| Konu: | Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 110 |
| Tarih: | 30.06.2016 |
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 23'üncü maddedeki değişiklik, "yazılı sınav" ifadesinin yanına bir de "sözlü sınav" ifadesinin eklenmesi. Türkiye'de yazılı sınav şartının yanına sözlü sınav eklendiğinde bunun ne anlama geldiğini herhâlde bu çatı altındaki herkes nasıl biliyorsa bizi izleyen herkes yine aynı şekilde çok net biçimde anlıyor.
Değerli milletvekilleri, 2010 yılında da çok ciddi bir paket hazırlandı ve HSYK'yla ilgili ciddi bir değişiklik yapıldı. Ama o gün yapılan eleştirileri ve bu değişiklikten medet uman yaklaşımı bugün aynen bir kez daha yaşıyoruz. Galiba duvara çarpmak da gerçeği öğrenmeye yetmiyor. O zaman HSYK'da yapılan değişiklikle yine adalet sistemi üzerinde bir kontrol kurulacağı sanılıyordu ama sonra anlaşıldı ki, o kontrol aslında başkasının eline geçmiş. Yargı, adalet ancak bağımsız olduğu ölçüde değerlidir ve meşrudur. Yani o meşhur deyimle hani sefer yapılıp ama zafer elde edilemeyecek alanlardan birisi, ele geçirildiğinde kimsenin işine yaramayacak ve kendi meşruiyetini yitirmek dışında hiçbir sonuç doğurmayacak alanlardan birisi yargıdır. Adaletle ilgili meşhur bir söz vardır: Nasıl bir binanın mühendislik hesapları yanlış olduğunda o bina çökerse, bir toplumda, bir ülkede adalet ortadan kalktığında da aslında o toplum çökmeye yüz tutar. Çok örnek var verebileceğimiz ama ben sadece birkaç tanesini bu kısa sürede sizlerle paylaşacağım. Bunlardan birisi cezaevlerinin durumudur.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde AİHM kararlarının izlenmesiyle ilgili Adalet Bakanlığı bürokratları geldiler ve İnsan Hakları Komisyonuna bir sunum yaptılar; çok da önemliydi, değerli bir sunumdu. Bu sunum sırasında belki birçok milletvekilinin de şaşırdığı bir gerçeği, cezaevlerindeki bir uygulamayı -kendimi de dâhil edeyim, ben yıllardır biliyorum cezaevi mektuplarından dolayı ama- öğrendik. Bu uygulama çok ilginç, renkli kalemlerin cezaevine sokulmaması. "Çok mu önemli? Yani renkli kalem cezaevine girse ne olur, girmese ne olur?" diye düşünebilirsiniz. Ama, aslında tam da bu ülkede devletin neyle meşgul olduğunu, neyi önemsediğini, güvenlik diye kafayı nereye taktığını göstermesi açısından önemli. Ve bürokratlar da -sizin tahmin edeceğiniz gibi- bu renkli kalemlerin cezaevlerine alınmamasının gerekçesini açıkladılar: "Renkli kalemlerle malum semboller çizilebilir, boyanabilir, dolayısıyla da bu, ülke için tehlikeli bir şeydir."
Şimdi, cezaevlerinde on binlerce insanın bulunduğu, bir yatakta 2 kişinin yattığı, sadece annelerinden dolayı cezaevinde kalan çocuk sayısının bin civarında olduğu bir ülkede eğer siz cezaevlerine renkli kalem girişini yasaklayarak adaleti tesis etmeye çalışırsanız hiçbir şekilde insani bir noktayı, insanca yaşanabilir bir tabloyu ortaya çıkaramazsınız.
Değerli milletvekilleri, suç ve ceza konusu aslında insanlık tarihinin en önemli tartışmalarından biridir. Eğer suçla mücadeleyi, suçluyla mücadeleyi ciddi bir yüzleşme konusu yapmazsanız yani çözümü eğitim sisteminizde aramazsanız, yetiştirdiğiniz insan tipinde aramazsanız, çareyi siyasetçi profilinizin ne kadar örnek olup olmadığında aramazsanız, medyada aramazsanız asla adil bir toplum düzenini, adil bir ülkeyi inşa edemezsiniz. Dolayısıyla, çözümü, sınav sistemlerinde inisiyatif kullanılabilecek -ben diğer kelimeyi kullanmayayım ama- kayırma ya da daha alt sırada puan almış, daha az başarılı birilerini yargıda üst yerlere atamanın, görevlendirmenin bir fırsatı, vesilesi kılarsanız o toplumda adalet çöker ve adalet çöktüğünde, ehliyet bittiğinde her toplum insanlık tarihinde ne yaşamışsa burası da bundan beri değildir, aynı şeyi yaşar.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)