GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 8'inci tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:53
Tarih:05.03.2016

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığının 2016 bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Beşinci yıla girdi, dört yıldır bu Mecliste, bu yüce Mecliste vekillik yapıyoruz; gerçekten, burada söylenilenlerin iktidar partisi tarafından hiçbir şekilde dikkate alınmadığına da şahitlik ediyoruz. Ne denildiyse, 2002'den itibaren, biz yoktuk ama, ben yoktum ama, en azından 2011'den beri söylediklerimiz hiç dikkate alınmadı. Daha önceki söylenilenlerin de dikkate alınmadığına yönelik de elimizde verilerimiz mevcut. Ama yapılan yanlışlardan hiçbir şekilde ders almayan AKP iktidarının, yaptıkları yanlışların ve hataların da üzerini örtbas edecek şekilde, karşıdakini ve muhalefeti suçlayarak, böyle bir bastırma ve baskın psikolojisi içinde hareket ettiğini de görebiliyoruz.

Diğerlerinde de görüyoruz ama şu anda Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi söz konusu olduğu için buna çok yakından şahitlik ediyoruz. Yıllardır söylüyoruz, geçen yılda, daha önceki yılda her yıl olduğu gibi millî eğitim bütçesi gündeme geldiğinde, bizim buradan, AKP iktidarının millî eğitim alanındaki yaptığı yanlışları sürekli olarak istatistiki verilerle ve diğer doğru verilerle ifade etmemize rağmen, sayın bakanlar, burada kürsüye çıkıp "O işin aslı öyle değil." deyip, bazı atraksiyon ifadelerle, süslü ifadelerle, "Yapacağız, yapılacak, işte onlar şöyle olacak, komisyonlar hazırlandı, hazırlanıyor." şeklindeki ifadelerle geçiştirmeye çalıştılar ve gördük ki, inanın, artık, bu iş AKP'yi çoktan aştı. AKP'nin yapacağı iş değil artık. Bu işler yürek istiyor, bu işler gönül istiyor, başarılı olmak için bu işler sevda istiyor; AKP'nin de bunu yapacak yüreği de yok, gönlü de yok, sevdası da yok.

Birazdan rakamları açıklayacağız ve göreceğiz ki, inanın, Millî Eğitim Bakanlığını bütün verileri açısından değerlendirdiğimizde yerlerde sürünüyor ve "İnsan yetiştiriyoruz." diyoruz. On dört yıldır sürekli olarak "pardon" ifadeleriyle geçiştiriyoruz ve "O olmadı.", "Bu tutmadı.", "Başka bir şey verelim mi?", "Başka bir şey yapalım." şeklindeki tekliflerle geliniyor.

Kalite nerede? Soruyoruz: Öğrenci başarısı nerede, öğretmen motivasyonu, yönetici motivasyonu nerede? Sorduğumuzda cevap yok, sürekli olarak geçiştiriliyor. Bunun için ulusal ve uluslararası kriterler var. Bu kriterlere baktığımızda, inanın, hem içerideki kriterleri baz aldığımızda ve hem de uluslararası kriterleri baz aldığımızda on dört yılda katettiğimiz mesafeler açısından içler acısı hâlimizi görebiliyoruz. Birazdan bahsedeceğim onlardan.

Ama ilk olarak bahsetmek istediğimiz, şu anda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşanmakta olan, bizzat yaşadığımız eğitimin içler acısı hâli karşımızda durmaktadır. Biz, yine bu kürsülerden "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde neler oluyor?", "Okullarda PKK'lı teröristler tarafından terör örgütünün propagandası yapılıyor.", "Okullar açıldı, işte, okullarda İstiklal Marşı dahi okunmuyor." dediğimizde, Sayın Bakan, o şekilde olmadığı veya haberinin olmadığı veya öyle bir bilginin kendisine gelmediği yönünde burada cevaplar verdi ama şu anda gördü ki, bizzat kendisi şahitlik ediyor, artık o okullara gidilemiyor. Orada 17 bin öğretmenimiz var, bakın, 362 bin öğrencimiz var ve 1.556 yakılan veya kapatılan okul var.

Şimdi, burada, Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprakları içerisinde siz eğitimden bahsedemiyorsunuz, eğitimin nasıl gittiğine, geleceğinin nasıl oluşturulacağına yönelik olarak bir planlama sunamıyorsunuz. Önümüzdeki hafta çocuklarımız, öğrencilerimiz sınavlara girecek, onlara gerçekten bir gelecek hazırlayamıyorsunuz ve bunları tekrar soruyoruz: Ne yapacaksınız? Geçen yıl, ondan önceki yıl ve daha önceki yıllar sorduğumuzda, "Bunlara dikkat edin, başınıza iş açacaktır. Yarın buralara gidemeyeceksiniz." dediğimizde hiç sesiniz çıkmamıştı. Biz şimdi tekrar soruyoruz: Acaba nasıl bir planınız var? Bunları artık, bu milletle, özellikle bu yüce Meclisle paylaşmanızı istiyoruz.

Çünkü buralarda, Türkiye'de artık öğrencinin adı yok, öğretmenin adı yok, insanın adı yok, bu milletin de adını artık yok etmeye yönelik olarak çalışmalar ve çabalar da devam etmektedir. İnanın bu iktidarla beraber bütün değerlerimiz yıpratıldı, bütün değerlerimiz. İnanın artık insanlar, çocuklarımız, gençlerimiz, öğrencilerimiz birbirlerine sevgi dilini kullanamıyorlar, birbirlerine muhabbet dilini kullanamıyorlar, iletişimi kaybettik, iletişimi unuttuk artık, inanın kaos ortamı var, bunun bir an önce giderilmesi lazım.

Buradan, yine, hem iktidarı hem de Bakanlığı uyarıyoruz ve inanın düşmanca dili artık şu anda kullanır hâle geldi. Diyoruz ki: Bunun bir kanıtı olarak da geçen hafta Diyarbakır Valiliğinden bütün okullara bir talimat gitti. Okullarda terör propagandasını engellemek için birtakım yasaklar konulmuş. Acaba vaktiyle dediğimizde neden bunları dikkate almadınız? Yapılan bir anlaşma mı vardı? Yani o "çözüm süreci" derken büyük bir ihanet sürecinin gerçekleştirildiği dönemde, soruyoruz o zaman "Neden suskun kalındı?" Bunların cevaplarını istiyoruz. Çünkü öğretmenler örgüt propagandası yapıyorlar, akademisyenler de örgüt stratejisi oluşturuyorlar.

"Dindar gençlik yetiştireceğiz." dendi, kindar gençlik geldi. Biz istiyoruz ki çocuklarımız ve gençlerimiz dinini, diyanetini, değerlerini, örfünü, ananesini öğrensinler. Özellikle imam-hatip okullarımızın açık tutulması için elimizden gelen gayreti yaptık. 4+4+4'te Kur'an-ı Kerim ve siyer derslerinin konulması için elimizden gelen gayreti yaptık. Özellikle 28 Şubatta bile biz elimizden gelen çalışmaları, özellikle bu okulların kapatılmamasına yönelik olarak yapmıştık. O zaman neredeydiniz? Soruyoruz: Neredeydiniz? Şimdiki laflara bakıldığında, sanki gerçekten istemeyen varmış gibi böyle bir kavramsallaştırma içerisine girmiş bulunuyorsunuz. Şu anda gençlik kutuplaşmış durumda, vatandaşlar kutuplaşmış durumda. Artık, inanın, patlamaya hazır bir kıvılcım bekliyorlar -Allah korusun- bu millet bunu hak etmiyor, buradan uyarıyoruz.

Bakıyoruz: Bu kaos ortamının, gerçekten kabul edilemeyecek ortamın yansımaları baktığımızda, sigara içme yaşı 10'a düştü, uyuşturucu madde kullanma yaşı 12'ye düştü. İnanın artık, öğrencilerimizi, çocuklarımızı teker teker kaybediyoruz. Özellikle son günlerde gündemde olan taciz vakaları, tecavüz vakaları artık, okullarımıza sıçradı, öğretmenler ve müdürler tarafından yapılmaya başlandı. Kayseri'de, eğer o çocuğumuz intihar etmeseydi basına yansımayacaktı. Bu nasıl tedbirdir? Biz okullara güvenemeyecek miyiz? Biz, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti devletinde görev yapan bütün öğretmenlere ve müdürlerimize güveniyoruz, saygı duyuyoruz. Ama, AKP iktidarının uyguladığı politikalar bu ülkeyi ne hâle getirdi? Nasıl bir kamplaşma ve kutuplaşma içine soktu ve okulun, bu olayı, bu taciz olayını bilmesine rağmen kapattığını da ne yaptı? Gün yüzüne serdi. Artık, diyoruz ki: "Bu olayların ortaya çıkmaması için tedbiri baştan önleyici tedbirler olarak almanız lazım." Yani, bunların, hukukun ve adaletin gerektirdiği en ağır cezalarla da cezalandırılması gerekiyor.

Demin dedik ki: "Öğretmenlerimiz mutsuz." Çünkü öğretmenlerimize artık, 3600 ek göstergenin verilmesi lazım. Öğretmenlerimize yıpranma payının verilmesi lazım. Öğretmenlerimizin hakkı parayla satın alınmaz, emeği parayla satın alınmaz ama en azından günlük ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli bir maaşın da onlara verilmesi lazım. Ama görüyoruz ki 3600 ek göstergenin ve yıpranma payının verilmesinden bu iktidar imtina etmektedir. Bir an önce bu kararın çıkarılması lazım. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunun kanun teklifini verdik. Bir an önce bunun yasalaşması ve hemen de uygulamaya geçirilmesi gerekiyor.

Okullarda verilen başarı ödülleri var. Demin yine motivasyondan bahsettik. Acaba bu başarı ödülleri kime gidiyor, hangi şube müdürlerine, hangi öğretmenlere gidiyor, nerelere veriliyor? Acaba "malum-sen"in üyelerine mi gidiyor? Bir bakın bakalım. Kendi iradeleriyle mi seçiyorlar bu sendikayı? Zorlama var mı? Bunların artık gün yüzüne çıkarılması lazım. Bu ödüller, başarı ödülleri nerelere gidiyor?

Öğretmenler de içlerine kapanmış durumdalar. Şu anda elimizdeki verilere göre, bilmiyorum, tam Millî Eğitim Bakanlığından gelmiyor ama sendikalardaki verilere göre, 72 bin tane ücretli öğretmen var. Öğretmenin ücretlisi olmaz arkadaşlar. Biz çocuklarımızı emanet ediyoruz bu öğretmenlere, diyoruz ki: "Eti senin, kemiği benim." Yıllar önce bu şekilde verdik. Diyoruz ki: "Al bunu yetiştir." Okullara teslim ediyoruz. Ama ücretli bir şekilde yapılamaz bu. Bunların da bir an önce, bu sistemin ortadan kaldırılıp ve atamaların gerçekleşmesi lazım.

Öğretmen atamalarının da bir an önce ihtiyaca göre yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Okullarda güvenliğin acilen alınması lazım. Öğretmenlerin de güvenlik memuru olarak istihdam edilme durumundan da kurtarılması lazım. Ayrıyeten, öğretmenliğin yanı sıra bir de okuldaki güvenlik problemlerini önlemeye yönelik de görevlendirmeler yapılmaktadır, bundan da bir an önce vazgeçilmesi lazım.

Eş durumu atamalarına göre bakıldığında, aynı ile atanıyor ama İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerde ilçe farklılığı olduğunda, bu, işte, diyelim ki bir ilçeden diğer bir ilçeye gidiş eşler arasında farklı ilçelerde olunca bu, yine öğretmenlere zulme dönüşüyor. Onun için bunların da dikkate alınması lazım.

Bir diğer konu, yeni atanan öğretmenlere, atanacak olan danışman öğretmenlere geldiğimizde, bunlara da inanın dikkat edilmesi lazım. Sayın Bakan, belki biraz hani sempati kazanmak için "Bir öğretmenin danışmanlığını ben alıyorum." dedi. Diğer işte, Millî Eğitim bürokrasinin de danışmanlık alacağına yönelik ifadeleri, bir beyanatı olmuştu. Yani Sayın Bakan, biz sizi zor görüyoruz, acaba danışman öğretmen adayımız nasıl görecek, onları bilemiyorum.

Bir de, yani zannedersem, Sayın Müsteşarımız işletme mezunu. Nasıl danışmanlık yapacak bilmiyorum ama... Yani oradakiler özellikle millî eğitimin plan ve programını hazırlarlarsa doğru düzgün biçimde, bırakalım öbür danışmanlık hizmetlerini de gerçekten tecrübeli hocalarımız yapsın; onları da dikkate alalım.

Millî Eğitimde 4/C'li memurlar var, çeşitli yerlerde istihdam ediliyor. Bunların bir an önce, 4/C kanunu geçirilerek, kadroya alınmaları gerekiyor ve okullardaki fazla mesai ücretlerinden hizmetlilerin de faydalanmasını istiyoruz.

Türkiye'de hâlâ ikili eğitim yapan okullarımız var. İlkokul ve ortaokulda 10 bin okul ikili eğitim yapmakta ve 1.200 lisede de yine ikili eğitim yapılmaktadır.

Meslek liselerine gelince; başarı sıralamasına baktığımızda, en düşük puanla öğrenci alan ve üniversiteye giriş başarı sıralamasında da en altta yer alan okullar arasında meslek liseleri geliyor ve gerçekten "Meslek lisesi memleket meselesidir." diyoruz. Eğer biz, meslek liselerinin kalitesini yükseltmezsek, orada eğitim alan çocukların özelliklerini, katma değer üretme becerisini yükseltmezsek çok fazla bir şey yapabileceğinizi de ummayın diyoruz.

Özellikle temel lise ve açık liselere geldiğimizde işlerin iyice karmaşık hâle geldiğini söyleyebiliriz. Çünkü şu anda açık liselerde neredeyse 1,5 milyona yakın öğrenci var ve temel liselerde de 183 bin öğrenci var. Temel liseleri biliyorsunuz, dershanelerden dönüşen okullar bunlar ve bugün çok yüksek puanlarla öğrenci alan, gerçekten Türkiye'nin gözde okulları olan ve Anadolu lisesi olarak ifade edilen okulların son sınıfları boşalmış durumda, buralara geliniyor. Açık liselerdeki çocuklar nereye gidiyor, nasıl eğitim alıyorlar, kontrol edilemiyor. Onun için bir eğitim sisteminde çocuğun okula gidip belli bir iletişim ortamı içerisinde öğretmeniyle, model alabileceği, kendisini modelleyebileceği, güzel davranışları örnekleyebileceği bir ortamda yetiştirilmesi lazım. Ama -görüyoruz ki- 1,5 milyon öğrencinin bugün açık liselerde eğitim yaptığını da söyleyebiliriz.

TEOG'a geldik. TEOG skandalı hâlâ devam ediyor, biliyorsunuz, soru hatalarından sonuçlara yönelik veya uygulamalarına baktığımızda. Onun için, yakında da çocuklarımız yine sınava girecekler. Artık yakında sınav sonucunda da sonuçlarını alabiliriz.

Üniversite sınavına geldiğimizde, bir önceki konuşmamda da bahsettim ama şu anda tekrar vurgulamak istiyorum ki Türkçe ortalaması altı yıl öncesine göre inanın, 6 puan düştü. Matematik ortalaması yine, 6-7 puan düştü. 2010 yılında 11,4 iken matematik ortalaması 2015 yılında 5,2; 40 sorudan 5 soru yapıyor bu çocuklar. Yazık, günah! Bu çocukları on dört yıl okuttuk biz burada, bu okullarda. 7 yaşında okula başlayan bir çocuk şu anda üniversitede. Evet, işte, AKP'nin aslında eğitim tablosu bu, eğitim göstergesi bunlar yani şu anda elimizdeki veriler.

PISA'ya geldik. Birkaç gün önce PISA'nın 2016 sonuçları açıklandı. Yine bakıyoruz... Türkiye'ye baktığımızda matematikte 45'inci sıradayız, OECD ülkelerinin altında yine, fen bilimlerinde 41 ve okuma becerisinde 37'nci sıradayız. Hani, nerede o büyük ülke olmak, 2023'ün 10 büyük ekonomisine girmek? Eğer gerçekten bunu isteseydiniz her şeyin kuralı kuralına, bütün planı programı yerine getirerek uygulanması lazımdı. Her bakan geldiğinde sistem değişmez, her müsteşar geldiğinde sistem değişmez. Bu ülkenin eğitiminin bir sistemi vardır, onun devam etmesi lazım.

Şu anda okullarda FATİH Projesi var. Acaba kaçıncı kez ertelenecek FATİH Projesi, 7, 8... Akıllı tahtalar duyuru panosu olarak kullanılıyor. Nerede FATİH Projesi? Asrın projesiydi, ne oldu? Elinizde patladı FATİH Projesi. Bir de yurt dışındaki ülkeler örnek alacakmış! Neyi örnek alacaklar? Ertelemeyi mi örnek alacaklar, bunun başarısızlığını mı veya ekonomik kaynaklarda yapılan birtakım yolsuzlukları mı örnek alacaklar? Bunları sormak istiyoruz. Yani FATİH Projesi'nin bu millete ve bu Meclise açıklanması lazım.

Diyoruz ki, şu anda görevden alınan ve bankamatik memuru olarak görev yapan 1.706, gerçekten iyi yetişmiş, şube müdürü var. Bunların görevlerine iade edilmesi lazım. Bir insan kolay yetişmiyor. Şu andaki müdürlere baktığımızda, görevden alınan, mahkeme kararıyla görevine iade edilen ama görevine başlatılmayan müdürlerimiz var. Hani nerede adalet, hani nerede hukuk? Biz onları arıyoruz.

Yeni Türkiye'de her şey çok güzel olacaktı. Öyle bir masal anlatıldı ki, böyle her taraf pembeydi, pembe panjurları vardı, öyle mi? Yani bilmem işte, her şey güllük gülistanlık olacaktı; adalet, demokrasi yeni Türkiye'yle gelecekti ama gördük ki yerine atanmayan müdürlerle adaletin işlemediğini, bu masalın patladığını gördük.

Değerler yok oldu çünkü artık öğrencilerin modelleyeceği insanlar kalmadı, demokrasiyi katlettik. Demokratik bireyleri yetiştirebilmemiz için model olmamız lazım, örnek olmamız lazım. Kimin? Özellikle yöneticilerin. Her gün televizyonda boy gösterenlerin kullandığı dile de, bilmem işte, kullandıkları bütün kavramlara da dikkat etmeleri gerekiyor. İnanın çocuklara adaleti hangi güzel örneklerle anlatacağız? Bunların açıklanması lazım. Çocuk görüyor televizyonlarda yani "Anayasa'yı da tanımam" diyor, işte, şunu da bilmem diyor. Demokrasiyi nasıl anlatacağız bunlara? Onun için tekrar diyoruz ki, bu ülke bizim, başka gidecek hiçbir ülke de yok.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)