| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 07.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyenler; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Grubumuz adına tasarının 6'ncı maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Yeni milletvekili olduğumuz için bize soruyorlar "Vekillik nasıl bir şeymiş?" diye. Ben de diyorum ki: On dört yıllık sorunları bir dakikalık sorulara sığdırma sanatıdır vekillik. Şimdi, on dakikaya meramımızı sığdırmaya çalışacağız.
Üzerinde konuştuğum 6'ncı maddeyle ilgili olarak Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu buradaki konuşmasında çok güzel tespitlerde bulunmuştu. Evet, bütçe, Anayasa'mıza göre kanunla düzenlenir. Yine, 5018 sayılı Yasa'ya göre ödenek aktarımları da ancak kanunla yapılabilir. Yani, bu yetki yasama organındadır ama üzerinde konuştuğum 6'ncı maddeyle yasama organının bu yetkisi Maliye Bakanlığına devredilmektedir.
Maalesef, bu iktidar döneminde yetki gaspları artık sınırları aşmış bulunmaktadır. Hani eski Türk filmlerinde var ya, işte, aşçı uşağa, bahçıvan şoföre gibi, hakikaten Türk filmi izler gibiyiz; yürütme her gün yasamaya, devletin başı yürütmeye, yürütme yargıya derken hepsi birden yargıya; her gün yetki gaspları gerçekleşiyor. Yani biz de bu organların bir parçası olmasak tabii, elimizde patlamış mısırla gelip izleyebilirdik, eğlenceli olabilirdi ama maalesef, bu hukuksuzlukları, bu gaspları üzüntüyle izliyoruz.
Bakın, deniyor ki bu minvalde: "Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır." Tamam, kapatalım Anayasa Mahkemesini. Bizim Anayasa hukuku hocamız vardı Erdal Öner, tipik bir örneği vardı, derdi ki: "Çocuklar '1.80 boyunda, sarışın, mavi gözlü olmayanlar hukuk fakültesine giremez.' diye bir yasa çıkarılsa ne olur?" Evet, şimdi ben de size soruyorum, çoğunluk sizde, şimdi 5-10 kişisiniz ama genel olarak çoğunluk sizde: Bir yasa çıkarsanız deseniz ki "Affedersiniz, uzun olmayanlar milletvekili olamaz ya da işte Cumhurbaşkanı olamaz." O zaman biz kısa boylular ne yapacağız? Bu, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı, hukukun evrensel ilkelerine aykırı; bu yasayı nasıl iptal edeceğiz, nasıl hakkımızı arayacağız? Anayasa Mahkemesi hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkelerinden biridir. Bunu her hukukçu bilir, bir parlamenterin de herkesin de bilmesi gerekir.
Hocalarımdan bahsedince aklıma geldi, bize demokrasiyi anlatırken derlerdi ki: "12 Eylül darbesi oldu, biz amfide ders anlatıyorduk, birden kapı açıldı, 2 asker geldi, bizi gözaltına aldı ve tutuklandık." Bizler öğrenciyken bu hikâyeleri dehşet içinde dinlerdik ama şimdi, bugün bu dehşeti bizzat yaşıyoruz. Daha geçen gün, Bursa'nın Mudanya ilçesinde, güzel sanatlar fakültesi öğrencisi olan Gizem Yerik dersteyken, evet, ders sırasındayken polis içeri girip Gizem Yerik'i sosyal medyadaki paylaşımlarından dolayı gözaltına aldı ve bu kızcağız tutuklandı hakaret ve propaganda yapmaktan. Bir gün bu hikâyeleri bizden sonraki kuşaklar da gerçekten dehşet içinde dinleyecekler ve başrollerinde de sizler olacaksınız ama kötü adam olarak rol alacaksınız. Bu rolünüzün hakkını dünde verdiniz, yürüyüş yapmak isteyen kadınlara uyguladığınız şiddetle bir kez daha gösterdiniz.
Ben, bu arada, yarın 8 Mart olması nedeniyle Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutluyorum ve 8 Martın tatil olmasıyla ilgili talebimize de herkesin desteğini bekliyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)
Elbette bir cumhuriyet kadını olarak, 8 çocuklu bir ailenin, çiftçi bir ailenin çocuğu olarak burada olmayı borçlu bildiğim, kadınlara birey olmasını sağlayan, doğal hakları olan seçme ve seçilme hakkını tanıyan büyük Atatürk'ü ve kadın mücadelesinde emeği geçmiş bütün kadınlarımızı da saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sizleri de tebrik ediyorum, tam on dört yıl sonra da olsa bir kadın il başkanı atadığınız için tebrik ediyorum.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Sizde kaç tane var?
NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mart ayının bir özelliği de 3 Mart 1924'te laikliğin temellerinin atılmış olmasıdır. Bakın, size bir şey okuyacağım: "Partimiz, dini, insanlığın en önemli kurumlarından biri; laikliği ise demokrasinin vazgeçilmez şartı, din ve vicdan hürriyetinin teminatı olarak görür. Laikliğin 'din düşmanlığı' şeklinde yorumlanmasına ve örselenmesine karşıdır. Esasen laiklik, her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dinî kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını ancak inançsız insanların da hayatlarını bu doğrultuda tanzim etmelerini sağlar. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesidir."
Okuduğum bu metin size yabancı gelmiş olabilir ama bu sizin parti programınızdan alınmıştır. Yaptıklarınız bu programı bilmediğinizi ortaya koyuyor çünkü bu programı yazan ağabeylerinizi de partiden tasfiye ettiniz.
Bakın, özellikle eğitim alanında son dönemde yaptıklarınız gün geçtikçe laiklik ilkesinden uzaklaştırıyor. Eğitimi bilimsellikten uzaklaştırıp medreseleştirmeye çalışmanız hiç de doğru bir şey değil. Çünkü, hani diyorsunuz ya "Tarihimizi bilmiyoruz, Osmanlıca öğretmediler." Osmanlı arşivlerini açın bakın, 1500'lü yıllarda gerçekleşen isyanların başını suhtelerin yani medrese öğrencilerinin çektiğini göreceksiniz; bu medrese öğrencilerinin yoksulluktan, işsizlikten yol kestiğini, haraç topladığını, oğlan kaçırdığını göreceksiniz. Eğer bir yerde bunların, sorunun sebebini arıyorsanız, bunu sizin uyguladığınız yoksulluk politikasında arayın.
Bakın, ben bir avukatım, aranızda birçok avukat arkadaş var. Bizler, ceza mahkemelerinin duruşma salonlarında suçluların her gün dini referans olarak göstermesine tanık olmuşuzdur yıllardır. Bakıyorsunuz, diyor ki: "İşte, hâkim bey, ben hacca gittim de işte alkol kullanmam." Suçuna bakıyorsunuz, alkolle ölüme sebebiyet vermek. "Efendim, işte, ben 5 vakit namaz kılarım." falan. Hep dini referans göstererek kendilerini beraat ettirmeye çalışıyorlar. Bunu bir sorgulayın, neden acaba, neden?
Ayrıca, 2001 yılında, ben avukat olduğumda, insanlar borçlu olmaktan utanırlardı, sözlerini tutarlardı, yalan söylemezlerdi ama şimdi bakıyorsunuz, milyonlarca borçlu her gün -avukat arkadaşlarınıza sorun- Allah kitap üzerine yemin edip, sözler verip günü kurtarmaya çalışıyorlar, borçlarını ötelemeye çalışıyorlar. İnsanları bu manevi değerlerden uzaklaştıran yoksulluktur, işsizliktir, sizin uyguladığınız muhtaçlık politikasıdır. Bu ülkeye gerçekten barışı, gerçekten dindarlığı, gerçekten ahlakı, gerçekten manevi değerleri getirmek istiyorsanız bunun yolu gelir dağılımında adaletten, bunun yolu laiklikten, bunun yolu vergi dağılımındaki adaletten geçer.
Yine, emin olun, bu halkın hak aramak genlerinde vardır ve her zaman direnmesini, mücadele etmesini bilir. Yine, Osmanlı arşivlerine bakarsanız bunu görürsünüz. Sarayın ihtiyaçlarını karşılamak için Bursa'ya, Kastamonu'ya, Bolu'ya gitmiş olan insanların ora halkı tarafından nasıl kaçırıldıklarını, topladıkları buğdayların ellerinden alındığını hep görürsünüz mühimme defterlerini okuduğunuz zaman. Sizin de bu halkın cebinden aldıklarınızı bir gün halk geri alacak çünkü her gecenin bir sabahı var. Osmanlı Dönemi'nin vergi sistemine karşı Anadolu'da yüzyıllardır, özellikle Yörüklerin söylediği bir söz var, derler ki: "Şalvarı şaltak Osmanlı/ Eğeri kaltak Osmanlı/ Ekende yok biçende yok/ Yiyende ortak Osmanlı." İşte sizin özendiğiniz sistem bu. Halkın vergi yükü altında ezildiği, ekip biçmediği -çünkü elinde bir şey kalmıyor sonuçta- ve bu anlamda, ot otlamak zorunda kaldığı, sarayın da zevküsefa içinde yaşadığı, kardeşi kardeşe kırdırdığı bir sistem. Bizim özendiğimiz sistemse: Köylüyü efendi yapan, yokluk içinde büyük yatırımlar yapan, toprak reformunu savunan, köye eğitimi, sanatı götüren, birlikte üreten, birlikte yöneten, insanca, hakça bir düzen. İşte, biz bunun için, bu bütçeye "Hayır." diyoruz.
Saygılar. (CHP sıralarından alkışlar)