GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:64
Tarih:31.03.2016

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 15'inci maddesi üzerine verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum; insan haklarına saygılı bütün milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün 1 Nisan. Bugün önemli bir gün. Bugün İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu için bir yasa görüşmeye devam ederken saatler sonra bir dava görülecek. Cumhurbaşkanı bir gazeteciye yaptığı bir haber nedeniyle "Bu haberi yapan kişi bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu." diye tehdit ettiği için tutuklanan gazeteciler yargılanacaklar. Garip bir tesadüf değil mi?

Bu da yetmez. Anayasa Mahkemesinin verdiği karara rağmen, mahkemenin savcısı değiştirilerek, bizim Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kanununu görüştüğümüz saatlerde bu gazetecilerin tutuklanması için yeni gerekçeler icat edilmeye çalışılacak. 1 Nisan şakası gibi değil mi? Keşke öyle olsaydı.

İşte, biz, bugün bu şartlarda, bu kadar ağır koşullarda İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunu konuşuyoruz.

Bu tasarıda "Ayrımcılık yasağı ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan gerçek ve tüzel kişiler kuruma başvurabilir." deniliyor. Yani bir ayrımcılıkla karşı karşıya kalındığında gerçek ve tüzel kişi başvurabilir.

Peki, soru şu: Eğer bir toplum veya topluluk ayrımcılığa uğrarsa ne olacak? Bu toplum veya bu topluluk bu kurula başvurabilecek mi? Hayır başvuramayacak. Örneğin "52 Sünni vatandaşımız öldü." diyerek ayrımcılık, hatta nefret suçu işleyen eğer bir Cumhurbaşkanı olursa, o Cumhurbaşkanının kendisinin ve emrindeki Bakanlar Kurulunun atadığı kurul acaba bu başvuruyu kabul edebilecek mi, böyle bir cesareti gösterebilecek mi? Ayrıca, acaba bu kurul, ayrımcılığa muhatap olan topluluk ise bu topluluğun başvurusunu kabul etme cesareti gösterecek mi? Ben göstereceğini düşünmüyorum doğrusu. Eğer "Gösterecektir." diyen varsa da dinlemeye hazırım gerçekten.

Peki, herhangi bir hak için veya onurlu Gezi direnişinde direnen halkın üzerine en şiddetli şekilde gelen, gençleri öldüren güvenlik güçlerine "Emri ben verdim." diyen otorite hakkında acaba hangi babayiğit bu kurula başvuru yapabilecek? İşte, bu tasarı bu yüzden samimiyetsizdir. Bu tasarı, sadece ve de sadece Avrupa Birliğine üyelik için şekil şartını yerine getirmek üzere yapılmış bir işlemdir ve biz bundan utanç duyuyoruz. Keşke, Avrupa Birliğine girmek için değil de gerçekten yüreğimizde insan sevgisini besleyebilseydik ve insan haklarına saygı duyabilseydik de böyle bir tasarıyı oturup tartışabilseydik. (CHP sıralarından alkışlar)

"Ben bu davanın savcısıyım." diyerek birçok insanın işkence görmesine, hakkının yenmesine, hatta ölümüne sebep olanlar hakkında bu kurula acaba hangi babayiğit başvurabilecek, başvursa bile acaba kim kabul edecek bu kurul içerisinde? (CHP sıralarından alkışlar) O nedenle, biz, bu tasarının samimiyetsiz olduğunu anlatıyoruz.

Basın açıklamasına katıldı diye Türk Tabipleri Birliği yöneticisi bir uzman doktor açığa alındı ve ifade özgürlüğünü kullanamadığı için de bu insan acaba bu kurula başvurabilecek mi?

Evet, insan hakkı ihlalleri çok ciddi şekilde benim ülkemde devam ediyor. Bakınız, Mersin Valiliği İl Millî Eğitim Müdürlüğü ile Müftülük arasında yapılan bir anlaşma, bir proje. Haftanın 4 günü çocuklar okula gidecekler, 1 günü camiye gidecekler. Camilerin etrafındaki okulları camilere bağladınız ve en büyük insan hakkı ihlalini işliyorsunuz.

Bu yasayı burada görüşmeye kimsenin yüzü olmamalı. (CHP sıralarından alkışlar)