GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:72
Tarih:13.04.2016

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 273 sıra sayılı torba kanun tasarısının ikinci bölümünün tümü üzerinde partim adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle birinci bölümünü dün konuştuğumuz ve birinci bölümde yer alan çok netameli bazı maddelerin, maalesef, Genel Kurulda kabul edildiği bir süreci yaşamış olduk. Düne dair birkaç cümleyle konuşmama giriş yapıp, ondan sonra devam etmek istiyorum.

Evet, dün yasalaşan birçok maddenin en problemli olanlarından biri, 14'üncü madde olan Kanal İstanbul'du. Özellikle Kanal İstanbul'la alakalı olarak, adına su yoluyla ilgili bir yasal düzenlemeyi öncelediğini ve bunu hedeflediğini iddia eden siyasi iktidar, ekolojik herhangi bir hassasiyetin göz önüne alınmadığı, gerçekten tarihe çok kötü not düşen bir tasarıyı maalesef yasalaştırmış oldu.

Tasarıda, Kanal İstanbul için olan ve dün yasalaşan maddeyle, siyasi iktidarın ekolojiyi talan ederek, şehirleri, habitatı, mekânı, kapitalist modernitenin çıkarları temelinde yeniden üreterek rant yaratma ve üretilen bu rantı kendi yandaşlarına pay etme anlayışının bir ürünü olarak, bunu "çılgın" veya "mega proje" olarak, maalesef, halklarımızın önüne getirmiş bulunmaktadır.

Bununla ilgili itirazlarımızı Komisyonda sıklıkla dile getirdik. Özellikle doğanın kendi akışına müdahale edildiğini, doğanın kendi seleksiyonu olduğunu, özellikle kara suları gibi deniz sularının da özellikle hidrobiyoloji ve hidrojeoloji açısından, yani deniz canlıları, florası, faunası açısından da bir müdahale olduğunu ve onların yaşam akışlarına, milyonlarca yıllık akışkanlığına bir müdahale tasarısı olduğunu ısrarla Komisyonda ifade ettik.

Bakın, buradan bir örnekle ifade edeyim. Burada, sadece, özellikle boğazlardan geçen gemilerin geçişini kolaylaştırmak için bir tedbir gibi gelebilir değerli milletvekilleri. Ancak, burada açılmak istenen kanalla, İstanbul'un bir yakasında bulunan İstanbul Boğazı'nın Çatalca Yarımadası özellikle kesilerek, Karadeniz ile Marmara arasında doğal olmayan yapay bir yol yaratılarak burada bir ada yaratılmaya çalışılıyor. Bu, denizlerin yoğunluğuna, tuzluluk oranlarına, farklı ortamlarda yaşayan deniz canlılarının da yaşam akışına bir müdahaledir diye ısrarla ifade ettik. Bu durumdan sonra bizi özellikle iktidar partisinin temsilcileri, Süveyş Kanalı'yla, Panama Kanalı'yla, hiç ilgisi olmadığı hâlde, hiçbir geçişkenliğin olmadığı yerleri örnek gösterdiler. Oysa Süveyş Kanalı dünyanın iki büyük ana karası arasında, Afrika ile Asya arasında açılan bir boğazdı. Yine aynı şekilde, Amerika'nın iki ana karası arasında açılmış olan Panama'nın İstanbul'da açılmak istenen Kanal İstanbul'la, onun jeolojisiyle, hidrolojisiyle, su akışkanlığıyla... O suda bulunan tuzlu suyun canlıların ve bitkilerin yaşamlarına bir müdahaleyi beraberinde getirdiğini ifade edelim. İnsanların sadece düşünebilen bir canlı olarak, hayvanlar ve bitkiler üzerinde bir etkinlik ve tahakküm geliştirme hakkımızın olmadığını ifade etmek isterim.

Bir diğer husus, bütün kutsal kitapların ortaklaştığı noktalardan biri şudur: Tanrı önce canlıları bitki olarak suda yarattı. Daha sonra, bitkilerden sonra hayvanlar var oldu. Şu yer yüzüne gelmiş en son canlı insandır. En son gelen canlının düşünebiliyor olması ona daha fazla coğrafik, ekolojik bir sorumluluk yüklemektedir. Bu, tarih için de kültür için de böyledir. Bizim daha akıllı olmamız hayvanlar ve bitki popülasyonları üzerinde daha fazla tahakküm geliştirme hakkını bize vermez. Onlara karşı, onların doğal yaşam alanlarına karşı daha fazla duyarlı olmamızı beraberinde getirir.

AKP iktidarı, özellikle bu Kanal İstanbul örneğinde de olduğu üzere, rant önünde engel gördüğü bütün yasaları ayak bağı olarak görmekte ve bunları değiştirmeye çalışmaktadır. Bizim bu iddiamızı doğrulayan... Bakın, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım'ın basına yaptığı açıklamada: "Bizim, yol, demir yolu, hava yolu yapımında yaşadığımız sorun mera, otlak gibi alanların bedelsiz kullanılmasıdır. Ona yönelik düzenleme var. Bu iki düzenleme, projenin gecikmeye mahal vermeden yapılmasını öngören imar düzenlemelerinde maliyeti azaltmaya..." Maliyeti azaltıyor olabilir ama yandaş şirketlerin ve sermayelerin daha fazla rant elde etmesine ve palazlanmasına da hizmet ettiğini unutmayalım.

Bir diğer husus: 21'inci maddeyle alakalı olarak, 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun adı altında yapılan düzenleme, aslında tam da suç gelirlerini aklamaya dönük bir düzenlemedir. Burada, yeni düzenlemeyle yargı makamlarının özellikle suç gelirleriyle ilgili denetimi engellenmeye çalışılıyor. Yine, bakana denetimsiz, sınırsız yetki tanınıyor. Yine, yürütmenin keyfî davranışı yasalaştırılıyor.

İddia ediyoruz ki, bakın, bu yasayla, 21'inci maddede 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun maddesinde yapılan değişiklikle, az önce Genel Kurulda sıkça tartışıldığı üzere, ABD'nin Reza Zarrab'la ilgili soruşturması için bir önlem alındığı kaygısını taşımaktayız.

Bir diğer husus: 22, 23 ve 26'ncı maddelerde, kamulaştırma ve yargı yolunu kapatmaya çalışan, tarihî, kültürel varlıklarımız üzerinde bir tahakküm geliştirmeye çalışan düzenlemeye gidilmekte. Sağır sultan da bilmektedir ki, adı konmasa bile, bu yasa maddelerindeki değişiklikle Diyarbakır'ın Sur ilçesinde, Şırnak'ın Cizre ve Silopi ilçelerinde talanın önünü... Zaten var olan bir talana daha fazla imar yoluyla kendi özünden, bağlamından, tarihinden, kültüründen koparılmak suretiyle yeni bir düzenlemeye gidilmektedir.

Bize, özellikle, Çevre ve Şehircilik Bakanı, Komisyon aşamasında Koruma Amaçlı İmar Planı'nı Sur'da esas alacaklarını söyledi. Koruma Amaçlı İmar Planı'nı hazırlayan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bu çalışmaların dışında bırakılmaktadır.

Yine, inanın, Sur'la başlayarak ülkenin tamamındaki tarihî yerleşmelerin rant ekseninde imarlaşmaya açılması hedeflenmektedir. Sayın Bakan "Sur'da rıza alınmadan hiç kimsenin hanesine dokunulmayacak." diyor ama Sur'da, Sur'un 4 mahallesinde yaklaşık dört buçuk aydır devam eden sokağa çıkma yasağı bugün bile devam etmekte, talanın, tahribatın, tarihsel ve kültürel yıkımın gerçekleşmiş olduğu bu mekânlara hâlâ hiç kimse girememektedir. Yine, orada onlarca iş makinesi daha yasa çıkmadan yasanın ötesinde bir yıkımı işleme koymuş durumdadır. Burada ifade edelim ki yasal düzenleme yapılmadan orada yıkım işlemleri, talan işlemleri devam ettiği için, sokağa çıkma yasağı kaldırılmış olmasına ve özellikle çatışmalar bitmiş olmasına rağmen, hâlâ Sur ilçesine hiç kimse girememektedir.

Burada bir hususu daha ifade edelim. 27'nci maddeyle, torba yasanın 27'nci maddesiyle, 5233 sayılı Yasa'ya dayanarak -Kürt illerinde sokağa çıkma yasakları sırasınca uygulanan devlet şiddetinden kaynaklı- Hükûmetin sivil insanlara yönelik aylık bağlaması ve ayni, nakdî yardım bağlaması yönünde bir düzenleme getirilmektedir. Siyasi iktidar, sokağa çıkma yasakları süresince son aylarda işlediği suç ve günahları ucuz rüşvetler vermek suretiyle aklınca kapatmaya çalışıyor, buna da yasal kılıflar bulmaya çalışıyor.

Evet, bugün Genel Kurulda verilen önerilerde de tartışıldığı üzere, siyasi iktidar rüşvete çok yabancı olmayabilir ama halkımızın bu gibi siyasi rüşvetlere karnı toktur. Bundan dört yıl önce Roboski'de 35 kişi öldürüldüğünde, savaş uçaklarıyla paramparça edildiğinde yine bu iktidarın aklına ilk gelen şey, özellikle "kan parası" adı altında onlara tazminatlar vererek olayı kapatma çabası içerisine girmek oldu. O günden bugüne kadar, dört yıldır, hiçbir Roboskili mağdur aile sizin tazminatınızı almadı, tenezzül etmedi. Sur'da, Cizre'de, Silopi'de ve diğer ilçelerde yapmış olduğunuz yıkımdan, talandan kaynaklı tazminatlarınıza da bu halk dudak dahi bükmeyecektir, yüzüne dahi bakmayacaktır ancak bunun hesabı yargı önünde verilecektir.

Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)