GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:68
Tarih:06.04.2016

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 273 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın tümü üzerine partim adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Ancak ben tümü üzerine yasa tasarısının içeriğiyle ilgili düşüncelerimizi ifade etmeden önce... Sayın Başkan, biz görüşmelere başlamadan önce ısrarla söz istedim. Sayın grup başkan vekilimizin belirttiği özellikle İç Tüzük 91'e göre tasarının aykırılıklarını usul tartışması üzerinden kabul etmemiş olabilirsiniz. Eğer duygunuz bu ise bu, sizin açınızdan da, bizim açımızdan da talihsiz bir noktaya tekabül eder. "Nasıl olsa biz bugün bir şeyleri kabul etmesek, gecenin bu saatinde görüşmesek bile evirerek çevirerek, şöyle yaparak, böyle yaparak -bugün bir şekliyle- bugün değil, başka bir gün Genel Kurula getirecekleri için iyisi mi bu hâliyle kabul edelim." demek zorunda değiliz. Bu akşamki pratiğiniz -üzülerek ifade ediyorum- biraz buna tekabül ediyor.

Bakın, grup başkan vekilimiz, İç Tüzük 91 üzerinden değerlendirdi. Çok iddialıyım, bu yasa tasarısının içeriği, İç Tüzük 38'e ve -oradan da atıfta bulunarak söylüyorum- Anayasa 125'e aykırı bir içeriktedir. Bunu ifade edecektim, bunu ifade etmeme müsaade etmediniz maalesef.

Bakın, İç Tüzük 38 ne diyor Sayın Başkan: "Komisyonlar, kendilerine havale edilen tasarı veya tekliflerin ilk önce Anayasanın metin ve ruhuna aykırı olup olmadığını tetkik etmekle yükümlüdürler. Bir komisyon, bir tasarı veya teklifin Anayasaya aykırı olduğunu gördüğü takdirde gerekçesini belirterek maddelerin müzakeresine geçmeden reddeder."

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ben tasarının 26'ncı maddesindeki ek madde 1'in son bölümü okuyorum, aynen şunu söylüyor: "Riskli alan kararına ve bu kararın uygulanmasına yönelik olarak tesis edilen diğer idari işlemlere karşı açılan davalarda yürütmenin durdurulması, riskli alanlardaki taşınmazlarla ilgili olarak adli yargıda açılan davalarda ise ihtiyati tedbir talep edilemez." Bakın, "Yargı yoluna gidilemez." diyor. Peki, Anayasa 125 ne diyor buna mukabil? Anayasa 125 de çok açık bir şekilde "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." diyor.

Şimdi, biz, idarenin bir iş ve işlemiyle ilgili olarak yargı yolunun kapatılmasına hizmet eden bu yasa maddesini -Komisyonda çok farklı partilerden arkadaşlarımız itiraz ettiler- geçirdik, Anayasa'ya aykırılığa imza mı atacağız? Bunu ifade etmeme müsaade etmediniz.

Bir diğer hususu Sayın Kubat'la -şu an burada değil ama- dün görüştüğümüzde de, bugün Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanının huzurunda alt komisyon toplantısında da ifade ettim. Hem Bakan Hanım hem de Sayın Kubat kabul ettiler ki "Evet, bu, hukuk açısından bir garabettir." dediler, "Herhangi bir yürütmenin iş veya işlemi, yargı yoluna kapatılamaz." dediler; kabul ettiler ve kabul edildiği hâlde neden buraya geldi, anlayabilmiş değilim.

Bir diğer husus: Sayın Başkan, Genel Kurulda hazır bulunan bütün vekil arkadaşlarımızın da bilmesini isterim. Bakın, değerli arkadaşlar, 273 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın şu az önce açılışta sizin de okuduğunuz başlığının Komisyon aşamasından bugüne kadar 2 defa değiştirildiğini biliyor muyuz? Az önce, benden önce konuşan hatip de ifade etti. Geçen hafta perşembe günü, cuma günü, şuraya yazılı olan "65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz..." diye devam eden başlık geçen hafta cuma günü böyle değildi, sonradan eklemlenmiş olan "Şanlıurfa İline İstiklal Madalyası Verilmesi" diye başlıyordu. Bakın, Bakanlar Kurulunun yetkisi, Komisyon tarafından gasbedilmiş oldu. Bakanlar Kurulu, bir torba yasayı isimlendirerek komisyona havale eder.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Komisyon değiştirebilir.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bir tamamlayayım ben.

RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Değiştirebilir.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Kaç defa değiştirebilir, onu da söyleyin. Mesela, sayısız defa değiştirme yetkisine sahip mi Ramazan Bey?

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Evet.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - 2 defa değişti.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Tamam, 3 de olur.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bir diğer husus...

Peki, açın o zaman tasarının 1'inci maddesine bakın, şu anda şu tasarıdan çıkarılmış bir madde şu kitapçıkta duruyor.

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Ne çıkarıldı?

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bir dakika Sayın Başkan, size de geleceğim.

Şu kitapçık maddeleri, gerekçeleri ve bizim muhalefet şerhlerimizi kapsamaktadır. Çıkarıldı ama bir saat önce grup başkan vekilimiz emekçi arkadaşlarımızdan şu kitapçığı istediler; hâlâ 1'inci madde, olduğu gibi duruyor, oysa o madde bugün İçişleri Komisyonunda görüşüldü gündüz saatlerinde. Hukuka, yasaya, İç Tüzük'e, Anayasa'ya bu kadar aykırı, işlerde sap ile samanın birbirine karıştırıldığı ve yasama tekniğinin ayaklar altına alındığı bir iş yapıyoruz biz burada. Öyle sanıyorum ki benden sonra da çıkacak hatip arkadaşlar tümü üzerine görüş belirtecekler. Yani, yasama görevini kendi üzerine almış olan şu Meclis, gerçekten, yasayı ayaklar altına almak üzere mi iş yapıyor? Biz milletin iradesini böyle mi kullanacağız? Yasama tekniği yok, Anayasa'ya aykırılık var, İç Tüzük aykırılığı var. Şimdi, buradan hareketle, gelelim, tümü üzerine istediğimiz kadar konuşalım.

Ve Sayın Başkan, ben asla niyetinizi sorgulamaksızın söylüyorum: Bugün burada, bu şekliyle bu yasa tasarısının görüşmelerine -tümü veya maddeler üzerine- asla geçilmemeliydi. Hepimiz el birliğiyle, siz de, biz de el birliğiyle bir yasaya aykırılığa, İç Tüzük'e aykırılığa, Anayasa'ya aykırılığa maalesef ama maalesef imza atıyoruz burada; üzülerek ifade ediyorum.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Başkanın tutumu doğrudur Ahmet Bey. Başkanlık Divanının buna karar veremeyeceğini söyledi, yetkisi olmadığını söyledi, yapmayın; ifade etti Sayın Başkan.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Bir diğer husus: Burada ifade edelim ki bakın, biz hiçbir şekilde yasa değişikliği -torba yasa ya da temel yasa olarak gelir gelmez- karşısında değiliz. Yaşam dinamikse, toplum yapısı değişiyorsa, bu değişim bütün toplumsal yaşamı, siyasal yaşamı etkiliyorsa ve yasa değişikliklerine de ihtiyaç hasıl olmuşsa bu değişiklikler pekâlâ olabilir. Ancak, bunun yasaya, Anayasa'ya, İç Tüzük'e uygunluk biçiminin de hepimiz tarafından yürütülmesi sorumluluğuyla karşı karşıyayız biz; ifade etmeye çalıştığımız husus budur.

Bir de yeri gelmişken söyleyeyim: Son üç, üç buçuk ayda yani 26'ncı Yasama Döneminde bu, kaçıncı torba yasamız? Beşinci torba yasamız ve şunlar da geçerse üç buçuk ayda toplam kaç yasa maddesi değiştirmiş olacağız? 130 yasa maddesi. Allah aşkına, rejim mi değişti, darbe mi oldu, yeni bir toplumsal yaşama mı geçtik? Değilse Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kez mi iktidara geldi? On dört yıldır ihtiyacını hissetmediği bu kadar çoklu yasa değişikliğini, 130 yasa maddesindeki değişikliğe nereden ihtiyaç hissetti de bir defada pat pat pat değiştiriyor. Sistemi mi değiştiriyoruz, rejim mi değişiyor? On dört yıldır neden bunlar görülmedi? Soruyorum: Üç buçuk ayda ya, 130 yasa maddesi değişir mi? Bunların çoğu da işte temel kanun niteliğinde maalesef. Ne oldu yani? İlk kez mi iktidara geldiniz? Sizden önce devralmış olduğunuz partilerin veya iktidarların sizin açınızdan tahayyül ettiğiniz toplum ve ülke yapısına uymayan mevzuatını değiştirirseniz anlarım bunu. Örneğin, 3 Kasım 2002 seçimleriyle iktidara gelmiş bir parti o tarihten itibaren bir iki yıl içerisinde bu kadar yasa değişikliği yaparsa bunun anlaşılabilir bir tarafı vardır ama on dördüncü yılında... Yani bir yerden sanki rejimin değiştirileceğine dair bir uyarı, talimat vesaire bir şey geldi de üç buçuk ayda 130 yasa değiştiriyoruz ve bunların her birinin başlı başına temel yasa olarak ayrı ayrı ele alınması gerekir ve bunların büyük bir çoğunluğunun Plan Bütçeye gelmeden önce ilgili ihtisas komisyonlarında tartışılıp, olgunlaştırılıp getirilmesi gerekir aynen bu 273 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nda olduğu üzere.

Şimdi, konuşmamın yarısını, maalesef, bu usule aykırılıklarla, yasama tekniğine olan aykırılıklarla, Anayasa'ya, yasaya, İç Tüzük'e aykırılıklarla geçirdik, şimdi de gelip tümü üzerine bazı şeyler söyleyelim. Benden önce ifade edilen hususlarla ilgili veya maddeler üzerine yarından itibaren geçeceğimiz noktalarda ifade edeceğimiz hususlara girmeden, özetle bazı noktalara değineyim.

Anayasa'ya aykırılıklar: Az önce ifade ettim ama özellikle 26'ncı maddedeki ek 1'in ifade ettiğim az önceki hususunun, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'daki değişikliğin Anayasa'nın 125'inci maddesine aykırı olduğu çok net ortada. Yürütmenin, yasamanın, kamunun hiçbir iş ve işlemi yargıdan azade değildir. Hepimiz bütün iş ve işlemlerimizle yargıya karşı sorumluyuz. Götürürüz, yaptığımız iş doğruysa yargı tarafından aklanır, yanlışsa düzeltilmesi üzerinde bir müeyyide geliştirilmek üzere yargı tarafından mahkûm edilebilinir. Anayasa'ya aykırılık, özellikle 22, 23 ve 26'ncı maddelerde çok bariz bir biçimde görülmektedir çünkü Anayasa'nın 125'inci maddesi, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun etkin bir biçimde açık olması gerektiğine hükmeder.

Bir diğer husus: Özellikle 4, 5, 6 ve 7'nci maddeler yani zorunlu trafik sigortasıyla ilgili maddeler. Değerli milletvekilleri, geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken bu zorunlu trafik sigortasıyla ilgili öngörülen maddeler doğal olarak bizim de meslek örgütleriyle, sivil toplumla ilgili olarak görüşlerini almak üzere davet edilmesi hususunda Komisyon Başkanlığımıza önerdiğimiz bazı kurumlar vardı, bunların bazıları da geldi. Zorunlu trafik sigortasıyla ilgili olarak görüşlerini bildirmek üzere trafik sigortası şirketlerinin bir birliğinin genel sekreteri geldi. Kendisini açık sözlülüğünden ötürü gerçekten takdir ettim. Haklı olarak trafik sigortaları şirketleri adına orada bulunuyorsa şirketlerin menfaatlerini savunmak isteyecektir. Ama çok açık söyledi ve bizim, yüzlerce sayfaya tekabül eden, her Plan ve Bütçe Komisyonu üyesine dağıtılmak üzere son üç dört yılda sigorta şirketlerinin nasıl zarar ettiğine dair geniş bir döküm koydu önümüze. Hangi şirket ne kadar zarar etmiştir? Şimdi, bu şirketlerin bütün herkesin üzerinde mutabık olacağı bir husus var: Sigorta şirketlerinin ülkemizdeki pasta payının yüzde 75'i yabancı şirketler. Şimdi, Allah aşkına -Komisyonda ifade ettim, tekrar söyleyeyim- yabancı sermaye, bu ülkenin kara kaşına, kara gözüne hayrandır da zarar etmek için mi bu ülkeye gelir? Bize hiç inandırıcı olmayan bir önermede bulundu: "Biz zarar ediyoruz." dedi. Ee? "Bizim mağduriyetimizin giderilmesi için bu yasal düzenlemenin yapılması lazım." Düşünsenize biz, halkımızın yani trafik sigortası poliçe sahiplerinin menfaatleri için değil de kahir ekseriyeti yabancı sermaye tarafından müteşekkil olan trafik sigorta şirketlerinin mağduriyetinin giderilmesi için bir yasal düzenleme yapıyoruz. Ve bu yasa tasarısının 4, 5, 6, 7'nci maddeleri de onların mağduriyetlerinin giderilmesi... Onlara göre mağduriyetlerinin giderilmesi; bana göre ve biraz yasayı inceleyen herkese göre, aslında mağduriyetlerin giderilmesi değil, kâr marjlarının artırılması, onların kâr hırsına hizmet edecek yasal düzenlemelerin yapılmasına hizmet etmektedir 4'üncü, 5'inci, 6'ncı ve 7'nci maddeler. Ya değilse? Yabancı sermayedir, zarar ediyorsa bırakır gider, onu bu ülkede zorla tutan herhangi bir sebep yoktur. Hiçbir yabancı sermaye de bu ülkeye, bu ülkenin insanına, onun kara kaşına, kara gözüne hizmet etmek için getirip buraya yatırım yapmaz.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus: Evet, mesela, şu yasa maddesi içerisinde mortaliteyle ilgili... Yani olası bir trafik kazasında bu poliçe sahibinin, ondan sonraki yaşam akışının, kalitesinin, standardının, yaşının, ömrünün, çocuklarının, geride bıraktıklarının mağduriyeti herkesle aynı değildir. Allah, hepinize gecinden versin ama trafik kazasını geçiren kişi 25 yaşında, evli, 2 çocuk sahibiyse bunun özellikle mortalitesi farklı olur ama 70 yaşındaki bir kişi trafik kazası geçirir vefat ederse bunun ondan sonraki yaşam bölümüyle ilgili ödenecek tazminatlar şüphesiz farklı olur. Buna dair tartışmalara açık olduğumuzu, destekleyeceğimizi, bunu güçlendirmeye hepimizin ihtiyacı olduğunu Komisyonda ifade ettik. Ama, yüzde 75'i yabancı sermayeden müteşekkil olan sigorta şirketlerinin kâr marjını artırmak üzere bir yasal düzenlemenin hiçbirimiz açısından doğru olmayacağını Komisyonda da ifade ettik, burada da tekrar ifade etmiş olalım.

Bir de bu yasa maddeleri içerisinde özellikle poliçe sahibi için, burada ibarenin geçtiği biçimiyle okuyayım: "Hak sahibinin kendi kusuruna denk gelen tazminat talepleri" diye bir ibare var. Hak sahibinin tazminat talepleri kusurla alakalı. Zaten kişinin kendi yaşamı içerisinde -insan şaşar, beşerdir- kusurlarıyla birlikte bir trafiğin ve toplumsal yaşamın içerisinde bulunduğu için biz bu sigortalama işlemlerine başvurmaktayız. Ama kendi kusurundan kaynaklı olan herhangi bir kazada yaşanacak mağduriyetlerle ilgili ödentileri tümden ortadan kaldırmaktadır.

Yine, 8, 9, 10'uncu maddeler ise suyun kullanımı ve metalaşmasıdır. Özellikle 2003 yılında, AKP iktidara geldikten sonra DSİ tarafından çıkarılan bir Su Kullanım Hakkı Anlaşması vardır. Bu anlaşma gereği, kırk dokuz yıllığına 2 bini aşkın sayıda şirket bu ülkenin doğal kaynaklarını alıp, neredeyse bedelsiz sahibi olup şişeleme ve bu halka parayla satma hakkına sahip olmuştur. Öyle üç beş yıllığına da değil değerli arkadaşlar, kırk dokuz yıllığına. Bu ülkenin doğal kaynakları, bu ülkenin insanlarına, çıkarılan işte bir madde gereğince 2003'ten beri parayla satılmaktadır. Oysa şunu ifade edelim: Dereler, yer altı suları, HES'ler, şişeleme, bir bütün olarak bunlar... Anadolu'nun, Mezopotamya'nın, Trakya'nın o eşsiz doğal güzelliği ve sularının büyük bir bölümü kirlendi ama az bir şey kalan temiz su kaynaklarını da biz bu şirketlere peşkeş çekmek zorunda değiliz. Su hakkı en doğal haktır. Bunun parayla, maliyetle mağdur insanlara ulaştırılmasını tanıyacak herhangi bir düzenleme çok doğru olmayacaktır.

Özellikle tasarının 8'inci maddesiyle, hâlbuki bütün canlılara yani bizim dışımızda hayvanlara ve bitkilere de ait olan suyun şirketlere devrine yasal statü kazandırılmaktadır.

9'uncu maddeyle, yerel yönetimlerin, belediyelerin suyla ilgili yaptırımlara dair yetkileri neredeyse yok denilecek kadar azaltılmaktadır.

Bir diğer husus değerli arkadaşlar: 11'inci madde gerçekten önemli bir madde. Bakın, mağdur, bu ülkenin en yoksul kesimine tekabül eden, hepimizin işte yerleşik söyleminde, gecekondularda yaşayan ve imar mevzuatına aykırı yapılarda yaşayan ve yasada da tanımlandığı biçimiyle yapı ruhsatiyesi veya yapı kullanma izni olmayan yapılarda yaşayanlara, küçük bir kandırma rüşvetiyle elektrik, su ve doğalgaz aboneliğinin geçici süreliğine bağlanacağını yasal güvence altına almaya çalışan bir yasa tasarısıdır. Ne diyor? "Yapı ruhsatiyen yok ya da yapı kullanım iznin yok." Ee? "Yıkacağım. Tek şartla sana belli bir süreliğine -o da sınırlı bir süredir- elektrik, su ve doğalgaz bağlayacağım." Nedir o şartınız? "Bana kentsel dönüşüm içerisine girmeyi imzalı olarak taahhüt edeceksin." Yasa bunu öngörüyor. Bakın, bir kişi kendi konutunun kentsel dönüşüm kapsamına girmesini taahhüt etse de etmese de su, elektrik, doğalgaz asla bir lüks değildir. Biz bu insanlara lüks bir araba sunmuyoruz, sırça köşklerde yaşam olanakları sunmuyoruz. Su hakkı, elektrik hakkı, doğalgaz hakkını kısıtlayamayız. Bu, anayasal bir haktır, evrensel bir haktır; hiçbir şarta ve şurta insanların su ve elektrik kullanımını bağlayamayız. Daha da ötesi yaşam hakkıdır, ertelenemez yaşam hakkıdır, şarta bağlanamaz bir yaşam hakkıdır bunların hepsi.

Söylenebilecek çok şey var, ben maddelerin ancak yarısını tamamlayabildim, bunlar da özetle geçildi. Diğer maddelerle alakalı olarak özellikle madde bazlı olarak görüşmelere geçildiğinde partimiz adına farklı arkadaşlarımız düşüncelerimizi ifade edecektir ama tasarının, bir defa temelden ruhunun, felsefesinin problemli olduğunu; bu tasarının Anayasa'ya, İç Tüzük'e ve birçok açıdan evrensel sözleşmelere de aykırılık içerdiğini ifade ediyorum.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)