GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 6'ncı tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:51
Tarih:03.03.2016

MHP GRUBU ADINA MEVLÜT KARAKAYA (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, dün Mardin Dargeçit'te operasyonlar sırasında çıkan bir çatışmada birisi üsteğmen olmak üzere 3 askerimiz şehit oldu. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının 2016 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını öncelikle diliyorum. Gümrük Bakanımız burada mı bilmiyorum, başta kendisine bir teşekkürle başlamak istiyorum. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı... Aslında ikisini bir arada söylemek biraz uygun görünüyor olsa da Bakanlığın işlev ve görevlerine baktığınızda aslında pek bir uyumun olmadığını görüyoruz. "Gümrük" dediğimizde sanki dış ticaret de içinde var gibi ama sadece iç ticaret var, dış ticaret başka bakanlığa bağlı. Bunlar komisyonlarda da dile getirilmiş, ben üzerinde çok fazla durmayacağım ama teşekkürüm şu. Bir açıklaması var, diyor ki: "İş âleminde müthiş sıkıntı var, çekleri ve senetleri kimse ödemiyor. Aslında çekin senedin bugünlerde yüzüne bakan da yok, nakit para da kimsede yok." Onun için, en azından bu gerçekleri ifade ettiğinden dolayı teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz ticari konular, günlük yaşamla ilgili yaşanan sıkıntılar üzerinde değerlendirmeler yapmak istiyorum. Tabii, ticarette kâr önemli ama kâr etmek kadar önemli olan bir başka şey de nakit akışlarıdır. Bir işletme, bir firma, bir esnaf kâr etse de eğer nakit akışlarında bir sorun varsa, alacağını tahsil edemiyor, borcunu ödeyemiyorsa iflasa kadar giden kötü sonuçlara ulaşabilir ya da kötü sonuçlarla karşılaşabilir.

Ülkemizde ticaretin finansmanı, ağırlıklı olarak firmaların birbirine, yine firmaların müşterilere açmış oldukları kredilerle, borçlarla yapılmaktadır. Son günlerde, dikkat ederseniz, tüm güven endekslerinin, ticarete, ekonomiye güven endekslerinin düştüğünü görüyoruz. En son, Şubat Ayı Ekonomik Güven Endeksi'nde yüzde 15 civarında bir düşüş oldu; ki bu, son dört yıl içerisindeki en kötü durumu gösteriyor. Bu güven endeksindeki düşüş, piyasalara, ticarete olan, pazara olan güvensizliği gösteriyor ve insanlar burada ticareti yavaşlatıyorlar. Bugünlerde yaşadığımız durum bunun aynısı.

Değerli milletvekilleri, gerçekten bir yangın var. Bunların farkına varmalıyız, gerekli tedbirleri bir an önce almalıyız.

Bakın, icra iflas dosyalarına baktığımızda, hani buraya çıkan tüm iktidar mensupları, hep bir takıntıyla, 2002 takıntısıyla başlıyorlar, her şeyi 2002'ye göre ölçüyorlar, Gümrük Bakanımız da bir konuşmasında gümrüklerdeki denetimde kullanılan teknolojiyi bundan on altı, on yedi yıl öncesi teknolojiyle karşılaştırarak başarıyı ortaya koymaya çalışıyor ama birçok konuda da 2002'ye, 2003'e göre kötü duruma gidişi kimse söylemiyor. Elbette bir bardağın dolu tarafı da vardır, boş tarafı da vardır. Dolu tarafının söylenmesine kimsenin itirazı yok ama dolu tarafını söylerken boş tarafını yok göstermek de hakkaniyetli bir durum değil.

Değerli milletvekilleri, bakın, icra iflas dosyalarına baktığımızda, 2003 yılında 9 milyon civarında olan dosyanın 2015 yılında 24 milyona çıktığını görüyoruz. Mahkemelerde ciddi bir yük oluşturmaya başladı. Yine, senetlerin protesto sayısına baktığımızda, 2003 yılında 816 bin senet protesto edilirken, ki o zamanki gayrisafi yurt içi hasılanın binde 1,7'sine, yani 2'sinden daha az bir seviyeye denk gelirken, bu dönemde, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar olduğu dönemde bu oranlar binde 7'lere kadar çıkmış, en son 2015 yılında da binde 5,1 civarındadır.

Çekler önemli bir sorun yaratmaya başladı. Biliyorsunuz, 2009 yılı Aralık ayında çıkarılan bir yasayla çeklerdeki hapis cezaları kaldırıldı ve bu hapis cezaları kaldırıldıktan sonra ticarette çeklere olan güven azaldı ve bununla birlikte çekler üzerinden yapılan hata -"hata" demeyeyim- hile ve dolandırıcılık gibi konuların da arttığı yine ticaret erbapları tarafından, esnaf tarafından ifade edilen önemli sorunlardan bir tanesi ve bu konuyla ilgili bir tedbirin alınması gerektiğini ifade ediyorlar. Çeke, senede güvenen yok. Bu, ekonominin zor olduğu, zora girdiği dönemlerin bariz bir çıktısı, görüntüsüdür.

Değerli milletvekilleri, iflasın ertelenmesi, yine ticari yaşamamızda önemli bir sorun olarak, şikâyet olarak bizlere iletiliyor. Biliyorsunuz, borca batık olma durumunda firmalar asliye hukuk mahkemesine müracaat ederek, asliye ticaret mahkemesine müracaat ederek ve geleceğe yönelik bir proje sunarak iflasın ertelenmesini isterler. Bu konuyla ilgili de ciddi şikâyetler var. Hatta bunların anahtar teslimi yapıldığı konusunda önemli şikâyet ve sızlanmalar var. 2009 yılında 5.500 olan iflasın ertelenmesi talebi, 2014 yılı rakamlarına göre 12.339 civarında ve bunun da sürekli arttığı söyleniyor.

Yine, Türk Ticaret Kanunu'nda tek ortaklı anonim şirketler getirildi. Bu tek ortaklı anonim şirketler de aslında sermayenin parçalanmasına neden olacağı yönünde önemli şikâyetlere tabi tutuluyor.

Biliyorsunuz, biz, tarımda topraklar parçalanmasın diye uğraşıyoruz, ölçek ekonomisinden istifade edemediğimizi her fırsatta söylüyoruz ama tek ortaklı anonim şirket uygulamasını -belki dünyada bazı ülkelerde var ama- bunları getirmeye çalışıyoruz, gerekçe olarak da aile şirketlerini gösteriyoruz, ama 2'nci, 3'üncü nesilden sonra bu, ortaklık kültürünün gelişmesinde önemli bir husus olacaktı.

Yine, şu anda, bu şirketlerin denetimi, maalesef, yapılamamakta, bunların farklı amaçlarla kullanılabileceği konusu riskli bir durum olarak ortada durmakta.

Değerli milletvekilleri, bugün 110 bin civarında anonim şirket var; bunun ancak 5 bini denetlenebiliyor, geri kalan kısmının bağımsız denetimle denetleneceği ifade edildi. O 5 bin de Kamu Gözetimi Kurumu kapsamında denetleniyor ve bunun da önemli bir kısmı zaten kamu yararına çalışan vakıflar veya benzeri birtakım işletmeler. Bu anlamda ciddi bir denetim boşluğunun olduğunu da ifade etmek istiyorum.

Vergi mevzuatımıza ilişkin bazı sorunlar, yine ticaret yaşamında önemli bir sorun olmaya başladı. Kazanılmayan kazançlar üzerinden vergi alınmasına devam ediliyor. Bugün vadeli satışlara baktığımızda, vadeli satışlarda işletmeler, esnaf alacağını tahsil etmeden bunlara ilişkin vergilerini ödemekte. Katma değer vergisini hemen ertesi ay, yine geçici vergi uygulamasıyla üçer aylık dönemlerde, realize olmayan, gerçekleşmeyen gelirlerin, kazançların vergilerini daha alacağı tahsil edilmeden ödemek durumunda kalıyorlar. Dolayısıyla, bu konularda da bir düzenlemenin yapılması gerekiyor. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak vadeli satışlardaki katma değer vergisi... Yine, vadeli satışlardaki gelirler gerçek anlamda gerçekleşmeden, kazanılmadan, realize olmadan vergilendirilmeyeceğini seçim beyannamemizde ifade etmiştik.

Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin, AKP'nin bir klasiği şudur: Bu kısa dönem içerisinde de bunu bu Meclis çatısı içerisinde daha yakından tespit imkânı bulabildim. O da bir şeyi bir taraftan verirken aslında öbür taraftan aldığıdır. Daha bu ilk yıllarda, örneğin 2003 yılında bir enflasyon muhasebesi uygulaması getirildi. O dönemin Maliye Bakanı, Allah selamet versin, Sayın Unakıtan çıktı, bunları televizyonlarda sürekli anlattı, gazetelerde boy boy resim vererek bu enflasyon muhasebesi uygulamasının ticari hayata ne kadar faydalı olacağını anlattı. Evet, öyle de olacaktı ama bu uygulama ancak iki yıl uygulanabildi. Bu uygulamayı getirirken, enflasyon muhasebesini getirirken ticari hayattaki firmalarımızın, işletmelerimizin ellerindeki yeniden değerleme, maliyet endekslemesi ve benzeri lehlerine olan birtakım uygulamaları da maalesef aldılar, stok değerleme yöntemlerindeki LIFO yöntemini aldılar. Dolayısıyla, iki yıl sonra işletmeler enflasyon muhasebesi uygulayamadıkları gibi, yirmi yıl ve daha uzun süre ellerinde lehlerine olan enflasyonun kârlar üzerindeki etkisini düzeltmeye yarayan birtakım uygulamaları da kaybetmiş oldular.

Bakın, on bir yıl içerisinde yayımlanan yeniden değerleme oranlarının bileşik oranına baktığınızda yüzde 125'lik bir artış olduğunu, düzeltme katsayısı olarak ifade edecek olursak 2,15'lik bir düzeltme katsayısına denk geldiğini ve bu uygulamayla birlikte vergi yüklerinin arttığını ifade etmek istiyorum. Bu konuda da çok ciddi şikâyetler var. Yani, bir taraftan veriyor gibi görünürken diğer taraftan da ellerinden geri alıyoruz.

Aynı şeyi geçen gün burada asgari ücretin artışında yaşamadık mı? Bir tarafta asgari ücreti artırdık. Asgari kelimesinin anlamı nedir? En az demektir, değil mi; bir limit, sınırdır aşağı taraftan. Peki, 1.300 lira yaptık, çok güzel. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu 1.400 olarak seçim beyannamemizde ifade etmiştik ama bu uygulama da hadi 1.300 olsun dedik. Ne oldu? Arkasından, gelir vergisi tarifesinde yapılmayan gerekli artıştan dolayı yani vergi marifetiyle, eskilerin dediği müteharrik vergileme sistemiyle, tarifeleriyle bir taraftan geri almaya başladık. Yılın son üç ayına baktığımızda, asgari diye bir şey kalmıyor. Şimdi size 2016 yılı asgari ücreti nedir desek "1.300" diyeceksiniz ama böyle bir şey söz konusu değil.

Yine, memura, emekliye verdiğiniz ücretlere, yaptığınız zamlara bakın Allah aşkına. İşte, bu ay çıktıktan sonra, mart ayından sonra bunlar da tekrar geriye düşmeye başlıyor. Yani, bir taraftan veriyor gibi görünürken diğer taraftan maalesef alıyorsunuz.

Ticaret Bakanlığı lisanslı depoculuktan bahsediyor. Aslında şunu ifade edeyim: Aynı 2023 hedeflerinde olduğu gibi... Biliyorsunuz, 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi daha ortalıkta yokken, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı o tarihlerde hapiste iken 2023 hedefleri devlet politikası hâline geldi. 8'inci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda yazılarak arşivlerde yer aldı. Ama, ona rağmen, 2023 hedefleri sürekli Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) temsilcileri tarafından "kendileri tarafından konulan hedefler" olarak ifade edildi. Lisanslı depoculuk da bunun gibi bir şey. Lisanslı depoculuk, daha Adalet ve Kalkınma Partisinin adı ortada yokken, 57'nci Hükûmet döneminde Milliyetçi Hareket Partisinin sorumluluğunda olan bakanlıklar tarafından altyapısı hazırlanmış, tüm mevzuatları hazırlanmış olan bir uygulamaydı. Ama bu süre içerisinde lisanslı depoculuğun ne anlama geldiğini, maalesef -bakıyorum- anlamadıklarını, lisanslı depoculuğu sadece modern bir depolama birimi olarak gördüklerini görüyoruz. Oysa biz, lisanslı depoculuğun hedeflerini piyasayı regüle etme, uzun vadeli işlemlerle, vadeli piyasalarla, "forward", "futures" piyasalarla, opsiyon piyasalarıyla bir şekilde cari piyasayı da regüle edebilecek, geleceğe yönelik özellikle de tarım ürünlerinde fiyat regülasyonunu yapabilecek, fiyat istikrarını sağlayabilecek bir yapıya götürmek istedik. Bunun ürün borsalarıyla birleştirilmesi gerekirdi; bunun vadeli işler borsalarıyla bir şekilde desteklenmesi gerekirdi. Ama ürün borsaları da kurmayla olmuyor; vadeli işlem borsaları da söylemeyle, maalesef olmuyor. Niye? Çünkü bunların sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için sağlıklı bir ekonomik yapının geliştirilmesi gerekiyor.

Bakın, bugünlerde fiyatlar üzerinde konuşuyoruz. Fiyatlar; et fiyatları yükseliyor, ekmek fiyatları yükseliyor, süt fiyatı düşüyor. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tarım ürünleri müdahale kurumunu önerdik ve bununla ilgili çalışmaları da Toprak Mahsulleri Ofisinde 2002 yılından önce yaptık, hazırladık, bıraktık ama, nedendir bilmiyorum, bunu uygulamaya almadınız.

Sayın milletvekilleri, bakın, bugünlerde et fiyatları artıyor, süt fiyatları artıyor, sebze fiyatları artıyor. Bakıyorum ki AKP bakanları şunu yapıyorlar: Piyasalara doğrudan müdahale ediyorlar, narh getirmeye çalışıyorlar, yukarıdan fiyat koymaya çalışıyorlar. Yani zannediyorlar ki talimatla piyasalar fiyatlama yapacak. Serbest piyasa ekonomisine geçeli otuz yıl oldu. Dolayısıyla "Fiyatlar düşecek." demeyle fiyatlar düşmüyor; dediniz ne oldu, düştü mü? Düşmedi. Elin oğlu "Düşürmüyorum, uygulamıyorum." dediğinde ne yapacaksınız? Dedi, peki, ne yapabilirsiniz? "Satmıyorum." dedi, nasıl sattıracaksınız? Bunlar öyle söylemeyle, talimatla, bağırmayla çağırmayla, korkutmayla, tehdit etmeyle olmaz; bunlar politika işidir. Bakın, bunlar bir sonuçtur, bunların sebebi geçmişte uyguladığınız yanlış politikalardır, Geçmişteki bu uygulamalarınız, maalesef, bugün bu sonuçları ortaya çıkardı. Bunlar sizin kendi eserlerinizdir.

Değerli milletvekilleri, bakın, bu kafayla gidilirse öyle zannediyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın bakanları, 1970'lerdeki karne uygulamasını da -ete, ekmeğe- getirecekler gibi görünüyor. Yani belki de büyük konuştular, sürekli bu kürsülerden 1940'lardaki uygulamaları bugünle karşılaştırmaya çalıştılar ama geldiğimiz nokta da neredeyse budur. Biz eğer buralarda bir yanlış, bir suçlu arıyorsak önce dönüp kendimiz aynaya bakmak zorundayız. Bakın, et fiyatlarının yükseldiğini -süt ineklerinin- kasaba gittiğinizde farkına varacaktınız. Çiftçiyi desteklemediğinizde, hani sıfır kredi verip de batırdığınızda bunun farkına varacaktınız.

Değerli milletvekilleri, tabii ticaretle ilgili, K belgeleriyle ilgili çok ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bugün bir K belgesinin bedeli 20 bin TL. Yani uluslararası taşımacılık firmalarına bu da bir davettir, bankacılık sisteminde ve diğer taraflarda olduğu gibi.

Yine, ticaretle ilgili, ticari yaşamla ilgili gerçekten çok ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Bir an önce bunlara tedbir alınması gerekiyor.

Ben, dinlediğiniz için hepinize tekrar saygılarımı sunuyorum. Daha iyi bir ticari yaşamın olması dileklerimle teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)