GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:63
Tarih:30.03.2016

ÇAĞLAR DEMİREL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, evet, bilindiği üzere Diyarbakır'ın Sur ve Şırnak'ın Silopi ilçelerine çok acil bir şekilde kamulaştırma kararı alınarak tam beş gün önce Resmî Gazete'de yayınlandı. Sur ve Silopi için alınan kamulaştırma kararının biraz geçmişine bakmak gerekiyor. Bugün Sur dört ayını dolduran bir süreçtir ki abluka altındadır ve orada katliamlar gerçekleştirilirken hâlâ cenazelerin Sur içinde olduğunu biliyoruz. Ailelerin İnsan Hakları Derneğinde açlık grevine girdiği, valiliklere ve birçok kamu kurum ve kuruluşuna başvuru yapmasına rağmen hâlâ cenazelerini alamadıkları bir süreçte Sur'daki cenazelerini alamayan ailelerin mallarına da el konuldu. Yani Diyarbakır'ın Sur ilçesi ve Şırnak'ın Silopi ilçesinin acilen kamulaştırılması demek, tarihî süreçten bugüne de baktığımızda bir savaş gerçekliğinin orada yaşandığını kabul etmek demektir. İnsanların hâlâ cenazelerini almadığı bir süreçte yerlerinin ve yurtlarının da ellerinden alındığını, gasbedildiğini bir kez daha görmüş ve yaşamış olduk. Kamulaştırma kararı alınırken Diyarbakır'da ya da Silopi'de hiçbir kamu kurumuna, oradaki sivil toplum örgütlerine, oradaki belediyelere ve yerel yönetimlere, halka hiçbir şekilde danışılmadan, hiçbir şekilde onların görüş ve önerileri alınmadan, direkt mallarına el konuldu.

Sur'un tarihî geçmişine bakarsak, Sur, sadece orada esnafların ya da işte dükkânların veya evlerin olduğu bir yer değil, tarihî ve kültür mirasının gerçekleştiği bir yerdir. Birçok halkın orada kendi kültürüyle, diniyle ve inancıyla, kimliğiyle yaşadığı bir alandır. Diyarbakırlı olup Sur içinde büyümeyen hiçbir insan yoktur. Orada gençliğimizin, çocukluğumuzun geçtiği yerlerimizin şu anda kamulaştırılması ve başka bir şekilde ele alınmasını kabul etmediğimizi bir kez daha buradan ifade etmek istiyoruz.

Bugün onlarca telefon aldık, Sur halkından aldığımız telefonlar onlarcadır, yüzlerce telefon geliyor. Yüzde 95'ini kamulaştıran devlet, aslında belediyeler tarafından, belediyenin malı olan yani kamu malı olan yerleri bile elinden alıp kamulaştırdığını ifade ediyor. Bu, Anayasa'ya ve yasalara aykırıdır. Siz, o zaman, orada bir devletleşme gerçekleştiriyorsunuz. Sur'un kendi özgün dokusuna ilişkin AKP Hükûmeti ve devletin yaptığı politika gasbetmedir, işgal etmedir, insanları yerinden ve yurdundan etmenin dışında malına da el koymadır. Biz, bunu asla kabul etmeyeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Sosyal yaşam alanlarına el konulması, parklara, kiliselere, camilere, kurumlara, kültür merkezlerine, inanç merkezlerine el konulması demek bir işgaldir. Siz kimden, neyi gasbediyorsunuz? Niye acele böyle bir karar çıkardınız? Bunun hukuki dayanağı nedir? Soruyoruz sizlere.

Çok net söyleyelim: Diyarbakır'da, yine, aynı şekilde, Koruma Kuruluna hiç alakası olmayan emniyet müdür yardımcısı, operasyonlardan sorumlu müdür yardımcısı giderek, Kurulun üyesi olmamasına rağmen, oradan kendisine ilişkin karar çıkartıyor. Bu hukuki değildir, bu ahlaki değildir ve insani değildir. Bunları asla kabul etmeyeceğimizi ifade ederek, tekrar, savaş hukukunda alınan kararların bugün hayata geçirildiği bir süreçte Sur'da ve Silopi'de yaşananlar hukuksuzdur, bunun hukuksal mücadelesini tüm kamu kurumları başlattığı gibi bizler de başlatacağız ve bunun takipçisi olacağız.

Yine, meslek odaları, TMMOB, baro, İHD, hiçbir kuruma, hiçbir meslek odasına danışılmadan, onların hiçbir şekilde görüşleri alınmadan mallarına ve oradaki yaşanmışlarına el konuluyor.

Ben bir örnek vereceğim. Diyarbakır'dan bugün bizi arayan ve şu anda ekranı başında izleyen, çok net ismini söyleyeceğim ve kendi taleplerini buradan tüm kamuoyuyla ve Parlamento gruplarıyla da burada, Genel Kurulda da paylaşmak istiyorum. Nurullah Aydın, Hasırlı Mahallesi'nde oturuyor, Zarlı Sokakta, İnci Apartmanı. "5 katlı bir binada oturuyorum ve belli bir süre orada kaldım, evimin ve yaşadığım alanın yok olmasını istemedim. Daha sonra zorla çıkartıldım. Hasar görmemiş 5 katlı evimin dinamitlenerek ortadan kaldırıldığını fark ettim, onu gördüm." diyor. "Şu anda Sur'da hiçbir yapı kalmamış, bu yapılar aynı zamanda, yıkılıp yakıldığı gibi, insanlar katledildiği gibi, şu anda eşyalarımıza bile dokunamayacak durumdayız çünkü hepsi, bütün eşyalarımız, hafriyat kamyonlarına doldurularak belli alanlara götürülüp boşaltılıyor. Orada biz hatıralarımızı, anılarımızı yitirmek zorunda kaldık." Soruyorum buradakilere, o da buradaki, Parlamentodaki arkadaşlara sormamızı istedi: "Peki, sizin eviniz, 5 katlı bir binanız yıkılıp, yakılıp, ortadan kaldırılıp düz bir araziye çevrilirse ne yapardınız, nasıl davranırdınız?" Empati kurmamızı istiyor. Evet, burada herkesi bu empatiyi kurmaya davet ediyorum çünkü orada gerçekleştirilen, oradaki anıları, hatıraları da yok etmektir, kültürü, tarihi, yaşamı yok etmektir. Bu yüzden, özellikle "Orada saray bile yapılsa biz kabul etmiyoruz." diyor oradaki halk. "Oraya saray bile yapılsa kabul etmiyoruz, biz arsalarımızda çadır kurmaya razıyız." diyor insanlar. "Gelip bizimle görüşsünler, bizim kararlarımızı almadan, düşüncelerimizi almadan orada bizim hakkımızda karar alıp yaptırım uygulamalarını asla kabul etmeyeceğiz" diye ifade ediyorlar ve "Bize sorulmadan, hiçbir şekilde fikrimiz, düşüncemiz alınmadan bizim malımızın direkt gasbedilmesini kabul etmiyoruz." diyor. Bunu hiçbir vicdan, hiçbir ahlak, hiçbir hukuk, hiçbir din, hiçbir inanç kabul etmez. Evet, "Evimizi başımıza yıktınız; içindeki hatıralarımızı, anılarımızı da yok ettiniz." diyorlar. Ve biz yaşadığımız mahallelerin anılarını bile rüyalarımızda görmek zorunda kalıyoruz çünkü oraya ulaşamıyoruz. Ama oraya betonları yığarak, orada beton bloklarla surların etrafını çeviriyorsunuz. Orada patlayıcılar var. O yüzden dört aydır orada sokağa çıkma yasağını kaldırmayarak, patlayıcılarla oraların temizlendiğini ifade ediyorsunuz. Oysaki hafriyatlar zaten bir aydır oradan kaldırılıyor ve kaldırılmaya çalışılıyor.

O yüzden, tekrar ifade ediyoruz: Bugün Suriye'de Palmira'yı biliyoruz, IŞİD çetelerinin orayı nasıl yok ettiğini biliyoruz. Şu anda da aynen AKP Hükûmetinin Sur'da uyguladığı politika da aynı politikadır. Asla bunu kabul etmeyeceğimizi, bunun mücadelesini yürüteceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

Yerel yönetimlere, halka danışmadan oranın krokisini, bütün alanlarını değiştirmek, hiçbir hukuka, hiçbir uluslararası etiğe sığmaz. Aynı zamanda Sur'un UNESCO kültürel miras listesine de dâhil olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Hiçbir şekilde oraya dokunulmaması gerekirken şu anda Sur'da düz bir arazi oluşturmaya çalışıyorsunuz ve cenazeleri alamayan ailelerin cenazelerini bile almalarına izin vermezken, bütün binaların dibine dinamit koyarak, patlatarak bütün binaları yıkıyorsunuz. Hepsinin fotoğrafları var, hepsinin görüntüleri var elimizde. Onları Genel Kurulla ve tüm Türkiye halklarıyla paylaşacağız.

Bugün yine Diyarbakır'da 310 sivil toplum kuruluşunun bu durumu kınadığını, kabul etmediğini, herkesin kurumsal olarak dava açacağını bir kez daha basınla ve kamuoyuyla paylaştılar. Biz de söylüyoruz: Hukuksal süreçleri, hem kurumlar hem de bireyler davaları açmış durumdalar. Kesinlikle, Diyarbakır halkı olarak, Silopi halkı olarak oraların kamulaştırılmasına, oraların demografik özelliklerinin değiştirilmesine izin vermeyeceğiz ve bununla mücadele edeceğiz. Bu durum ilk kez AKP Hükûmeti tarafından yapıldı ve bunu asla kabul etmeyeceğimizi, bu kamulaştırma için açılan davaların da takipçisi olacağımızı bir kez daha buradan ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)