| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 127 |
| Tarih: | 18.08.2016 |
KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şairin,
"Bıçak soksan gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bir bak ülkeme,
Başsız başsız adamlar.
Ağlayın, su yükselsin,
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin,
Bize dua et, emi." diye tarif ettiği günlerden birini yaşıyoruz. Bugün Elâzığ'da, Bitlis'te şehitlerimiz var. Bu akşam bazı sofralarda, bazı sinilerde bazılarının boşluğu hissedilecek. O sininin diğer oturanları için hayat bomboş, anlamsız gelecek. Bugün bazı evlerde, kız çocukları babasının sesini duyduğunda koşarak kapıya gidip onu karşılayamayacak. Bugün bazı evlerde, şehidin nereye defnedileceği konusunda gönlün sesi ile edep arasında sıkışacak bazı eşler. Bugün bazı binalara ambulanslar eşliğinde -başına bir hâl gelebilir diye- o acı haberi vermek için gidildiğinde, o giden heyeti utandırırcasına bazı babalar "Size de zahmet verdik, buraya kadar yorduk." diyecekler. Bugün bazı yerlerde, en büyük hizmeti oraya anında gitmek olan Başbakan ve bakanları karşılama hazırlıkları yapılacak, "İyi karşıladık, kazasız belasız uğurladık." diye teselli bulunacak. Bugün Mecliste, sökerek yerlere attığımız camları ve plastik duvar şeylerini sergilerken "Kanı yerde kalmayacak bu şehitlerin." diye nutuklar atılacak. Bugün bazı evlerde, evlatlar üniformaya bakıp o üniformanın yarın giyilmediğini görecekler. Yarın sabahleyin bazı eşler, sabah kahvaltısında servise yetişip yetişememe telaşını duymayacaklar. Bazı evlerde bir ay, iki ay, üç ay sonra eşler "İbrahim...", "Haydar..." diye çağırdığında, daha sonra, onu kaybettiğini hatırlayacak, dalgınlıkla çağırdığında yüreğinin bir yerinde yine boşluk olacak. Geçen okuduk, belki bu hafta sonu için hazırlanan düğün davetiyelerinin bir kısmı yırtılacak. Ama Meclis çalışacak ve bu Meclis çalıştığıyla övünecek. Meclis çalışacak, ek göstergeleri, ebedî hâle getirilen geçici maddeleri, kıdem tazminatını, eleman temininde güçlük tazminatına konulacak göstergeleri görüşecek. Yine bu Mecliste muhalefet milletvekilleri İç Tüzük'ten kaynaklanan yoklama isteme haklarıyla iktidar vekillerini, iktidar vekilleri de saat kaça kadar Meclisi açık tutma yetkilerinin tadını çıkarıp birbirimize güleceğiz ve bazen de birbirimizi alkışlayacağız.
Meclis çalışacak, "Sevmiyorsan çek git kardeşim." diye çöplerin toplanmamasını hâlâ aklından çıkaramayan birinin bazı illeri ilçe ve ilçeleri de il yapıp, düne kadar ilçesi olan yerlere o illeri bağlama isteğiyle ilgili maddeleri burada görüşecek. Meclis çalışacak, kürsüde ettiği yeminle sanki dört yıl boyunca siyaset yapmayacağına yemin etmişçesine bazı arkadaşlarımız -kendim için söylüyorum- parmağından başka hiçbir fonksiyonu kalmayarak, burada kimden geldiğine, kime ait olduğuna bakarak tekliflere, hatta belki bazen de günün ilerleyen saatlerinde yanlışlıkla öbür tarafa oy verecek. Kanunen belirli bir sayıyı, yani 30 şehidi, 30 can kaybını aştığında belki bakanlarımız lütfedip buraya gelecek ama iktidar grubu onun konuşmasını, büyük bir başarıya imza atmışçasına, en az 3 kere kesip uzun alkışlarla onu tebrik edecek. O bakan muhalefet sıralarına dönüp "Biz işimizi çok iyi yapıyoruz, siz kendi işinizi yapın." diyecek ve bu böyle devam edecek. Korkuyu sermaye eyleyenler yine bu süreçleri kendilerine evirmeye devam edecekler.
Taha Akyol'da okumuştum, 1917 Devrimi'nden sonra -Lenin'e atfen- şöyle bir sözü var Lenin'in: "Bırakın ölsünler çünkü bu, devrimi getirir." diyor. Birinci Cihan Harbi sonrasında Rusya'da açlık, sefalet, salgın hastalıklar var, insanlar yardım kuruluşları örgütlüyorlar ve o "Biz ne yapalım?" diye sorulduğunda "Bu, devrimi getirir." diyor. Hakikaten kutuplaşma, safları garantiye alıyor. Bu memleketi kutuplaştırmak, bu memleketi birbiriyle konuşamaz hâle getirmek belli şeyleri garanti altına alıyor. Çünkü tansiyon yükseldiğinde akıl tatile çıkıyor, akıl devre dışı kalınca duygular ve sembollerle kitleleri bir şekilde yanınıza koyuyorsunuz.
Meclis çalışacak, burada iktidar partisinin grup başkan vekilleri "Nasıl ben 49,5'u bu muhalefetin başına kakarım?" diye, "Nasıl iki partinin biri kucakladığımızda, biri de mücadele ettiğimizde karşı çıkıyor?" diye söz almak için benim sözlerimden nereyi gerekçe gösterebileceğini düşünecek. Ama, bu, şunu değiştirmeyecek arkadaşlar... Yabancı dil öğrenirken şunu fark etmiştim: Türkçedeki bazı kelimeleri Avrupa dillerine, Batı dillerine çeviremiyorsunuz. Mesela "gönül" kelimesi bunlardan birisi. Almancada, İngilizcede "Gel gönül, seninle muhabbet edelim." diyemiyorsunuz. "Gönül" geçen pek çok cümleyi bizdeki anlamıyla çeviremiyorsunuz. "Hüzün" buna benzer bir kelime, çeviremiyorsunuz. Ama, 1 Kasımdan sonra şunu öğrendim: Bazı Batı dillerindeki kavramlar ve kelimeler de bugünün Türkçesine çevrilemiyor. Mesela, "siyasi sorumluluk." Çocuklarımız için bu ne anlama geliyor? "Zayıflık, âcizlik" demek. Onun için, güçlü olan adamlar, büyük liderler ne olursa olsun buradan bir hasbihâl çıkarmazlar. Mesela, "geri çekilme, istifa etme, siyaseten istifa etme."
Arkadaşlar, şunu birbirine karıştırmamak lazım: Türk Ceza Kanunu'nda tarif edilen "görevi ihmal" ve "görevi kötüye kullanma" suçları var. Biz ondan bahsetmiyoruz. Eğer ona inansak, gider savcılıklara suç duyurusunda bulunuruz. Biz diyoruz ki -Borçlar Kanunu'ndaki kusursuz sorumluluk hâllerindeki gibi- siyasi sorumluluğunuzun gereğini yapın. Bu memleket iyi yönetilmiyordu, bugün artık hiç yönetilmiyor. Bunun böyle devam etmesi mümkün değil çünkü birbirimizi dinlemiyoruz, burada bir müzakere etmiyoruz ve herkesin ocağını söndüren, herkesin yüreğini yakan, ocaklara od düşüren bu problemi biz burada problem olarak görmüyoruz. 15 Temmuzda melun bir girişimi yaşadık. Onun arkasından konuştuğumuz konular, "Aman, alelacele kanunlaştıralım." diye Meclisi tatilden ayırdığımız konular maalesef kahvede, sokakta, evde bugün o birer kişi eksilen sinilerin etrafında hissedilen konular değil. Realiteyle, ülkeyle bağımızı kestiğimizde siyasetin hiçbir anlamı kalmayacaktır.
Unutmayalım ki terör bir iletişim vasıtasıdır. Terör eylemleriyle bazı mesajlar verilir ve son zamanlarda bizim başımızdaki muktedirler kabilihitap olmaktan çıktıkları için bütün dünya bizimle bu şekilde konuşmaya başladı. Göreve geldiklerinde "iç ve dış düşmanlar" söylemini yerden yere vuran -haklı olarak- AK PARTİ iktidarları bugün aynı yere geldiler ve kendi âcizliklerini "Bütün dünya bizimle uğraşıyor." noktasına getirdiler. Nerede kaldı bizim "win win" politikalarımız; "Dostum Berlusconi", "dostum filanca" diyen devlet başkanlarımız? Bu adamlar mı değişti?
O zaman, arkadaşlar, gelin, bu konularımızı gündemimize alalım, milletin bize verdiği vekâletin gereğini yerine getirelim. Hiç olmazsa bir şeyi yapamadık diyelim; yapmak için Meclis olarak irade ortaya koyalım, ondan sonra da bu olaylar olursa yapamadık diyelim. Ama bugün bu Meclisin -bırakın yaptığını, yapamadığı da bir şey- memleketin derdine merhem olma noktasında yaptığı bir şey maalesef yoktur. O açıdan, bu önergenin, bu sorunun anlaşılmasına katkı sağlaması dileğiyle hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)