GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:68
Tarih:06.04.2016

MEHMET NECMETTİN AHRAZOĞLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, bugün Diyarbakır Bismil Tepe beldesinde şehit edilen Reyhanlılı hemşehrimiz Uzman Başçavuş Sait Çelik'e buradan rahmet diliyorum, ruhu şad olsun, mekânı cennet olsun, ailesinin ve Türk milletinin de başı sağ olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın geçici maddesi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi heyeti adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi de saygıyla selamlıyorum.

Anılan kanun tasarısında "Hak ve yetkiler ile personelin devri" başlıklı geçici 1'inci maddede iki ay içerisinde kurul üyelerinin seçilerek Başkanlık teşkilatının kurulacağı, kurulun kuruluncaya kadar Türkiye İnsan Hakları Kurumuna mevcut personeliyle devam edeceği, her türlü araç gereç, nakit ve benzeri değerler ile tüm borçları ve alacaklarının Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna devredileceği, Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından yapılan sözleşmeler, leh ve aleyhine açılmış davaların, Eşitlik Kurumuna devredileceği belirtilmektedir. Ayrıca, kurumun görev alanına giren konularda doktora yapmış olan devlet memurları ile öğretim elemanlarının başvurması hâlinde bir yıl içerisinde başkanlık tarafından belirlenecek usul ve esaslar dâhilinde insan hakları ve eşitlik uzmanı olarak atanabileceklerinden bahsedilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, Paris Prensipleri esas alınarak hazırlanmış ve tasarıda kurulun bağımsız olduğu ve "Görev alanına giren konularla ilgili hiçbir organ, makam, merci veya kişi kurula emir ve talimat veremez." denmektedir, tavsiye ve telkinde bulunamayacağından bahsedilmektedir.

Anayasa'yı tanımayan, Anayasa Mahkemesi kararlarına saygı duymayan bir anlayışın olduğu yerde bu kurulun bağımsızlığından bahsetmek mümkün müdür? Bu kanun tasarısıyla ayrımcılığın kapsamında on dört yıllık süreç içerisinde AKP hükûmetleri neler yapmıştır? Vatan uğruna şehit olanların haklarını kaçakçı haklarından üstün tutmuş mudur? Emanetleri ehillerine vermiş midir? Bu hüküm yerine getirilmiş midir? Kadrolaşmada liyakat, ehliyet aranmış mıdır, yoksa bu hususlar ve buna benzer hususlar bu kanundan sonra mı yürürlüğe girecektir?

Değerli milletvekilleri, Avrupalılar, kölelikten günümüzdeki insan hakları uygulamalarına gelene kadar oldukça büyük bedeller ödemiştir. 1789 Fransız İhtilali sonrası "hürriyet", "eşitlik" ve "adalet" gibi kavramlar, yüz binlerce insanın canına mal olmuştur. Batı'da insan haklarının gelişmesi çok sıkıntılı olmuştur. Batılı ülkelerde insan hakları konusunda çeşitli bildiriler kabul edilmiş ve iktidara gelen baskıcı yönetimler, hak ve özgürlükleri çiğnemekten geri kalmamıştır. Bu açıdan, Batılıların insan hakları konusunda yaşadıkları en mühim problem, baskıcı yönetimlerin ortadan kaldıramayacağı hakların kabul edilmesi olmuştur. Hitler, Mussolini, Lenin, Stalin gibi diktatörlerin hazırlamış oldukları kanunlar, hak ve hürriyetleri temelinden sarsmıştır. Bunun üzerine, özellikle Almanya, hukuk devleti prensibini kabul etmiştir. Kanunlarda eşitlik, adalet ve insan haklarına uygun olması gerekliliği üzerinde hassasiyetle durulmuştur.

Bu konuda, adalet ve eşitlik anlayışı zedelenmiş görünmektedir bu kanunla çünkü bu kanunun 10'uncu maddesinde yer alan kurumun karar organı olan kurul, kanun tasarısının ana metni olan ve referans alınan Paris Prensiplerine ve İlkelerine uymamıştır. Dolayısıyla, bu kanunda AKP tarafından adalet, eşitlik ve bağımsızlık ilkeleri yok sayılmıştır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)