| Konu: | Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 03.06.2016 |
DENİZ DEPBOYLU (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 312 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 12'nci maddesinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumun verdiği önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, teklifin bu maddesinde yer alan LPG'nin teknik düzenlemelere uygun olmaması kavramı, vatandaşımızın kullanacağı LPG'nin kokulandırma işleminin yeterli yapılmadığını ifade etmektedir. Bir başka deyişle, alışılageldik LPG kokusu olmayan yakıtın satışının yapılması durumunda, daha önceden var olan lisans iptali yerine, 3 defa aynı işlemi yapmaması durumunda lisansın iptal edilmesi teklife sunulmuştur.
TÜİK verilerine göre 2015 yılında trafiğe kayıtlı LPG'li araç sayısı, 4 milyon 226 bin 657'ye ulaşmıştır. Bu sayı, teklifin ilgilendirdiği vatandaş sayısıdır. Cezanın azaltılmasıyla 4,5 milyona yakın araç sahibinin can ve mal güvenliği tehlikeye atılmaktadır. Hükûmetin yapması gereken, koku kriterine uymayan yani kokusuz LPG'nin ülkemize girişini engellemek olmalıdır. Türkiye'de girişte koku kontrolü, gümrük ihtisas laboratuvarlarında yapılmaktadır. Bu laboratuvarlarda kontrol yapılıyor ise dağıtım şirketleri nasıl oluyor da kokusuz LPG satışı yapabiliyor, bunu merak etmekteyiz.
Değerli vekiller, ben, olması gereken LPG kokusunu şimdi bir kenara bırakıp tekrar seçim bölgem olan Aydın'a döneceğim ve olmaması gereken kokulardan bahsedeceğim sizlere. Maalesef, Aydın bu santrallerin kurulumundan önce yani jeotermal santrallerin kurulumundan önce hiç tanışık ve de alışık olmadığı kokularla tanıştı ki bu kükürt kokusu. Özel filtreleme sistemleri olması gereken bu santraller, herhâlde bu filtrelere sahip değiller ki bu koku çıkaran, içinde kimyasal ve ağır metaller olduğunu düşündüğümüz buharı özellikle gece saat üçten sonra atmosfere salıyorlar. Niye üçten sonra? Herkes uyuyor oluyor ama bazı uyanık vatandaşlarımız, bu ülkede ne olup bitiyor diye uyumuyorlar herhâlde, bu kokuları hissediyor ve bize bildiriyorlar.
Jeotermal imtiyaz sahibi şirketlerinden bir kısmının buharın yoğuşması sonucu oluşan sıvıyı tarım alanlarına ve Büyük Menderes Nehri'ne akıttığı, tartışmaya yer vermeyecek şekilde açıktır. 31 Aralık 2004 tarihli ve 25687 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin su ortamına doğrudan boşaltımı esasa bağlayan 27'nci maddesine göre "Yeraltından çıkarılacak enerji üretme ve ısıtma gibi çeşitli amaçlarla kullanılan jeotermal kaynak sularının alındığı formasyona reenjeksiyon ile bertaraf edilmesi zorunludur." denmektedir; Reenjeksiyon ile bertaraf etmeyen işletmelere ise ruhsat verilmeyeceğini ifade etmektedir; "Reenjeksiyonun mümkün olmadığı bilimsel olarak ispatlanmış bu tür termal sularının bertaraf yöntemi yapılacak, bir çevresel etki değerlendirmesi sonucu belirlenir." denmektedir. Söz konusu sıvının doğaya salınması ile incir bahçelerinin topraklarında fiziksel ve kimyasal değişiklere yol açtığı, Adnan Menderes Üniversitesinde araştırma yapan Sayın Sunay Dağ tarafından hazırlanan ve Profesör Doktor Engin Ertan'ın danışmanlığında gerçekleşen doktora tezinde mevcuttur, incelemenizi tavsiye ediyorum ve özellikle rica ediyorum.
Ben, az önceki konuşmamda getirdiğim fotoğraflardan birini size tekrar göstermek istiyorum çünkü konuyla ilgili. Bakın, burada o yer altına reenjekte edilmesi gereken akışkanın, sıvının doğaya nasıl salındığı görülmekte yani bu kontroller yapılmıyor değerli vekiller.
Bu bilimsel incelemeyle jeotermal tesislerden havaya salınan gazın sadece incir üzerindeki etkisi araştırılmış ama daha birçok meyve var, sebze var araştırma henüz yok. Ben özellikle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bu konuyu araştırmasını rica ediyorum. Ayrıca, temiz enerji olarak kabul edebileceğimiz bir enerji üretimi yönteminden, üretilen elektrikten fazla, çevreye ve insana bu kadar çok zarar çıkıyorsa nükleer santral, bize neler getirecek düşünmek bile bizi endişeye sürüklüyor. Zira, santrallerin kurulumundan başlayarak yapılan hatalar, kuralsızlık, denetimsizlik, vurdumduymazlık ve en kötüsü çıkar ilişkileri üzerine kurulmuş görmezden gelme ve kusuru olanlara yönelik kayırıcılık -kömür işletmelerinde olduğu gibi- endişelerimizi destekliyor.
Bütün bu bilgeleri yüce heyetinize sunuyor, saygılarımla ayrılıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)