| Konu: | Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketinin Kurulması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 128 |
| Tarih: | 19.08.2016 |
HDP GRUBU ADINA AHMET YILDIRIM (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Varlık Fonu'nun kurulmasıyla ilgili parti grubum adına ikinci bölüm üzerine söz almış bulunmaktayım. Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, sözlerime, söz konusu tasarı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken dile getirmiş olduğum bazı kaygılarımızı tekrarlayarak başlamak istiyorum.
Birinci husus şu: Bizim açımızdan kurulacak olan bir fonun, bir kuruluşun, bir kamu varlığının kuruluş gerekçesi iyi ifade edilmelidir. Bu anlamda, bu fonun kurulmasına ve bu düzenlemenin yapılmasına neden ihtiyaç duyulduğu sorusu üzerinden başlıyoruz biz. Bu temelde, özellikle yasanın gerekçesinde, bu fonun neden kurulduğuna dair gerekçe bölümü alabildiğine zayıf ve muğlak, yuvarlak ifadelerle geçiştirilmiştir. Buna göre, tatmin edici bilgi vermeyen gerekçe bölümüyle alakalı olarak genel gerekçe açısından belirtilen hususlardan biri şudur: "Dünyada gelişmiş ülkelerin büyük bir çoğunluğunda böyle bir fonun varlığından söz ediliyor." Özellikle de iktidar partisi adına Plan ve Bütçe Komisyonunda söz alan üyeler G20 ülkeleri içerisinde -deyim yerindeyse- varlık fonuna sahip olmayan tek ülkenin Türkiye olduğunu ifade ettiler. Biz de şurada, bununla ilgili eleştirilerimizi yapmadan önce keşke G20 ülkeleri içerisinde var olan ve bizde olmayan çok daha önemli konulardan başlamış olsak. G20 ülkeleriyle demokrasimizi, G20 ülkeleriyle toplumsal barışımızı, özgürlüklerimizi, emekçinin alın terinin karşılığını alıp almadığını adaletli bir vergi sistemi üzerinden kıyas yapabilirsek ve işe buradan başlayabilirsek daha doğru bir iş yapmış oluruz kıyas üzerinden.
Özellikle, yine gerekçe bölümünde ifade edilen bazı ülkelerin adı anılıyor. Körfez ülkelerinde varlık fonu varmış; Rusya'da, Çin'de ve birçok ülkede varlık fonu varmış. Evet var ama bu ülkelerde varlık fonu kurulurken bu varlık fonunun kurulmasına temel teşkil eden iki kalem çok çok öne çıkmıştır. Birincisi petrol gelirleri, ikincisi ise ticaret fazlasıdır. Evet, ben de kendi meslek ve branş kimliğim üzerinden söyleyeyim: Ülkemiz enerji kaynaklarından bir kâr elde edebilen ülke pozisyonunda değildir. Kendi çıkarmış olduğu petrollerin sadece yüzde 11-12'si ülke ihtiyacını karşılıyorken geri kalan yüzde 88-89'luk bölümünü yurt dışından alınan petrollerle karşılayan bir ülke pozisyonundayız. Öyleyse enerji kaynaklarından bir artış sağlayarak Varlık Fonu'nu beslememiz mümkün mü? Değil.
İkincisi: Yıllardan beri ve söz konusu siyasi iktidar döneminde de artarak devam eden bir ticaret özelliğimizi ifade edelim. İç ve dış ticarette fazla veren bir ülke değiliz biz; dış ticarette açık veren bir ülkeyiz, sürekli ithalatı ihracattan fazla olan bir ülkeyiz. Buradan da bu fona aktarabileceğimiz herhangi bir kalem olmadığı için, şimdi birazdan sıralayacağım üzere, aslında, toplumsal vicdanı, emekçinin alın terini, onun çalışma yaşamındaki barışçıl ortamını güçlendirebilecek değil, zedeleyen bazı fonlardan aktarımlar yapılmaktadır buraya. Yani, başlı başına bu Varlık Fonu'nun kaynağı olarak ifade edilen kalemler ciddi bir problem teşkil etmektedir.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, gelişmiş ülkeler, G20 içerisinde yer alan ülkeler özellikle varlık fonlarını oluştururken var olan bir zenginliği açığa çıkararak buradan özellikle kamusal yaşamı rahatlatacak bir iş yapıyorlar. Bizde ise belki de doksan yıllık cumhuriyet tarihi boyunca açığa çıkmış olan kamusal varlıkların buraya aktarılması üzerinden, aslında gelirde, vergide adaleti zedeleyen bir yaklaşım biçimi sergilenmektedir. Biz buradan kamusal yaşamı, iktisadi yaşamı rahatlatacak bir gelecek bizi bekliyor mu bunu bilmiyoruz ama bugüne kadar bu 79 milyon insanın ve bundan önce bu ülkede yaşamış olanların açığa çıkarmış oldukları alın terlerini, emeklerini, zenginliklerini buraya aktarıyoruz ve geleceği bilinmeyen bir fonla yolculuğa başlamış oluyoruz.
Devlet vatandaşın refah düzeyini yükseltmek olan görevini ıska geçiyor, vatandaşı alabildiğince sıkma anlayışıyla hareket ediyor. Son sekiz, dokuz ayda özellikle iktisadi yaşamı bu ülkede ilgilendiren düzenlemelere baktığımızda, bunların büyük bir çoğunluğu mutlu azınlığın mutluluğunu artırmaya hizmet eden, mutsuz olan çoğunluğun mutsuzluğunu ise artırmaya çalışan yasal düzenlemelerdir. Özellikle son sekiz, dokuz ayda Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmiş, torba yasalarla şu Meclisin Genel Kuruluna gelmiş olan düzenlemelerin büyük çoğunluğu mutlu olan azınlığın mutluluğunu artırmaya hizmet etmektedir. Şimdi, buradan hareketle düşünün, bu ülkede vatandaşın hak arama bilinci nasıl gelişir? Vatandaşın demokratik yaşamda eylem, etkinlik ve mücadelesini artırabilecek koşulu nasıl yaratabiliriz? Özellikle, kamuya borçlandırarak, onu sürekli borçlu hâlde tutarak yurttaşlarımızı hak arama bilinci süreçlerinden uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Şöyle ki: Düşünün, insanlar araba alıyor ama araba onların değil, bankanındır, borçtur. İnsanlar ev alıyor ama bankaya borçlu, evi de, arabası da rehinlidir. İnsanlar hastalanıyor, naçar durumda, özellikle, özel sağlık kurumlarındaki astronomik rakamlara karşılık bütün bankalar sağlık kredileri veriyor. Hastalığının tedavisini bile ipotek ettirerek, gelecekteki emeğini ipotek ettirerek tedavi oluyor. İnsanlar iyi şartlarda okul okumak istiyor, eğitim kredileri var. Üç yıl okul okuyacak, üç yıl okul okumak için belki de altı yıl borçlanması gerekecek. Okulu, sağlığı, evi, arabası, eğitim araç gereçleri, bilgisayarları borçla alınıyor. Bu cendere içerisine sokulmuş insanlardan bizim hak arama bilinci yüksek toplumsal bir profil açığa çıkarmamız mümkün değildir.
Şimdi, buradan hareketle, peki, az önce G20 ülkeleriyle kıyaslayarak bu Varlık Fonu'nun kaynağını ifade etmeye çalıştım, ülkemizde şu anda kurulmakta olan Varlık Fonu'nun kaynağı ne? Emekçinin alın teri parasıyla yıllardır birikmiş olan İşsizlik Fonu'ndan karşılanacak. Ah, bu İşsizlik Fonu'nun bir dili olsa da AKP iktidarı döneminde uğramış olduğu gadri anlatabilse. İşsizlik Fonu işsizlerin derdine derman olmak dışında her yerde kullanıldı. Nerede kullanıldı? GAP'ta kullanıldı. Nerede kullanıldı? Kısa çalışma ödeneği harcamalarında kullanıldı. Nerede kullanıldı? Ücret Garanti Fonu'nda kullanıldı. Nerede kullanıldı? Kurs giderlerinde kullanıldı. Evet, İşsizlik Fonu işsiz kalmış olanlar için de kullanıldı mı? Kullanıldı. Ama bunların tamamından daha az bir oranda kullanıldı. Şu ana kadar, 31 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla birikmiş olan para ne kadar? 98,3 milyar lira. Bu paranın sadece 11 milyar lirası yani yüzde 12'si gibi bir oran bu İşsizlik Fonu'nun kuruluş amacına ve felsefesine uygun olarak harcanmıştır. İşsizlik dışında yani kuruluş ruhu ve felsefesi dışında her yer için kullanılmıştır, sermayeyi rahatlatan işler için kullanılmıştır. Doğum sonrası, yarı zamanlı, kadın emekçiler için yasa çıkarılıyor ama onun çalışmadığı sürelerle ilgili olarak primini İşsizlik Fonu'ndan işverene biz ödüyoruz, biz karşılıyoruz, işvereni hâlâ rahatlatmaya çalışıyoruz. Yine, İşsizlik Fonu'nda birikmiş olan paranın yüzde 93'ü hazine tahvillerinde bulunuyor. Sadece 6,2 milyarı yani yüzde 6,5'u banka hesaplarında tutuluyor. Tutulduğu yer problemli, harcama biçimleri problemli.
Bir de özellikle geçen yıl kasım ayı itibarıyla yani 2015 Kasımına kadar talep edilen nedir? 6 milyon 833 bin kişi İşsizlik Fonu'ndan şartlarını yerine getirerek istifade etmek istemiş. Ne kadarı faydalanmış? Sadece 4,5 milyonu. 2,3 milyon işsizimiz koşullarını yerine getirdiği hâlde faydalanamamış.
Bu Varlık Fonu'yla ilgili en önemli problem, bütün muhalefet partilerinin itirazlarına rağmen, göstermelik bir denetim getirildi. Nedir arkadaşlar? Düşünün, Varlık Fonu ve bir de şirketi olacak, şirketin yönetim kurulu başkanı, üyeleri, genel müdürü Başbakan tarafından atanacak. Muhalefetin ısrarları üzerine getirilen denetimi Sayıştay yapmayacak. Zaten Sayıştay bir muhasebeci görevi görüyordu, o bile denetlemeyecek. Kim yapacak? Onu denetleyeni de Başbakan atayacak. Böyle ucube bir şey olabilir mi? Benim şirketimi yine ben denetleyeceğim, göstermelik raporları getirip Meclise sunacağım, ondan sonra da bunun adına "denetim" diyeceğim! Bunun adına "denetim" denmez, bunun adı var olan yasa dışılığa bir kılıf bulma olabilir.
Bütün Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)