| Konu: | Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 27.04.2016 |
MHP GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Kolluk Gözetim Komisyonu Kurulması Kanunu Tasarısı'yla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, sözlerimin başında, henüz detaylarına ulaşamadığımız Bursa'daki saldırıda can kayıplarımızın en azda kalması ve bu saldırının, artık, devletimizin, Hükûmetin bu tür konularla ilgili kendine gelmesine vesile olmasını ve bu saldırının, canımızı acıtan son acı olay olmasını temenni ediyorum.
Can kayıplarına dair bilgiler var. Eğer bunlar doğruysa, hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet diliyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun, malum, vize muafiyetiyle ilgili sürecin bir parçası. Onun için de, maddeleri, çok fazla üzerinde durulmadan, hızlandırılmış bir şekilde Genel Kurulumuzdan geçmektedir.
Esasında, bu kanun, bu süreçlere ve yasamaya iktidar partisinin nasıl baktığını göstermesi bakımından da anlamlıdır. Çünkü bu kanun, ilk defa 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir, altı sene bekletilmiştir. Orada ilginç bir husus var, kanunun gerekçesinde diyor ki: "Türkiye'de kolluk güçleri, emniyet, asayişle ilgili ciddi bir kayıt ve analiz sistemimiz yok. Bu kayıt ve analiz sisteminin olmaması durumu, emniyet, asayiş, vatandaşın can güvenliğiyle ilgili konularda doğru politika üretilmesine, doğru tedbir alınmasına da imkân sağlamaz. Eğer böyle bir sistem yoksa doğru politikalar üretmek ve doğru teşhis koyup doğru tedbirleri almak mümkün değildir." Bu tespiti iktidar partisi ne zaman yapmış? 2010 yılında yapmış. 2010 yılından bu zamana kadar böyle bir kayıt ve analiz sistemini getirmiş mi? Getirmemiş. Bu, dolaylı olarak güvenlikle ilgili doğru politika üretilmemesinin, doğru teşhis konulmamasının ve doğru tedbirler alınmadığının da bizzat Hükûmet tarafından itirafı niteliğindedir.
Bu kanunda, adı gözetim komisyonu ama buna sadık kalınmadığını ve gözetimden daha ileri gidilerek İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulundan ayrılan bazı müfettişlerle birlikte denetim yoluna da, denetim kısmına da müracaat edildiğini görüyoruz.
Ama bu kanun, Avrupa Birliği sürecinde bizim demokratikleşmeyi, modern devlet olmayı nasıl anladığımızı göstermesi bakımından da ilginç ipuçlarını ortaya koymaktadır. Malum, 72 şart var ve bu süreç başladığında 35'i yerine getirilmişti. Biz, mayıs ayı sonuna kadar bütün şartları yerine getirip haziran ayı sonunda da vize muafiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için elde etmeyi umuyoruz. Ama iktidar partisinin burada gözlerden kaçırdığı bir husus var. Bu süreç daha önce başlamıştı ve her şey planlandığı gibi, devletimizin aldığı kararlardaki gibi devam etseydi 2017 Haziran ayında Geri Kabul Anlaşması ve vize muafiyeti eş zamanlı olarak yürürlüğe girecekti. Biz siyasi saiklerle ve Avrupa Birliğinin mülteci sorununu fırsat bilerek bunu bir politika malzemesi hâline getirip vize muafiyetini geri kabulden ayırdık ve Geri Kabul Anlaşması'nı mart ayı başında yürürlüğe koyduk. Böylece, hakikaten, Yunanistan'a Ege Denizi'nden ulaşan mültecilerde ciddi bir azalma oldu. Fakat, aklımızca kurnazlık saydığımız, bizim iade olarak aldığımız her mülteciye karşı 1 Suriyeliyi Avrupa'ya gönderme konusunda Geri Kabul Anlaşması'nı ne kadar acele ve Türkiye'ye olan yüküne etkilerini düşünmeden yaptığımız ortaya çıktı çünkü son aldığımız bilgiye göre, 325 iade edilen mülteciden sadece 2'si Suriyeli, geri kalan 323'ü Pakistan, Afganistan, İran ve Irak'tan gelen mülteciler ve bunlar da Geri Kabul Anlaşması'nda yerini bulmuyor çünkü biz sadece buradan Suriyelileri gönderebiliyoruz.
Bu anlaşmayı öne alarak, biz, sadece 4 ülkenin sınırlarını muhkem hâle getirmek için bir yılda yaptıkları 25 milyar avroyu, sadece Almanya Federal Cumhuriyeti'nin Dünya Ekonomi Enstitüsünün yaptığı hesaplamalara göre 25 ile 55 milyar avro arasında değişik projeksiyon ve senaryolara göre oluşacak olan maliyetini 2019'a kadar 6 milyar avroluk bir para karşılığında Türkiye'ye, Türk milletine, Türk halkına yansıtıyoruz. Gelenler tabii ki bizim kardeşlerimiz, biz böyle bir şey olmasa da bu mültecilere ev sahipliği yapmak durumundayız ama "Kayseri pazarlığı yapıyorum." diyerek, "Ülkenin millî menfaatlerini düşünüyorum." diyerek böyle bir anlaşmanın yapılması ancak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına yakışır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı bu anlaşmayı bir murat etmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinden, son günlerde, her geçen gün artan bir şekilde gelen vize muafiyetine başlanamayabileceği, keza vize muafiyetine başlanırsa bile 72 şartın uygulanmasında -ki bunların başında basın hürriyeti gelmektedir- bir aksaklık görüldüğü takdirde vize muafiyetinin kaldırılabileceği ya da üye ülkelerden birinin vize muafiyeti sebebiyle kapasitesinin zorlandığını iddia ettiği takdirde o ülke açısından vize muafiyeti uygulamasının sona erdirilebileceğine dair ikazları, Avrupa Parlamentosundan yükselen sesleri duymazdan gelinmektedir. Hatta, Türkiye, son günlerde gazetecilere, resim sergilerinde yer alan fotoğraflara, televizyonlarda yer alan programlara gösterdiği aşırı tepkiyle bu şartların hiç gerçekleşmeyeceği yönündeki kanaatleri de pekiştirmektedir.
Geçen sefer yarım kaldı, "Bir fıkraya benziyor hâlimiz." demiştim. Bir dakikam kaldı, onu belirterek bitireyim: Adamın birisi bir araba almış, arabadan vadedilenlerle arabada buldukları arasında çok büyük fark var. Şikâyetçi oluyor, sızlanıyor ama telefonun ucundaki satış temsilcisi çok pişkin, adam ne dese anlamıyor, "Bunlar normal, olabilir, arabadır, imalattır." diyor ve "Neyi var, somut olarak onu bana söyleyin." dediğinde adamın cevabı şu oluyor, diyor ki: "Beyefendi, bu arabanın kornasından başka her yerinden ses geliyor." Türkiye'de de yasama söz konusu olduğunda Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka her yerden ses gelmektedir. Anayasa'mızdan laiklik ilkesinin kalkacağı, toplantılarda ifade edilmektedir; milletvekili dokunulmazlığı Anayasa gibi bir metne geçici madde ilave edilerek yine Genel Kurulda tartışılmadan kararlaştırılmaktadır ve Avrupa Birliğine uyum sürecinde çıkması gereken kanunlar da normal kanunlardan farklı olarak burada ne olduğu anlaşılmadan çok hızlı bir şekilde hayata geçirilmektedir. Arkadaşlar, bunlar ile kanunları kâğıt üzerine yazarak biz bu şartları yerine getiren bir ülke olamayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)