| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 08.06.2016 |
AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi bu aziz, mübarek günde saygıyla selamlayarak başlamak istiyorum.
İki gün önce idrakine başladığımız adalet, eşitlik, huzur ve sevgi ayı olan ramazan ayının bütün ülkemize, bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Ayrıca, son iki günde İstanbul'da ve Midyat'ta meydana gelmiş -özelde bunlar için ama- genelde ise son bir yılda ülkemizde birilerinin siparişiyle açığa çıkarılmış olan bu kirli savaşta yaşamını yitirmiş olan herkesi rahmetle anıyorum. Yine, bu son bir yılda, kimliği ne olursa olsun, bu kirli savaşta yaşamını yitirenlere sebep olmuş olanları ve bu savaşın müsebbiplerini şiddetle kınıyorum.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin ve benden önceki hatibin imzasıyla verilmiş olan bir araştırma önergesinin aleyhinde söz almış olmakla birlikte, en nihayetinde böyle bir araştırma komisyonunun kurulmasından imtina etmeyeceğimizi, kurulmasında hiçbir sakınca görmediğimizi ama bu araştırma önergesinin kendi içinde bir tomar çelişkiyi taşıdığını özellikle ifade etmek isterim. Şimdi, Sayın Tanal -burada özellikle gerekçe bölümüne de dercetmiş olduğu birçok şeydeki eksikliği söylediğimde herhâlde biraz mahcubiyet duyacaktır- kalkmışsınız, son bir yılda meydana gelmiş olan patlamaların bir kısmını, özellikle de burada açımlamak suretiyle öne çıkarmışsınız ama Hükûmetin, siyasi iktidarın sorumluluğunun fazla olduğu, yurt içi, yurt dışında bilinen birçok olay ve patlamayı buraya yazmaktan imtina etmişsiniz. Mesela, bu olaylar nerede başladı? Mayıs 2015'te, eş zamanlı olarak Adana ve Mersin il başkanlıklarımızda patlayan bombalarla başladı. Bu, herhâlde sizin için demokratik hayatı zehirleyen bir olay olmasa gerek veya seçimden iki gün önce Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda bir bomba patladı. O patlamayı buraya yazma zahmetinde bulunmamışsınız veya buraya yazmaktan imtina ettiğiniz hususlardan biri de sizin memleketiniz olan Urfa'nın ilçesi Suruç'taki patlamadır.
Bakın, bunlarla ilgili bilgi vereyim size Sayın Tanal, eğer bilgi eksikliğiniz varsa bunları gidermenizi önemli görürüm. 5 Haziranda Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda patlayan bombanın bombacısı iki gün önce kaldığı otelde gözaltına alındı, götürüldü Emniyette misafir edildi ve arananlar listesinde olmasına rağmen serbest bırakıldı. Bu sizin için bir terör saldırısı değil herhâlde. Ya değilse, parti yönetim anlayışınızın böyle bir hassasiyeti yok mu sizin? Orhan Gönder, işte, 5 Haziranda Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda 500 bin kişinin olduğu bir yerde bomba patlatılıyor ama 3 Haziranda bu adam gözaltındaydı.
Bir diğer husus, yine, Suruç patlamasıyla alakalı olarak ifade edeyim: Bakın, 34 gencimizi, çocuğumuzu parçalayan Abdurrahman Alagöz zaten istihbarat birimlerinde terör nitelikli aranan şahıs kaydına sahiptir. Neden bunu gerekçenize yazma gereği duymuyorsunuz? Sizin memleketinizde patlayan bu bombanın sizin için bir hassasiyeti yok mu?
Bir diğer husus, Ankara patlamasıyla ilgili olarak: Evet, hepsini zaten bir bütün olarak kabul etmediğimizi, kabul edilebilir bir durum olmadığını ifade ettik. Peki, tren garında patlama öncesi istihbarat bilgilerinin devletin yetkili organlarına ulaştırılmasına rağmen, tedbir alınmamış olmasına dair ne diyeceksiniz?
Şimdi, bu yönüyle, CHP Grubunun önergesinin, bu eksiklikleri ve çelişkileriyle nereden tutsak bir yaman çelişkiye tekabül ettiğini ifade etmek isterim. Yine, CHP'nin mevcut yönetim anlayışı için söylüyorum. Geçen hafta, on gün önce burada Hükûmet programı üzerine konuşurken de ifade etmiştim, CHP içerisinde bizden daha fazla devrimci demokrat niteliğe sahip olan arkadaşlarımız vardır ama mevcut yönetim anlayışının, bu siyasi iktidarın yürütmüş olduğu, kanın kutsandığı, gençlerin ölümlerinin engellenmediği bu sürece çanak tuttuğunu, onu destekler nitelikte olduğunu çok iyi biliyoruz. Şöyle ki: Bakın, 3 Ocak 2013 günü Barış ve Demokrasi Partisinin iki milletvekilinin İmralı Adası'nı ziyaretiyle başlayan çözüm sürecinden önce son altı aydaki açıklamalarınızı, grup yönetiminizin, parti yönetiminizin açıklamalarını, 2012 yaz ve sonbahar açıklamalarını arşivlerden açıp bir okumanızı size öneririm. Şemdinli kuşatmaları vardı, Kavaklı Vadisi'nde katliamlar vardı, Türkiye'nin farklı cezaevlerinde 10 bin tutsak, siyasi tutsak ölüm oruçlarına yatmıştı, CHP o zaman, Hükûmetin savaş ve çatışma politikalarına destek veren noktadaydı. O gün savaşa destek veren, çatışmalara destek veren, bu sorunun silahlı yöntemlerle çözülmesine destek veren CHP'de, 3 Ocak 2013'ten sadece iki gün sonra Genel Başkanınızın açıklaması var, "Eğer bu meseleyi diyalog yoluyla çözecekseniz Hükûmete kredi veriyorum." dedi, bir gün sonra dönemin Başbakanı Genel Başkanınıza "Sen krediye muhtaç birisin." diye söyledi ve iki buçuk yıl boyunca çatışmayı destekleyen, bu sorunun silahla çözülmesini isteyen bir söyleminize rastlamadık sizin. Hükûmet "savaş ve çatışma" dediği zaman savaş ve çatışma, "barış" dediği zaman barış.
Ama 20 Temmuzdan sonra ülkemiz yine bir şiddet sarmalı içerisine girdi, o gün bugündür... Dün Genel Başkanınız, bir televizyon kanalında söylediği üzere -tırnak içinde- bu meselenin özellikle, çatışmalara tekabül eden, terörle mücadeleyle ilgili bütün boyutlarında Hükûmeti destekleyeceğini söyledi. Allah aşkına, Hükûmetin, siyasi iktidarın her "savaş" dediğinde "savaş" diyecekseniz, "barış" dediğinde bu söylemlerinizden uzak durup yine Hükûmetin söylediği söylemlerin peşine takılacaksanız, barıştan sonra yine çatışmalar başlayınca yine çatışma dili kullanacaksanız sizin bu siyasi iktidarın bu anlayışını, bu ferasetini zayıflatmaya hizmet eden hiçbir yönünüzün olmadığını özellikle belirtmek isterim.
Yine, eş genel başkanımızın bir çağırısı var. Bakın, yüz yıllık Kürt meselesinin sosyolojik bir vaka olarak diyalog ve müzakere yöntemiyle çözülmesi dışındaki bütün yöntemler defalarca denenmiş, iflas etmiş bir siyasi mevta olarak önümüzde duruyor. Bu yönüyle bu Parlamento niye var? Eş genel başkanımız Parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partileri bu sorunun sonlanmasına, akan kanın durdurulmasına, ölümleri, gençlerimizin toprağa düşmesini bitirmeye dönük inisiyatif almaya çağırdı. Daha ötesine geçiyoruz, bu Parlamento bu işi, bu akan kanı durduramadığı sürece akan kanda bu 550 milletvekilinin tamamının sorumluluğu orta yerde duracak ve var olacaktır.
Yine, Cumhurbaşkanı açıklama yapmış. Hani, çatışma anlayışının ve kanı kutsayan bu konseptin, paradigmanın peşine takılmış olan herkes için söylüyorum. Biz son bir yılda 1.700 kişinin -sivil, asker, polis, gerilla, kim olursa olsun- öldüğünü biliyorduk, Cumhurbaşkanı 7.600 kişinin son bir yılda öldürüldüğünü söylüyor. Kim bunlar? Nereden çıktı 7.600 kişi veya 7.600 kişi velev ki doğru olsun, ne olacak? Bu iş gerçekten rakamların sonuçları üzerinden mi tartışılacak yoksa nedenlere inilip oradan bir tartışma yürütülüp çözüm mü üretilecek? 45 bindi 52.500 oldu; ne oldu, bitti mi mesele? Bitmedi. Etki alanı genişledi mi? Evet, genişledi. Orta Doğu'ya mal oldu mu? Oldu. Şimdi, 7.600, 17.600, 27.600, 177.600 olsa ne olur? Bitmeyecek. Asla bu yöntemin kazandırmayacağını ifade etmek isterim. Bu yönüyle de sonuçlar üzerinden, ölüm skorları üzerinden değil, nedenler üzerinden bir siyaset bilimi bakış açısıyla bu işi çözme sorumluluğuna sahip olduğumuzu ifade etmek isterim. Kıyamete kadar da bu iş sürmeyecek, yine son kişi ölünceye kadar da bu iş sürmeyecek, bir an önce bu akan kan duracak. Bu ülkenin insanlarının ve bu ülke topraklarının bunu hak etmediğini ifade etmek istiyorum. Ya değilse, siz kendi ajandanızda terör örgütü sayısını daha fazla artırabilirsiniz.
Sayın Tanal'a da cevaben şunu söylüyorum. Sizin bir başka örgütün terör örgütleri listesine alınmasını ifade etmeniz, açık söyleyeyim, o mazlum Rojava halkı tarafından da, sizin memleketiniz Urfa'dan da ibretle izlenmektedir. Siz gidip IŞİD ile mazlum halkın hak arayış mücadelesinin örgütlü gücünü aynı kefeye koyduğunuz sürece...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YILDIRIM (Devamla) - ...iktidarın yedeği olmaktan kurtulamayacaksınız.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)