| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 88 |
| Tarih: | 11.05.2016 |
BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, enerji arz güvenliğimizin sağlanması, elektrik üretimimiz içerisinde rüzgâr enerjisinin payının artırılması için verilen önerge hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dün Diyarbakır'da ve Van'da, bugün de Şırnak'ta şehit olan polislerimize Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
2016 yılı itibarıyla, ürettiğimiz elektriğin yüzde 35'ini hidroelektrik santrallerden, yüzde 57'sini termik santrallerden, yüzde 6'sını rüzgâr enerjisinden, yüzde 1,5 jeotermalden, yüzde 0,5 gibi bir oranda da güneş enerjisinden sağlamaktayız.
2003 yılı ve 2016 yılları arasında devreye alınan 14 bin megavat toplam kurulu gücün 11.590 megavatı özel sektör tarafından yapılmıştır. 2.410 megavatlık kurulu güç ise -Deriner, Ermenek, Alparslan-1, Dalaman Akköprü, Kılavuzlu, Çine, Manyas gibi- Devlet Su İşleri tarafından yapılmıştır. Yani, Hükûmetimiz 2002 yılından bu tarafa, Atatürk Barajı'nın kurulu gücü kadar bir baraj inşası yapmıştır. Diğer yapılan inşaatların ve kurulu güçlerin tamamı özel sektör tarafından yapılmıştır.
Ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarından olan güneş ve rüzgâr konusunda istenilen noktaya gelememiştir. Resmî kaynaklarda yer alan bilgilere göre, 48 bin megavat potansiyelimiz olduğu hâlde rüzgâr enerjisinden sağladığımız elektrik, toplam üretimimizin sadece yüzde 6'sıdır. Rüzgâr enerjisinde 2015 yılı itibarıyla ulaşabildiğimiz kurulu güç 4.500 megavattır. Oysa, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2010-2014 Stratejik Planı'nda hedef olarak 10 bin megavat kurulu güce çıkarılmasını hedef belirlemişti. Gelinen noktada, hedefin yarısına bile gelinemediği ortadadır. Bakanlık, 2015-2019 yıllarında, bir beş yıl öteleyerek 10 bin megavat kurulu güce ulaşma hesabı yapmaktadır. Yalnız, bu hedef ilk yıldan şaşmıştır. 2015 yılında 5.600 megavat, 2017 yılında 9.500, 2019 yılında 10 bin megavat kurulu güce ulaşılması hedeflenmiştir. 2015 yılı için rüzgâr enerjisinde belirlenen performans 5.600 megavatın gerisinde kalmıştır. Strateji belgelerinde belirlenen hedeflerin performans göstergelerine bakıldığında gerçeklikten uzak olduğu ortadadır. Mevcut uygulamalarla 2015 yılı için belirlenen hedeflere ulaşılamadığı gibi 2019 ve 2023 yılı için belirlenen hedeflere ulaşılamayacağı da açıktır.
Rüzgâr enerjisi potansiyelimizin hızla devreye alınabilmesi için önemli unsurlardan birisi de rüzgâr enerji santrallerinin yerli üretimidir. Rüzgâr enerjisi için kanat ve kulelerin Türkiye'de üretildiği bilinmektedir. Yalnız, jeneratör ve güç elektroniğinin yerli üretiminin de artırılması gerekmektedir. Rüzgâr enerjisi sektör temsilcileri, rüzgâr enerjisinin gelişiminin önündeki önemli engellerden birisinin de mevzuat ve bürokrasiden kaynaklandığını belirtmektedir. Günün ihtiyaçlarına uygun olarak mevzuatın güncellenmesi ve rüzgâr enerjisi yatırımlarını engelleyici, geciktirici duruma gelmiş olan düzenlemelerin gözden geçirilmesi önem arz etmektedir. Bunlarla ilgili çözüm önerilerimiz, binlerce uzmanımız, binlerce mühendisimiz vardır. İller bazında komisyonlar kurulmalıdır. Enerji potansiyelleri tespit edilmeli, planlamalar devlet tarafından yapılmalı, enerji bölgeleri yatırımcıya sunulmalı, yatırımcı bürokrasiyle uğraşmadan kaynağını hazırlayıp yatırıma başlayabilmelidir. Çantacılara fırsat verilmemelidir. Maalesef, gerçek yatırımcı olmayanlar, kamunun içindeki ve dışındaki yandaş fırsatçılar, RES, HES, GES ve JES yapma niyetleri olmadıkları hâlde lisans almışlar ve bu lisansların ticaretini yaparak haksız kazanç sağlamışlardır. Bunlara engel olunmalı, gerçek yatırımcıların önü açılmalıdır. Böylece ülkemizin enerji ihtiyacı sorunsuz şekilde korunmalıdır. Yatırımcı sizden çok şey istemiyor; planlı enerji bölgesi, daha az bürokrasi ve düşük faizli kredi istiyor.
Değerli milletvekilleri, gerekli ve yeterli tedbirlerin alınmaması neticesinde elektrikle ilgili, enerjiyle ilgili bir diğer sorun, kaçak elektrik kullanımıdır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından açıklanan elektrik dağıtım şirketlerinin 2014 yılında gerçekleşen kayıp ve kaçak oranları incelendiği zaman; Dicle Elektrik yüzde 75, Van Gölü yüzde 61, Aras yüzde 26, Toroslar yüzde 13, Fırat yüzde 9, Boğaziçi yüzde 9 gibi, Trakya yüzde 6; toplam 21 elektrik dağıtım bölgesinin 3'ünde meydana gelen aşırı derecede yüksek kayıp kaçak elektrik tüketiminin ülkemizde yaşayan tüm vatandaşlarımıza yüklenerek faturalandırılması büyük bir haksızlıktır, adaletli bir durum değildir. Kaçak elektriğin büyük miktarı anılan elektrik dağıtım bölgelerinde yani Dicle, Van Gölü ve Aras'ta tüketilmektedir, bu bölgede yaşayan insanlar tarafından tüketilmektedir ama bunların faturalarının ülke genelindeki abonelere dağıtılarak fatura edilmesi kabul edilebilecek bir uygulama değildir. AKP Urfa'daki, Diyarbakır'daki, Şırnak'taki, Van'daki kaçak elektriğin bedelini Adana'daki, Mersin'deki, Ankara'daki, İstanbul'daki insanlardan tahsil etmektedir.
Bu nedenle, teknik olmayan kaybın kaçak bedellerinin tüketiciden alınmasını ve bu bedellerin faturaya yansıtılmasını yasallaştıran ve bu uygulamayla aynı zamanda teknik olmayan kayıplara ilişkin hedef oranlarının tespiti ve değiştirilmesi hakkında yetki kurula verilmiş ve tüketicinin hak kaybına yönelik uygulamaların önünün açılmasının engellenmesine yönelik verdiğimiz önerge de maalesef AKP tarafından reddedilmiştir. AKP hükûmetlerinin uyguladığı yanlış ekonomik, siyasi, enerji ve özelleştirme politikaları nedeniyle ülkemizin bazı bölgelerinde hedeflenen kayıp kaçak elektrik oranları yakalanamamış, uygulamaya ait gerçek veriler kullanılmadan yapılan elektrik dağıtımı özelleştirmelerinde sorunlar yaşanmış, bazı bölgelerde yaşanan bu sorunların çözümü için siyasi irade aciz kalmış, terör örgütünün vatandaşlara "Bize ait olmayan devlete elektrik parası ödemeyin." şeklinde baskı yaptığı ne acıdır ki bu ülkenin zamanın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından dile getirilerek, sözde çözüm süreci zarar görmesin düşüncesiyle böyle bir kanuni düzenlemeye gitmek zorunda kaldıklarını ifade etmişlerdir. Teklifin kayıp kaçak elektrik tüketimine ilişkin tanım değişikliği esas alınarak yapılan düzenlemelerin yer aldığı diğer maddelerinde kayıp kaçak elektrik tüketimi nedeniyle yapılan haksız ödemelere karşı dava açan ve haksız yapılan ödemeleri geri alma hakkı kazanan vatandaşlarımızın hakları elinden alınmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde yatırım ortamının iyileştirilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının sisteme daha hızlı dâhil edilmesi için bürokratik işlemlerin azaltılması gerekçesiyle getirilen ama özellikle yer seçimi olarak yanlış bir bölgeye kurulacak olan, benim seçim bölgem olan Mersin'i de ilgilendiren, kıyı kenar çizgisine bile uyulmadan, belediyelerin de denetiminin saf dışı bırakılmasıyla Akkuyu için çıkartılan düzenlemenin yanlış olduğunu, özellikle Akkuyu Nükleer Santrali dışındaki sosyal tesis, lojman ve idari binaların belediyeden ruhsat alması ve denetlenmesini, RES ve GES'le ilgili enerji bölgelerinin seçilmesini, Türkiye'nin bir enerji çöplüğüne dönüştürülmemesini, büyük alanlar üzerinde iletim hatları ve trafo merkezleri kurularak 1-2 megavatlık santraller yerine daha büyük kapasiteli tesisler kurulmasını, yer seçime karşı olduğumuz Akkuyu Nükleer Santrali'nin uluslararası tecrübeye sahip uzmanlar tarafından denetlenmesini, ayrıca mevzuattan kaynaklanan yükümlülükler yerine getirilmeden inşaata başlanmasının süreçte yeni hukuki sorunlar doğurabileceğini belirterek Akkuyu inşaatının mutlaka yasal izinler bittikten sonra yapılmasını; yapılmasına karşı olduğumuz hâlde, buna rağmen Hükûmet yapmak istiyor ama yapılmak isteniyorsa da mutlaka bütün izinler alındıktan sonra yapılmasını belirtiyor yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)