| Konu: | Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 120 |
| Tarih: | 28.07.2016 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı'nın 28'inci maddesinin (5)'inci fıkrasının (b) bendi üzerinde verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu önergeyle biz "Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğü" ibaresini tam da kendine yakışır bir şekilde "Yabancı İşgücü Genel Müdürlüğü" olarak değiştirmeyi önerdik. Niye? Çünkü, "uluslararası iş gücü" kavramı muğlak bir kavramdır, her yöne çekilebilir, çok şatafatlı, gereğinden fazla bir anlam yükleyen bir kelimedir. Zaten biz bugüne kadar ne çektiysek bu şekildeki muğlak kelimelerden, bu şekildeki muğlak kavramlardan ve belirsiz konulardan çektik. Bir örnek vermem gerekirse: Her kim FETÖ'ye bulaşmış ise, Fethullahçı terör örgütüne bulaşmış ise muğlak olarak değil net olarak ve hiçbir ayrım yapmadan cezalandırılmalıdır. Örneğin, Cumhurbaşkanlığının sözcüsü kapatılan Today's Zaman gazetesinde yazı yazıyordu, tıpkı diğer yazarlar gibi. Başyaverlerin bile ihanetle suçlandığı, hainlik yaptığının tespit edildiği bir ortamda bu soruşturmadan herkes nasibini almalı. Yani Cumhurbaşkanlığının sözcüsü de Today's Zaman'da yazıyor ise tıpkı diğer yazarlar gibi değerlendirilmeli, net olunmalı, muğlak olunmamalı. O yüzden, biz ne çektiysek muğlak işlerden çektik.
Her ne kadar Today's Zaman'da yazan diğer yazarlar bizim dünya görüşümüzle, siyasi görüşümüzle uzaktan yakından bağdaşmaz iseler de biz herkese eşit muamele yapılmasından yana olduğumuz için bunu söylüyoruz. Elbette, toptancı yaklaşımın da nasıl hatalı olduğunu size anlatmaya çalışıyoruz. Yani nasıl ki Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde her subay, her asker bugün darbeci olarak değerlendirilemezse cemaat medyasında çalışan her kişi, her yazar da cemaatçi ya da Fethullahçı terör örgütü üyesi olarak değerlendirilemez. Bunu yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Bu şekilde, biz yıllarca toptancı zihniyetten çektik ne çektiysek. İfade özgürlüğü, adil yargılanma hiçbir zaman bir lüks değildir. Elbette teröristler en ağır şekilde cezalandırılacaktır ancak hukuk devleti içerisinde kalarak bunlar yapılacaktır. Hukukun üstünlüğünü eğer tanımaz isek, kurtuluş reçetesinin hukuktan geçmediğini eğer düşünürsek bu durumda biz devlet olamayız.
Bakın, bir başka toptancı anlayışı, bizi hukuk devletinden ayrılmaya iten ve bizi dünya kamuoyunda küçük düşüren bir başka anlayışı bugün kamuoyunda "imzacı akademisyenler" diye bilinen kimseler yaşıyor. Akademisyenlerin bir kısmı "Türkiye'de bu suça ortak olmayız." diye bir bildiriye imza attılar. Bunu tartışmayacağım, kimine göre doğrudur, kimine göre yanlıştır ama o soruşturma kendi mecrasında yürümektedir. Bu imzacı akademisyenlerin bir kısmı görevden alınmıştır, bir kısmının hakkında soruşturmalar devam etmektedir. O mecraya hiç karışmayacağım görüşlerimiz farklı olsa bile ama hiç kimsenin bu imzacı akademisyenleri Fethullahçı terör örgütü üyesi gibi değerlendirmeye ve toptancı anlayışla bunları da cezalandırmaya hakkı yoktur. İmzacı akademisyenler "Biz FETÖ'cü değiliz, ömrümüz boyunca Fethullahçılarla mücadele ettik, onları besleyenlerle de mücadele ettik ama bizi şimdi aynı çuvala kimse koyamaz." diyorlar ve haklılar. O yüzden de devlet olmanın gereğiyle her işi kendi mecrasında ve hukuk içerisinde kalarak yapmalıyız.
Muğlak ifadelerden bahsettik. Bizi rahatsız eden bir diğer muğlak ifade "dinin istismarı"dır, bu da muğlak bir ifadedir ve bu muğlaklıklar nedeniyle halkımız bu konuda da çok çekmiştir. Dindar görünümlü, din-siyaset-ticaret üçgeninde bulunan insanlar ülkemizi nereye sürüklediler, bunu da gördük. O yüzden, muğlak kelimelerin çıkarılması, net ifadelerle aslanlar gibi bizim dimdik durmamız gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)