GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:108
Tarih:28.06.2016

AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hâlen çözüm bekleyen, çığ gibi büyüyen, özel sektörün aşırı borçluluğunun nedenlerini araştırmak ve alınması gereken tedbirlerin tespiti için bugün Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisini inşallah görüşeceğiz. Arkadaşlar müsaade ederlerse tabii birkaç kelime etme fırsatımız olacak. Bu vesileyle Genel Kurulu öncelikle saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye'nin bu ağır gündeminde ekonomik meselelerin de görüşülebilmesi ve bir kenara atılmaması anlamında Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu grup önerisini vermiş bulunuyoruz. 2016 yılının ilk üç ayını kapsayan yüzde 4,8'lik büyüme rakamı, farklı ülkelerle karşılaştırılarak parlatılmaya çalışılsa da esasen sorunun özü, üzeri örtülerek bir kenara bırakılmaktadır. Açıklanan ve neredeyse tümüyle özel tüketim ve devlet harcamaları kaynaklı bu büyüme rakamları ve makroekonomik büyüklükler, önümüzdeki dönem için Türkiye adına, Türkiye ekonomisi adına da bazı sıkıntılara girebileceğimizin işaretini vermektedir. Kaliteli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme modelini on dört yıldır uygulamaya koyamayan bugünkü ekonomi yönetimi, bu büyümenin ancak günü kurtaran, ancak kalkınmayı gözetmeyen bir model olduğunu da bugünlerde anlamak zorundadır. Zira, özel yatırımların neredeyse 2011 seviyesinde kaldığı bu büyüme modeli, Türkiye'nin orta gelir tuzağına hapsedilmesine sebep olmakta ve dolar bazında da millî gelirimiz gerilemektedir.

2015 yılını yaklaşık 720 milyar dolar millî gelirle kapatan Türkiye, bu yılın ilk çeyreğinde millî gelirini 709 milyar dolara geriletmiştir. Yine, geçen yıl kişi başına 9.261 dolar olan millî gelirimiz, bu yılın ilk çeyreğinde 9.092 dolara düşmüş ve dolar bazında Türkiye'de kişi başına 169 dolarlık bir fakirleşme karşımıza çıkmıştır. Türkiye, küresel büyüme liginde 17'ncilikten 18'inciliğe maalesef gerilemiştir.

Uzun dönemdir ekonomi yönetiminde bulunanların, bizlerin yıllardır bu kürsülerde ve diğer platformlarda dile getirdiği sorunları aslında kendiliğinden kabul etmesi, esasen bu verdiğimiz önergemize temel oluşturabilecek bir niteliktedir. Bakın "Şu cümleler kime aittir?" diye soracağım şimdi sizlere: Türkiye ekonomisinin dışarıya aşırı bağımlı, teknoloji ve bilgi üretmeyen, finansı kontrol edemeyen fasoncu bir ülke olduğu itirafını Sayın Nihat Zeybekci 14 Haziran 2016 tarihinde bizzat kendi ağzından yapmıştır ve on dört yıllık başarısızlığın önemli bir göstergesi olarak da bir itiraf olarak karşımızda durmaktadır. Bu on dört yılın ardından açıklanan son rakamlara göre, girişimcimizin, özel sektörümüzün bir durum tespitini yaparsak, on dört yıl önce 43 milyar dolar olan özel kesim dış borcu, 2016'nın Mart sonunda, en son açıklanan rakamlara göre 310 milyar dolara yaklaşmıştır. Yılın ilk dört ayında ithalatımız yüzde 10,4 düşerken 2002 yılında sadece 5 milyar dolar olan ithalatçımızın ithalat borçları yine bu yıl yaklaşık 30 milyar dolara yükselmiştir. Özel sektörün varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımladığımız net döviz pozisyonu açığı da yine on dört yıl önce 6,5 milyar dolarken bu yılın mart ayına geldiğimiz zaman 188,3 milyar doları bulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Ege Bölgesi Sanayi Odasının açıkladığı üretimden satışlara göre bölgede 2015 yılının 100 büyük firması çalışmasının sonuçlarına şöyle bir göz attığımız zaman, üretimden satışların payında 2 puanlık bir gerileme görüyoruz ve bu gerileme, aslında, satışların payında 2 puanlık gerilemeyi finansman giderlerinin yeni yatırımlara engel olduğunu da ortaya koymakta. Buna benzer sonuç, İstanbul Sanayi Odasının her yıl açıkladığı Türkiye'nin ilk 500 büyük sanayi kuruluşu araştırmasında da görülmektedir. Buna göre, hızla borç yapısı yükselen ISO 500 şirketlerinin finansman giderleri kalemi yüzde 75 gibi çok yüksek bir oranda artış göstermiştir bir önceki seneye göre. Yani, sanayici 2015'te elde ettiği 44 milyarlık kârın 28 milyar lirasını, bir başka ifadeyle yaklaşık yüzde 63'ünü finansman gideri olarak kaybetmiştir ve telafi etme şansı da maalesef olmamıştır.

Kısacası, sanayicimiz geçen yıl hem faiz hem de kur artışından kaynaklanan bu zararlarını kapatabilmek için büyük bir uğraş vermiştir. Mayıs ayı itibarıyla bankacılık kesimine baktığımız zaman, sistemde kredi mevduat oranı yüzde 120'leri aşmış yani bankalar aslında topladıkları mevduattan daha fazla kredi kullandırmışlar. Fakat, burada esas olan, ilginç olan mesele şu: Aylık faiz oranı yüzde 15-16 gibi çok yüksek bir oranı bulan bu ticari kredilerle yatırımcının beli bükülmüş ve maalesef batık kredi oranı da çok yüksek bir oranda artmıştır. Mayıs sonu itibarıyla batık KOBİ kredileri yüzde 6'yı, tüketici kredileri de yüzde 9'u bulmuştur. Sorunlu kredilerdeki bu ciddi artış bankacılık kesiminin kredi verme iştahını da frenlemiş ve zaten yetersiz olan -biraz önce söylediğim- yatırım rakamları giderek daha da fazla kısılmaya başlamıştır.

Bu kapsamda 2006-2015 yılları arası yatırımlardaki sektörlerin ağırlığına da bir göz atarsak değerli milletvekilleri, imalat sanayinin payının da 6 puan gerilediğini görüyoruz. Demek ki üretim yolundaki bu zor şartlar girişimcimizin iflas erteleme başvurularının da artmasına sebebiyet vermiş. Geçen yıl, bu yılın birinci çeyreğine göre yüzde 63'lük bir artışla karşımıza çıkan iflas başvuru sayısı 184 adedi bulmuştur. Bu ayın içerisine baktığımız zaman da 246 tane iflas başvurusu karşımızda duruyor.

Yine, protestolu senet sayısı yılın ilk beş ayında 386 bin artmış, tutar olarak geçen yıla göre yüzde 19'luk bir artış göstermiş, 4,2 milyar lirayı bulmuş. Daha enteresanı, 2012 yılında bu Parlamentoda yapılan düzenlemeyle çek kesene hapis cezası kaldırılmıştı, hatırlayacaksınız. Bunun sonucunda, 2016'nın ilk beş ayında karşılıksız çek sayısı geçen yıla göre yüzde 16'lık bir artış göstermiş, tutar olarak da 11 milyar lirayı bulmuştur.

Değerli milletvekilleri, o gün ve daha sonrasında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yaptığımız eleştirilerimizin haklılığını bugün ekonomi yönetimi ancak idrak edebilmiş ve şimdilerde de yeni bir düzenleme yapılacağını kamuoyuna açıklamıştır.

On dört yıldır ekonominin çarkları bu aşırı borçlanmayla döndürülmekte ve Türkiye'nin ihtiyacı olan ihracata dayalı sanayi modeli de maalesef ihmal edilmektedir. İhracatımız bu yıl ilk beş ayda yüzde 6,5 düşmüş, on iki aylık ihracatta yüzde 8'lik bir kayıpla karşı karşıya kalmışız ve tabii ki dış finansman ihtiyacı da bizi oldukça ertelemiştir.

Türkiye'nin hemen her bölgesinde yatırımların önünü açacak yani yeni teşvik modellerinin ortaya konulacağı, iller arasındaki kıskançlıkların ve haksız rekabetlerin ortadan kaldırılacağı yeni bir teşvik modelinin de uygulanmasına büyük ölçüde ihtiyaç vardır değerli milletvekilleri. Baktığınız zaman, bugünkü teşvik modeli istediğimiz kapsamda sanayileşmemize maalesef imkân ve fırsat da vermemektedir.

Şimdi, denilebilir ki ekonomide her şey güllük gülistanlıksa, her şey yolundaysa o zaman niçin durmadan arkamızdaki ekonomi yönetiminin saygıdeğer bakanları paketler getiriyorlar, paketler açıyorlar, süslü birtakım ambalajlar içerisinde bazı uygulamaları Meclisi sabaha kadar çalıştırarak çıkarmaya çalışıyorlar? Demek ki geçtiğimiz dönemlerdeki açıklanan paketler eğer yerine ulaşabilseydi, maksadını sağlayabilseydi, o zaman bu paketlere de yeniden ihtiyaç olmayacaktı. Eğer, yatırımcılara gerçek anlamda bir teşvik sağlanmak isteniyorsa, bunun yolu, yeni yatırımlar yerine yabancıya mal mülk satmak veya vatandaşlık vermek olmamalıdır değerli milletvekilleri.

Ülkemizde kutuplaşmanın bu kadar hızlı arttığı bir dönemde yatırımcının derdi, ayağına serilecek olan halının turkuaz veya başka bir renkte olması değil.

Bu maksatla, tekrar hepinizi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)