiniz mi? Hayır. Kızamık vakası sayısı, bakın, 7 vakadan sizin döneminizde 7.405 vakaya çıktı; Sayın Bakan bunları seyretti. Veremli hasta sayısı hâlâ ülkemizde 13-14 binlerde. Yahu, çıkıp buraya "Kanser sayısı azaldı." diyen AKP Hatibi, Allah aşkına yalan söylemeyin, kanser tam 2 kat arttı.

Sayın Bakan, bu iş sizinle olmuyor. Bu zihniyetin değişmesi lazım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)