| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 25.04.2016 |
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP grup önerisi hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün Nusaybin'de ve Kilis'te hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle Kilis'e aylardır defaatle bombalar düşüyor ve 18'e yakın vatandaşımız hayatını kaybetti ama Kilis'e atılan her bombadan sonra televizyonlardan şu haberi duyuyoruz: "Misliyle karşılık verildi, Türk topçusu şu kadar atış yaptı." Türkiye Cumhuriyeti devleti, maalesef, sınırlarında gerekli tedbirleri alamamakta, söz sahibi olması gereken bölgede gerekli tavrı takınamamaktadır. Suriye'de, Türk topçusu sadece sınırın ötesine misliyle karşılık vermekle kalmamalıdır; bu bölgede Türkiye üzerinde hesapları olanlara karşı, her türlü platformda terör destekçilerine, terör destekçisi ülkelere gerekli tavrını koymalıdır, aksi takdirde... Kilis'in nüfusu kadar Suriyeli şu anda Kilis'te yaşıyor, yalnız, artık, Kilis'te yaşayan kendi vatandaşlarımız Kilis'i terk etmeye başladılar. Mersin şu ana kadar 300 bin göç aldı, 300 bin Suriyeli yaşıyor. 100 bin civarı, doğu ve güneydoğudaki olaylardan sonra yeni bir göç dalgası yaşandı; Sur, Nusaybin, Silopi boşaltıldı, buradaki insanların birçoğu Mersin'e yerleşti. Mersin, zaten işsizlik olarak, ekonomik olarak en zor durumda olan illerden bir tanesi; yüzde 20'nin üzerinde işsizlik var ama maalesef yeni göç dalgalarıyla karşı karşıya kalıyor. Türkiye mutlaka gerekli tedbirleri almalı. Kandil başta olmak üzere teröre yardım eden hem iş adamları araştırmalı, mali kaynaklar araştırılmalı hem de terör destekçisi ülkelere karşı gerekli tedbirler alınmalıdır; aksi takdirde, belli bir grup yeni anayasa hayaliyle yatıp başkanlık hayaliyle uyanırken Türkiye'de şehitler gelmeye devam edecektir. Tarih tekerrürden ibarettir.
Osmanlı Devleti'nin Bursa'nın başkent olduğu dönemde Bursa'dan bir hayırsever bir çeşme yaptırıyor ve çeşmenin üzerine şunu yazdırıyor: "Her kula helal, Müslümana haram." Tabii, Bursa'da dedikodu başlıyor, fitne çıkıyor, kadıya şikâyet ediyorlar: "Olur mu böyle bir şey? Sebil, hayrat olan bir çeşme nasıl olur yüzde 99'u Müslüman olan bir beldede her kula helal olur, Müslümana haram olur?" diyorlar. Kadı, şahsı çağırıyor ifadesini alıyor. Şahıs diyor ki "Efendim, bunu ben sadece padişaha anlatırım, başkasına anlatmam." Olay padişaha intikal ettiriliyor, padişah bu zatı huzuruna çağırıyor. Padişaha "Efendim, vereceğiniz cezaya razıyım. Yalnız, sizden üç tane talebim var, bu taleplerimi yerine getirmenizi istiyorum." diyor. Padişah "anlat" diyor; o da "Birincisi, kilisenin açık olduğu bir gün kilisenin papazını ayin sırasında gözaltına alacaksınız ve bunu bir hafta cezaevinde tutacaksınız." diyor. Padişah, bu zatın söylediğini yapıyor, kilisenin papazını gözaltına aldırıyor. Bir hafta içerisinde bütün yabancı erkân ayağa kalkıyor, dış devletlerden haberler geliyor: "Bizim papazımız iyidir, bizim papazımız yanlış yapmaz. Niye bizim papazımızı serbest bırakmıyorsunuz?" Bir hafta sonra zat, padişaha diyor ki "Efendim, bunun süresi doldu, serbest bırakın." Daha sonra gidiyorlar sinagogdan hahamı gözaltına alıyorlar yine o zatın tarifiyle. Bir hafta içerisinde bu defa Yahudiler ayağa kalkıyor, bütün girişimlerini yapıyorlar. Zat, padişaha diyor: "Efendim, süresi doldu, bunu da serbest bırakın." Daha sonra, üçüncü ve son isteğini söylüyor: "Ulu Cami'nin çok sevilen bilgili, değerli bir imamını cuma günü hutbe sırasında gözaltına alın." diyor. Cuma günü hutbe sırasında Ulu Cami'nin imamını gözaltına alıyorlar. Bir hafta geçiyor aradan, ses soluk yok, hiç kimse itiraz etmiyor. Bursa'nın en cahil imamını da o camiye imam tayin ediyorlar. Vatandaşlar camide şunu konuşuyorlar: "Ya, zaten demek bir yaptığı vardı ki padişah bunu cezaevine attı." Daha sonra bu zat, padişaha diyor ki: "Efendim, ben bu çeşmeye onun için 'Her kula helal, Müslümana haram.' yazdım." Türk dünyası ve İslam dünyası maalesef bugün kendi hakkını, hukukunu savunamıyor. Savunamadığı için de birileri bizleri yönetme mücadelesine devam ediyorlar.
Konuşmamın son kısmında, seçim bölgem olan Mersin'in sorunlarıyla ilgili konuşmak istiyorum. Maalesef, şubat ayından bu tarafa, bir tarım kenti olan Mersin'e İran karpuzu gelmektedir. Binlerce ton İran karpuzu gelmekte, turfanda sezonunda 3-5 kuruş para kazanacak olan Çukurova çiftçisi mağdur olmaktadır. Karpuz fiyatları, kabak fiyatları, biber fiyatları dibe vurmuştur. Zaten ihracat sıkıntılı, Türkiye bugün hiçbir komşusuna mal satamayan bir duruma gelmiş ama maalesef Tarım Bakanlığımız bu konuda bir kısıtlama getirmediği için, hâlâ, bir tarım ülkesi olan Türkiye'ye yurt dışından bol miktarda karpuz gelmekte, diğer ürünler gelmekte ve Çukurova çiftçisi mağdur olmaktadır.
Yine, seçim bölgem olan Mersin'de Devlet Su İşleri, Pamukluk Projesi'yle alakalı olarak acele kamulaştırma kararı almış ve birçok arazi kanal istimlaki için kamulaştırılmıştır. Burada çiftçilerimiz, üzerinde ekili ürünlerini zaten kamulaştırmadan dolayı kaybetmişlerdir. Yalnız, bu kamulaştırma bedellerini de bir türlü alamamaktadırlar ve ciddi mağduriyetler vardır.
Yine, Tarsus-Çamlıyayla yolunda ve Silifke-Mut yolunda kamulaştırmalarla ilgili ciddi sıkıntılar vardır. Türkiye, dünya son yüz yılın en kurak yıllarını yaşamaktadır. DSİ Genel Müdürlüğümüz ve bölge müdürlüklerimiz bununla ilgili ivedi tedbirler almalıdır. Özellikle bir tarım bölgesi olan Çukurova'da yazın sulamayla ilgili sıkıntıların olmaması için şimdiden tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu konuda da Tarım Bakanımızdan ve Çevre ve Orman Bakanımızdan gerekli destekleri bekliyoruz.
Çiftçilerimize verilen destek projeleriyle alakalı da mutlaka küçük çiftçiler ve hayvancılıkla uğraşan, kırsalda yaşayan insanlarımız desteklenmelidir, mağduriyetleri giderilmelidir. Maalesef, destek projelerinden hep büyük şirketler, holdingler ve bölgenin zengin aileleri faydalanabilmektedir. Kırsalda yaşayan insanlarımız bunlardan faydalanamamaktadır, bu projeleri çizdirmeye bile yetecek paraları yoktur. Hükûmetimizin bu konuda da gerekli destekleri vermesini bekliyorum.
AKP'nin getirmiş olduğu, Meclisin çalışma düzeniyle ilgili olan... Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz Meclisin gerekirse yirmi dört saat bu ülkenin menfaatine çalışmasını destekleriz; yalnız, torba tasarıyla ilgili, komisyonlarda görüşülmeden, tali komisyonlarda görüşülmeden direkt Meclise getirilen bu çalışma düzenine de görüş olarak karşıyız. Yoksa, memleketin hayrına yirmi dört saatlik bir çalışma olsa Milliyetçi Hareket Partisi 40 milletvekiliyle bu milletin hayrına çalışmaya vardır diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)