GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:111
Tarih:12.07.2016

HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gecenin bu saatinde hem konuşmanın hem dinlemenin güçlüğünü de göz önünde bulundurarak, herkesin sabrına sığınarak konuşmamı yapmak istiyorum.

Ben de yirmi bir yıl önce, birkaç yılın birikimi olarak açığa çıkmış olan, Srebrenitsa katliamında yaşamını yitirmiş olanları rahmetle anarak konuşmama başlamak istiyorum ve bu temelde, devletlerin, özellikle de zalim devletlerin gadrine uğramış, katliam yaşamış bütün halkların anısı önünde saygıyla eğilerek konuşmamı başlatmak istiyorum.

404 sıra sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'yla ilgili olarak parti grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, uğultu çok.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayı az ama uğultu fazla.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; açık söylemek gerekirse kitapçığı bugün dağıtılmış olan ve yaklaşık 80 maddeden oluşmuş olan özellikle bu yasa tasarıyla ilgili olarak yarından itibaren gerek bölümler üzerinde gerekse maddeler üzerinde arkadaşlarımızla birlikte kendi düşüncelerimizi ayrıntılı olarak aktaracağız. Ben tümü üzerinde, parti grubum adına genel görüşlerimizi ve iktisadi yaşamın içerisinde yapılmaya çalışılan değişikliklerdeki ayrıntılara da girmeden, genel politik bakış açımızı bütün Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.

Öncelikle ifade edelim ki yasama tekniği açısından yine bir problemli yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Kitapçığı basılmış, üzerinden sadece birkaç saat geçmiş iken maalesef biz görüşmelere geçtik, kırk sekiz saati beklemedik. Kitapçık üzerinden farklı partilerin muhalefet şerhlerini bütünüyle okuma şansına sahip olmadan genel görüşmeleri başlatmış bulunuyoruz.

Bir diğer husus ise: Evet, ben bir Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak burada tali komisyonlar olan Adalet Komisyonu, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, ayrıca üçüncü tali komisyon olarak belirtilmiş olan Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonundan nasıl bir görüş alındığını ve bu tali komisyonlar tarafından bu yasa tasarısının nasıl güçlendirildiğini bilmiyorum. Plan ve Bütçe Komisyonunda kendi partimin komisyondaki parti sözcüsü olarak gerçekten bu üç tali komisyon bu yasa tasarısıyla ilgili ne düşünüyor, neyin revize edilmesi gerektiği konusunda -veya neleri desteklediği- nelerin değiştirilmesi gerektiği konusunda bilgileri bilmeksizin Genel Kurulda görüşmelere başlamış olmanın yasama tekniği açısından nasıl bir probleme tekabül ettiğini bütün Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şunu ifade edeyim ki: Son yedi sekiz ayda torba yasalarla yapılmaya çalışılan gerek iş gerekse çalışma yaşamıyla alakalı olarak bütün değişikliklerin sermayeden yana, işverenden yana bir iktisadi yaşamı dizayn etmeye çalıştığını üzülerek ifade edeyim. Bu 80'e yakın madde içerisinde emekçinin, yoksul halkın yaşamını kolaylaştıracak bir tek yasa maddesine rastlayamayız. Tümüyle zenginin zenginliğine daha fazla servet katabilecek maddelerdir. Zenginin üzerindeki vergi yükünü hafifletecek, zengini fakire karşı, varsılı yoksula karşı daha güçlü kılabilecek, sömürü araç ve gereçlerini daha fazla baskıcı hâle getirecek olan düzenlemeler olarak görmekteyiz biz bunu.

Sadece birkaç örnek madde üzerinden, konuşma akışım içerisinde özellikle bu yasa tasarısına neden karşı çıktığımızı, bu değişikliğin yoksul halk yığınlarına hiçbir şey katmayacağını, zenginler ile yoksullar arasındaki makasın daha fazla açılmasına hizmet edeceğini çarpıcı bir şekilde sunmaya çalışacağım. Örneğin, genel değerlendirmeye geçmeden önce bütün Genel Kurulun bilgisine sadece bir maddeyle ilgili bir bilgi sunmak istiyorum.

Bakın değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısı içerisinde, yüksek teknolojiyle üretilmiş olan, özellikle deniz araç gereçlerinin alım ve satımını yapan yani özellikle gemi veya birileri tarafından "gemicik" olarak adlandırılan deniz taşıtlarının alınması ve satılmasını, gerek satanın gerekse alanın elini güçlendiren, kolaylaştıran bir düzenleme var. Peki, şimdi soruyorum: 80 milyona dayanmış olan bu ülke nüfusunun yüzde kaçını, binde kaçını, on binde kaçını ilgilendiren bir maddedir bu? Bu temelde, özellikle deniz araç gereçlerinin alım ve satımının yapılmasındaki zenginlerin yükünü hafifleten bu düzenleme başlı başına bu yasa tasarısının ruhunun neye hizmet ettiğini göstermesi açısından önemli bir karinedir.

Değerli milletvekilleri, ülkedeki gelir gider dengesindeki öncelikler belli bir süreden beri değişmiştir. Siyasi iktidar önceki yıllarda, bir yıl önce, iki yıl önce, üç yıl önce kendi bütçe planlamasını yaparken karşısında olmayan gelir gider dengesiyle bugün muhatap olmak zorunda kalmıştır. Özellikle, son birkaç yıldır harcamaların minimize olduğunu ve güvenlikçi politikalar üzerinden özellikle askerî harcamalara, güvenlik harcamalarına dönük var olmayan bazı kalemlerin devreye girdiğini, bunun özellikle yükünün yoksul halk yığınlarına, onların sırtına bindirileceğini gerek üç aylık 2016 geçici bütçe yasa tasarısı hazırlanırken ifade ettik gerekse daha sonraki, dokuz aylık merkezî bütçe yasa tasarısı hazırlanırken ifade ettik. Şunu söyleyelim: Direksiyonu güvenlikçi politikalara kırmış olan bir ülke gerçekliğinin birçok açıdan iflah olma şansı maalesef ama maalesef yoktur. Bu bir kara delik gibidir; iktisadi bir kara deliktir, insani bir kara deliktir, vicdani bir kara deliktir. Ülkenin maddi ve manevi birçok varlığını yer yutar. Asla bunların gerçekliği karşılanamaz hâle gelir. Buradan bakıldığında açık söyleyelim ki bu bütçenin açığa çıkmış olmasının belli açığa çıkmış olduğu ihtiyaçlar vardır; birincisi, bir ekonomik sıkışmışlığı aslında ifade etmektedir. Bunu özellikle son günlerde anlamsız yere ilişkilerin bozulduğu, belli ihtiraslara uluslararası politikaların kurban edildiği, Rusya'yla; İsrail'le, Mısır'la, Suriye'yle bozulmuş olan, anlamsız yere bozulmuş olan ilişkilerin onarılmasıyla birleştirildiğinde bu yasa tasarısının ruhu, aslında nasıl ekonomik sıkışmışlığı yaşadığımızın ve bunun üzerinden neyi gidermeye çalıştığımızın bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kara delik ülkenin birçok açıdan doğal kaynaklarını ve zenginliklerini insanların huzuruna, refahına, mutluluğuna, barışına, demokrasisine ve özgürlüğüne harcamak yerine birçok açıdan toplumsal değer yargılarımızı dejenere eden savaşa harcanmış olmanın açığa çıkarmış olduğu bir sıkışmışlığı aşma çabalarıdır bunlar.

Buradan hareketle dar gelirli üzerindeki vergi politikaları giderek katılaşmaktadır değerli milletvekilleri. Dar gelirlinin özellikle vergi yükü üzerindeki, verginin toplanması üzerindeki disiplini gittikçe artırılmakta, disiplin içinde disiplin uygulanmaktadır. Buna mukabil sermayede ve işverende ise alabildiğine muafiyetler ve esnetme politikaları bu yasa tasarısında da olduğu üzere maalesef rahatlatılmaktadır. Sermayeye hizmet eden, işverene hizmet eden, onu emekçiye karşı daha fazla güçlü kılan, onun kâr hırsına hizmet eden belli yasal değişikliklerle karşı karşıya olduğumuzu üzülerek ifade etmek isterim. Birçok kalemde muafiyet getirilmekte, bu yasa tasarısında olduğu üzere bazı kalemlerdeyse yük hafifletilmektedir. Örneğin, şirket kurma, özellikle iflas verme üzerindeki yükümlülükler azaltılmaktadır. Herhâlde hiç kimse kalkıp yoksul emekçi yığınların bir şirket kurma çabası içerisinde olacağını iddia etmeyecektir.

Yapılan düzenlemelerle muafiyetler sağlanan işletmelerin bazı ülkelerle, bazı Avrupa ülkeleriyle kârlılık oranlarını kıyaslayarak konuşmamı sürdürmek istiyorum. Açık söylemek gerekirse Türkiye'de özellikle vergi düzenlemesine gidilirken işvereni rahatlatan, ona muafiyetler getiren değil, vergi muafiyetleri yerine zenginlere, sermayeye "servet vergisi" gibi yeni kalemlerin yüklenmesi acil bir ihtiyaç olarak ülkemizin gündeminde ve önünde durmaktadır. Eğer bir vergi muafiyeti getirilecekse başta asgari ücretliler olmak üzere emekçi çalışanlara dönük olarak getirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, küçük, orta ve büyük ölçekli şirketler açısından birkaç Avrupa ülkesi ile ülkemizdeki işletmelerin kârlılık oranlarını kıyaslayarak devam etmek istiyorum. Bakın, Türkiye'deki küçük ölçekli işletmelerin kârlılık oranı Polonya'nın ve İtalya'nın 2 katı, yine küçük ölçekli işletmelerin kârlılık oranı İspanya'nın 3 katından daha fazla, Almanya ve Fransa'da ise kârlılık oranları Türkiye'den daha düşük. Bunun yanı sıra, Türkiye'deki orta ölçekli işletmeler bu saydığımız ülkelerin hepsinden daha fazla bir kârlılığa sahiptir. Yine özellikle büyük ölçekli işletmeler açısından Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda kârlılık oranları daha fazla artmaktadır. Buna göre, Türkiye'deki büyük ölçekli firmaların kârlılığı Almanya, Fransa ve İspanya'daki büyük ölçekli firmaların yaklaşık 2 katı, İtalya ve Polonya'daki büyük ölçekli işletmelerden ise 3 kattan daha fazla bir kârlılığa sahiptir.

Bu örnekleri vermemin temel sebebi şudur: Avrupa ülkeleri içerisinde büyük ve orta ölçekli işletmelerde emek sömürüsü Türkiye'de birçok Avrupa ülkesine göre daha fazladır. Eğer bir ülkede kârlılık oranı daha fazlaysa emeğin daha fazla ucuzlatılması, emeğin sömürüsünün daha fazla artırılması realitesiyle karşı karşıya olduğumuzu çok net bir biçimde açığa çıkarmış oluruz. Bu da yetmezmiş gibi bu düzenlemelerle sermaye kesimi bu siyasi iktidar döneminde artan bir şekilde sürekli desteklenmeye devam etmiştir. Sermayenin asli sorumluluğu olması gereken asgari ücret özellikle 1.300 liraya çıkarılırken -birazdan rakamlarla da vereceğim üzere- asgari ücret artışının yüzde 40'ı kamu kaynaklarından yani emekçi vergilerinden karşılanmaktadır. Ayrıca bu siyasi iktidar döneminde birçok iş cinayetine imza atan maden şirketleriyle ilgili nasıl bir düzenleme yapılmıştır? Özellikle İş Güvenliği Kanunu'nda yapılan değişiklikle oluşacak olan maliyet artışlarının yine kamu kaynakları tarafından karşılanmasına bu siyasi iktidar döneminde karar verilmiştir. Yani patronların, emekçinin iş güvenliğini sağlarken alması gereken tedbirlerin maliyeti kamuya yüklenmiş, kamuda da özellikle vergiler üzerinden bir ülke gerçekliğini göz önünde bulundurduğumuzda karşımıza emekçinin sömürüsü çıkacaktır.

Değerli milletvekilleri, yine burada, bakın, mevcut siyasi iktidar döneminde sermaye sahiplerine özellikle manevi dünyamızı, dayanışma duygularımızı güçlendiren bir değişiklikte nasıl bir hilenin yapıldığını bariz bir örnekle sizlerle paylaşmak istiyorum. Sermaye sahipleri yaptıkları bazı bağışları matrahtan indirerek hem vergilerini azaltmakta hem de kendilerine hak etmedikleri bir itibar sağlamaktadırlar. Bazı hayırsever iş sahipleri, bazı hayırsever işverenler ve holding sahipleri özellikle vergi matrahlarından bunları düşerek milletin sırtından ve emekçinin sırtından emekçiye bağışlarda bulunmaktadır. Örnek olarak verelim: Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacak maddelerinin maliyet bedelinin tamamı şirketlere gider olarak yazılmaktadır. Peki buradan hareketle... Ayrıca KDV'den de istisna tutuluyor bu şirketler. Bağış yapanlar, gıda, giyecek, yiyecek, yakacak yardımı yapan patronlar bunları vergilerinden düşüyorlar. Gıda bankacılığı yapan bazı dernek ve vakıfların ismini sayayım: Deniz Feneri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Deniz Yıldızı Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Hızır Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, İnsan Eğitimi Kültür ve Yardımlaşma Vakfı, Eğitim Vakfı örneklerinde olduğu gibi, belli tarikat ve cemaatlerle bağlantılı olan bu vakıf ve derneklerin büyük bir çoğunluğu ne yapmaktadır? Yoksul vatandaşlara gıda, yakacak, giyecek dağıtan bu tür dernek ve vakıflara yapılan yardımların tamamının elde edilen gelirden düşülebilmesi yapılan bağışlara büyük bir vergi avantajı sağlamaktadır. Şimdi ben de buradaki milletvekili arkadaşlarıma sormak istiyorum: Bu gerçekten hayra geçer mi? Bunun sevabı yazılır mı? Kendi cebinden çıkmayan bir para üzerinden yapılan bağışlar kişinin hayrına yazılır mı? Ya da kendi hesabından bu yardımları, bu bağışları aktaran kişi, diğer taraftan, vergilerden düşmek suretiyle, özellikle kamuya, devlete vergi üzerinden harcadığı bağışı, parayı gönlünden, kendi rızkından, alın terinden değil de devletin kesesinden veriyorsa bunun sevap veya hayır mütekabiliyeti ne olacaktır? Biz bunu Allah'a havale ediyoruz.

Bir diğer husus...

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Vergiden düşmüyor, matrahtan düşüyor beşte 1'i.

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Ben de matrahtan düştüğünü söyledim. Peki, bu bir işverene avantaj sağlamakta mıdır, sağlamamakta mıdır? Bu bağışı yapmaması durumunda devlete vereceği vergiden bir avantaj kendisine sağlamakta mıdır Sayın Demiröz, sağlamamakta mıdır? Ben bunu ifade ediyorum.

Bir kişi, hiçbir şekilde devlete olan borcuna mahsup etmeden kendi mal varlığından bağış yapabilir. Biz fitremizi, zekâtımızı verirken bunun üzerinden vermiyor muyuz? Fitremizi, zekâtımızı biz kendi vergimizden düşerek mi yapıyoruz? Eğer bir iş sevaba ve hayra geçecekse kişinin kendi mal varlığı üzerinden yapılmalıdır. Kişinin devlete olan borcu üzerinden bu işlerin yapılmaması gerekmektedir.

Bir diğer husus: Özellikle bir emekçinin üzerindeki vergi yükü net ücretinin yüzde 70'ine, brüt ücretinin ise yüzde 50'sine kadar çıkabilmektedir. Bir başka anlatımla, 1.300 TL'lik net asgari ücretle geçinmek ve ailesini geçindirmek zorunda kalan bir emekçinin yıllık ödediği vergi, prim, fon yaklaşık 6 bin TL'dir. Düşünün, aylığı 1.300 TL olan bir asgari ücretli, devlete vergi, prim, fon, yılda 6 bin TL özellikle ödeme yapmaktadır. Buna karşılık bu ülkede bu rakamın onda 1'ini ödeyemeyen birçok işverenin olduğunu biz çok iyi biliyoruz.

Diğer yandan, kâr üzerinden alınan kurumlar vergisi veya kâr dağıtımı üzerinden alınan gelir vergisi aslında işçinin ürettiği ama sermayedarın el koyduğu artı değerin devletle paylaşılmış olmasından başka bir şey değildir. Burada Dostoyevski'nin efsanevi romanından bir cümle alıntılayarak ifade etmek isterim ki: "Yoksulluk, işlemediğiniz suçların cezasını çekmektir; yoksulluk, özellikle bir işverenin kâr sömürüsü olmadan hiçbir sosyal yığına, kitlesel gerçekliğe yaşatılamaz." Bu yönüyle, Dostoyevski o müthiş romanında diyor ki: "Yoksulluk aslında bir emekçinin, bir fakirin işlemediği suçların cezasını çekmekten başka bir şey değildir." Devlet, bu vergilerle sermaye birikimini kolaylaştırıcı ve bu eylemini meşrulaştırıcı bir işlev görmektedir.

Daha önce şu kürsüden farklı partilerden hatipler sıklıkla dile getirdiği için ben direkt geçmek istiyorum. Bu düzenleme ilk kez vergi muafiyetleri ve aflarıyla ilgili bir kolaylık sağlamıyor. Sermaye kesiminin birçok kazanç ve yatırımı vergiden muafken oluşan vergi borçlarının devamının silindiğini ve 29 Aralık 2010 tarihli 2010/42 no.lu karara göre Cerattepe'deki katil Cengiz Holding'in tam 424 milyon vergi borcunun silindiğini herhâlde belirtmemize gerek yok.

Değerli milletvekilleri, bir diğer husus, özellikle, Panama belgelerinde geçen birçok Türkiyeli şirketin nasıl vergilerini kaçırdığını hepimiz ibretle okuduk, okumaya devam ediyoruz. Burada Panama belgelerinde adı geçen birçok şirketle ilgili olarak, Fettah Tamince, Mehmet Cengiz, Atasay Kuyumculuk, Remzi Gür, Hayyam Garipoğlu ve birçok offshore sahibinin özellikle yurt dışında nasıl şirketler kurulduğunu ayrıntılı ifade etmeden...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET YILDIRIM (Devamla) - Son olarak şunu söyleyeyim: Panama belgelerine ait Türkiye'den toplam 101 şirketin olduğu ortaya çıktı. Bu şirketlerden bazıları Türkiye'nin en büyük holdingleridir. Bu ülkede her türlü vergi yükünü emekçinin sırtına yükleyen mevcut siyasi iktidar ve bu Hükûmetler bu şirketlerle ilgili soruşturma açma ve tüm bağlantılarını ortaya çıkarma, bunları kamuoyuyla paylaşma zorunluluğuna sahiptir; ya değilse bu vergi kaçırmaların göz yumanı, ortağı olarak orta yerde duracaktır.

Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)