| Konu: | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 68 |
| Tarih: | 06.04.2016 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Arkadaşlar, gecenin bu vakti hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugünkü mesaimizin 12'nci saatindeyiz. Ben psikiyatri uzmanıyım; zihin, beyin çalıştım. Böyle bir çalışma olmaz arkadaşlar. Bu şekilde çalışarak yasa falan çıkarılmaz, bu şekilde çalışarak milletin menfaatine olan şeyin ne olduğunu bilmemiz mümkün değil. Komisyonlarda da aynı şeyleri yapıyoruz. Yangından mal kaçırılma hikâyesi.
Niye böyle oluyor? Bakın, şunun için böyle oluyor: Sürekli olarak vesayetten falan bahsediyorsunuz, "Vesayet sistemiyle mücadele ettik, yendik." falan diyorsunuz ama böyle bir şey yok arkadaşlar. Bu, vesayetin ta kendisi. Yani, milletvekilleri, ben iddia ediyorum... Komisyonda arkadaşlara da sordum, kimse de ses çıkarmadı, sadece öfkelendiler. Ya, arkadaşlar, evet, biraz önce başlıkları okudu arkadaşımız ama nedir bunların içeriği, kime ne getiriyor, bunları konuştunuz mu, tartıştınız mı? Bu soruların hiçbirinin cevabı yok. Bize bir şey getiriyorlar, bir yerlerde karar veriliyor -kimdir onları da biraz sonra söyleyeceğim- ondan sonra, siz geliyorsunuz, burada el kaldırıyorsunuz. Milletvekilleri yani hepimiz el kaldırıyoruz. Bu, vesayetin ta kendisidir.
Peki, kim oraya etki edebiliyor? Güçlü olanlar etki edebiliyor değerli arkadaşlarım. Devletin görevi, vatandaşları, zayıf olan insanları korumaktır. Devlet, bunun için vardır, vatandaş için vardır ama özellikle zayıf olan insanları korumak için vardır. Fakat bu çıkardığımız yasalarda, bu yaptığımız çalışmalarda zayıf olanlar yok; onlar, bilgi sahibi olamıyorlar, örgütlü değiller, güçlü değiller, seslerini ulaştıramıyorlar.
Bir tane örnek vereyim değerli arkadaşlarım. Şimdi, bu zorunlu trafik sigortasıyla ilgili getirilen düzenleme. Yani millete yalan söylemeyelim, yakışmaz bu bize, kimseye yakışmaz bu. "Efendim, sigorta primleri arttı, bunu düşüreceğiz." Yok böyle bir şey. Niye böyle bir şey söylüyorsunuz? Sigorta şirketleri geldiler, güçlüler, iyi lobi oluşturdular, yüzde 70-80 zaten yabancı sermaye, lobi oluşturdular; biz komisyonda da, alt komisyonda da gördük ve istediklerini yaptırdılar. Sigorta primleri filan düşmüyor yani böyle popülizm filan yok, öyle bir şey düşmüyor. Ne oluyor peki? Biraz evvel arkadaşımız söyledi. Üçüncü şahıslar yani kazada zarar gören insanlar, vatandaşlar, yolda yürüyen birisi, kazada zarar görüyor. İşte o insanların -biraz evvel Bülent Bey ifade etti- ortalama 200 bin civarında olan bir tazminatı 50 bine düşüyor arkadaşlar. Peki, "Sigorta şirketleri zarar ediyor." Ediyor mu etmiyor mu, nedir, bunlar tartışılabilir ama bunun faturasını garibanlara çıkarıyoruz. Niye garibanlara çıkarıyoruz arkadaşlar? Hani kimsesizlerin kimsesi, fakir fukaranın, garibanın Adalet ve Kalkınma Partisi? Üstelik de "adalet" ismi var. Niye garibanlara çıkarıyoruz? Çünkü onların sesi çıkmıyor, onlar gerçekten gariban, onlar örgütlü değil. Peki, kime bu yasaları çıkarıyorsunuz? Güçlü olanlara çıkarıyoruz, örgütlü olanlara çıkarıyorsunuz, yazıktır.
Öyle şeyler yapılıyor, yazılıyor ki milletvekilleri bile anlamıyor. Bize Plan ve Bütçe Komisyonunda bakanlar, bürokratlar bu yasanın birçok maddesinin gerekçesini anlatamadılar arkadaşlar, niye çıkardıklarını anlatamadılar. İktidar partisi milletvekilleri için de aynı şey söz konusudur, onlar için de "Niye çıkıyor?" sorusunun cevabı yoktur.
Değerli arkadaşlar, ben size söyleyeyim niye çıkıyor bu yasa: Göstermelik bir popülizm yapılıyor "65 yaş maaşını artırıyoruz." filan diye. Ya, artırdığımız filan yok, 217 lira veriyoruz arkadaşlar. İşte, şimdi göstergeler filan biraz arttı; belki bir miktar 50 lira, 30 lira bir artış olacak. Peki, nasıl hesaplıyorsunuz bunları? İşte, karı koca, asgari ücretin üçte 1'i. Ya, asgari ücret, kaç lira arkadaşlar? 1.300 lira. Böldüğünüzde ne oluyor? 400 küsur lira. 217 de siz verdiniz, o şeyde hesaplarsak 600 lira. Nasıl geçinir insanlar? Yapmayın, etmeyin ya! Bunları yaparak bu popülizmle bir yere gidemezsiniz ama işin içinde ciddi rantlar var, bunu söylemiyorsunuz.
Bakın, değerli arkadaşlarım, dikili ağacı yok bir insanın. İddia ediyorum, herkesin dikili ağacı var, en garibanın bile var. Nedir onlar, biliyor musunuz? Şimdi, rant olarak paylaşılacak olan meralar, kışlaklar, kıyılar, yaylaklar; bunlar hazinenin malları, bunlar hepimizin mallarıdır. Şimdi, siz bunu niçin yaptınız, kimin için olacak, gelecek kuşakları nasıl etkileyecek, İstanbul'u nasıl etkileyecek; oranın ekonomisini, beşerî yapısını, uluslararası ilişkilerini nasıl etkileyecek? Hiçbir etki analizi yapmadan, yapmaya giriştiğiniz Kanal İstanbul...
Bakın, bakanlarınız, uluslararası emlak fuarlarında geziyor ve Türkiye'deki emlakleri pazarlıyor. Kimin emlakleri, kimin arsaları, nedir? İşte, dikili ağacı olmayan garibanların arsalarını pazarlıyorsunuz, bunu yapıyorlar. Niye gittiler Fransa'ya? Çıksınlar, anlatsınlar bakanlar, neyi pazarladılar? İstanbul'da pazarlanacak bir şey kaldı mı arkadaşlar? Kalmadı. Ama bu değişikliklerle, bu yapılan şeylerle, bilgi asimetrisiyle sıradan vatandaş ne olduğunu bilmiyor.
Bakana ısrarla sordum, Çevre ve Şehircilik Bakanına: Sur'la ilgili düzenlemeler getirdiniz, ne yapıyorsunuz burada? İşte "acil kamulaştırma" güzel. "Biz, acil kamulaştırma kararı aldık ama gideceğiz konuşacağız, isteyene para vereceğiz, isteyene TOKİ'nin yaptığı konutlardan vereceğiz." Peki vereceksen niye önceden kamulaştırma yapıyorsun? Şimdi, vatandaşın başında Demokles'in kılıcını sallandırıyorsun, "Ölümlerden ölüm beğen, sen bana mecbursun." diyorsun, ondan sonra pazarlık yapacak. Peki, arkadaşlar, size soruyorum: Bu, devlete yakışır bir şey midir? Yani bir devlete, güçlü bir devlete yakışır bir şey midir? Gerçekten insafla, vicdanla bunun bir ilişkisi var mıdır? Israrla soruyorum Sayın Bakana: Burada binasını, yerini vermek istemeyen insan ne olacak, kendi evinde kalabilecek mi? Buna cevap vermiyor, veremiyor çünkü gerçekten oralar birilerine rant, peşkeş çekilecek. "Ya, bu, rant, peşkeş çekilecek." dediğimiz zaman kızıyorsunuz ama geçmişteki örnekler var. Tek tek İstanbul'daki arsaları satmayın. Bakın, İstanbul'da TMSF'nin elinde olan bir arsa -daha evvel de bu kürsüden ifade ettim- 12 milyon civarında bir parayla satıldı hiçbir imar değişikliği yapılmadan. Sonra, orada imar değişikliği yapıldı, yüz binlerce metrekare kapalı alanı olan büyük bir rant oluşturuldu ve o rant 750 milyon dolara kadar ulaştı değerli arkadaşlarım. Böyle yerler kalmadı. Şimdi, gideceksiniz, meraları, kışlakları, hepimizin olan yani dikili ağacı olmayan, "Ben bu ülkenin vatandaşıyım." hissine kapılmamıza sebep olan arsaları hiç bana sormadan yani vatandaşa sormadan bu arsaları devredeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu zorunlu trafik sigortası meselesi, gerçekten ciddi bir mesele yani burada geri adım atma hakkınız hâlâ var.
Bir de bu yapılan düzenlemelerde eşitlik ilkeleri gözetilmiyor, bakılmıyor.
Şimdi, 65 yaşla ilgili bir şey getiriliyor ama hemen 65 yaşın bitişiğinde olan engellilerle ilgili bir şey gelmiyor. Bu konularla ilgili değişiklikler yapacağız.
Sendikaların şehit ailelerine yardım etmesiyle ilgili bir düzenleme getiriliyor, çok iyi ama biz ısrarla Komisyonda dile getirdik, "Bunu iş kazalarında kaybettiğimiz insanlara -ki 2015 yılında 1.730 kişiyi kaybettik, 'iş cinayetleri' diyoruz biz onlara çünkü ihmalle oluyor bunlar- onlara da getirin." dedik, reddettiler. "Genel Kurulda bakacağız." dedi Sayın Bakanım, bekliyoruz, bakalım nasıl bakacaklar?
Değerli arkadaşlarım, büyük bir proje yapıyorsunuz, Kanal İstanbul, çok büyük bir proje. Tartışırız, niye karşıyız, değiliz, tartışabiliriz bunları. Çok büyük bir proje, asgari 13 milyar dolar olacağını söylüyoruz. Gerçekten şu anda yaşayanları, İstanbul'un beşerî coğrafyasını, ekonomisini, çevreyi, dünya kadar şeyi ilgilendirecek; gelecek kuşakları ilgilendirecek, İstanbul, bambaşka bir şehir olacak, Anadolu, İstanbul'a akacak, uluslararası boyutu var. Şimdi, burada şöyle çok uyanıklık yaparak, iki tane kelimeyi değiştirerek "Yolun arkasına 'su yolu' diye bir kelime getirelim, her şeyi hallederiz." Ya, böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Bu milletin bu kadar büyük parasını bir yere yatıracaksınız ve iki kelimelik değişiklikle "bunları yaparız" diye. Böyle şey olmaz.
Bakın, sizin gibi iktidarları çok gördük burada. Aslında iktidarlar hep değişti, bürokratları çok gördük, hep aynı şeyleri yaptılar bize; geldiler, burada hep aynı şeyleri yaptılar, size de aynı şeyleri yapıyorlar. Olmaz değerli arkadaşlarım, bunlar yanlıştır. Eğer böyle bir ihtiyaç varsa, bu, kamu yararınaysa oturulur, etki analizleri yapılır. Bu, ne anlama geliyor, ne oluyor, maliyeti ne olacak, çevreyi nasıl etkileyecek, insanları nasıl etkileyecek, hangi kanunlarda ne gibi değişiklikler yapmamız gerekiyor, burada kamu yararı nedir, üretilecek rantı kentlilere nasıl dağıtacağız, ne yapacağız? Bütün bunların hesabı kitabı yapılır ve böyle bir yasa çıkarılır. Böyle bir şey yapmıyorsunuz. Ne çıktığından haberdar bile değilsiniz değerli arkadaşlarım.
Peki, bunları yapıyoruz, burada bu yasaları bu şekilde çıkarıyoruz, bunu birbirimize anlatıyoruz. Peki, yarın bu insanlara nasıl anlatacağız? Mesela, Anayasa Mahkemesinin yapmış olduğu şeye arkadan dolanarak bir değişiklik yaptınız. Anayasa Mahkemesi "Yapmayın." dedi, siz yine yaptınız. Yani, benim binam riskli değil, riskli değil benim binam. Aynen riskli binalar gibi davranarak o malı, mülkiyet hakkımı çiğneyerek benim elimden alıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi size dedi ki: "Bu, yanlıştır, yapmayın." Siz aynı şeyi tekrar getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET BEKAROĞLU (Devamla) - Birkaç tane kelime oyunu yaparak, kurnazlıkla... Bu, devlet olmaya, "adalet ve kalkınma" ismi bulunan partinin özellikle "adalet" ismine yakışmıyor arkadaşlar.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)