| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 06.04.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Başkanlığa vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Ancak, tabii ki bir coğrafyacı olarak aleyhinde söz almamın temel nedeni, Türkiye'deki çevre politikalarının çarpıklığından kaynaklı açığa çıkmış olan felaketlerin sadece Ergene havzasıyla sınırlı olmadığını ancak bunları bütünsel bir temelde ele almamız durumunda sağlıklı bir çevre politikasıyla bu sorunları giderebileceğimiz hususundan kaynaklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anadolu, Mezopotamya ve Trakya, zengin bir coğrafyaya, eşsiz bir ekosisteme ve çok güzel bir doğal güzelliğe sahiptir. Şüphesiz, bu güzel coğrafyanın önemli havzalarından biri, Ergene havzası ve bu havzanın ortasından akan Ergene Nehri'dir. Ancak, Ergene Nehri'yle alakalı olarak ifade etmek isterim ki şüphesiz, özelde son yirmi yılda artmış olan, çevre felaketine varmış olan bu kirlilikler yanlış çevre politikalarının bir sonucudur.
Yine, özellikle ifade etmek isterim ki en önemli hususlardan biri de şudur: Türkiye'de kendi doğal mecrasında akan ve kendi doğal seleksiyonunu sürdüren bir nehir, bir küçük dere dahi kalmamıştır, kendi doğallığına müdahale edilmemiş hiçbir akarsuyumuz yoktur. Büyük akarsular ve nehirler, üzerlerindeki çok plansız HES politikaları pahasına enerji ve sulama politikalarına kurban edilmiş; dağda, taşta akan küçük derelere 1-2 megavatlık santraller kurulması pahasına kendi doğal akışını sürdüren hiçbir akarsu, dere bu ülkede bırakılmamıştır.
Biz ovalarda, büyük vadilerde akan akarsulardan vazgeçtik; bunun yanı sıra, özellikle dağlarda, bu büyük akarsuları besleyen, üzerine enerji santrallerinin yapılmadığı ve kendi doğal akışını sürdürebildiği küçük bir dere dahi neredeyse bırakmamış bulunmaktayız. Dicle, Fırat, Aras, Kura, Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya, Çoruh, Büyük-Küçük Menderes, Gediz, Bakırçay ve Göksu; bir bütün olarak bu büyük akarsuların ve bunlara bağlı olarak bunları besleyen kolların -Ergene'de olduğu üzere- doğal akışlarına müdahale edilmiş, artık bunların büyük bir çoğunluğu akarsu vasfından çıkmıştır, bunlar akmayan sulara dönmüştür. Çünkü, üzerlerinde yapılan yüzlerce barajla bu akarsuların akışları durdurulmuş, akarsu vasfından göl ve gölet vasfına dönüştürülmüştür. Sağlıklı olarak elimizi batırıp su içebileceğimiz bir akarsuyumuz, bir nehrimiz, bir deremiz kalmamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer biz bunların tamamını bütünsel bir politikayla ele almazsak, bu AKP iktidarı döneminde uygulanmış olan çarpık çevre politikalarına müdahale etmez, "dur" demezsek, doğal çevre, tarihsel çevre, kültürel çevrenin tamamı, özellikle büyük şirketlerin kâr hırsına yenilmiş olacak ve doğal yaşam kaynaklarımızdan her birimiz koparılmış olacağız.
Doğayı, tarihi, kültürü tahrip eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Belki de bir saat boyunca isim isim bu projeleri saysam -özellikle yapıldıktan sonra- proje uygulanmadan önceki doğallığını yitiren, bağlamından kopan doğal, tarihsel, kültürel hiçbir mekân kalmamıştır.
Baştan başlayalım, az önce hani Gaziantep-Kahramanmaraş havzası tartışılıyordu. Özellikle Birecik ve Karkamış Barajları neticesinde Rumkale ve Zeugma'yı kaybettik biz. Bir tarih, bir kültür, bir insanlık hazinesi olarak bize miras kalan bu alanlar artık yoklar.
Yine, Hasankeyf, bir Ilısu Barajı'nın belli süreliğine elde edebileceği enerji politikalarına feda edilmiştir.
Yine, özellikle Atatürk Barajı'yla Samsat ilçesi bugün kalmamıştır.
Birecik Barajı, aynı şekilde Halfeti'yi sular altında bırakmış, oradaki tarihî camilerin sadece birkaç metrelik minaresinin son bölümleri suyun üstünde görünerek sadece o çevredeki insanların içini acıtan bir nostalji yaşatmaktadır.
Aynı şekilde, Fırtına ve Munzur Vadileri ekosistemlerinin başına nelerin getirilmek istendiğini şu anda yürüyen projelerle görmekteyiz.
Yine, Cerattepe ve Bergama'da özellikle yer altı su sistemini zehirleyen siyanürle altın arama projeleri hâlâ gündemini korumaktadır.
Yine, Yırca köyü zenginliklerini yok eden... Aynı şekilde, başlamış olan üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı ile proje aşamasında olan Kanal İstanbul projelerinin sonucunda İstanbul'un Kuzey Ormanları, mera ve yaylakları yok olmuş olacaktır.
Yine, özellikle, bir yere saray yapılacak diye Atatürk Orman Çiftliği ormanlarının kaç bin kök ağacının kesildiğini birkaç kilometre öteye gidip ibretle izleyebiliriz.
Otel yapılacak diye özel koruma alanı olan 5 kilometre ötedeki Eymir Gölü'nün nasıl rantiyeye açıldığını biz iyi biliyoruz.
Burdur Gölü'nü besleyen Ulupınar Deresi'ne yapılan göletle Burdur Gölü'nün nasıl göl olma vasfını yitirdiğini ve sadece son beş yılda yüz ölçümünün yüzde 40'ını nasıl kaybettiğini ibretle izliyoruz.
Tuz Gölü'nün plansız ihalelerle özel sermayeye peşkeş çekilmesi, plansız mermer ocakları, Haydarpaşa Garı ve burada sayamayacağım birçok örnek, çarpık çevre politikalarının mahkûmu olmuş ve bunlar neticesinde yok olmayla yüz yüze gelmiştir.
Bugün, bunların tamamında, bu doğal çevreye, tarihsel çevreye, kültürel çevreye son on dört-on beş yılda uygulanan politikaların bir benzeri ve postmodern mi deriz, ultramodern mi deriz, bir biçimi de Sur'da, Cizre'deki tarihî yapılar üzerinde uygulanmaktadır.
En son olarak -Ergene'den açılmıştı- benzer bir kaderi yaşayan, bakın, kendi seçim çevrem olan Muş'taki Karasu ve Murat Çayları üzerinde 2010 yılında uygulanmış olan bir ıslah projesinin nasıl yeni bir felaketi açığa çıkardığını sizinle paylaşayım. Ergene'ye de aman, bu Çevre Bakanlığının veya bu Su İşleri Bakanlığının getirebileceği her politikayı öyle uygulamayın. İnanın, 2010 yılında Karasu üzerinde yapılan bir ıslah projesi neticesinde nehir, çok daha büyük bir felaketi yaşama gerçekliğiyle karşı karşıya kalmıştır. Islah projesi neticesinde yatak değiştirilmiş, bugün artık Karasu'da maalesef ama maalesef, tatlısu canlıları yoktur. Karasu'da özellikle bitmiş olan Alpaslan-1 Barajı, devam eden Alpaslan-2 Barajı neticesinde su, kendi doğal akışını yitirmiş, bir de üzerine -sözüm ona- buradaki bir doğal revizyona hizmet edecek olan 2010 yılındaki ıslah projesiyle birlikte, çevredeki fito, flora ve fauna coğrafyası çok büyük bir darbe almıştır.
Bakın, Karasu Nehri ıslah çalışmasıyla nehir ve çevresindeki binlerce yıllık doğal yaşam döngüsüne müdahale edilmiş. Akarsuların eğer kendi akışlarına müdahale edilmezse kendi doğal akışlarıyla kendilerini temizleme süreleri vardır. Biz buna "Karasal ya da denizel hidrolojik döngü" diyoruz. Artık, Türkiye'nin gerek deniz sularında gerekse kara sularında kendi doğal seleksiyonuyla kendini yenileme ve sularını temizleme süreçlerine birçok açıdan uygulanan çarpık projelerle müdahale edilmiş ve bunlar artık, on beş yirmi yıl -bakın, yüz yıl önceden söz etmiyorum- önceki kendi ekosistemlerinden ve doğal ortamlarından koparılmışlardır.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda, Mezopotamya, Anadolu ve Trakya'daki doğal, kültürel, tarihsel varlıklarımıza bir bütün olarak sahip çıkmaz, eğer sağlıklı bir çevre politikasıyla yaklaşmaz isek sadece, yalnız başına Ergene havzasını kurtarma çabamızın beyhude olacağını ifade etmek istiyorum.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)