| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 106 |
| Tarih: | 23.06.2016 |
ZÜHAL TOPCU (Ankara) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisi üzerine söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, söylenen sözlerin nereye gideceğine yönelik olarak, konuşmaların hangi anlamlara yol açacağına mal olacağı konusu üzerinde durmak gerekiyor çünkü bu grup önerisine temel oluşturan aslında Meclis Başkanının özellikle laiklik konusunda sarf ettiği sözleri olmuştur. Bunun için diyoruz ki mutlaka ve mutlaka konuşmalara ve bu konuşmaların nereye varacağı konusuna dikkat etmek gerekmektedir. Bunun için bu ifadenin, Meclis Başkanının sarf ettiği ifadenin de doğru olmadığını biz buradan da vurgulamak istiyoruz. Bu bir hatadır, Türkiye'yi bir başka yere sürükleyebilecek, istismara vesile olabilecek ortamların yaratılmaması gerekiyor. Özellikle bugünlerde kardeşimizin dumura uğratılmaya çalışıldığı, kırılganlığa yol açılan bu ortamlarda herhangi bir ekstradan bu parçalanmayı, bu kırılmayı azdıracak veya şiddetlendirecek söylemlere dikkat etmek gerekmektedir. Altı boş, temellendirilmemiş kavramlar üzerinden yapılan tartışmaların hem bireye hem de toplumlara olumlu katkıları bulunmamaktadır.
Laikliğin ülkemizde tartışma konusu yapılmaması gerekiyor artık aslında ama laiklik kavramı altında birtakım tartışmaların gündeme getirildiğine de hep birlikte şahitlik ediyoruz. Bu tartışmaları da insanlar kendi tercihlerini onaylatmak için kullanıyorlar, özellikle ötekileştirme aracı olarak da kullanılıyor, bu tartışmaların temelinde onlar da yatmaktadır. Bazı konular bilgi ve uzmanlık gerektirir ama ağzı olanın her konuda konuştuğunu da görmekteyiz. Şunun bilinmesi gerekiyor ki: Din insanlığın en önemli kurumlarından birisidir. Laiklik demokrasinin vazgeçilmez şartıdır ve din ve vicdan hürriyetinin de teminatıdır, bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Laikliğin din düşmanlığı olduğu şeklindeki bozulmuş anlamların kullanılması da son derece hatalı ve yanlış kullanımlardır. Yani laiklik her türlü din ve inanç mensuplarının ibadetlerini rahatça icra etmelerini, dinî kanaatlerini açıklayıp bu doğrultuda yaşamalarını, ancak inançsız insanların da hayatlarını tanzim etmelerini sağladığının garantisidir. Bu bakımdan laiklik, özgürlük ve toplumsal barış ilkesinin de başında gelmektedir. Devletin laikliğiyle bireyin dindarlığı da hiçbir zaman çelişen bir durum arz etmemektedir. Ancak bugün önemli bir sorunla karşı karşıyayız, bu da, dünyanın ve toplumların dünyevileşmeye başladığıdır. Bunun için hayatlar dünyevileşmeye başlamıştır yani ahlak eksenli bakış tarzı alanı terk etmeye başlamış, ibadet boyutu ve dünyasal yaşam boyutu keskin olarak birbirinden ayrılmaya başlamış ve her şey yüzeyselleşmeye başlamıştır ve bunun temeli de bu ikilemlerden çıkamayışımız olmuştur; insanların hep tercihlere zorlanmaları olmuştur ve bir doğru yolu, orta yolu bulamayışımız olmuştur. Ya dindar nesil yetiştirdik ya kindar nesil, ya ona yönelen nesil ya bu tarafa yönelen nesil şeklinde sürekli olarak ya "inançlı nesil" ya "inançsız nesil" ifadeleriyle mutlaka ve mutlaka taraftar bulma yönünde böyle bir ikilem yaratarak insanları kutuplaşmaya da ittik bu ana kadar. Özellikle toplumun huzuru bozuldu, ikiyüzlülük arttı. Bunların da özellikle 2002'den bu yana son on dört yılda arttığına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Özellikle değerlerimizin yıprandığına şahitlik ediyoruz ve değerlerimizi unuttuk ve yetiştirdiğimiz gençlerin de değerlerden ne kadar uzaklaştığına da hepimiz şahitlik ediyoruz çünkü bu konuda kullandığımız dil bile hatalı ve sakıncalı. İnsan kalitemizin ne durumda olduğunu -hepimizin çocukları var, hepimizin çocukları eğitim alıyor karşı karşıya kaldığımız bu ortamlar bile içinde bulunduğumuz durumu yansıtıyor.
"Değerler" dedik, özellikle insanları bir arada tutan kültürlerin yapı taşları olarak alıyoruz bunları. Kültürü şekillendiriyor, ayakta tutuyor, bizi biz yapan değerler. Değerlerimiz ahlaki, kültürel, ruhsal, toplumsal ve bireysel alana ilişkin duyarlılık geliştirmeyi ve bunların içselleştirilmesini içeriyor. Sevgi, cesaret, dostluk, yardımlaşma, inanç, temizlik, saygı, doğruluk, nezaket ve benzerleri, bütün hepsi, işte, bu toplumsal değerler olarak ifade edebileceğimiz başlığın altında yer alıyor ve bu açıdan baktığımızda, eğitimin özellikle bu değerler açısından nasıl bir durum arz ettiğine baktığımızda, inanın işin içler açısı olduğuna şahitlik ediyoruz. Çocuklarımıza öğretilmesi gereken en önemli değerler; doğruluk, dürüstlük, adalet, saygı, sevgi ve tasarrufken, on dört yıllık AKP hükûmetlerinin yaptıkları ile söylediklerinin bir olmadığını görebiliyoruz. Kitaplarda tasarruftan, israftan bahsedilirken özellikle iktidarın israf saraylara milyarlar aktardığına hep birlikte şahitlik ettik. "Dürüstlük ve adalet" denilmiş ama torpilin ve adam kayırmacılığın hâkim olmadığı tek bir alanın kalmadığına da hep birlikte şahitlik ettik. "Doğruluk, saygı" denildi ama on dört yıllık iktidar dönemlerinde söylenmedik yalan ve iftiranın da kalmadığına şahitlik ettik. O zaman diyoruz ki: Neler yaptınız, neler?
Millî değerleri tartışmaya açtınız bu on dört yıllık iktidarınız döneminde ve bunlar önemsizleştirilmeye çalışıldı. Millî şahsiyetlerin, millî günlerin, millî bayramların içleri boşaltıldı. Hâlbuki millete aidiyet duygusunu veren bu millî değerler ve bu millî bayramlardı, kahramanlardı aynı zamanda. 23 Nisanı, 19 Mayısı, bunları "terör" diyerek kutlamazken ama bir bakıldı düğün dernekler kuruldu, ihmal edilmedi bunlar. Terör dağlardan şehirlere indi ve yüzlerce vatandaşımız teröre kurban edildi.
Öğretmenlerini döven, uyuşturucu ve alkol kullanan, töre cinayetlerini hafife alan, her türlü tacizin artışıyla ilgili eleştirileri bile düşmanca kabul eden, düzeltmek yerine kamplaştıranlar işte bu Adalet ve Kalkınma Partisinin on dört yıllık iktidarı olmuştur. Özellikle, on dört yılda çocuk suçlularının arttığını görüyoruz. Suça sürüklenen 1 milyon çocuktan bahsediliyor, okullardan her gün taciz haberleri geliyor. Terör, çocukları esir aldı. İşte, son yapılan bir araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 41,4'ü öğrenci veya velilerin şiddetine maruz kalıyor ve şiddet o kadar çok çeşitlendi ki sözlü, psikolojik, fiziksel ve cinsel şiddet olmak üzere gerçekten aldı başını gidiyor. Uluslararası endekslere baktığımızda, inanın, Demokrasi Dönüşüm Raporu'na bakıldığında Türkiye 2016 yılında 129 ülke arasında 23'üncü sırada, Demokrasi Endeksi Raporu'na göre 167 ülke arasında 98'inci sırada, Dünya Yaratıcılık Endeksi'nde 139 ülke arasında 88'inci sırada ve Hoşgörü Endeksi'nde 123'üncü sırada ülkemiz, Toplumsal İlerleme Endeksi'nde 133 ülke arasında 58'inci sırada, Özgür ve Özgür Olmayan Ülke Sıralaması'nda kısmen özgür ülkeler arasında. Ekonomik özgürlüklere baktığınızda, yine sıralamanın gerçekten yarıdan aşağıya olduğunu görebiliyoruz. Basın özgürlüğünde de aynı sıralarda olduğuna hep birlikte şahitlik ediyoruz buralarda. O zaman soruyoruz: Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı bu on dört yılda ayrıştırmadan, kutuplaştırmadan, özellikle gençliği ve toplumu ikiye bölmekten ve birbirine düşman etmekten başka ne işe yaramıştır, eğitimde özellikle? Eğitimin bu hâlini dikkate aldığımızda çok daha net olarak bu durum herkesin gözlerinin önüne serilmektedir.
Teşekkür ediyoruz dinlediğiniz için. (MHP sıralarından alkışlar)