GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakanlığın, Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden ülkemize yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı ulusal güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak için hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükûmetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, gerektiğinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması ve bu kuvvetlerin Hükûmetin belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile Hükûmet tarafından belirlenecek esaslara göre gerekli düzenlemelerin yapılması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Kararı'yla Hükûmete verilen ve 3/9/2015 tarihli ve 1098 sayılı Kararı'yla bir yıl uzatılan izin süresinin Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 2/10/2016 tarihinden itibaren 30/10/2017 tarihine kadar uzatılmasına
Yasama Yılı:2
Birleşim:1
Tarih:01.10.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Hükûmet, Irak ve Suriye'den kaynaklanan, ulusal güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı, uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda, gerekli önlemlerin ulusal düzeyde tespit edilerek hayata geçirilebilmesi için 2014 yılında TBMM tarafından kendisine verilen ve 2015 yılında uzatmış olduğumuz izin süresinin yeniden bir yıl süreyle uzatılmasını talep etmektedir.

Tezkerenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, Türkiye'nin güney kara sınırlarında mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler ve süregiden çatışma ortamının millî güvenliğimiz açısından taşıdığı risk ve tehditler gerek nicelik gerekse nitelik bakımından artmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisinin bölgede yaşanan gelişmelere bakış açısının temelinde, öncelikli olarak, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden unsurların ortadan kaldırılması ve millî çıkarların korunması yatmaktadır.

İkinci husus ise bölgede yaşanan kargaşa, kaos ve çatışmaların sona erdirilmesidir. Sorunların çözümü için de bölgemizdeki ülkelerle ve uluslararası toplumla birlikte hareket edilmelidir.

Üçüncü ve diğer bir önemli husus ise bölgemizde yaşanan çatışmaların yol açtığı insani dramı sona erdirmek, evini, yurdunu terk ederek mülteci konumuna düşen insanların kendi vatanlarında rahat ve huzur içinde yaşamalarını temin etmek için her türlü sorumluluğu almak ve samimi çözüm arayışlarını desteklemektir.

Ülkemizin sınırlarının hemen ötesinde yıllardır süren bir kaos ve iç çatışma vardır. Gerek Irak gerekse Suriye'de yaşanan çatışmalar hem ülkemizin güvenliğini hem bölge ülkelerini tehdit eder hâle gelmiş hem de artık tahammül edilemez bir insani dramın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu durumun bize göre iki kaynağı vardır ve söz konusu iki kaynak kurutulmadan bölgeye barış ve huzurun gelmesi mümkün değildir. Bu iki terör ve çatışma kaynağı, PKK yani PYD ve IŞİD'dir. Milliyetçi Hareket Partisinin gerek Irak'ta gerek Suriye'de yaşanan gelişmelere dair defaaten dile getirdiği görüşlerinin temeli işte bu yukarıda saydığımız ilkelere dayanmaktadır.

BAŞKAN - Sayın Günal, bir saniye...

Sayın milletvekilleri, salonda bir uğultu vardır. Lütfen, hatibin insicamını bozmadan, yerimize oturursak hatip de konuşmasına devam edecektir.

Buyurun Sayın Günal.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hamdolsun ki Milliyetçi Hareket Partisi tarihî tecrübeden süzülen bu bakış açısının şekillendirdiği düşüncelerinde hiç yanılmamış, hiç aldatılmamış ve hep haklı çıkmıştır.

Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'nin millî güvenliğimizi tehdit eden IŞİD, PKK/PYD terörüyle birlikte TBMM'de görüşülecek tezkereye ilişkin olarak 1 Ekim 2014 tarihinde yapmış olduğu açıklama da bunların örneklerinden bir tanesidir. Sayın Genel Başkanımız söz konusu tarihte şunları söylemişti: "Elbette IŞİD büyük bir tehdittir ve mutlaka tepelenmeli, çok acil başı ezilmelidir. Ancak PKK/PYD-YPG de aynı derecede, belki de daha fazla ölçüde Türkiye'nin başına ve çevresine çöreklenmiş bir musibetin farklı isimleridir. IŞİD'le mücadele ederken PKK/PYD'ye yol verilmesi ve alan açılması sözde büyük kürdistanın batı kısmını ikmal edecektir. Irak ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün vazgeçilmezliği ve tüm terör gruplarının bölgeden temizlenmesi yegâne öncelik olmalıdır." Aslında Sayın Genel Başkanımız, bu açıklamadan iki yıl önce, yine 6 Ağustos 2012 tarihinde bu tehlikeye çok daha önceden işaret etmiş ve şu tespitte bulunmuştur: "Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu Afrin'i ve doğu ucu da Kandil'i içine alacak biçimde tesis edilecek hilal şeklindeki bir güvenlik kuşağı bir an önce sağlanmalı ve icra edilmelidir. Irak ve Suriye başta olmak üzere bölge ülkeleri küresel vesayeti reddetmeli, insan varlıklarını ve coğrafi bütünlüklerini müdafaa edecek basiret, cesaret ve dirayeti gösterebilmelidir. Orta Doğu'nun haritasını yeniden çizmek isteyen ve bunun için kolları sıvayan, yeni devletler kurmak için fırsat kollayan çevrelere, lobilere, silah ve terör baronlarına karşı herkes uyanık olmalıdır. Türk devleti Misakımillî'nin sınırı boyunca sahnelenen fitne kampanyasına karşı tüm millî güç unsurlarıyla birlikte göğüs germelidir." Kısacası, güvenli bölgenin tesisini daha 2012 yılında öneren Sayın Bahçeli'nin ne kadar uzak görüşlü olduğu bugün yaşadıklarımızın sonucunda daha iyi anlaşılmaktadır.

Bugün IŞİD ve PKK/PYD ya da YPG adı altında faaliyet gösteren iki örgüt gerek Irak'ın gerek Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit etmektedir. İki örgüt de ülkemizde kanlı saldırılar düzenlemektedir ve varlığımızı tehdit etmektedir. Türkiye'nin bu iki belayı bertaraf etmek için yapacağı her türlü girişim bu anlamda meşrudur ve sadece kendi ülkesinin güvenliğini, huzurunu ve istikrarını temine yönelik değil, bütün bölge ülkelerinin ve oralarda yaşayan insanların hayrınadır. Fakat, meselenin tam olarak çözülebilmesi ve ülkemizin ve bölgemizin huzura kavuşması için operasyonların IŞİD'le sınırlı kalmaması, PKK ve onun uzantısı örgütlerin de etkinliğinin minimum seviyeye indirilmesi gerekmektedir.

Bilindiği üzere müttefiklerimiz Suriye'de yaşanan iç savaşın içinde bir başka iç savaş yürütmekte ve yıllardır Türkiye'ye saldıran, taşeron olarak kullandığı PKK'ya ve onun Suriye'deki uzantısı konumundaki PYD ve YPG'ye destek vermektedirler. "DSG" adı altında terör örgütü PKK'ya "IŞİD'le mücadele ediyor." bahanesiyle destek veren müttefiklerimizin silahlandırmış olduğu unsurlar da sınırlarımızın içinde askerimize, polisimize ve vatandaşlarımıza yönelik kanlı saldırılar yapmakta, onların verdiği mühimmatları ve silahları kullanarak Türkiye'yi Irak ve Suriye'ye çevirmeye çalışmaktadırlar.

Aslında, Orta Doğu'da haritaların değişeceğini söyleyenlerin asıl hedefinin Türkiye olduğu gerek 2011'den sonra yaşananlar gerekse 15 Temmuz darbe girişimi neticesinde bütünüyle ortaya çıkmıştır. Türkiye bir taraftan IŞİD, diğer taraftan ise PKK'yla istikrarsızlaştırılıp bir iç savaşa sürüklenmek istenmektedir. Bunun önlenmesi için de sınırlarımızın dışında yuvalanan bu terör yapılarının yok edilmesi icap etmektedir. Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu'yla IŞİD'le mücadele etmesi bu planı boşa çıkarmak için yeterli değildir. Suriye'deki istikrarsızlık nedeniyle müttefiklerimizin de desteğini alarak kendisine kukla bir terör devleti kurma hayali peşinde koşan PKK'nın bütün terör yuvalarının Fırat'ın doğusu, batısı gibi ayrıma gitmeden yok edilmesi gerekmektedir. Bu, aynı zamanda, ABD'nin hava desteği sayesinde PKK'nın ele geçirdiği yerlerden ayrılmak zorunda kalan ya da PKK'nın zulmüne maruz kalan Kürtlerin, Arapların ve Türkmenlerin de talebidir. Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekâtı bir kez daha göstermiştir ki IŞİD'le mücadele ettiğini söyleyen aktörlerin hiçbirinin gerçek niyeti IŞİD'i ortadan kaldırmak değildir, IŞİD'i ve PKK'yı bir kaldıraç gibi kullanarak bütün bölgeyi istikrarsızlaştırmaktır. Türkiye'nin yapması gereken, müttefiklerini terör örgütüyle mücadele etmekte samimi olduklarını göstermeye davet etmek ve PKK/PYD-YPG gibi örgütlerin de terör örgütü olduğuna ikna ederek Suriye'nin toprak bütünlüğünü muhafaza edecek bir ortak harekâtın öncülüğünü yapmaktır.

Suriye'nin IŞİD'den temizlenmesi elzemdir fakat bu hem PKK'nın hem de yeni terör gruplarının bölgede hâkimiyet elde etmesine yol açmayacak şekilde yapılmalıdır. Dolayısıyla, PKK/PYD'nin etkinlik kurduğu alanların da temizlenmesi, sınırımızın hemen dibindeki Afrin'in de bu temizliğe dâhil edilmesi gerekmektedir, Fırat'ın doğusunda PKK'nın özgürce faaliyetler içinde bulunmasına da izin verilmemelidir. IŞİD ile PKK/PYD-YPG gibi örgütlerden Suriye temizlendikten sonra nasıl bir Suriye'nin kurulacağı ise Suriye'deki insanlar tarafından kararlaştırılmalıdır.

2011 yılından beri gelişen süreçte yanlış Suriye politikaları dolayısıyla ödediğimiz bedellerin haddi hesabı yoktur. Suriye'deki insanlar da kanlı bir iç çatışmanın mağduru olmuş, canlarını kurtarmak için bölge ülkelerine sığınmak zorunda kalmışlardır. Bugün ülkemizde 3 milyona yakın Suriyeli sığınmacı vardır.

Halep'te ise ayrı bir insanlık dramı her gün yaşanmaktadır. Halep'te yaşayan on binlerce insan, bir taraftan açlıktan diğer taraftan rejimin bombaları altında hayatlarını kaybetmektedirler. Her gün onlarca sivilin bu saldırılarda hayatını kaybetmesini önlemek de bizim vazifemizdir.

Yine, Suriye'den Türkiye'ye sığınmış milyonlara karşı da insani bir sorumluluğumuz vardır. Sadece bizim değil, Suriye'deki iç çatışmayı ve ülkenin yıkılıp tarumar olmasını izleyen, terör örgütlerine destek veren her bir ülkenin ve onların vatandaşlarının da böyle bir vicdani sorumluluğu bulunmaktadır. AB ülkeleri, Rusya, ABD, İran, Suudi Arabistan ve Katar'ın bu vicdani sorumluluğu reddetmeleri bugün belki bir hesabın konusu olmayabilir ama yarın en azından tarih önünde hesap vereceklerdir, tarihten kaçarlarsa da mahkemeyikübradan kaçamayacaklardır.

Sayın milletvekilleri, Fırat Kalkanı Operasyonu, Türkiye'nin güvenliği ve Suriye'nin huzura kavuşması için yürütülen bir operasyon olmakla birlikte, söz konusu girişimin uluslararası topluma iyi anlatılması gerekmektedir. ABD, Rusya, İngiltere, İran, Suudi Arabistan ve Avrupa Birliği ülkeleri burada bir emperyal hâkimiyet mücadelesi verirken Türkiye'nin hem kendi güvenliğini tesis etmek hem de Suriye'deki insanların huzurunu temin etmek gayesiyle hareket etmekte olduğu bütün uluslararası kamuoyuna iyi anlatılmalıdır. Türkiye'nin terör yuvalarını temizlemek, güvenli bir bölgenin ihdas edilmesi ve insani dramın azaltılması için yüklendiği misyona uluslararası bir koalisyonun desteğinin temini için çalışılmalıdır.

Öte yandan, Irak ordusu son günlerde ABD'nin de desteğiyle Musul'da IŞİD'e yönelik bir askerî harekât hazırlığı içindedir. Uluslararası koalisyona bağlı Fransız uçakları da dün Musul'u bombalamıştır. 2 milyona yakın insanın yaşadığı Musul'a yönelik bir askerî harekâtın yeni bir mülteci akınına yol açacağı, Şii ve Sünni gruplar arasında çatışmalara sebebiyet verebileceği tartışılmaktadır.

Türkiye'nin Musul operasyonuna muharip unsurlarla destek vermesi isteniyor mu? İsteniyorsa müttefiklerimiz Suriye'de PKK/PYD'yi desteklerken Musul'da birlikte hareket etmemiz nasıl mümkün olacaktır? Böyle bir taleple karşılaşırsa tavırlarının ne olacağını da Hükûmetten açıklamalarını bekliyoruz. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri Suriye'de PKK/PYD-YPG'yi desteklerken, onları silahlandırırken Musul'da IŞİD'e karşı mücadeleyi bizden nasıl talep edecekler? Kandil'deki PKK unsurlarının da temizlenmesine yardımcı olacak mıdır? Bu soruların cevaplanması gerekmektedir.

Öte yandan, Barzani, Irak Anayasası'na göre, tartışmalı bölgeler olarak geçen yerlerde etkinliğini artırmak istemektedir. Bu çerçevede, IŞİD bahanesiyle Kerkük'te de etkinliğini artırmaya yöneldiği görülmektedir. Bu operasyon Barzani'nin alanını genişletmesine zemin hazırlayacak mıdır? Kerkük'ün statüsünün belirlenmesinde bir adım daha öne geçmesine katkıda bulunacak mıdır? Bu hususların da açıklıkla gözden geçirilmesi ve bu konularda bilgi verilmesi gerekmektedir.

Musul'un IŞİD'den, Irak'ın PKK'dan temizlenmesi Türkiye'nin en büyük dileğidir ve tabii, bizim de yıllardır ısrarla vurguladığımız bir husustur. Şu anda, Türkiye'nin birçok yerinde ama ağırlıklı olarak Ankara'da IŞİD'in işgali sonrasında evlerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler vardır ve bunlar maalesef, pek çok haktan mahrum olarak zor şartlar altında hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bunların yegâne talebi bir an önce yurtlarına geri dönmektir fakat bu temenninin gerçekleşmesi Irak Hükûmetinin kesin onayı ve uluslararası bir koalisyonun teşekkülüne ve PKK'nın da hem Suriye'den hem de Irak'tan temizlenmesine zemin hazırlayacak bir tavrın geliştirilmesine bağlı olacaktır.

Sayın milletvekilleri, MHP olarak gerek Suriye'de gerek Irak'ta yaşanan gelişmelere hem bölgenin hem de Türkiye'nin istikrarı ve güvenliği zaviyesinden baktığımızı -bir kez daha altını çizerek- IŞİD ve PKK'nın temizlenmesi için elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyeceğimizi bir kez daha huzurlarınızda dile getiriyoruz. Gerek Irak'taki gerek Suriye'deki başta Türkmen kardeşlerimiz olmak üzere Arapların, Kürtlerin, Sünni veya Şii, her mezhepten insanın huzur ve barış içinde yaşaması bizim MHP olarak birinci önceliğimizdir. Huzurun ve barışın gelmesi, bölgenin sükûnete kavuşması ve insani dramların sona ermesi için Türkiye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu hedefleri sınırlı olmakla birlikte önemli bir adımdır. Bu adımın her iki ülkenin de bütün terör örgütlerinden temizlenmesi için devam etmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bunun için de bütün taraflarla görüşme yapmanın ve uluslararası bir inisiyatif harekete geçirmenin yerinde olduğunu düşünüyoruz. Lakin, ülkemizin güvenliği söz konusu olduğunda içeride ve dışarıda da her türlü riski almaktan çekinmeyeceğimizi herkesin bilmesi gerekmektedir. Partimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindeki bu tezkereye de -her türlü eleştirisi saklı kalmak kaydıyla- bu hassasiyetle bakacak ve tercihini Türk milletinden yana kullanacaktır. Mevzubahis olan Türkiye'nin güvenliği, tarihî hak ve çıkarlarıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin, Türk vatanının, Türk Bayrağı'nın ve bin yıllık kardeşlik hukukunun kutsal bir emanet olarak savunulmasını şart görmektedir.

Bu vesileyle millet, vatan ve bayrak uğrunda canlarını veren tüm şehitlerimizi ve ebediyete intikal etmiş gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.

Henüz her şey bitmemiş ve tarih henüz hükmünü vermemiştir. Zaman her şeyin ilacı, millet iradesi de her şeyin devasıdır, Yüce Allah'ın himmet ve himayesi de her şeyin üzerindedir. Allah, Türk milletinin yâr ve yardımcısı olsun diyor, sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.