| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 27.04.2016 |
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Ama, sözlerime başlamadan önce Sayın Nurettin Canikli'ye geçmiş olsun dileğimi iletmek istiyorum ve sizleri de saygıyla selamlıyorum tekrar.
Aslında, konuyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz iki önerge vermiştik. Bunlardan biri -geçen hafta verdik bunu- jeotermal enerjilerin yarattığı kirlilik sorunuyla ilgiliydi, bunların denetlenmesiyle ilgiliydi; ikincisi de Menderes havzası başta olmak üzere, toprak ve su kirliliğiyle ilgiliydi. Ama, sizinki bizimkinden önce geldi.
Şu anda da ben hem jeotermal enerjilerin yarattığı kirlilik hem de toprak ve su kirliliği üzerine söz almak istiyorum.
Hava kirliliği, maalesef, Aydın'da jeotermal enerjilerin gündeme gelmesiyle, daha doğrusu Aydın'ın diğer zenginliklerinin yanı sıra jeotermal zenginliğinin de keşfedilmesiyle birlikte başlamış oldu. Maalesef o kadar denetimsiz, o kadar istismar edilir bir şekilde kuyu açımı yapıldı ki buranın denetlenmesi, bu santrallerin kontrol altına alınması konusu hep geri planda bırakıldı.
Bakın, bugün Aydın olarak hava kirliliğinde en ön sıradayız, Bursa'dan sonra geliyoruz. Sabah uyananlar veya gece yarısı şöyle bir çıkıp havayı koklayanlar kükürt gazının kokusuyla karşılaşıyor. Bizim Aydın'ımız havayı kokladığınızda turunç ağaçlarının çiçek kokusuyla, yasemin kokularıyla sizi karşılardı önceden. Bunu Aydınlı olarak ve Aydın'da hâlâ ailesi yaşayan, arkadaşları, dostları, akrabaları yaşayan bir vekil olarak konuşuyorum. Biz Aydınlılar için buradayız, tüm Türkiye için buradayız, Türk milleti için buradayız ve herkesin hakkını da savunmak zorundayız.
Aydın'da sadece hava kirliliği yok, jeotermal enerjilerin artmasıyla birlikte kontrolsüz yapılan üretimler ve çevre kirliliğine sebep olan akışkanlar ya da havaya saldıkları buhar nedeniyle incirimiz, zeytinimiz maalesef zarar görmekte. Adnan Menderes Üniversitesinin yaptığı bilimsel bir araştırma var. Bu araştırma sonucunda özellikle Germencik ilçemizde jeotermal alana yakın olan bölgelerdeki incirlerde belli oranlar tespit edilmiş. Şimdi bilimsel olarak ben bunları tek tek size vermeyeceğim, çok zaman alır.
Yine, bunların dışında kanser vakalarının hızla arttığını görüyoruz. Çocuklarımız kanser oluyor, yetişkinlerimiz kanser oluyor ve en önemlisi, bu sadece Aydın'ın sorunu değil, bizim ürettiklerimizi tüm Türkiye tüketiyor veya dünyaya ihraç ediliyor, başka milletler de yiyor.
Yine, toprak kirliliği çok önemli. Toprak kirliliğinin de en büyük sebeplerinden birisi maalesef, birincisi, Menderes havzasında oluşan, Menderes Nehri'nden gelen atıklarla oluşan kirlilik. Bu konuyu da ben dile getirmek istiyorum: Menderes Nehri'nin kirlilik sebepleri üzerinde durmak istiyorum ki Aydın'daki ölümlere baktığımızda da Menderes Nehri'ne yakın yerleşim birimlerinde daha fazla olduğunu görüyoruz; sanayi atıklar birinci sebebi.
Yine, jeotermal atıklar... Çıkardıkları akışkanları reenjekte etmeyerek maalesef, Menderes'e bırakıldığı iddiası var, bu çok ciddi bir iddiadır.
Yine, plansız kentleşme ve belediye atıkları... Maalesef, her belediyenin arıtma tesisi yok. Evsel atıklar, aşırı gübre ve ilaçlama... Bakın, çok ilginç bir şey var, Türkiye'de tüketilen zirai ilaçların üçte 2'sinin Batı Anadolu'da tüketildiği belirtiliyor. Uzun yıllar önce kullanımı yasaklanmış olmasına rağmen yeni yapılan ölçümlerde hâlâ Söke Ovası'nda 90 santimetre derinliğinde DDT tespit edilmiş.
Yine, Beşparmak Dağlarında maden ocakları ve kimyasal madde atıkları var. Bunlar Çine Çayı ile Menderes Nehri'ne ulaşıyor.
Yine, Aydın'da içme ve kullanma su ihtiyacının yüzde 80'den fazlası yer altı sularından karşılanmakta, bu sularda da kirlilik mevcut. Bunların sebepleri ise: Birincisi, Aydın'da atıkları gömme işleminin fazla olması; ikincisi, zirai ilaçların yoğun biçimde bilinçsiz olarak kullanılması; üçüncüsü; jeotermal kazıların çok yoğun ve denetimden uzak olması; dördüncü ise, Menderes Nehri taşkınlarıdır.
Ortaköy ve Çamlıyurt bölgesindeki maden ocaklarının kimyasal ve fiziki kirlilik taşıyan atıkları Değirmenlik Deresi ile Çine Çayı'na ve Menderes Nehrine kadar ulaşırken diğer taraftan da Bodrum ve Milas'ın içme suyuna kaynaklık eden Geyik Barajı'na kadar ulaşarak insan sağlığı için tehdit oluşturmaktadır. Bu kirlilik sonucu Çine Çayı'nda da canlı varlıklar maalesef yok olmuştur. Büyük Menderes havzası için hazırlanan Karakterizasyon Raporu ve Önlemler Programı var. 2009 yılından 2015 yılına kadar havzada su talebinin 2 katına çıkacağı öngörülüyordu. Bu yıla kadar, sayılan önlemlerin alınmadığı da maalesef rapora baktığımızda bizim karşımıza çıkıyor.
Büyük Menderes Nehri Karakterizasyon Raporu'ndaki başlıkları şöyle bir değerlendirdiğimizde bir risk değerlendirmesi ortaya çıkıyor ki bu da çok ciddi bir sorun. Risk raporunda şöyle diyor: "Endüstriyel sektörden kaynaklanan kirliliğin 2015 yılına kadar artacağına ve bu dönemde havzadaki tüm işletmelerin atık sularını arıtamayacaklarına inanıyoruz. Bu yönde cezai yaptırımların yerine getirilmesinin önünde sosyal engeller olduğunu düşünüyoruz. Söz konusu işletmelerin atık su dışındaki atıklarını, su kütlelerine ve doğaya deşarj etmeye devam edeceklerini düşünüyoruz. Mevcut durumda bunun önüne geçecek tedbirlerin alınmasına yönelik idari ve siyasi kararlılığın olmadığını ve 2015 yılına kadar olan dönemde bunun olabileceğine yönelik işaretlerin de mevcut olmadığını düşünüyoruz. Mevzuat Mayıs 2009 tarihi itibarıyla tüm endüstri kuruluşlarının sularını deşarj etmeden önce arıtmasını öngördüğü hâlde mevcut durumda bir değişiklik olmaması ve buna karşın idari tedbirlerin hâlen alınmamış olması, öngörümüzü desteklemektedir." Altı yıl sonra bakıyoruz, Büyük Menderes Platformu'nun öngörüleri ne yazık ki doğru çıkmıştır. Bir de buna jeotermal kuyuların atıkları eklenmiştir.
Yine Önlemler Programı var. Yayınlanan raporda alınması gereken 64 önlemden yalnızca 6 tanesinin alındığını tespit ettik. 58 adet önlemle ilgili bir yaptırım, bir uygulama yok. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, bu Bakanlığa bağlı birimler olan DSİ Genel Müdürlüğü, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü bu olumsuz tablonun da sorumlularıdır diyeceğiz çünkü başka bir muhatap karşımızda yok. Bu konularla ilgilenmesi gereken, bu önlemleri alması gereken kuruluşlar bunlardır.
Bir an evvel Önlemler Programı uygulamaya konulmalı, önlemlerin uygulanabilmesi ve takibi amacıyla sivil toplum kuruluşlarıyla danışma mekanizmaları kurulmalıdır. Aksi takdirde hem havzadaki yerleşim yerleri yaşanamaz duruma gelecektir hem de son derece önemli miktarda yaş ve kuru meyve, sebze üretimi yapılan bu havzada tarımsal faaliyetlerin devamı riske girecektir.
Bu konuda yapılması gereken çalışmalar var arkadaşlar. Yapılması gereken çok fazla çalışma var. Bu incelediğimiz bilimsel çalışmaların sonucunda çok önemli gördüğümüz, acil gördüğümüz birtakım önemler üzerinde durmak istiyorum:
Birincisi, tüm sanayilerde çevre uzmanlarının görevlendirilmesi gerekmektedir.
İkincisi, tüm sanayilerde atık su arıtma için mevcut en iyi teknolojilerin kullanılması gerekmektedir.
Yine, hassas alanlarda ileri arıtması olan atık su arıtma tesislerinin de yaygınlaştırılması gerekiyor.
Jeotermal suların arıtılmasını veya reenjeksiyonunu teşvik etmemiz gerekiyor.
Taş ocakları ve madencilikten doğan kirliliğin azaltılması gerekiyor.
Çiftçilerin iyi tarım uygulamaları konusunda eğitilmesi gerekiyor ki tarım ilaçlarının kullanılmasının da önüne geçilmesi gerekiyor. Hayvansal gübre kullanımı teşvik edilmeli.
Tüm içme suyu kuyularının etrafında koruma alanlarının oluşturulması gerekiyor. Su yolları boyunca tampon şeritler oluşturulmalı, içme suyu alanları ve barajların etrafında organik tarımın desteklenmesi gerekiyor.
Kuyuların kaydının geliştirilmesi ve haritalanması, yüzey ve yer altı sularının su çekimi için lisans verilmesi, Büyük Menderes için iklim değişikliği senaryolarının çalışılması ve taşkınlar çok önemli; hem kirliliğe sebep oluyor hem toprak kaybına neden oluyor. Bu çalışmanın da yapılması gerekiyor.
Değerli vekiller, Aydın'ın sorunu sadece Aydın'ın sorunu değildir, sadece Aydınlının da sorunu değildir. Dediğim gibi, burada çok ciddi bir sorunla karşı karışayız ve bu sorun sadece jeotermal de değil, Menderes havzasında bulunan tüm illeri ilgilendirmektedir. Menderes'in kaynağından başlayarak döküldüğü Ege Denizi'ne kadar herkes risk altındadır.
Biz, burada, Türk milletinin sağlığından ve en iyi şekilde yaşam standartlarında yaşamasından, sağlıklı beslenmesinden, sağlıklı havayı nefes alarak yaşamasından sorumluyuz.
O nedenle sesleniyorum tüm siyasi partilerde bulunan arkadaşlarımıza, başta Aydınlılar olmak üzere: Gelin, hep birlikte grup önerisi verelim. Menderes havzası, hatta Gediz havzası ya da Fırat havzası, nerede ne kirlilik varsa, nerede ne usulsüzlük varsa çözelim; doğruyu teşvik edelim, hep birlikte bu sorunun üstesinden gelelim.
Saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)