GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:111
Tarih:12.07.2016

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, CHP'nin, Suriye'de faaliyet gösteren cihatçı terör örgütlerinin ülkemizi geçiş güzergâhı olarak kullanmasının önüne geçilmesi başlıklı araştırma önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bugün Suriye iç savaşının 5'inci yılını geride bıraktık. Aslında, baktığımızda, herkes biliyor ki... Şimdi, AKP sözcüleri buraya gelip bir alınan önlemlerden bahsediyor, bir de bir gerçeklik var, toplumun algısı var ve yaşanan gerçeklik var. O yaşanan gerçeklik de şu: Biliyorsunuz, dönemin Hükûmeti, Arap Baharı Suriye'ye geldiğinde kısa sürede Emevi Camisi'nde namaz kılmayı planlıyordu ve Suriye'nin kısa sürede düşeceğini hesap ediyordu. Bu şekilde, özellikle Suriye'nin kuzeyinde, "Rojava" denilen bölgede Kürtlerin bir statüye sahip olacağı öngörüsüyle bu durumu engellemek için Suriye'de faaliyet gösteren cihadist örgütlerle içli dışlı olduğu ve beraberce birçok faaliyeti örgütlediği, bugün aslında mahkeme tutanaklarından satır satır biliniyor.

Değerli arkadaşlar, bunların bir kısmını size şöyle sıralayayım: Türkiye'nin üzerinden geçen cihadist grup, cihadist çete sayısı şu anda IŞİD'in toplam oranını oluşturan yüzde 50'ye yakını yabancılardır ve bu yabancıların tamamının Türkiye üzerinden geçtiğine dair ciddi makaleler vardır. Biz ne kadar bunları görmezden gelirsek gelelim uluslararası basın her gün bunları yazıyor. Yine, Suriye'deki Kürt statüsünü engellemek adına bu cihadist gruplara olmadık destekler verildi. Bakın, şimdi ortaya çıkıyor ki aslında bu faaliyetlerin hepsini Türkiye istihbaratı adım adım takip ediyormuş. Cihadist çetelerin sınır emiri olarak tarif edilen İlhami Balı adım adım izleniyor, dünyanın öbür tarafından gelen çeteler burada İlhami Balı'yla temas kuruyorlar. Polis kayıtlarında, teknik takipte, ses kayıtlarında, dinleme kayıtlarında bunlar satır satır yazıyor. İlhami Balı çetelere "Şu petrole gelin, şu petrolden şu otele gidin, yatın. O otelden falanca kişi sizi alacak ve sizi sınırın öte yakasına geçirecek." Bunların hepsi kayıtlı.

Yine, Ankara bombalamasını planlayan Yunus Durmaz'ın da adım adım izlendiği ve yine Yunus Durmaz'ın Antep'te nasıl örgütlendiği, Adıyaman'da hepinizin bildiği çay ocakları, IŞİD çetelerinin yaralılarının nasıl hastanelerimizde tedavi edildiğini mahkeme tutanaklarında aslında satır satır yazılmış. Yine, Antep'te Burç Yolu'nda, Burç ormanlık alanında bu çetelerin eğitim yaptığını, silahlı-silahsız eğitim yaptıklarını fotoğraflarıyla ayrıntılı belgelemişler, iki yıl boyunca izlemişler ama ne hikmetse hiçbir şey yapılamamış. Yunus Durmaz'la irtibatlı olan Diyarbakır bombacısı Orhan Gönder engellenememiş. Ankara bombasını yapanlar engellenememiş. Suruç'ta kendisini patlatanlar engellenmemiş ya da engellenmemek istenmiş.

Bakın, yaratılan öyle bir algı var ki çeteler çok rahatlıkla gelip havaalanlarında sanki burada... Hani üniversite sınavını kazandığınızda bir büro açılır ya oraya gider, o büroyla temas kurarsınız, IŞİD çeteleri de orada sanki büroları varmış gibi temas kuruyorlar, sınır bölgelerine gidiyorlar, hatta ve hatta sınır bölgelerinde askerlerle temas kuruyorlar. Dünyada yaratılan, açık bir şekilde IŞİD'in rahatlıkla burayı kullandığı algısı o çetelere verildiği için askere gidip "Biz karşıya geçmek istiyoruz." diyebilmişlerdir.

Tüm bu durumlara karşı, maalesef, aslında şu anda ülkemiz IŞİD'in bir arkabahçesi olmuş durumda. Şu anda özellikle sınır illeri -Hatay, Gaziantep, Kilis, Urfa- o kadar ciddi bir örgütlenmeye sahipler ki, artık bu örgütlenme öyle bir noktaya gelmiş ki aslında devletin denetiminde, adım adım izlediğinin dışında başkaca hücre evlerinin kurulmuş olduğu yaygın bir şekilde dillendiriliyor.

Yine, IŞİD çetelerinin faaliyetlerine baktığımızda, örneğin -İnternet üzerinden- Gaziantep'te Ezidi kadınları pazarlama merkezi kuruyorlar. O merkezler tespit ediliyor -yine tutanaklarda bunlar mevcut- oraya baskın yapılıyor. Binlerce sayfalık, paraların transferinde kullanılan Arapça makbuzlar olmasına rağmen, ne hikmetse o baskında gözaltına alınan 6 kişi on beş günlük bir süre zarfında mahkeme edilip serbest bırakılıyor. O Arapça dokümanların bile çevirisi -uzmanlar tarafından- geldiğinde mahkeme bitmiş oluyor, mahkeme bittikten sonra o çeviriler geliyor.

Yine, değerli arkadaşlar, şu anda halk gerçekten kiminle beraber yaşadığının, IŞİD çetesinin nerede kaldığının, kendisiyle aynı binada mı, komşu binada mı kaldığının endişesini yaşıyor.

Tüm bunların sonucunda sınırlarımızı tamamen açtık. Yarattığımız bizatihi "İşte, orada bir Kürt statüsü oluşmasın. Esad hemen gitsin. Bir ihvan-ı Müslimin, Müslüman kardeşliği liderliğine soyunalım." gerekçesiyle tüm kapıları açtık, kimlerin geldiğini dahi kontrol etmedik. Şu anda ortaya çıkıyor, AFAD kamplarında yaşayan yüzlerce çete burada eğitim almış. AFAD kartlarıyla sınırı geçmişler, Suriye'de savaşmışlar, tekrar Türkiye'ye gelmişler. Türkiye'de ve Avrupa'nın başkentlerine gidip kendilerini patlatmışlar.

Biraz önce Sayın Bakan kamplardan bahsederken beş yıldızlı olduğunu, tüm Avrupa'nın hayranlıkla izlediğini söylüyor ama ne hikmetse Suruç'ta, Nizip'te, İslâhiye'de ve Apaydın kamplarında nelerin yaşandığından, çocuk tecavüzlerinin ve kadın ticaretinin buralarda organize edildiğinden bahsedilmiyor. Buralardaki çocukların tecavüze uğradığını yine biz mahkeme kayıtlarından öğreniyoruz. Beş yıldızlı kamplarda çocuk tecavüzü ve oradaki insanların tamamen eğitimsiz... Aslında pedagojiden uzak kişiler tarafından o kampların yönetildiğini hepimiz biliyoruz. Kimlerin o kamplara hangi saiklerle idareci olarak atandığını da biliyoruz. Oraya yönetici olarak atadığınız kişiyi şu anda Ankara'ya öğretmen olarak getirdiniz. Şimdi, bunların hepsi ortadayken şimdi kalkıp mülteciler üzerinden yeni hesaplar yapılıyor. Mültecileri yeterince iç ve dış siyasette araçsallaştırdınız. Avrupa'ya karşı kürdistandaki katliamlar görülmesin diye "Üzerinize salarız." tehditleriyle Avrupa'yı susturmaya çalıştınız, dış politikada araçsallaştırdınız. İç politikada Alevilerin, azınlıkların olduğu yerlere cihadist kampları kurmaya çalışıyorsunuz ve o insanları yerini yurdunu terk etmeye zorluyorsunuz. Maraş Dulkadiroğlu Kaymakamı köylüleri arayıp "Biz sizin cem yapmanıza tolerans gösteriyoruz." diyebiliyor. Haddiniz midir, hakkınız mıdır? Siz bir halkın inancını nasıl yaşayacağına nasıl tolerans gösteriyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz? O halk nasıl inanıyorsa öyle ibadetini yapacak, öyle toplanacak. Ama, tehdit edilmekte bir kusur duyulmuyor, bunun önlemleri alınmıyor, Sayın Kaymakamla ilgili yapılmış hiçbir işlem yok. Şimdi, bu tüm durumlar gösteriyor ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Ülkemizin daha ileride bir karanlığa gitmemesi için bu önerinin desteklenmesi ve bunda sorumluluğu olanların hesap vermesi gerekiyor diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)