GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/8) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:77
Tarih:21.04.2016

MHP GRUBU ADINA ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, demokrasinin yalnızca parmak sayısına indirgendiği bir ortamda belki bu gensorular, hani sayısal olarak bakıldığında çok fazla anlam ifade etmiyor ama yine de biz bizi seçen vatandaşa ve milletimize özellikle eğitim alanında yavrularımıza yapılanlar konusunda ve eğitim sistemi hakkında doğru bilgileri ulaştırmada farkındalık düzeyinin artırılmasında belki de katkı olur diye yine yüreğimizi ortaya koyuyoruz; onu özellikle belirtmek istiyorum.

Evet, bu hafta, biliyorsunuz Kutlu Doğum Haftası'ydı. Bu çerçevede özellikle Kutlu Doğum Haftası'nı kutlarken kutlu Peygamberin bir hadisiyle konuşmama başlamak istiyorum. Resulullah şöyle buyuruyor: "Çocuklara sevgi ve şefkatle davranmayanlar ve büyüklere saygı göstermeyenler bizden değildir." Aslında bu hadis, gerçekten çok şey ifade ediyor, çok anlam kapsıyor aslında. Şimdi bu açıdan bir kenara koyuyoruz.

Ayrıyeten, cumartesi günü 23 Nisanı kutlayacağız. Özellikle Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak dünyada belki de çocuklara atfedilen ilk bayramı kutlayacağız. Ama, bakıyoruz ki bu bayramların da içinin boşaltıldığını görebiliyoruz. Şu anda ülkemizde gerçekleşmekte, yaşanmakta olan olaylara baktığımızda inanın insanın adının kalmadığını burada vurgulamak istiyoruz. Hele bu çocuksa hiç adının kalmadığını ve anlam ifade etmediğini de vurgulamak istiyorum.

Özellikle, dün mahkemesi yapılan ve yüreklerimizi acıtan olaylarla karşı karşıyayız. İnanın, her gün basına düşen birkaç tane istismar olayını hep birlikte okuyoruz, şahitlik ediyoruz. Eğitim sistemi bozuldu mu insan bozuluyor. İnsan bozuldu mu da ülke bozuluyor, bunu hepimiz biliyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi özellikle on dört yıldan beri iktidarda, hiçbir hatayı kendileri yapmadılar, hiçbir yanlışı kendileri yapmadılar, hiçbir günahı, kötülüğü kendileri yapmadılar, mutlaka bir sorumlu buluyorlar ama vicdanlarda aklanmayacaklar. Bu sorumluluk, bu yaptıkları hatalar kendilerinin sırtına yapıştı. Özellikle çocuklarımıza ve gençlerimize karşı yapılanlarla beraber tarih hiçbir zaman affetmeyecektir, bunu da vurgulamak istiyorum.

Sürekli olarak Başbakan veya dönemin başbakanı veya bakanlar konuşmaya çıktıklarında Dicle'nin kıyısındaki, kenarındaki koyunun sorumluluğundan bahsederken bu çocukların, bu ülkenin geleceği olan çocukların sorumluluğunu kimse üstlenmiyor yani onu sormak istiyoruz. Bu kadar mı ilgilendiriyor bu koyunların sorumluluğu da bu çocuklara yapılanlar üzerinde kimsenin "tık"ı çıkmıyor. İnanın, her gün çocuklarımız telef oluyor.

Bahsetmek istemiyordum ama işte, Karaman'da yaşananlar, yirmi-yirmi beş gün önce, dün mahkemesi yapıldı. Yine, yeni, birkaç gün önce Yalova'da yaşananlar; 3 genç kızımıza fiziki ve sözlü tacizde bulunan müdür yardımcısı cezaevine gönderiliyor. Ankara'da, yine, dün değil evveli gün, imam-hatip lisesinde beden öğretmeni, bir genç kızımıza tacizde bulunuyor, istismarda bulunuyor ve tutuklanıyor. Kayseri'de, biliyorsunuz, bir kızımız intihar etti, tekrar, yine aynı okulda, sınıf arkadaşı intihar etti. Eskişehir'de, Bursa'da... Osmaniye'de 4'üncü sınıf öğrencisi 6 kıza tacizde bulunan sınıf öğretmeni.

Sayın Bakan, daha saymak istiyorum ama yani, inanın insanın yüreği yetmiyor artık. Yani, bunlara bir "Dur" demek lazım. Ama bakıyoruz ki herkes suskun. Bu çocuklar yalnızca Aile Bakanlığının sorumluluğunda mı, onu sormak istiyorum ben. Millî Eğitim Bakanlığı nerede? Niye sesi çıkmıyor bu olaylara karşı, bu olaylar karşılığında? Neden herkes suskun, herkes üç maymunu oynuyor? Ne oldu? Bunlar bizim çocuklarımız, bunlar benim çocuklarım, bunlar hepimizin çocukları. Neden herkes suskun, ben onu sormak istiyorum. Herkes bir suçlu arıyor. Suçlu aramamak lazım. Neyse, "ama"sız, "fakat"sız yani bir yerleri korumadan her şeyin üstüne gitmek lazım. 1 kerecik olma ile 10 kerecik olma arasında hiçbir fark yok. Yani, kim suçluysa, "ama"sız, "fakat"sız, sonuna kadar gitmek lazım. Bu ülkenin geleceği istismar ediliyor, geleceği taciz ediliyor, tecavüze uğruyor. Yani, yazık... İnanın, yüreğim acıyor artık. Yani insan saymakla bitiremiyor. Bakın, Antep, Kocaeli, Artvin, İzmir... Bunlar bir ayda olanlar ve tutuklanmayla sonuçlananlar ve öğretmenler yapıyor bunları, okul çalışanları yapıyor. Bunlar, bu ahlaksız insanlar bütün camiayı ne yapıyorlar; etkiliyorlar, lekeliyorlar. Biz bu kadar aciz miyiz? Bunlara bir an önce el atılması lazım.

Öğretmen yetiştirme işini on dört yılda o kadar çok savsakladınız ki, o kadar çok siyasi meta hâline getirdiniz ki atamaları bile yalnızca seçimlere endeksli hâle getirdiniz. Yani, bir atama yapılacak özellikle seçim dönemlerinde gündeme geliyor, o sıcak gündemle onların duygularını istismar ediyorsunuz. 400 binden fazla gencimiz atama bekliyor. Artık atamaların yapılması lazım. Yani, bunun uzun soluklu planlar ve programlar çerçevesinde yapılması lazım.

İşte, yeni bir vaka daha. "Avataria" diye bir oyun var. Bir annenin İnternet medyasına yazmasıyla beraber, paylaşmasıyla beraber ortaya çıkan bir durum. Bilgisayar öğretmenlerini ne yaptınız? "Zaten bütün çocuklar bilgisayar biliyor" diye dersleri kaldırdınız. Farkındalık düzeyleri yükseliyordu aslında. Hangi sitelere, nasıl girecekler en azından okulda gerçekten disiplinli bir şekilde bunu öğrenmeye imkân tanınırken bu dersleri iptal ettiniz, öğretmenleri bekliyor. Şimdi de "kodlama dersi" diyorsunuz. Kodlamayı da verin, tabii ki verilmesi lazım ama bilgisayar derslerini niye kaldırıyorsunuz?

Asrın projesi dediniz, FATİH Projesi. Ne oldu? FATİH Projesi nasıl yürüyecek? Seçim döneminde okullara gittiğimde o etkileşimli tahtayı pano yerine kullanıyorlar, kullanmıyorlar, eskidi bile çünkü altyapı malzemeleri eksik, altyapı kurulmadığı için kaç yıldan beri FATİH Projesi iptal. Önce 2014 yılında açılıyordu, ondan sonra 2015 dendi, 2016 dendi, şu anda 2018 yılı deniyor. Birilerinin bunun hesabını vermesi lazım artık bize. Açık ve net olarak bu bilgilerin aktarılması lazım. işte, şu anda özellikle İnternet'teki oyunlarla önemli bir istismar alanı açılmış durumda. Bunları nasıl engelleyeceksiniz? Çocukların bu istismarla karşı karşıya kalmaması için Millî Eğitime önemli görevler düşüyor. Tekrar, eğer gerçekten bir müfredat değişikliği geliyorsa, gerektiriyorsa bunların hepsinin ayrı ayrı düşünülmesi lazım, ona göre yapılanması lazım. Yoksa, geleceğimiz -hep birlikte ne yapıyoruz- göz göre göre elimizden kayıp gidiyor.

Ve burada, özellikle, bürokrasiye ve Bakanlığa baktığımızda "Koltuğumu nasıl koruyabilirim?" çabasının ağır olduğunu görebiliyoruz, baskın olduğunu görebiliyoruz yani geleceğimize yönelik herhangi bir kaygının değil de koltuğu koruma kaygısının çok daha baskın olduğunu görebiliyoruz. Sorumlusu kim bunun ben sormak istiyorum. Bir erdemli sorumlunun çıkıp "Bunun sorumlusu benim, istifa ediyorum." demesi gerekiyor artık.

Bakın, on dört yıldan beri başımıza gelmedik kalmadı. Çocuklarımızla, bu milletle "Artık yeter." diyoruz. Bir kararın verilmesi gerekiyor. Bunu da buradan belirtelim çünkü kimsenin elini ağırdan alacak vakti kalmadı artık. Bunların vebali, bu çocukların vebali AKP iktidarının üzerindedir; onu da bildirmek istiyorum.

24 Mart 2016 tarihinde Genel Kurulda araştırma komisyonu kurulması kabul edildi. Acaba bu komisyon şimdiye kadar toplandı mı, onu sormak istiyorum. Yirmi altı gün önce kurulmasına rağmen hâlâ ses yok. Bugün toplanacağı söylendi, arkadaşımız toplantıya gidecekti. Ne oldu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Toplandı, toplandı.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Şu anda toplantıdalar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Seçim yaptık.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Seçim yapıldı. Derdimiz seçim zaten.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Tamam, haftaya da...

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Yirmi altı gündür ne oldu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Bugün kuruldu, daha yeni.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Tamam, yeni oldu da yirmi altı gündür ne yapıldı?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Dün okundu, Mecliste dün okundu.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Önce okunsaydı. Yani, bunlar mazeret değil aslında. Bakın, ardı arkasına patlıyor okullarda. Yarın toplu katliamlar olabilir, Allah korusun.

Şimdi, bakıyoruz, özellikle, mart ayında cinsel istismar olaylarının yüzde 58'i okullarda yaşanmış ve tacizlerin yüzde 41'i öğretmen, yüzde 17'si diğer görevliler tarafından yapılıyor. 2002'den bu yana çocukların istismarında yüzde 434 artış olmuş -bunlar gerçekten çok önemli rakamlar- yüzde 31'i erkek çocuğu, yüzde 69'u da kız çocuğu olmak üzere. Bunun için diyoruz ki biz bu kürsüden, özellikle daha fazla geç kalmadan, her şeyi bir kenara bırakarak, koltuk kaygısını da bir kenara bırakarak, parmak sayısını bir kenara bırakarak, lütfen, bir an önce bu işin üzerine ciddiyetle gidilmesi gerekmektedir.

Bir diğer kanayan yara; özellikle bu kürsüden yıllardır söylememize rağmen, Doğu Anadolu'daki okulların PKK'ya teslim edildiğine yönelik olarak üzerine basa basa vurgulamamıza rağmen hâlâ aynı şeylerin geçerli olduğunu görebiliyoruz ve söylediklerimizin ne kadar doğru olduğunu da bugün yaşadığımız olaylar gösteriyor. Basına düşen haberlerde yine, öldürülen bir teröristin sınıf öğretmeni olduğu ve yönetim tarafından müdür olarak atandığı haberleri vardı. Peki, kanat çırpan bir kelebeğin oluşturduğu rüzgârdan haberi olan bir devlet nasıl oluyor da teröristi okul müdürü olarak, sınıf öğretmeni olarak sınıflara sokup o çocukların zehirlenmesine müsaade ediyor? Onun için diyoruz ki özellikle Millî Eğitim artık bitmiştir, bir an önce tedbirin alınması lazım. "Biz yapamıyoruz." deyip kenara çekilmeniz gerekiyor.

Artık o kadar çok okul yakıldı ki neredeyse 77 okul hasar gördü. Maliyetlere bakıldığında, onarım ve donatım için 50 milyon TL gönderildi. Ayrıca, illerin bütçelerinden de 34 milyon liralık kaynak ayrıldığı belirtilmektedir.

Ayrıyeten, yedi ay önce özellikle terör örgütünün "her evden 1 erkek çocuğu" sloganıyla yola çıktığını basından öğrendik ve yine basından öğrendiğimiz kadarıyla ve soru önergeleriyle sormamıza rağmen bu konuda hiçbir cevap alamadık. 2 bin çocuğun dağda rehin olduğu bildiriliyor. Ve yine, dün değil evveli gün çıkan haberlerde özellikle teröristler arasında telef olan bu çocuklardan bahsediliyor. Acaba, artık -soruyoruz tekrar- vicdanlarınız gerçekten sızlıyor mu Sayın Bakan? Dikkat edilmesi gerekiyor bunlara.

Bunları bir kenara bıraktığımızda, şu anda okullarda acaba Millî Eğitimi kim yönetiyor, o soru sürekli olarak kafamızı kurcalıyor yani. Ve Millî Eğitim Bakanlığında neler oluyor? Bunların gerçekten hiçbirini bilmiyoruz, onun için de sormak istiyoruz. Acaba Millî Eğitim Bakanlığını kim yönetiyor? Ensar Vakfı, TÜRGEV, İlim Yayma Cemiyeti, EĞİTİM-BİR-SEN, hepsi, hiçbiri. İnanın, artık bu Millî Eğitim Bakanlığının canlı olarak "Ben buradayım." demesi lazım.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Sayın Vekilim, Bilal Erdoğan'ı unutmayın, Bilal Erdoğan'ı, esas bakan o!

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - "Ben buradayım, biz hiç kimseye teslim etmedik bu Bakanlığı." diye ses vermesi lazım.

BARIŞ YARKADAŞ (İstanbul) - Bilal Erdoğan'ın Sayın Bakan.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Ses verebilmesi için de yürekli bir bakanın olması gerekiyor, onu da söyleyelim. (MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, baktığımızda bu ülkede hiçbir sorun çözülmüyor, sorunlar yumağı hâline geldi ortalık, inanın.

Tekrar sormak istiyoruz: Müdürleri aldınız görevden, 4 sefer mahkemeden dönmelerine rağmen, göreve iade kararları alınmasına rağmen, göreve iade etmediniz. Bunlar suç teşkil etmiyor mu Sayın Bakan? Ve diğeri, görevden alınan yöneticilerin yerine sözlü mülakatlar ve görevlendirilen yöneticiler için kriterleri kimler belirliyor, hangi vakıf belirliyor, onu sormak istiyoruz.

Ve son günlerde aday öğretmenler hakkında ortaya, basına düşen şaibeler var ve bize gelen bilgiler var. Aday öğretmenlerin adaylıklarının kalkması için, malum sendikaya üye olmaları için zorlama ve baskı var mıdır, onu sormak istiyoruz.

Ve yine, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde eğitim şu anda layıkıyla yapılamıyor ve ortada kalan çocuklarımızı kimlere emanet ettiniz, bunların bilgisini de istiyoruz.

Ve birkaç yıldır sorduğumuz, okullar bazı dernek ve vakıflarla protokol imzalıyor. Özellikle ortaokullarda ve liselerde, tam ergenlik dönemlerinde, doğru bilgilerin doğru kişiler tarafından doğru zamanda verilmesi gereken yerlerde, dernek veya vakıflarla yapılan protokoller çerçevesinde kimler bazı bilgileri bu çocuklara aktarıyor, onları da öğrenmek istiyoruz. Onun için diyoruz ki -sorularımızı sorduk ama hiç cevap alamadık- hangi vakıflarla ve derneklerle protokol imzaladınız? Bunların bilgisini istiyoruz.

Yine, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde okul müdürlerine baktığımızda, belli bir sendikayla beraber çalıştıklarını ve bu sendikadan olmayınca, buna üye olmayınca atanmadıklarını da görebiliyoruz.

Keyfîlik olduğunu da görüyoruz her tarafta bu uygulamalarda. Ama şunu unutmayın: Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner. (MHP sıralarından alkışlar) Bunu unutmayın. On dört yıl oldu ama bu, on dört yıl daha gideceğiniz anlamına gelmiyor. Bu, yarın da sonlanabilir, bir ayda da sonlanabilir, bir yılda da sonlanabilir ama bir vicdani sorumluluğunuz var, bir de hukuki sorumluluğunuz var, ikisi de sizin yakanızı bırakmayacak özellikle belirtmek istiyoruz.

Yine, atamalarla ilgili yapılan söylemler var, basına verilen demeç var. Başbakan ayrı mülakat veriyor, demeç veriyor, bakan ayrı, Maliye Bakanlığı ayrı veriyor, müsteşar ayrı veriyor. Bir millî eğitim bakanlığının bir vizyonu olur, bir politikası olur. Yılda kaç öğretmen alır, kaç öğretmen emekli olur, bunları lütfen belirleyin. Neredeyse 450 bine yakın atama bekleyen öğretmen var. Bu gençlerimizin umutlarıyla oynamayın, bu keyfîliği de lütfen bırakın diyoruz.

Üniversite sınavlarına geldiğimizde ve TEOG sınavlarında yine hatalı sorular var ama ortalamalarda 1-2 puanlık bir yükselmeye gerçekten sevinç naraları atmaya başladı Bakanlık açıklamalarında. İşte, Türkçe ortalamalarına baktığımızda 16'dan 19'a yükselmiş, matematikte 5'ten 8'e yükselmiş, sosyal bilimlerde 10 olarak kalmış, fen bilimlerinde de 4'ten 4,6'ya yükselmiş. Bunlar, bu ortalamalar gerçekten Bakanlığın sevinmesi için yetti. Ama, ben bir rakam daha vermek istiyorum. Özellikle, sınava giren 2 milyon öğrencimizden barajı geçemeyen 517 bin. Bunu yüzde olarak söylediğimizde dörtte 1'i yani yüzde 25'i barajı geçemedi. Bu barajı geçememek ne demek biliyor musunuz? Belli soruları, en cüzi miktardaki soruları yapamamak demektir. Yani, bunların iyi hesaplanması lazım. Bu çocuklar kaç yıl okuyor ve ondan sonra sınavda da ne yapıyorsunuz? "Barajı geçemeyenler" şeklinde istatistiki verilere dönüşüyor bu çocukların umutları.

Ve özellikle 4+4+4 geçerken Sayın Nabi Avcı Millî Eğitim Komisyonu Başkanıydı, 20 madde yirmi dakikada geçti. Hatırlıyor musunuz Hocam?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - Hatırlıyorum.

ZÜHAL TOPCU (Devamla) - Evet, hatırlıyorsunuz.

Hiç kimseyi dinlemeden, önünüzde böyle paravan oluşturuldu ve yirmi dakikada geçti. Bu yirmi dakikada geçirmenin sonucu olarak bugün sürekli tökezliyorsunuz. Bunun vebali üzerinizde. Bu millet sizi affetmeyecek, bu çocuklar da hayırla yâd etmeyecekler.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)