| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 6'ncı tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 03.03.2016 |
HDP GRUBU ADINA AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de dün gece geç saatlerde bir fıkra anlattım. Burada daha önce bir tartışma yaşandı, işte Sayın Cumhurbaşkanı üzerinden, biraz önce de bir milletvekili bir açıklama yapma ihtiyacı hissetti.
Biz, aynı zamanda insan hakları savunucusuyuz, sadece resmî olarak İnsan Hakları Komisyonunda bulunmaktan bahsetmiyorum. Dolayısıyla da hasta hakları insan haklarının bir parçasıdır. Hasta olmak insan olmanın bir gereğidir. Fiziğiniz rahatsız olabileceği gibi, ruh sağlığınızda da sıkıntı olabilir. Yani bu ayıplanacak, bu kınanacak, bu utanılacak bir şey değil. Ama insanlık tarihi, İslam tarihi.... Bu coğrafyada daha önce kurulan devletlerin de bazen yöneticilerinin ruh sağılıklarıyla ilgili sıkıntılar yaşanmıştır. Dolayısıyla, bu meseleyi asla bir şahsi mesele falan gibi görüp bir polemiğe neden olacak yaklaşıma girmemek lazım.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Arkadaşım, yapma, hiç gerek yok, hiç gerek yok. Tamam, gazetelere ilan olmak istiyorsan biz söyleyelim manşet yaparlar seni başka konularda, başka konularda manşet olursun, bırak bu konuları, bırak, bırak bunları.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Tam tersine, bir halkın kaderi, bir ülkenin kaderi bir şahsın pozisyonuna terk edilemez. Dolayısıyla da bu konudaki girişimleri; bu konudaki yaklaşımları yadıramak yerine...
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) - Bütçeyle ilgili konuyu konuş.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Bırak bunları, bırak. Ayıp ya ayıp! Türkiye'yi yöneten devlet başkanı hakkında konuşuyorsun.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - ...aslında ülkenin geleceğini, her şeyin üzerinde tutmak...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Sayın Kurt... Sayın milletvekilleri... Lütfen müdahale etmeyin.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Sayın Başkanım...
AYHAN BİLGEN (Devamla) - ...kişisel hırsların, kişisel hesapların üzerinde görmek lazım.
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) - Bütçeyle ilgili konuş, bütçeyle ilgili.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Dolayısıyla, tepki vermek yerine, son derece insani olan bu durumla ilgili ülkenin zarar görmemesi için yapılacak bir şey varsa buna odaklanmak gerekiyor.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Ya, manşet olmak istiyorsan farklı yöntemleri var.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Yani, ben bu polemiği çok uzatmak istemiyorum, sadece bu konudaki yaklaşım üzerinden...
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Neyi uzatacaksın? Söyleyeceğini söylüyorsun zaten.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yapılacak bir şey var, teröristlere destek vermemek. Yapılacak bir şey var, yapılacak çok şey var.
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) - Bütçeyle ilgili konuş, bütçeyle ilgili. İki dakikan boşa gitti.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Şimdi, biraz sonra da o konulara geleceğim zaten, sabredip dinlerseniz anlayacaksınız.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Geldik, sabah sabah dinliyoruz, saçma sapan şeyler...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, biraz susun ya!
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Ne demek sus ya! Ne demek sus!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Başkan, böyle bir usul yok ya!
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Önüne dön, önüne!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bütçe görüşmeleri Parlamentonun bir sorumluluğu ise parlamentolarda...
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Herkes haddini bilecek!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sen de haddini bil!
BAŞKAN - Sayın Bilgen, siz buyurun, Genel Kurula hitap edin. Yalnız, sözlerinizin gideceği yeri de lütfen tartarak düşünürsek...
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Hayır, ben insan haklarının en temel şeylerinin birinden bahsettim; bunda yadırganacak, alınganlık gösterilecek hiçbir şey yok.
ABDURRAHMAN ÖZ (Aydın) - Bütçeyle ilgili konuş.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Magna Carta, biliyorsunuz, parlamentoların ilki sayılır, modern parlamentoların ilki sayılır ve aslında Magna Carta'yla birlikte başlayan şey, kararları tek başına krallar almasın, o ülkede yaşayanlardan kimin ne kadar gücü varsa, karar süreçlerine ne kadar katılabiliyorlarsa vergi salınırken, para harcanırken yani maliyeyle ilgili ve ikinci kısmı da düşman belirlenirken, birine savaş ilan edilirken nasıl savaşılacak, ne kadar asker gönderilecek, bununla ilgili kararı... Yani, birisi güvenlikle ilgilidir, aslında parlamentonun asıl sorumluluğu, varlık sebebi; birisi de maliyeyle ilgilidir, bütçeyle ilgilidir. Bu iki görev yapılırken, bu iki karar alınırken, bu iki iş ifa edilirken kararı, inisiyatifi tek kişi mi kullansa daha iyidir? Kral mı bilir ne kadar para toplanacak ve nereye harcanacak konusunu; yoksa halk da bilir mi, halkın içinden seçilenler de bilir mi? İkincisi: Düşman belirleme konusunu, hani iç tehdit, dış tehdit, düşman falan var ya, bunları belirleme konusu acaba kralın yetkisinde olursa mı ülke güvende olur, huzurda olur, barış olur; yoksa, ahali de bilir mi kendi düşmanını, kimin tehdit olarak tarif edileceğini, silaha ayrılacak paranın kime yönelik kullanılacağına halk karar verebilir mi? Parlamentoların bütün esprisi, bütün varlık sebebi, değeri, meşruiyeti buna dayalıdır. Aslında bu toprakların tarihini birazcık okuduğunuzda görürsünüz ki Osmanlı İmparatorluğu'nun zirvede olduğu dönem diye kabul edilen Kanuni döneminde bile yani Sultan Süleyman döneminde bile vergi salmaların ağırlaşması dolayısıyla, haksız para toplama dolayısıyla, sarayın savaşlara bütçe ayırması dolayısıyla yani zar zor geçinen Anadolu üreticisinin sıkıntıya girdiği, bunalıma girdiği dönemler Anadolu'da isyanların başladığı dönemlerdir. İşte, "Baba Zünnun Ayaklanması" diye ders kitaplarında da okuttuğumuz ayaklanma Bozok Türkmenlerinin salınan ağır vergilere isyanıdır ve bu paraların da sadece sefer için, sadece savaş için kullanılıyor olmasına verilen bir tepkidir. Yine, başka ayaklanmalar da var. Kalenderoğlu Ayaklanması Dulkadir Türkmenlerinin desteklediği büyük ayaklanmalardan birisidir. Yine, aynı tepkiden, aynı rahatsızlıktan kaynaklıdır. Tabii, nasıl o dönemlerde, karşı duran, itiraz eden, savaşa emek ve alın terinin ayrılmasına tepki gösterenler "asi" diye, "şaki" diye, "fitneci" diye tarif edilmişse bugün de kim neye itiraz etmişse, kim neye karşı çıkmışsa, neye muhalif olmuşsa "terörist" diye damga vurup işin içinden çıkmak iktidarların alışkanlığı hâline gelmiş. Bu kavramı kullanırken lütfen, hiç olmazsa, Parlamentodaki milletvekilleri biraz daha dikkatli olsunlar. Sadece... Hadi tarihe bakmıyorlar, tarihte bu kavramların nasıl kullanıldığını önemsemiyorlar, bari dünyaya baksınlar. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nde alt komisyonda İhvan-ı Müslimin'in terör örgütü sayılmasıyla ilgili karar çıktı. Belki Temsilciler Meclisinde belki Senatoda da çıkacak. Çin'de Doğu Türkistanlılar, Uygur Müslümanları zaten peşinen terörist sayılıyorlar Bulgaristan'da Türklerin geçmişte böyle sayıldıkları gibi. İşte, İran'da, Suudi Arabistan'da, Yemen'de, Rusya'da, Kafkasya'da, Balkanlarda kim içinden geçtiği dönemde egemen iktidara karşı çıkmışsa, itiraz etmişse bunu "terörist" diye yaftalamak, tarif etmek bir alışkanlığa dönüşmüş. Evet, "terör" diye bir şey var, "kör şiddet" diye bir şey var, "tedhiş" diye bir şey var ama hepsini aynı kefeye koymak ve bunu kuralsız, ilkesiz, keyfî biçimde kullanmak durumunda, gerçekten terörle karşılaştığınızda o zaman bunu tarif edecek kelime, cümle bulamazsınız.
O dönemde de, Kanuni döneminde de bu yanlışlara, bu yönetim biçimine ciddi itirazlar var, ciddi tepkiler var ama çok küçük bir anekdotu aktarayım bugüne çok ciddi ışık tuttuğu için. O zamanın veziriazamlarından birisi, Sadrazam İbrahim Paşa Alman elçisiyle konuşuyor -çok ilginç, aslında bugünkü siyasi tartışmalara çok net bir mesaj içerdiği için söylüyorum- Alman elçisine diyor ki: "Kanuni kanunlara çok bağlı birisi, kurallara çok bağlı birisi, çok iyi düzenlemeler yapıyor; öyle ki sadrazam olarak, veziriazam olarak benim yetkilerime karışmıyor." Ama Alman elçisi bu durumu aktarırken diyor ki kendi ülkesine: "Ya, her ne kadar Veziriazam İbrahim Paşa padişahın, kendi yetkilerine karışmadığını söylese de aslında sadrazam sadece gururundan dolayı böyle söylüyor, yoksa herkes biliyor ki padişah veziriazam, sadrazam falan dinlemiyor." Kanuni döneminde çok net uyarılar var, Kanuni'den sonra da var. Duraklama, çöküş, bütün bu dönemlerdeki uyarıları bir tarafa bırakıyorum ama mesela, buradaki değerli milletvekilleri mutlaka okumuşlardır, Koçi Bey Risaleleri tamamen, devletin şatafata, lükse, israfa düşmesi ve bunun toplumda doğurduğu infialin saraydan görülmemesi, farkına varılmamasıyla ilgilidir. Başkaca da bir sürü bu konuda devlet adımlarına öğüt niteliğinde yazılmış şeyler var.
Mesela, israfla ilgili tartışmalar yapılmış, dönemin şeyhülislamı fetva vermiş; rüşvetle ilgili tartışmalar yapılmış, fetva verilmiş. Mesela, "Ne rüşvete girer, ne girmez? Hani, bulunduğu konum ve makam dolayısıyla -komisyon alma diyorlar ya şimdi, öyle tarif ediyorlar- bu paranın alınması caiz mi?" diye sormuşlar, verilen fetva şöyle: "Eğer o parayı o makamda oturmasaydınız size vermeyecektilerse o para haramdır ve rüşvettir." Dolayısıyla, kendinize uygun ilahiyatçılara köşeler tahsis ederek uygun fetvalar verdirseniz de bu gerçek değişmiyor. Eğer o makamdan dolayı o komisyonu almışsanız buna "rüşvet" diyorlar, Osmanlı'da böyle demişler, Kanuni döneminde bile şeyhülislamlar cesaret göstermiş, bunu söyleyebilmişler. O dönemde yapılan ilginç uyarılar var, mesela birisi Defterdar Sarı Mehmet Paşa'nın uyarısı, aynen cümlesini okuyorum: "Memleketin gidişatında düşkünlük olursa idareciler sahip oldukları makamları servet toplama ve yeni hazinelere sahip olmaya vasıta kılma yoluna gitmemeliler; aksine, haksızlıkları ortadan kaldırmaya, bozukluk ve zulmü gidermeye çalışmalılar." Biliyorsunuz, Hazreti Ali'nin bu konuda çok güzel sözleri var, Mısır Valisine yazdığı mektupta aynen kullandığı ifade şöyle: "Etrafındakilerden, ileri gelenlerden ve akrabalarından hiçbirine katiyen devlet imkânlarını kullandırma, verme." Mısır Valisine mektubu. Başka bir ifade yine Mısır Valisine mektubunda: "Sakın şahsi yakınlık ve tesir altında kalarak hiç kimseye vazife tevdi etme." Bugünden bahsetmiyoruz, kimsenin alınganlık göstermesine, tepki göstermesine gerek yok, sadece ders çıkaralım diye, sadece ibret alalım diye hatırlatma ihtiyacı duydum.
Gümrük ve Ticaret Bakanının güvenlik, barış ve ticaret ilişkisiyle ilgili aslında kısmen haklı, yerinde değerlendirmeleri var, diyor ki: "Huzur yoksa, güven yoksa ticarette de başarı olmaz." Bunun için de çok ciddi bir uyarı yapıyor, diyor ki: "Bizi Suriye batağına çekmek isteyenler var, bu oyuna asla düşmeyeceğiz." Alkışlanacak bir cümle, basiretli, öngörülü bir cümle. Ama, ne yazık ki Sayın Bakan da o meşhur alışkanlığa uymuş ve demiş ki: "Son terörist kalana kadar da terörle mücadele edeceğiz." Galiba dil sürçmesi "Son terörist ölene kadar, öldürülene kadar." falan demek istemiştir herhâlde, yoksa son teröristi ne yapacağız? Bir tane teröristle falan herhâlde devlet çok uğraşmaz. Dolayısıyla, burada güvenlik ile ticaret ilişkisini, barış ile aslında ekonomik kalkınma ilişkisini doğru kurmak gerekiyor.
Rusya'nın uçağının düşürülmesiyle ilgili yine Sayın Bakanın güzel bir cümlesi var, diyor ki: "Biz sorun yaşanmasını zaten istemezdik, tercih etmezdik ve tırmandırmama konusunda da asla bir yanlış yapmadık yani tırmandırma konusunda taraf olmadık." Sayın Bakana sormamız gerekiyor: Daha, gerilimi tırmandırma konusunda Türkiye ne yapabilirdi de yapmadı? Yani uçak düşürmüşsünüz ve "Tırmandırma konusunda başka bir şey yapmadık." diyor.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Kendi kafamıza göre düşürmüşüz uçağı, kendi kafamıza göre uçak düşürmüşüz!
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama iş ortada, siyaset odur ki siyasette basiret, öngörü odur ki...
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Sadece 200 bin Kürt'e kapıları açtık Suriye'den gelen, PYD'den kaçan 200 bin Kürt'e kapıyı açtık. Burada bu savunma değil ki. 3 milyon Suriyeliye kapıları açmamalı mıydık?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - ...attığınız adımın bir sonrasının neye mal olacağını düşünürsünüz, hesap edersiniz: Bu bana ne getirir, ne götürür, acaba ben hamaset yaptığımda, ben büyük laflar, iri laflar ettiğimde bunun bedelini turizmci öder mi, tüccar öder mi, bunu düşünürsünüz, hesap edersiniz...
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Bırakın bunları CHP konuşsun ya.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - ...gücünüz yetiyorsa, imkânlarınız varsa, kapasiteniz buna uygunsa buna göre davranırsınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya Sayın Başkan, bu arkadaşımız susacak mı?
BAŞKAN - Sayın Kurt, lütfen müdahale etmeyelim.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama hem beylik yapıp hem cesaret gösterip, meydan okuyup sonra da Rus bürokratlarının peşinde lobi lobi dolaşmazsınız. "Nasıl temas kurarız, acaba özrümüzü nasıl kabul ettiririz?" diye amuda kalkmazsınız. Ülkenin itibarı için, onuru için düşürmüşseniz arkasında durursunuz ama otelciler isyan hâlinde ise, sizin gazeteleriniz de şöyle manşetler atıyorsa: "Limon stratejik bir üründür, Ruslar asla bize kafa tutamazlar çünkü limon fiyatları artar ve Ruslar diz çökerler." Şimdi, limona güvenerek yola çıktıysanız yapacak bir şeyiniz yok, kusura bakmayın, siz de katlanacaksınız, bu halk da ne yazık bunun bedelini çok ağır biçimde ödemek zorunda kalacak. Ama -hadi büyük otel sahiplerini, turizm acentelerini falan geçtik bir tarafa- bu sıkıntının bedelini küçük esnaf ödüyor. Küçük esnaf bile ödüyor ve küçük esnafın çok da dayanacak, çok da direnecek imkânları ne yazık ki yok. Bakın, her sene Türkiye'de Ahi törenleri yapılır, çok da önemlidir aslında. Bu coğrafyadaki en değerli geleneklerden birisidir Ahi geleneği, denetim mekanizmasıdır tüccar, ticaret erbabı açısından. İşte, bozuk mal satmayı, haksız rekabeti falan, bütün bunları önlemeye dair ciddi bir gelenektir. Hatta dilimizdeki meşhur, işte "pabucu dama atılmak" deyimi de Ahi deyimidir. Yani, bir esnaf, bir ticaret erbabı yalan söylerse, hileli mal satarsa yani kazancına haram karıştırırsa onun pabucunu dama atıyorlarmış; damda pabucu görünen hırsız ya da kötü ürün satan esnafla alışveriş yapılmıyormuş. Şimdi, galiba, ticari hayata, ticari ahlaka baksak, herhâlde ayağında ayakkabısı olan zengin kalmazdı; bütün çatılar, o büyük alışveriş merkezlerinin çatıları herhâlde ayakkabı mezarlığına dönerdi.
Ahi geleneğinde başka ciddi şeyler de var. Ülkeler kaosa girdiğinde, Anadolu toprakları fetret dönemi yaşadığında, savaşla karşı karşıya kaldığında Ahilik sadece bir esnaf örgütlenmesi olmamış, aynı zamanda, evet, duyunca şimdi çok kızacaksınız ama bir öz yönetim modeli olmuş, hatta bir adım sonrası, Ahilik aynı zamanda bir öz savunma olmuş Sayın Milletvekili, öz savunma olmuş.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Teröristlere karşı, isyancılara karşı!
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ne zaman ki saray taht kavgasına düşmüş, o zaman Anadolu halkı başının çaresine bakmış; kendisini korumuş, değerlerini korumuş, ekmeğini korumuş, ilkelerini korumuş, her şeyini korumuş ve kendini savunmuş.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Teröristlere karşı!
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Şimdi, yani siz Ahilik tarihiyle ilgili ne biliyorsunuz bilmiyorum ama Ahilik tarihini biraz okusaydınız böyle, bu kavramları bu kadar kolay kullanmazdınız.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Ahilik kavramı çukur mu?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Size bir şey hatırlatayım: Bu topraklarda esnaflar çok ciddi şeylere imza atmışlardır. Mesela, yüzde 40'larda oy almış rahmetli Ecevit'in partisi bir yazar kasayla devrildi, hatırlıyorsunuz değil mi, sonra yüzde 2'lere indi. Dolayısıyla, küçük esnafı bu kadar mağdur edecek, bu kadar sıkıntıya sokacak, hem güvenliği, barışı tehdit altına sokacak hem de aynı zamanda ticareti sıkıntıya sokacak yaklaşımlardan özellikle kaçınmak gerekiyor.
ÖZNUR ÇALIK (Malatya) - Esnafın camlarını kırarken, kepenklerini kapattırırken, ticaretini engellerken bunları düşüneceksin!
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) - Esnafın güvencesi AK PARTİ'dir.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Büyük alışveriş merkezlerinin küçük esnafı ne hâle getirdiğini gayet iyi siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Biraz da izninizle kaçakçılık konusundan bahsedeyim çünkü bu Bakanlığın bütçesiyle ilgili.
Şimdi, kaçakçılık meselesi eğer sadece bir mali konu olsaydı hadi diyelim ki üstü örtülürdü ama kaçakçılık konusu Türkiye açısından -özellikle akaryakıt kaçakçılığı konusu- sadece mali bir konu değil, aynı zamanda dış politikada ciddi bir kriz konusu. Neden dış politikada kriz konusu? Ruslar uçaklarıyla vurmadan, işte, tırları bombalıyorlar ve diyorlar ki: "Ya, bu tırlar bu kaçak akaryakıtı IŞİD ve benzeri örgütlerin yönettiği, kontrol ettiği yerlerden alıyorlar ve bunlar Türkiye'ye getiriliyor, Türkiye'de satılıyor." Bunlar çok ciddi iddialar. Uluslararası dergilerde, güvenlik dergilerinde, savunma dergilerinde bununla ilgili makaleler çıkıyor. Dışişleri kendini savunmuyor, Dışişleri demiyor ki: "Hayır, ya bunların bizimle bir ilgisi yok." Sadece iç kamuoyuna sesleniliyor, içeride bir şey deniliyor ama dışarıda bir savunma bile yapılmıyor.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Bunlar, PKK'nın kontrolünde gelip Türkiye'de satılırken iyiydi değil mi? Lojistik destek sağlıyordu o zaman, PKK kontrolünde gelirken.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bakın, bu kaçakçılık işiyle ilgili size başka bir örnek vereyim: Eski bir siyasetçi Şevket Bülent Yahnici, bakın, şimdi dinleyin, kimin kontrolünde gelişiyor. Yıllar önce verdiği bir röportajda diyor ki, 90'lı yıllarda, aynen bugünlere benzeyen 90'lı yıllarda: "Önden beyaz Toros gitmeden -hani Sayın Başbakanın beyaz Torosu var ya- bu ülkede ne uyuşturucu kaçakçılığı yapılır ne de akaryakıt kaçakçılığı yapılır, önden bir beyaz Toros eskortluk yapar ve bu işler böyle yapılır."
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Dağlarda koridor açar...
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Mesaj alındı değil mi? Herhâlde beyaz Toroslar örgüte eskortluk yapmıyordu değil mi? Beyaz Toroslar başkalarına... Özellikle akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili...
LÜTFİYE İLKSEN CERİTOĞLU KURT (Çorum) - Siz sahip çıktınız.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - ...firmalara bakın, o firmaların yönetim kurullarında kim var, ondan sonra bana cevap verin olur mu? O firmaların yönetim kurullarına baktığınızda hangi eski siyasetçi arkadaşlarınızın ya da güvenlik birimlerinden emekli olanların bulunduğunu çok net biçimde göreceksiniz.
SALİH CORA (Trabzon) - Gerekçen varsa söyle, boş konuşma.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Boş mu, dolu mu onu seçmen takdir ediyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Etti zaten, 1 Kasımda takdir etti. Seçmen takdir ettiği için biz buradayız.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Sizin temsilcileriniz de buraya çıkıyor, çok dolu konuşmalar yapıyorlar, herkes çok ikna oluyor, çok mutlu oluyor, çok inanarak zevkle dinliyorlar!
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Irak'la sınırımızda iki ay boyunca insanlar tırların içinde yaşadılar. Irak'la bizim bir sorunumuz yok benim bildiğim kadarıyla. Ama, var, küçük sorunlarımız var, nedir? Burada yine bir dönem bir milletvekili ifade etti, bazı partilere döndü, dedi ki: "Siz Baascılar..." Şimdi, Türkiye'de benim bildiğim kadarıyla bir Suriye Baası biliniyor, bir de Irak Baası biliniyor. Suriye Baası tamam, Esad, zaten hani önce tatil yapıyordunuz, şimdi savaş ilan ettiniz. Ama, Irak Baasının kalıntısı olan bir tek kişi var, kim? Tarık Haşimi.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - O da burada. Bunlar Baascı, bunlar.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Tarık Haşimi'yi Türkiye'de saklayan -ki kendisi Irak Merkezî Yönetimi tarafından açıkça terörist ilan edilmiştir ve aranan kişidir- yetmedi, kongresinde çıkartıp boy gösterten, alkışlatan sizsiniz.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Cumhurbaşkan Yardımcısı değil miydi o zaman?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Şimdi, Baas'a, kongresinde yer veren buradaki partiler mi, siz misiniz? Irakla ilişkilerimizin neden bozulduğunu anlatıyorum.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Zihniyettir, zihniyet. Zihniyet olduğunun farkında bile değilsiniz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sizin zihniyetleriniz de aynı, onu söylüyor, zihniyetler de aynı, mesele kişi değil.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Irak'la ilişkilerimizin neden bozuk olduğunun, tırların neden iki ay boyunca sınırlarda kaldığının göstergesi. Ama, on üç yıl, on dört yıl, on beş yıl, on altı yıldır iktidardasınız. Bakın, ticaretle ilgili, gümrükle ilgili küçücük bir şey söyleyeyim: İran'la kayıt dışı altın ticaretimiz var değil mi? Bunu biliyoruz. Yakalandılar, 17-25 falan, bir sürü karışık işler ama İran'la Türkiye sadece tatil günlerini bile ayarlayıp ticareti geliştiremiyor. Perşembe-cuma öğleden sonra İran tatile giriyor, cumartesi-pazar biz tatildeyiz, İran'la ticaret yapanlar üç gün içinde ticaret yapıyorlar; bu konuyu bile on altı yıl içinde çözemiyorsunuz.
Ben sözlerimi bitirirken Hazreti Ali'den bir söz daha okumak istiyorum çünkü dün akşam burada ciddi bir tartışma oldu İçişleri Bakanı ile CHP'li vekiller arasında "kim bozdu" diye. Hazreti Ali diyor ki: "Düşmanla aranızda bir sözleşme addettiysen yahut ona karşı bir taahhüdün varsa yapılan sözleşmeye riayette bulun, ahdini yerine getir, verdiğin sözü muhafaza için icap ederse hayatınla bile öde."
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)