GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 1864 Çerkez sürgününün yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:1
Birleşim:90
Tarih:17.05.2016

AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1864'te Kafkas halklarının büyük bir drama, büyük bir faciaya tanıklık etmesinin 152'nci yılındayız. Osmanlı ile Rusya arasında 300 yıl süren savaşların sonunda faturayı ne yazık ki Kafkas halkları ödemiştir. Ve 1 milyonun üzerinde Çerkez, gemilere binerek, Osmanlı'nın da buna kapı aralamasıyla -örneğin, Çerkez köle ticaretini yeniden serbest bırakarak geri dönüşü kolaylaştıran düzenlemeleriyle- yola çıkmış, bunların yaklaşık 500 bini yollarda hastalıklardan ve başka nedenlerden ölmüştür, hayatını kaybetmiştir. Bu tabloya tanıklık eden bir yaşlı Çerkez şöyle anlatıyor tabloyu, diyor ki: "Yedi yıl boyunca deniz kenarında insan kemikleri, kafatasları sahile vurdu. Öyle ki kadınların saçları, yaşlıların sakalları üzerinde kargalar yuva yapıyorlardı. Bunu görmek istemediğim gibi aslında hiçbir düşmanımın da görmesini istemezdim."

Değerli milletvekilleri, imparatorluklar, devletler, bazen insanlara, insanlığa büyük bedeller ödetirler; büyük acılar, büyük travmalar yaşatırlar. Çerkezlerin, kendi ifadeleriyle, yaşadıkları bir soykırımdır. 1 milyondan fazla insan eğer mecburen yerini terk etmek zorunda kalmış ve bunların yarısına yakını hayatını kaybetmişse, bunu sadece bir "yer değiştirme" olarak tarif etmek doğru değildir, ahlaki değildir.

İnsan hakları sorunları mütekabiliyet mantığıyla ele alınamaz. Yani "Biz onların yaşadığına 'soykırım' dersek acaba onlar da bizim tarihimizde benzer vakaları böyle tarif ederlerse biz zorda kalır mıyız?" gibi bir mantıkla insan hakları sorunları ele alınamaz. Bir başkasının hayatı üzerinde, bir başkasının değerleri üzerinde diplomasi yapmak yerine aslında devletlerin yapması gereken, sadece yüzleşmedir ve böyle büyük ayıplardan ders çıkarıp hiçbir halkın, hiçbir toplumun böyle uygulamalara maruz kalmamasını sağlamaktır.

Türkiye'de Çerkezler, bu tarihten bu yana, Karadeniz, İç Anadolu ve farklı bölgelerde yaşıyorlar. Ama ne yazık ki, galiba, bu zorunlu göçü, bu tehciri, bu soykırımı anarken, onların hangi haklara sahip olup olmadıklarıyla da yüzleşmemiz gerekiyor.

UNESCO, Birleşmiş Milletlere bağlı bir kuruluş ve sadece tarihî kültürü değil, sadece tarihî mirası değil, kültürel mirası da korumayı buyuruyor, emrediyor. Ama ne yazık ki, Türkiye, Kafkas dilleri konusunda, Kafkas dillerinin yaşatılması konusunda kötü bir sınav veriyor. Çerkezlerin yaşadığı Ürdün'de, İsrail'de ana dil eğitimiyle ilgili düzenlemeler Türkiye'den daha ileride. Ubıhça, artık, Türkiye'de, konuşan bir tek kişisi kalmamış dillerdendir. Dolayısıyla, burada, galiba, eğer soykırımı sadece "öldürme, fiziki katil" olarak görmüyorsak, kültürel soykırımı da önemsiyorsak, bu dillerin yaşaması için, var olabilmesi için bu yüzleşmeyi de gerçekleştirmek zorundayız.

Son olarak güncel bir dış politika konusunu hatırlatmak isterim. Golan Tepeleri 1948 savaşlarında Arapların İsrail karşısında geri çekilmesine rağmen, orada bulunan 11 Çerkez köyünün kendi birliklerini kurup İsrail'e karşı savaşmasıyla tarihte ilginç bir not düşülmesine sebebiyet vermiştir. Hatta Golan Tepelerinin isminin de aslında Jolan Bey'den geldiği, bir Çerkez komutanından geldiği söylenir. Bugünlerde Golan Tepeleriyle ilgili İsrail'le farklı uzlaşı arayışlarının olması dolayısıyla bunu da özellikle Çerkezlerin hatıralarına duyduğumuz saygı nedeniyle tekrar hatırlatmak, ifade etmek isterim.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)