| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 06.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan "Hükûmete hiç teşekkür edilmedi." dedi, ben Hükûmete teşekkür ederek başlayacağım. Bu bütçenin tek iyi tarafı var, o da seçim vaatleri için koymuş olduğunuz 45 milyar TL civarındaki ödenek. İyi yaptınız, teşekkür ediyorum.
Biliyorsunuz, bu vaatleriniz, 7 Haziran seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisinin Seçim Bildirgesi'nden alınmıştır. Bu da Cumhuriyet Halk Partisinin yapıcı muhalefet yapmasının bir örneğidir. Bunun için de siz CHP'ye teşekkür edin. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bu bütçe yani 2016 yılı merkezi yönetim bütçesi nasıl bir bütçe, bu bütçe uygulandığı zaman nasıl bir Türkiye, nasıl bir toplum ortaya çıkacak, birkaç başlıkla.
Bir defa, bu bütçe -en temel özelliği- bir borç çevirme bütçesidir. Öyle, buralara çıkıp "IMF'ye borç veriyoruz." filan... Ya, bunları geçin yani bu millet şey değil. Bakın, nominal büyüklüklerle 2002 yılında 360 milyar lira olan Türkiye'nin toplam borcu 2015 yılında 2,5 katrilyon TL oldu. Bunun 722 milyarı kamunun, 1 trilyon 820 milyarı özel sektör ve hane halkının borcudur. Bu yıl sizin borçlar ve cari açık için 200 milyar dolara ihtiyacınız var.
Bu bütçe açık veren bir bütçedir giderlerinin bir kısmı saklanmasına rağmen. 2002-2014 döneminde bütçelerinizde toplam 588 milyar dolar dış açık verdiniz, 444 milyar dolar cari açık verdiniz. 2016 yılında da bu açıklar devam edecek.
Bu bütçenin başka bir özelliği, adaletsiz bir bütçe olmasıdır. Sayın Bakan nereden çıkardı bilmiyorum, yüzde 46'larda bir rakam verdi. Hayır, Türkiye'de yüzde 68,5, dolaylı vergilerle fakirden alınıyor, zengine veriliyor. Bu bütçe öyle bir bütçe.
Bu bütçe sadece dolaylı vergilerle değil, faizlerle de fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. Bu bütçe faizlerle sadece fakirden alıp zengine vermiyor, içeriden alıp dışarıya veriyor, dışarıya kaynak aktarıyor ve sizin bu bütçeniz dünyada değişen risklere karşı da herhangi bir tedbir almıyor.
Bu bütçe yoksulluğu azaltan bir bütçe değil, yoksulluğu yöneten bir bütçe. On dört yıllık iktidarınızda hep buna benzer bütçeler yaptınız ve neticede Sayın Bakan itiraz etti, ben ısrar ediyorum, Türkiye'nin en zengin yüzde 1'lik kesimi 2002'de servetin yüzde 39'una sahipti, bugün servetin yüzde 54'üne sahiptir. Bunca iddialarınız, adınıza "adalet" demeniz, medeniyet ihyası falan, bunların hepsi boş. Siz, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bir iktidarsınız. Adaletsizlik üzerinden de hiçbir şekilde bir medeniyet inşa edilmez.
Devam edelim ve en önemlisi, bu bütçe, değerli arkadaşlarım, bütçe hakkını gasbeden, denetimden kaçan, şeffaf olmayan bir bütçedir. Elbette ülkeyi seçilmiş hükûmet yönetecek ve bütçeyi de bu hükûmet yapacaktır, buna bir itirazımız olamaz ama hukuk içinde yönetecek ve bu bütçenin hesabını da gelip bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde verecek. Ama bu bütçe milletin temsilcilerinin denetiminden kaçıyor. Bu bütçe bir zamanlar "fonlar" diye neredeyse bütçenin yarısını oluşturan bir sistem oluşturdu. Bu şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkına tecavüz ediyor bu bütçe.
Bu bütçe 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun sınırlarını arkadan dolanıyor çeşitli yollarla, kurum bütçeleri arasında aktarmalarla, Maliye Bakanlığı bütçesini yedek ödenek tertibine aktarmayla, döner sermayeyle ve şimdi üzerinde konuştuğumuz (E) cetveliyle ciddi miktarda, milyarlarca lira bu Meclisin denetiminden kaçırılıyor değerli arkadaşlarım.
Daha vahim olan bir şey var, bakın, aynı zamanda 2016 yılı bütçesiyle beraber 2014 yılının kesin hesap kanununu çıkarıyoruz. Neye dayanarak çıkarıyoruz? Bakın, Sayıştayın hiçbir gerçek raporu Plan Bütçe Komisyonuna gelmedi. 2014 yılı kesin hesap kanunu tamamen iktidar partisi milletvekillerinin el kaldırması ve indirmesiyle geçecek. Peki, neyi saklıyorsunuz, niçin saklıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, iktidar partisi bütçe yapmasın demiyorum, yapsın ama neyin üzerine yapıyor? Kendilerine verilen, daha evvel, bütçeyi nasıl harcadıklarını Sayıştay raporları ile -kanunun emri budur- buraya getirmeleri gerekiyor. Ne oldu, ne olmadı, bütün bunları bizim bu kürsüden millete söylememiz gerekiyor. Böyle değil.
Değerli arkadaşlarım, "bütçe hakkı" dediğimiz, milletin bize emanet ettiği en temel, en kutsal hakkımızdır. Eğer bütçe hakkını hakkıyla kullanamıyorsa, bu Parlamentonun hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Maalesef, bu bütçe, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkını gasbeden bir bütçedir. "Bütçe hakkı" deyip geçmeyin. Şu, diyoruz ya, "tüyü bitmemiş yetim hakkı", işte bütçe hakkı tam da budur. Hani dindarız ya, hani "medeniyet" diyoruz ya, hani "millî-yerli" diyoruz ya, hani "Dicle'nin kenarında bir kuzuyu kurt kaparsa" diyoruz ya, işte bütçe hakkı bu.
Değerli arkadaşlarım, size Hazreti Ömer'den bir örnek getireyim, çok bilinen bir hikâyedir. Hazreti Ömer zamanında ganimet kumaş gelir ve sahabeye dağıtılır. Herkese yarım entarilik kumaş düşer ama iki gün sonra Hazreti Ömer o kumaştan elbiseyle görülür ve sahabe yakasına yapışır. "Ya Ömer, nasıl oluyor, bize yarım elbiselik, sana bir elbiselik?" Oğlu Abdullah gelir ve "Ben kendi payımı babama verdim." der ve öyle kurtarır. Bakın saydamlığa, bakın denetlenebilirliğe. Peki siz neye referans yapıyorsunuz? Anayasa yasaklıyor, 5018 sayılı Yasa böyle demiyor, din böyle demiyor, gelenek böyle demiyor. Siz neye dayanarak bu bütçeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinden kaçırıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, ben burada yokken bir akıl sağlığı tartışması yaşanmış. Bakın, ben bu Meclisin tek psikiyatri uzmanıyım, dolayısıyla benim olduğum yerde tartışacaksınız. Öyle akıl sağlığından yoksun olan filan kimse yok, kolay kurtulmak da yok. Bana göre herkesin aklı başında, herkesin ceza ehliyeti ve sorumluluğu var, akıl sağlığı sorunu yok. Sorun hırslarda, sorun bilerek yapılan yanlışlarda, sorun kibirde. Dolayısıyla, zamanı geldiğinde herkes hesap verecek.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bir şeyi ifade edeyim bu bütçe dolayımlı bir şekilde. Bakın, sizin devriiktidarınızda önceki iktidarlarda olanlardan farklı bir şey olmuyor, bu da şu: Bir iktidar kavgası, devlet bir birikim ve bölüşüm aracı olarak görülüyor. Önceden öyle görülüyordu, şimdi de öyle görülüyor. Kim devleti ele geçirirse, kim devlete gelirse, devlet imkânlarını kullanarak bu vergilerimizden birikim oluşturuyor, buradan bölüşüm yapıyorlar ve bir tahakküm ortaya çıkıyor. İşte, sizin yaptığınız şey de budur.
Değerli arkadaşlarım, bunu yaparken siz hukuk devletini de askıya aldınız. Artık Türkiye'de bir hukuk devletinden söz etmek mümkün değil. Türkiye'deki devlet daha çok bir olağanüstü hâl devletine benziyor, dönüştü.
Bakın, kurmuş olduğunuz bu yeni birikim modelinde -daha önce de ifade etmiştim burada- 2002 öncesine benzer bir şey yaptınız. 2002 öncesinde parası olanlar faize yatırıyordu, hepsi tefeci olmuştu iş adamlarının, sizin zamanınızda herkes inşaatçı oldu. Niye böyle oldu? Çünkü müthiş bir kent rantı oluşturdunuz ve kent rantı üzerinden kaynak aktarıyorsunuz. İddia ettim, yine de iddia ediyorum: Yirmi yılda İstanbul'da kent rantlarıyla, imar rantlarıyla 250 milyar dolar paylaşıldı değerli arkadaşlarım ve bunun hesabını kimse sormadı. Aslında, Türkiye'de tasarruf falan yok, bu para nereden geliyor? Dışarıdan borç alınıyor, borçla geliyor. Bu borçları da ileride bu millet ödeyecektir, halk ödeyecektir.
Bakın değerli arkadaşlarım, mağduriyetlerden gelenlerin adaleti ayağa kaldırması beklenirdi. Siz bunu yapmadınız. Ne yaptınız? Rövanşizme, intikama yöneldiniz. Evet, elit bürokratik yönetici sınıfı iktidarlarından ettiniz, bundan boşalan merkeze "Biz gerçek sahipleriyiz milletin adına." diye geldiniz. Öyle değil arkadaşlar! Ele geçiren millet değil, yeni bir elit sınıftır. Tüm birikim ve tahakküm araçları, devlet, olduğu gibi duruyor. "Yeni Türkiye" filan diye bir şey yoktur, bu tamamen bir retoriktir.
Bakın, küçük bir psikanaliz yapıp bitireyim. Bakın, sadece ele geçirdiniz, bu ele geçirme başınızı döndürdü, bu ele geçirme duygusuyla bir ortak haz havuzu oluşturdunuz, libidinal bir hükmetme sarhoşluğuna kapıldınız, bu ortak haz havuzuna katılmayan herkesi öteki ve düşmana yazdınız, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmeyen müthiş bir kamplaşma oluşturdunuz. Yazıktır! Oturduğunuz sosyoloji de artık yavaş yavaş ayağınızın altından kayıyor. Piramit oluşturdunuz. Yukarıdakiler aşağıdakileri ezmeye başladı, aşağıdan homurdanmalar gelmeye başladı.
MEHMET UĞUR DİLİPAK (Kahramanmaraş) - Ayıp değil mi Sayın Bekaroğlu?
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Bu, kibirdir arkadaşlarım, bunu sürdüremezsiniz, bu ekonomi sürdürülemez. Hukukun yok edilmesi, bu adaletsizlikler olağanüstü hâl devletiyle de sürdürülemez.
Bakın, son cümlelerimi söylüyorum: Kimlik üzerinden bir ortak iyi inşa ettiniz, yanlıştır bu arkadaşlarım. Kimlikler kategorik olarak iyi ya da kötü olamaz; ortak iyi, değerler üzerinden kurulabilir. Çalmayın, adam öldürmeyin, yalan söylemeyin, kibirli olmayın, tüyü bitmemiş yetim hakkını koruyun, adaletli olun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - İşte bunlar üzerinden ortak değerler oluşturulur. Siz kimlik üzerinden oluşturdunuz ve kaybedeceksiniz, bunu bilin. 1 Kasımda seçimi almak önemli değil, sonuçta kaybedeceksiniz.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)